2 entry daha
  • şu güne kadar bu film üzerine yazmadıysam, üstüne şiirler, şarkılar yazmaya çalıştığım içindi. beceremedim. olsun, öyle müthiş bir film ki bu. tornatore'nin hiçbir filmine benzemiyor desem spoiler vermiş oluyor muyum? aşağıda spoiler olmayan tek bir satır bile yok ama, ona eminim.

    --- spoiler ---

    --- spoiler ---
    "ızdıraptan, veya utançtan ölmemek için, tatsız anılarını ebediyete kadar unutmaya mahkumdur insan. ve ne kadar tatsızsa bu anılar, o kadar çabuk unutulurlar" demiş onoff. hey yavrum onoff, işte böyle burnundan getirirler adamın.

    formatlanmış bir bellek, resetlenmiş bir bilinç var önümüzde. içse o latte'yi* her şey yoluna girecek miydi daha önceden? hayır, lethe* tam da arafta geçmişin acılarını unutturan şey değil miydi? peki ya halihazırda unutmuşsa günahkarımız?

    benim dünyamın arafı budur kardeşim. kaç kere geçiyoruz yaşarken. eşek gibi dönüp bakıyoruz günahlarımıza. hesaplaşıp, vedalaşıyoruz, öyle devam ediyoruz yola. hatırlamak istemiyorsak bir gün sorgucunun biri fena soruyor hesabını. önce bir hatırla, sonra unutmak keyfine kalmış diyor. çünkü hatırlamazsan sorumlu tutulacak bir benlik kalmıyor ortada.

    benlik demişken, geçelim hikayenin diğer tarafına. sorgucu kimliğini soruyor yazarımıza. nedir, nasıl ifade edilir bir yazarın kimliği? yazar kurgusunu anlatmaya başlıyor, sıkıyor yani. bir yazar için "kendi" hikayesini dillendirmekle başkasınınkini kelimelere dökmek arasında nasıl bir fark var? zaten o da sorgucusuna "bravo, sen daha iyi hatırlıyorsun beni" diyor. yazarın kendisini tanımasıyla başkasının onu bilmesi arasındaki fark nedir? işte bu fark hatırlatılıyor yazara. imgeler belleğin gözleri önüne yığılıyor. yüzler. bir hikayenin parçalarından fazlası olan yüzler getiriliyor bilincin karşısına. hastanın tedaviye direnci yavaş yavaş kırılıyor. benliği benlik yapan, yakın ve uzak geçmiş arasındaki süreklilik kuruluyor yeni baştan.

    ama en çok da o adamı hatırlıyor, faubin'i. çünkü bu tanışıklık kendi benliğindeki kırılma noktasına tekabül ediyor. yavaş yavaş "öyküler"e dönüşmekte olan yazar, çoktan o aşamayı da geçmiş olanla tanışıyor. öykülerin mastiği, çimentosu olan benlik dağılmaya başlıyor. o dağıldıkça öyküler de öyle. dil kalmıyor yazar için, dil çözülünce benlik de çözülüyor. salt sözcükler kalıyor geriye. yazar birbirinden bağımsız sözcükler olarak 'strive' ediyor artık. benlik sözcüklere karışıp yok oluyor. seslerin dolayımsızlığı sessizliğe bürünüyor. mutlak yadsıma da kaçınılmaz sonu oluyor "on/off"un.

    formalite icabı demek! geçecen o işi.
    --- spoiler ---

    bu arada, o görüntü yönetmeninin, o kameramanların alınlarından öpüyorum. aferin lan size.
23 entry daha
hesabın var mı? giriş yap