• şu güne kadar bu film üzerine yazmadıysam, üstüne şiirler, şarkılar yazmaya çalıştığım içindi. beceremedim. olsun, öyle müthiş bir film ki bu. tornatore'nin hiçbir filmine benzemiyor desem spoiler vermiş oluyor muyum? aşağıda spoiler olmayan tek bir satır bile yok ama, ona eminim.

    --- spoiler ---

    --- spoiler ---
    "ızdıraptan, veya utançtan ölmemek için, tatsız anılarını ebediyete kadar unutmaya mahkumdur insan. ve ne kadar tatsızsa bu anılar, o kadar çabuk unutulurlar" demiş onoff. hey yavrum onoff, işte böyle burnundan getirirler adamın.

    formatlanmış bir bellek, resetlenmiş bir bilinç var önümüzde. içse o latte'yi* her şey yoluna girecek miydi daha önceden? hayır, lethe* tam da arafta geçmişin acılarını unutturan şey değil miydi? peki ya halihazırda unutmuşsa günahkarımız?

    benim dünyamın arafı budur kardeşim. kaç kere geçiyoruz yaşarken. eşek gibi dönüp bakıyoruz günahlarımıza. hesaplaşıp, vedalaşıyoruz, öyle devam ediyoruz yola. hatırlamak istemiyorsak bir gün sorgucunun biri fena soruyor hesabını. önce bir hatırla, sonra unutmak keyfine kalmış diyor. çünkü hatırlamazsan sorumlu tutulacak bir benlik kalmıyor ortada.

    benlik demişken, geçelim hikayenin diğer tarafına. sorgucu kimliğini soruyor yazarımıza. nedir, nasıl ifade edilir bir yazarın kimliği? yazar kurgusunu anlatmaya başlıyor, sıkıyor yani. bir yazar için "kendi" hikayesini dillendirmekle başkasınınkini kelimelere dökmek arasında nasıl bir fark var? zaten o da sorgucusuna "bravo, sen daha iyi hatırlıyorsun beni" diyor. yazarın kendisini tanımasıyla başkasının onu bilmesi arasındaki fark nedir? işte bu fark hatırlatılıyor yazara. imgeler belleğin gözleri önüne yığılıyor. yüzler. bir hikayenin parçalarından fazlası olan yüzler getiriliyor bilincin karşısına. hastanın tedaviye direnci yavaş yavaş kırılıyor. benliği benlik yapan, yakın ve uzak geçmiş arasındaki süreklilik kuruluyor yeni baştan.

    ama en çok da o adamı hatırlıyor, faubin'i. çünkü bu tanışıklık kendi benliğindeki kırılma noktasına tekabül ediyor. yavaş yavaş "öyküler"e dönüşmekte olan yazar, çoktan o aşamayı da geçmiş olanla tanışıyor. öykülerin mastiği, çimentosu olan benlik dağılmaya başlıyor. o dağıldıkça öyküler de öyle. dil kalmıyor yazar için, dil çözülünce benlik de çözülüyor. salt sözcükler kalıyor geriye. yazar birbirinden bağımsız sözcükler olarak 'strive' ediyor artık. benlik sözcüklere karışıp yok oluyor. seslerin dolayımsızlığı sessizliğe bürünüyor. mutlak yadsıma da kaçınılmaz sonu oluyor "on/off"un.

    formalite icabı demek! geçecen o işi.
    --- spoiler ---

    bu arada, o görüntü yönetmeninin, o kameramanların alınlarından öpüyorum. aferin lan size.
  • diyalog ağırlıklı filmleri, gerard depardieu'yu ve tek mekan filmlerini (hemen hemen) sevenler için hepsini birden barındırıyor.

    - "eğer yazarlar yaptıkları işlerin kimlerin ağzından çıktığını bilselerdi, ellerini keserlerdi."

    film için en doyurucu yorum ise sinemalar.com sitesinden bir arkadaşın yazdığı şu yorum olabilir. filmi seyredenler bir de bu yorumu okusun.

    --- spoiler ---

    --- spoiler ---

    http://i.hizliresim.com/lzrpjb.png

    ezimberat (efsane) | 24 nisan 2015, 10:30

    ünlü italyan yönetmen giuseppe tornatore'nin 1994 yapımı, fazla bilinmeyen enfes filmi. sürrealist bir bakış açısıyla ortaya konan film, gizemli senaryosu, karanlık ve kasvetli atmosferi, oyunculuğu da en az yönetmenliği kadar başarılı roman polanski ve oyunculuğu tartışılmayan gerard depardieu'nun karşılıklı muhteşem oyunculukları ve ennio morricone'un eşsiz müzikleri ile çok çok iyi bir film.

    una pura formalità, cannes film festivalinde en iyi film ödülü için quentin tarantino'nun pulp fiction filmi ile yarışmış ve ödülü bu filme kaptırmış. filmi izlemeyenler bundan sonrasını okumasınlar, spoiler içerir.

    filmden anladığım kadarıyla (ki yanlış anlamış olabilirim); filmde bir polis merkezi/karakol var. burası bir anlamda araftır. yani ölen her insan önce buraya gelir. burada öldüğüne ikna edilir ve nihayet kalacağı yere yolculuğu başlar. buraya ilk gelen kişi aslında öldüğünü bilmemektedir. buradaki sorgulamalar sonucunda olay netlik kazanır.

    izlediğimiz film, bir silah patlaması ile başlar. bu patlamadan sonra kamera ağaçlık bir alanda gelişi güzel dolaşır. adeta bedenden ayrılan bir ruh gibi. buradan birinin öldüğünü anlarız. sonraki sahnelerin birinde onoff(gerard depardieu), getirildiği polis merkezinde, yanındaki görevlilerden birine ''altına kaçırdığını'' söyler ve bunu yaşlılığa bağlar. ölen her insanın sfinkterleri gevşediğinden idrar ve gayta çıkışı olabilmektedir. onoff'a da olan budur. yani filmin başında patlayan silah ile ölen onoff'tur. ancak kendisi daha bunu bilmediğinden altına kaçırmayı yaşlılığına bağlar. oysa ki onoff daha 48 yaşındadır yani çok da yaşlı sayılmaz.

    filmin bundan sonrası, onoff ile müfettiş(roman polanski) arasında diyaloglar şeklinde geçer. onoff neden burada olduğunu sorar. müfettiş ona, evinin yakınında bir cinayet işlendiğini ve şüpheli olarak da onun yakalandığını, üzerinde kimlik bulunmadığı için de (ölen biri kimliği ile öbür dünyaya gitmez herhalde) buraya getirildiğini açıklar. müfettiş onoff'tan son gün ne yaptığını anlatmasını ister. onoff'un kafası çok karışıktır. her seferinde farklı bir şeyler anlatır. ama bir türlü günün sonunda ne yaptığını hatırlayamaz. müfettişin de hatırlatmaya çalıştığı şey, onoff'un günün sonunda yaptığı eylemdir. onoff en sonunda masada bir şeyler yazdığını hatırlar.

    o sırada müfettiş onoff'a bir mektup uzatarak ''bunu yazmıştınız'' der. bu bir intihar mektubudur. filmin başında patlayan silahla, onoff kendini vurmuştur. onoff'un gerçeğin farkına varması ile, daha önceki sahnelerin birinde bir dolapta gösterilen fare kapanına bir farenin yakalanma sesi duyulur. bu aslında onoff'un yakalanmasını temsil eder. aynı anda o zamana kadar kesik olan elektrikler gelir. sürekli yağmakta olan yağmur durur. bu da onoff''un aydınlanmasını ve belirsizliklerin ortadan kalkmasını temsil etmektedir.

    onoff filmde bir kaç kere, ertesi gün kültür bakanı ile görüşmesi olduğunu söylemişti. filmin sonunda yaptığı (karşı tarafın sesini duymadığı) telefon konuşmasında bakanın kendisini beklememesini söyler. böylece onoff'un ölümü tamamen kabullendiğini görürüz. nihayet onoff asıl kalacağı yere yolculuğuna hazırdır.

    tam karakoldan ayrılacakken, ilk getirildiğinde oturtulduğu yere bir başkasının(yeni ölmüş biri) oturmakta olduğunu görür. görevliye ''daha hiçbir şeyin farkında değil değil mi?'' diye sorar. görevli ''sen de değildin, hiç kimse ilk geldiğinde farkında değildir'' der. son olarak onoff onu götürecek araca biner ve yolculuğu başlar ve filmimiz biter.

    una pura formality, türkçe'ye basit formalite şeklinde çevrilmiştir. filmin isminden de anlaşılacağı üzere onoff'un sorgulanması, basit bir formaliteden ibaret olup her ölene uygulanmaktadır.
    --- spoiler ---
    --- spoiler ---
  • çok hoş bir tavsiye şekliyle varlığından haberdar olduğum giuseppe tornatore filmi. bu filmde "oyuncu" olarak yer alan roman polanski'nin filme elinin değdiği veya tornatore'yi etkilediği, filmin her anında buram buram hissediliyor. gerek filmin sarı ağırlıklı renk paleti olsun, gerek kafkaesk atmosferi olsun polanski üstatın le locataire filmine benzettiğim nefis bir filmdi. filmi incelerken iki farklı şekilde yaklaşmaya çalışacağım, şimdi bunları açalım:

    ----------------------------------------------------------------------------------------------------

    ilk yaklaşımda bu filmin, bir yazar tıkanıklığı yani writer's block problemini, çeşitli sürrealist ögelerle anlatan bir hikayeye sahip olduğunu söyleyebiliriz. burada tıpkı barton fink filmindeki gibi yazara sanrılar gördürecek derecede bir tıkanıklıktan bahsediyoruz. yaklaşık 6 sene süren bu yazamama hastalığının nedeni ise yazarın kendisine itiraf etmekte zorlandığı, hafızasında derine gömdüğü, rahatsız edici bazı gerçekler. bu gerçeklerden en önemlisi, onoff'un muhtemeldir ki yazarlık kariyerinin başlamasında çok önemli pay sahibi olan bir evsizin (faubin) notlarını çalarak kendi imzası altında yayınlatması (intihal).

    bu çalıntı eserin başarı kazanması ve o dönem yazarın en beğenilen eseri olmasından sonra, onoff'un öz güveni ters bir etki ile tamamen kayboluyor ve yeni eser üretememeye başlıyor. artık her uyandığı sabaha, bir önceki gece yazdıklarını çöpe atarak başlayan bir rutine kavuşmuş durumda. yazarın görmezden gelmeyi tercih ettiği bütün gerçekleri farklı şekillere sokarak kendisine tekrar hatırlattığı, adeta itiraf ettiği kurgu ise işte filmi oluşturan bu sanrı veya rüya. (hangisi olduğunu tam olarak bilemiyoruz, fakat işleyiş şekillerinin benzerliğinden ötürü duruma göre iki kelimeyi de kullanabiliriz.)

    onoff bu kurguya kendisini öldürerek başlıyor, bu onun yazar kişiliğini öldürdüğü simgesel bir intihar aslında. nitekim yazar olan parçasının ölümünden sonra, bir sahnede gördüğümüz gibi yazdığı şeyler artık kağıda dökülmemektedir. onoff'un yazarlık hayatı bitmiştir. çok katmanlı bu kurgu ile film, yazarın iç dünyasını seyirciye bu şekilde anlatmayı tercih etmektedir.

    onoff bir sözünde "ben çalıştığım sürelerde zaman kavramını yitiriyorum. zaten bilincimizi kaybetmek için çalışmıyor muyuz?" der. cidden hemen herkes için bu cümlenin doğruluğu geçerlidir. fakat onoff için bu şu demektir: onoff yazamama probleminden ancak ve ancak yazmaya çalışarak kaçmaktadır. işte sanrısındaki veya rüyasındaki bu simgesel ölüm kendisine gerçeği itiraf etmesi açısından önemlidir. onoff artık yazmaya çalışmaya devam ederek değil, yazar olan parçasını öldürerek ve artık hiç yazmayarak problemi sonuca kavuşturmak ister.

    onoff, yazma çabasının kendisi için alkol kadar önemli olduğunu hatırlatır. alkol de bilinci kapatmak için kullanılan bir içecektir, ya da bilinçli haldeki düşüncelerden kaçmak için kullanılan bir yardımcı. bu sürrealist kurgu, muhtemeldir ki gerçek düzlemde onoff'un şarap içtiği ve yine yazmaya çalıştığı bir anda gelen uykusunda veya sanrısında işlenmektedir. onoff zaten 2 saatten az uyuduğunu belirtmiştir, bu da çalışırken sürekli bu tarz sanrılar görme veya uyuya kalma ihtimalinin yüksek olduğu anlamına gelir. aynı zamanda filmde hemen herkesin onoff'un hayatına bu kadar ince detaylarla hakim olması, örneğin alakasız bir polisin onoff'un hayatında önemli yer tutan gıcık bir müziği ıslık ile çalması, karakterlerin hepsini onoff'un kendi kafasında oluşturmuş olma ihtimalini güçlendirir. (hatta bir ihtimal ıslıkla duyduğu müzik, yazma çalışmaları sırasında dinlediği bir müzik bile olabilir.) keza nefret ettiği sıcak süt de yine aynı bağlamda rüyasına dahil olmuş olabilir. onoff'un hayatında hoşlanmadığı figürlerden bazıları, bir şekilde bu huzursuz rüyasına girmenin yolunu bulmuştur.

    zeki olmadığını iddia eden fakat bir hayli kurnaz olduğunu gözlemlediğimiz müfettiş (ki film noir'lerde polis, dedektif, müfettiş tarzı karakter genellikle çok zekidir ve olayı bir şekilde çözer), onoff 'un bir çeşit alter egosu olabilir. bu alter egonun ise onoff'un ısrarla saklamaya çalıştığı ve kaçındığı gerçekleri sahiplenen bir özelliği olduğunu düşünebiliriz. onoff diyaloglar sırasında "bazen bu şeyleri yaşadım mı diye şüpheye düşüyorum." der. bu da yine yaşanılan olayın sanrı olduğuna yönelik işaret olarak düşünülebilecek bir cümledir. bir başka yerde ise onoff müfettişe "idollerle karşılaşınca onların sivilceleri olduğunu fark ederiz, hayal kırıklığı yaşarız." der. bu da keza onoff'un kendisini aşağıladığına ve beğenmediğine yönelik bir ipucudur. bütün bu aşağılamanın ve kendini küçük görmenin nedeni ise ilk başta söylediğimiz gibi yazamama problemi ve bu problemin kaynağıdır.

    ----------------------------------------------------------------------------------------------------

    ikinci yorumda ise filme fantezi ögeleri içeren, intiharından sonra araf benzeri belirsiz bir yerde sorguya çekilen bir yazarın hikayesi olarak daha düz bir şekilde bakabiliriz. aslında bu yorum tornatore'nin tarzına daha uygundur. ilk yorum ise polanski'nin tarzına benzerdir. senaryonun bu şekilde farklı açılardan okunabilmesi filmi değerli hale getiren bir zenginliktir. ayrıca film başka noktalarda da tornatore'nin ustalara saygı duruşunu barındırır. bu ustaların arasında başta polanski olmak üzere michelangelo antonioni ve brian de palma sayılabilir. açılış sahnesi blow-up ve blow out'ı anımsatırken, kullanılan deep focus teknikleri de özellikle de palma'ya yönelik referanslar olarak algılanabilir.

    ikinci yaklaşımda dikkat edilmesi gereken ilk ipucu filmin açılış sahnesinde silahın kameraya doğru patlaması olmalı. çünkü açılış sahnesi fps (yani karakterin gözünden görme) stili ile çekildiğine göre kameraya patlayan silah da, aslında sonrasında koşan kişinin yüzüne patlayan silah olmalıdır. koşan kişi de onoff olduğuna göre filmin intihar ile başladığı daha ilk sahnede hissettirilmiştir. işte bu noktada filmin fantastik boyutu devreye girer ve karşımızda öldükten sonra farklı bir şekilde yaşamaya devam eden karakterler çıkar. ölen kişilerin veya belki de intihar edenlerin öldükten sonraki ilk durağı bir çeşit sorgu binası olmaktadır. bu mekandaki saatin akrep ve yelkovanı yoktur. bu da zaman kavramının artık geçerli olmadığı bir yerde olduklarına yönelik bir işarettir. ölüler için zaman diye bir şey yoktur.

    fakat onoff ölmeden önceki son dakikalarını hatırlamaz. "insan kötü şeyleri daha çabuk unutmalı." demiştir bir sahnede. anlaşılan o ki intihar da kötü bir şeydir ve onoff hemen unutmuştur. daha sonra yapılan sorgulama ile birlikte parça parça unuttuklarını hatırlar. writer's block problemi bu yorumda da olayların merkez noktasındadır, onoff yazamama problemini de hatırlar. içerisine onlarca fotoğraf koyduğu çuval getirilir. bu çuval onoff'un hafızasında unutarak saklamayı tercih ettiği insanlarla doludur. sorgulamanın amacı belki de kişiye intiharının en temel nedenini itiraf ettirebilmektir. bu çuval açılınca onoff geçmişte yaşamına dokunan insanları hatırlar. son günlerini hatırlar. intiharına giden süreçte yazma yeteneğini kaybeden sarhoş bir huysuza dönmüştür, tanınmayacak bir hale bürünmüştür. başta editörler olmak üzere, çevresinde yazmakla ve yazarlık kariyeri ile ilgili kim varsa onlardan nefret eder. hatta uykusundan uyandığında, rüyasında editörünü öldürdüğünü söyler.

    bir insan sinirli ise genellikle yalan söylediği içindir. onoff'un yazamama probleminin kaynağı sorguda ortaya çıkar. onoff yazarlık kariyerinde önemli yer tutan insanları kullanmıştır, başkalarının yazdıklarını bir şekilde çalmıştır (faubin'in) ve bütün bunları kendisine unutturmuştur. problemin nedeni gerçeklerin bastırılmasının yarattığı huzursuzlukta gizlidir. onoff kendisine söylediği yalanı kabullendiği anda (yani ortada faubin'e ithaf etmiş olduğu bir roman yoktur, onoff faubin'e gerekli saygıyı gösterdiğini düşünmek için kendisine yalan söylemektedir) artık siniri geçer, kabullenmiş ve üzgündür. işte bu gerçek itiraf edildiği sırada farenin kapana yakalandığını açığa vuran o ses duyulur. bundan sonra onoff intiharını hatırlar ve işler düzelir. yağmur durur, ıssız karakolun elektriği gelir, telefon çalışır. çünkü bu sorgulama sonucunda onoff gerçeği olduğu gibi kabullenmiştir, huzursuzluk bitmiştir. onoff artık telefon edebilir, fakat karşı taraf sesini duyamaz. onoff tekrar yazmaya başlayabilir, fakat artık kalem yazmaz. çünkü onoff gerçeği öldükten sonra kabullenebilmiştir. ismindeki kelime oyunundaki gibi artık on değil, off'tur.

    ----------------------------------------------------------------------------------------------------

    filmde bir yerde adı geçen, müfettişin polise sorduğu oyunun ismi mikadodur. mikado 41 çubukla oynanan, çubukların belirli bir zemine rastgele bırakıldığı ve kim daha fazla çubuğu diğer çubuklara değdirmeden alabilirse onun kazanacağı bir oyundur. bu oyunundaki özel çubuğun adı mikadodur ve oyun da ismini buradan alır. işte müfettiş ile yazar arasında film boyunca süregelen diyaloglar, bir çeşit simgesel mikado oyunu gibidir. müfettiş soruları ile teker teker çubukları (gerçekleri) çeker. en önemli çubuk yani mikado ise onoff'un bütün huzursuzluğunun nedenidir. bu huzursuzluğun nedeni, yukarıdaki iki bakış açısı ile de ulaştığımız gibi yazar onoff'un yaşadığı vicdan azabıdır.
  • ormanlık bir arazide, bir altıpatların namlusu kameraya doğru çevrilir ve bizi alnımızın ortasından vurur. hemen ardından gök gürler, sicim gibi yağmur yağmaya başlar ve henüz görmediğimiz kahramanımız büyük bir panik ve korkuyla ağaçların arasında koşmaya başlar. yağmur çamurun içinde düşe kalka ilerleyip nefes nefese bir halde gideceği yeri belirlemeye çalışırken ileride bekleyen polislerin el fenerlerinin güçlü ışığıyla olduğu yerde kalakalır.

    üzerinde kim olduğunu belirleyecek herhangi bir belge bulunmayan gizemli karakter (gérard depardieu) kale görünümlü yıkık dökük karakola alınır ve kendisini sorgulayacak müfettişin (roman polanski) gelmesini beklemeye başlar. hırçın ve öfkeli olan şahsın acelesi vardır. hemen telefonu kullanması gerektiğini söylemekte yarın sabah kültür bakanı ile görüşeceğini iddia etmektedir.

    çatısı kevgire döndüğü için her tarafından yağmur suyunun aktığı karakolun yetkilisi olan müfettiş geldiğinde; gizemli karakterin ünlü edebiyatçı onoff olduğu, müfettişin de romanlarının çeşitli bölümlerinden ezbere pasajlar aktaracak kadar onoff hayranı olduğu anlaşılacaktır. ancak insanların idolleriyle asla yüz yüze gelmemesi gerektiğini zira onları yakından gördüğünde sivilceleri olduğunu fark edeceği gerçeğiyle yüzleşmek durumunda kalan müfettişin o gece boyunca hayranı olduğu büyük edebiyatçıyı sorgulaması gerekmektedir. çünkü o gece biri vurularak öldürülmüştür.

    kalemlerin yazmadığı, telefonların çalışmadığı, elektriklerin kesik olduğu sular içindeki mekan hiçliğin ortasındadır ve tam bir roman atmosferine sahiptir. duvardaki saatin akrep ve yelkovandan yoksun olduğu karakol yer ve zaman mefhumundan da uzaktır. bu arada dışarıda yağmur hiç hız kesmeden yağarken onoff'un çelişkili ifadeleri merak unsurunu artırmakta, gerilimi yavaş yavaş yükseltmektedir. yer yer sertleşen sorgulamada yazarın son birkaç saati hiç hatırlamadığı görülür.

    o gece öldürülen kimdi, yazar onoff kimden kaçıyordu, onoff katil miydi yoksa maktül mü? son saatleri neden hatırlayamıyor?.. ve benzeri tüm sorular yağmur dinip tavandan akan suların sesi zayıfladığında, elektrikler gelip telefon çalışmaya başladığında cevabını bulacak.

    **spoiler**

    hikaye netleşip hakikat ortaya çıktığında, onoff her şeyim dediği aşkı paula'ya telefon edecek lakin sesi diğer tarafa ulaşamayacaktır.
    çünkü o gece ölen kişi onoff'tan başkası değildir. filmin başında kameraya doğrultulan namludan çıkan kurşun onoff'un tetiğini çektiği silahtan çıkmıştır. yani onoff intihar etmiş, öldükten sonra yaşadığı kabus dolu gece ise film olmuştur.

    onoff'un intihar nedeni tüm yazarların kariyerlerinin kimi dönemlerinde yaşadıkları yazar tıkanıklığı yani üretim kabızlığıdır. romanları çok satmaya başladıktan ve belli bir eşiği aştıktan sonra üretemez hale gelmiştir.
    özellikle kendisini yetiştiren ve ona onoff ismini veren evsiz bir adamın birbiriyle anlam ilişkisi olmayan kelimelerle bir araya getirdiği dokuz defterin kodlarını çözüp ortaya çıkan romanı kendi adıyla yayımlaması ve o romanın da en beğenilen eseri haline gelmesi sonrası onoff'un yaratıcılık krizi zirveye çıkmıştır. çünkü kendisine ait olmayan o başyapıtı asla aşamayacağını düşünmektedir. fakat gelin görün ki onoff'un, editörünün tüm ısrarlarına rağmen teslim etmediği son yapıtı o güne kadar yayımlanan eserlerinin en iyisidir. fakat artık çok geçtir ve onoff bu bilginin herhangi bir işine yaramayacağı dönülmez akşamın ufkundadır...

    nuovo cinema paradiso, malena ve la migliore offerta gibi kült filmlerin yönetmeni giuseppe tornatore'nin bir başka kült filmi olan 1994 yapımı bu filmden haberdar olmamı sağladığı için @matteo carati my love'a teşekkür ederim.
  • 1994 giuseppe tornatore yapimi psikolojik gerilim film. yillar evel oylesine zap yaparken bir fransiz kanalinda yakaladigim ve kelime fransizca bilmememe ragmen bastan sona soluksuz seyrettigim , karanlik atmosferli , yanilmiyorsam muhim diyaloglarin bulundugu film. bir daha izlemek nasip olmadi cunku ne ismini ne cismini biliyordum. filmde oynayan gerard depardieu isminden yola cikarak aylardir suren aramalarim sonucu filmin kunyesini ele gecirebildim.( gerard depardieu nun da ne kadar cok filmde oynamis oldugunu lanetler icersinde ogrendim)
    oyuncular arasinda gerard in yaninda roman polanski ve sergio rubini de varmis.
    tum film karanlik atmosferli bir karakolda gecmekte. kim oldugunu ne oldugunu hatirlayamayan bir adam firtinanin ortasinda nefes nefese biryerlere kosarken yakalanip karakola getiriliyor. unlu bir yazar oldugunu ogreniyoruz o kisinin(gerard depardieu). aslinda bir suc islememis olmasina ragmen komiser roman polanski , kendisini karakolda alikoyuyor cunku bu yazarin evinin yakinlarinda bir cinayet islenmis ve yazar in bu olayla iliskili olabilicegini dusunuyor. tum film boyunca bu olayin karakolda cozulmeye calisilmasini seyrediyoruz. evet filmden hatirladiklarim bu kadar.
    1994 yapimi olmasina sasirdim aslinda, zira g. d. sanki genc gibi gorunuyordu ve film de sanki cok eskiymis havasi yaratmisti bende(karakolun kiri pasindan olsa gerek) ya da gece gec vakitti ve ben cok uykuluydum. her neyse ne , super bir film idi , bir sekilde edinilip izlenilmesinde fayda var.
  • ılk basta ilgi cekici de olsa film ilerledikce konu dagiliyor ve eger edebiyat pesinde degilseniz oldukca yorucu da oluyor. bu bir film yerine daha kisa bir radyo piyesi olabilirdi. kanimca hakkinda yapilan ovguleri haketmiyor.
  • tornatore'nin tarzından tamamiyle uzaklaşmasına rağmen gayet başarılı bir iş çıkardığı filmdir una pura formalita. ülkemizde fazla bilinmemesine/duyulmamasına anlam verebiliyorum çünkü internet ortamlarında bile orijinal dili olan fransızca versiyonu bulunamamakta. orijinal versiyonunu toprağa gömmüşler sanki, o kadar unutulmuş bir film.
  • --- spoiler ---

    siz hiç pencereden dışarı saatlerce ve saatlerce boşluğa bakıp durmadınız mı hiç ? hem de hiçbir şey görmeden ?

    --- spoiler ---
  • roman polanski ve gerard depardieu gibi sinemanın ustalarının başrolleri paylaştığı bir giuseppe tornatore filmi. kurgu o kadar aldatmacalı ki sanki yönetmen oynamanız için size bir yoyo veriyor, siz bununla oyalanırken birçok şeyi kaçırıyorsunuz. tornatore de bunun farkında, zaten yapmak istediği şey de bu. sonra bu oyundan sıkılıp gerçeği sarsıcı bir şekilde önünüze koyuyor ve ağzınız açık kalıyor. her ne kadar film iyi kurgulanmış olsa da diyaloglar, alıntılar derken biraz yoruluyorsunuz ama kesinlikle izlemeye değer bir film.
  • kasvetli bir hava, yağmurlu uzun bir gece, muhteşem oyunculuklar (bkz: gerard depardieu), harika film müzikleri (bkz: ennio morricone) ve muhteşem sonuyla seyirciyi ters köşe yapan bir (bkz: giuseppe tornatore) filmi.

    --- spoiler ---

    yönetmen film boyunca bizi onoff'un katil olduğunu, bunu itiraf etmesini beklettirdi bize. filmin sonunda anladık ki aslında intihar etmiş ve yaşam sonrası dünyada sorgulanıyor. bunu da bize ilk sahneden beri anlatıyor aslında. açılış sahnesinde silahın patlama açısı, ruhun koşusu, sakalının yok olması( bunu onların söyleyince farketmiş olması, altına kaçırması, telefon hattının çalışmaması, artık yazı yazamıyor oluşu vb.

    bu sebepten dolayı ikinci kere izlenebilinir. sonunu bilipte detayları yakalamak güzel olabilir.

    --- spoiler ---
hesabın var mı? giriş yap