• uluslararası ilişkiler teorileri denince, akla üç tartışma gelmelidir. bunları kronolojik olarak sıralarsak ilki, idealizm-realizm tartışması; ikincisi, davranışsalcılık-gelenekselcilik tartışması; üçüncüsü ise, pozitivizm-postpozitivizm tartışmasıdır. ilk tartışma ile başlayalım:

    idealizm, uluslararası ilişkilerin bir disiplin olarak ortaya çıkmasına öncülük eden akımdır. 1920'lerin başında ortaya çıkmıştır. tarihin daha önce görmediği bir yıkımı getiren savaştan, ı. dünya savaşından çıkılmıştır. haliyle, dönemin akademisyenleri toplanmışlar, düşünmüşler ve bir daha böyle bir yıkımın gerçekleşmemesi için ne yapılması gerektiği konusunda fikir oluşturmuşlardır. buldukları çözüm yolu, hukuka saygı, ortak evrensel değerler ve milletler cemiyeti gibi uluslararası örgütlere dayanan yeni dünya düzeni olmuştur. bu dönemde woodrow wilson'un ilkeleri idealizmi tanımlayan ilkelerdir (tabi wilson'un idealist mi yoksa realist mi olduğu tartışmalıdır). bu ilkeler, bilindiği üzere, dünya barışnı korumaya yeterli olmayacak ve 1939'da yeni bir savaş patlak verecektir. yeni savaşın patlak vermesiyle idealizmin suyunun kuruduğunu söyleyebiliriz.

    savaş sonrası dönemde hakim teori realizmdir. aslında idealizmin realist eleştirisi çok önceleri, ta 1930'larda başlar. ancak ikinci dünya savaşı ile birlikte haklı çıkmalarının verdiği özgüven ile 1960'a kadar uluslararası ilişkiler teorilerinin tepesine çökmüşlerdir. realistlere göre uluslararası hukuk, milletler cemiyeti filan hep hikayedir. uluslararası ilişkiler, ulus-devletler arasındaki güç ve çıkar ilişkisinden ibarettir. dolayısıyla, eğer yıkıcı savaşlar durdurulmak isteniyorsa bu gerçek hesaba katılmalı, insanoğluna ve ahlak kurallarına bel bağlanmamalıdır. sonuçta insanoğlu çiğ süt emmiştir. bu çerçevede, çözüm yolu olarak olası saldırıları caydıracak bir güç dengesine veya dünya polisliğini yapmaya arzulu bir güçler uyumuna (concert of powers) ihtiyaç olduğunu vurgulamışlardır. tabi ki realizmin bu hakimiyeti sonsuza kadar sürmeyecektir. 1950-60'ların eleştiren dünyasından realizm de payını almış ve tahtından feragat etmek durumunda kalmıştır.

    tam bu dönemde, uluslararası ilişkilerin ikinci tartışması, yani gelenekselcilik-davranışsalcılık tartışması doğmuştur. bu tartışmanın ilk tartışmadan ayrılan yanı, ontolojik değil metodolojik iddialara dayanmasıdır. yani, ilk tartışmada realistler ve idealistler zıt kutuplarda olsalar da sonuçta dünyanın nasıl biryer olması gerektiği tartışılmıştır. davranışsalcılar ise, uluslararası ilişkilerin bir bilim olduğunu ve bundan dolayı da yönteminin bilimsel olması gerektiğini söylemiştir. bunlara göre gelenekselciler olarak tanımladıkları realistler ve idealistler bilimsellikten uzaktır. çünkü bilim demek, veri demek, analiz demek, sayılar demek, olasılıklar demekti. bilim neydi? bilim emekti. oysa bu gelenekselciler tabiri caizse sadece tatava yapıyor, uluslararası ilişkilerdeki olguların 'sebeplerini' açıklamaya çalışmıyorlar yalnızca anlamaya çalışıyorlardı. dönemin şartlarını dikkate aldığımızda davranışsalcılara hak vermemek doğru olmaz. sonuçta bilim ve bilimsel yöntem insanoğlunun başını arşa değdirmiş, onu aya kadar çıkarmıştır. o halde eğer ilerleme isteniyorsa bilimsel yöntem tercih edilmeli, veri toplama işlemi ön plana alınmalı, olasılık hesapları yapılmalıdır. gelenekselciler tek bir olguya hapsoldukları için (yani tek bir devleti ya da olayı inceleyip onu anlamaya çalıştıkları için) sistemin tümünü göremezler. oysa davranışsalcılar, edindiği verilerle devletleri ve olayları sınıflandırabilir ve uluslararası ilişkilerde örüntüler yakalayabileceklerini iddia ederler. veriler bilgisayarlara işlenir ve olaslık hesapları ile olaylar önceden tahmin edilebilir. bu yöntem karşımıza oyun teorisi olarak çıkar. öyle ki, 2004 yılında abd'deki bir think tank'de 'el-kaide saldırı düzenleyecek mi?' sorusu üzerine bu yöntemi kullanan uzmanlar 'saldırı düzenlenmeyecek ama örgüt kendisini gösterecek' raporunu sunmuş ve tam da söz konusu tarihte el kaide bir cd yayınlamıştır. oyun teorisinde birkaç modelleme mevcuttur. mahkumun ikilemi, sıfır toplamlı oyun, chicken game, geyik avı bu modellemelerden birkaçıdır. modellerin detayına inmeye gerek görmüyorum.

    davranışsalcılığın bu bakış açısı, sosyal bilimlerin beslendiği felsefi akımların önünü keserek sosyal bilimleri doğa bilimleri ile benzer, kuru bir bilimselliğe itmiş, 'yorumu' ortadan kaldırmıştır. gitgide bir veri fetişizmi hakim olmaya başlamıştır. bu bilimselleştirme tutkusu en nihayetinde davranışsalcılığı siyasetin hizmetine itmiştir. sonuçta istatistikler, sayılara yalan söyletme sanatıdır ve siyaset yalanı sever.

    1980'lere gelindiğinde dünya çapında bir paradigma kayması yaşanmış, herkes herşeyi eleştirir olmuş, tabiri caizse dünyanın çivisi çıkmıştır. artık son tartışma olan pozitivizm-postpozitivizm tartışmasına değinebiliriz. post-pozitivist dönemin ayırıcı özelliği, bilgiyi oluşturma sürecini odak noktasına almasıdır. yani kendinden önceki pozitivist dönemdeki bilgiye olan saf inanç artık eleştirilmeye başlanmıştır. post pozitivist dönemi iki başlık altında inceleyebiliriz. birincisi, eleştirel kuram, yani frankfurt okulu (habermars, ashley) ve gramscici ekol (robert cox). ikincisi ise, post-modern yaklaşımlar. eleştirel kuram, daha sonraki tartışmaların altyapısını oluşturması bakımından diğerinden ayrılmaktadır. verili kavramları sorgulamakla işe başlar. verili kavram dediğimiz şey, devlet, uluslararası sistem, egemenlik gibi öncesi sorgulanmadan teoriye dahil edilen kavramlardır. daha sonra da uluslararası ilişkilerin dayandığı felsefi akımları sorunsallaştırır. bunlar da modernite, rasyonalizm, aydınlanma gibi akımlardır. kısacası, bilimsellik ve bu bilimselliğin ilerlemeyi getireceği inancının doğuş noktası olan kavramlar. peki bunları eleştirerek nereye varıyor? bilgi-iktidar ilişkisine. neticede dediği şey: bilgi, iktidarın uşağıdır. bilimselliğin dini yıktığı doğrudur, ancak şimdi de bilimselliğe olan sarsılmaz inanç dinin yerini almıştır. örneğin, yahudi soykırımı, o günün yüksek teknolojisi kullanılarak, yani aklın, rasyonelliğin ve aydınlanmanın getirdiği modernizm sayesinde gerçekleşmiştir. dolayısıyla bilimsel dogmatizmi aşmak gerekir. bunun yanında, post-pozitivist dönemde artık kavramlar arası sınırlar silinmeye başlamıştır. pozitivist dönemde iç-dış politika ayrımı, sosyal bilimlerde disiplinler arasındaki sınırlar vs. keskinken post-pozitivist dönemde bu sınırların geçirgenliği artmıştır. örneğin imralı sürecinin dış politikadan soyutlanması ve salt iç politika unsuru olarak görülmesi süreci anlamamız açısından yetersizdir. eleştirel kuramın amacı insanı özgürleştirmektir. bilgi-iktidar arasındaki ilişkiyi açığa çıkartarak bu yapıyı yıkmaya ve yerine insanı özgürleştirici yapılar inşa etmeye ihtiyaç duyar (bkz: iletişimsel ussallık).

    post-modernizme gelince, aynen eleştirel kuramda olduğu gibi aklı, aydınlanmayı eleştirir. ancak bunun yerine birşey koymaz. eleştirmek için var olmuştur adeta. yıkar, ama yapmaz. her türlü hiyerarşiye ve iktidar ilişkisine karşı çımıştır. bilginin iktidarın hizmetinde olmasına itiraz eder. gerçekliğin öznel olduğu vurgulanır. yani insanın kendisi dışında bir gerçeklikten söz edilemez. gerçekliği insan yaratır. newton fiziğine ve onun determinizmine başkaldırır. kuantumcudur. hiçbişey kesin değildircidir..

    uluslararası ilişkiler teorilerine dair üç ana tartışmanın özeti bu şekildedir. teorilere ve temsilcilerine bir başka gün bir başka entry'de değineceğiz.
  • idealizm, realizm gibi klasik teoriler yerini çağdaş teorilere, yani marksizm, feminizm ve postkolonyalizme bırakmaktadır.
  • uluslararası ilişkiler bölümünü kazanan çiçeği burnunda üniversite öğrencilerinin boğuşup durduğu teorik perspektiflerdir. temel teoriler ile başlar ve mezun olana kadar post-... teoriler diye devam eder. ya seversiniz, ya sevmezsiniz ama her halükarda öğrenirsiniz. çünkü çok geniş bir disiplin olan uluslararası ilişkilerin temelidir ve bir şekilde konuları ve olayları daha iyi anlamanızı sağlarlar. en önemli uluslararası ilişkiler teorileri arasında realizm, liberalizm, kritik teori (ya da eleştirel teori - critical theory), kurumsalcılık, işlevselcilik, marxism, neo-realizmve neo liberalizm sayılabilir ve istendiğinde bu liste uzar gider.

    konuyla ilgili temel kaynaklardan biri tayyar arı'nın uluslararası ilişkiler teorileri'dir.

    edit: benim favorim ise editörleri arasında andrew linklater ve scott burchill'in bulunduğu theories of international relations kitabıdır.
  • uluslararası ilişkileri formüle etme çabası içerisinde olan teoriler. oysa bu derece değişken bir dalın kalıplara sokulmaya çalışılması bana hep enteresan gelmiştir.
  • uluslararası ilişkileri yorumlamaya ve sistematik kuralları olan bir disiplin haline getirmeye çalışan teorilerdir. bir uluslararası ilişkiler lisans öğrencisinin kuram ve temsilcilerini öğreneceği 4 ana teori vardır: 1) realizm 2) liberalizm 3) ingiliz okulu 4) constructivism diyebiliriz. daha sonra da marksizm, postkolonyalizm, feminizm gibi alternatif kuramlar getiren diğer teorileri görecektir. bu teoriler hakkında genel olarak şu tespitler yapılabilir:

    1) realizm : devletlerin dostu yoktur, çıkarları vardır sözü var ya, ha işte o söz tam realistlere göredir. realistlere göre uluslararası ilişkiler, güç ve çıkar ilişkileridir. çok klasik ve yaygın bir teoridir. kendi içinde tutarlıdır ve ismiyle müsemma gerçekçidir. bu teori; uluslararası arenada bir üst otorite olmadığı için anarşi vardır ve devletler bu anarşide kendi çıkarları doğrultusunda hareket eder der. klasik realizm (classical realism) ve yapısalcı realizm (structural realism) diye ikiye ayrılır. klasik realistler (bkz: hans morgenthau) human-nature konseptinden hareket eder ve kökleri thomas hobbes veya machiavelli'ye kadar gider. insanlar eğer üst devlet otoritesi olmasa anarşi içinde birbirlerini boğazlarlardı, işte devletler de öyledir. çıkarlar ve güvenlik ön plandadır ve devletler gerektiğinde verdiği sözleri ve ahlak kurallarını çiğneyebilecek ahlaksız varlıklardır. yapısalcı realistler de anarşi ortamında güvenlik ve çıkarın ön planda olduğunu savunur ama ahlak kavramını bir kenara koyarlar. onlara göre, ahlak devletler arası ilişkilerin konusu değildir. anarşi ortamında güçler dengesi, uluslararası sistemi sağlar. güç dengesi önemlidir. soğuk savaş bu güç dengesi sayesinde sıcak savaşa dönüşmemiştir. bunlar da kendi aralarında savunmacı (bkz: kenneth waltz) ve saldırgan (bkz: john mearsheimer) realistler olarak ikiye ayrılır. savunmacılara göre devletler kendini korumak için, saldırganlara göre ise diğer devletlere üstünlük kurmak için güç peşinde koşarlar. bi de realistler prisoners' dilemma konseptini çok severler. 2 mahkum vardır işbirliği yapıp susarlarsa ikisi de 1 yıl ceza alacak, ancak biri susar diğeri konuşursa susan 10 yıl ceza alacak ve konuşan serbest kalacak. bu mahkumlar birbirlerine güvenmezler ve işbirliği mümkün değildir. işte uluslararası arena da tam olarak böyledir.

    2) liberalizm : klasik liberaller, klasik realistlerin ileri sürdüğü kötümser tabloya inanmazlar. insanların da iyi olabileceklerini ve birbirlerine yardım edebileceğine inanırlar. aynı şey devletler için de geçerlidir. kurumsalcı olan neo-liberaller ise realistlerin ileri sürdüğü anarşi konseptine katılırlar. ancak yine de devletler işbirliğine gidebilir ve win-win durumuna geçebilirler. bu da çatışmayı önler. bunun için ise 3 şey önem arz eder ve temellerini immanuel kant'ın felsefesinde bulur: bunlar: 1) devletlerin bir birine karşılıklı bağımlılığı 2) uluslararası kurumlar 3) demokrasi ve insan haklarının yaygınlaşmasıdır (bkz: kantian triangle) bu 3 şey sayesinde çatışma önlenir ve işbirliği gelişir. ayrıca bknz. francis fukuyama , robert o. keohane

    3) ingiliz okulu kuramı: bazı ingiliz düşünürler* * **iki teorinin ortasını bulmaya çalışmış ve uluslarararası toplum hipotezini ortaya atmışlar. bunlara göre anarşik uluslararası düzen uluslararası toplumun hukuk ve ahlak kurallarıyla baskılanır. devletler bu kurallara uymak zorunda hissederler, aksi halde uluslararası toplumdan dışlanmakla karşı karşıya kalırlar. devlet, hukuk ve egemenlik kavramları üzerinde çokça dururlar. özellikle kolonilerin bağımsızlık kazanması süreci önemlidir. buna göre bağımsız olmak için önce eşit egemenlik için mücadele, sonra batıya karşı sırasıyla politik, ırksal, ekonomik ve kültürel başkaldırı vardır. işte bu sonuncusunda ingiliz okulu kuramı çok katı bir şekilde dayanışmacılar (solidarists) ve çoğulcular (pluralists) olarak ikiye bölünürler. dayanışmacılara göre uluslararası toplumun kurallarını batı medeniyeti oluşturur ve uluslararası toplumun eşit bir üyesi olarak kabul edilecek devletin bu medeniyetin kurallarını kabul etmesi gerekir. yoksa insani müdahale (humanitarian intervention) meşrudur. çoğulculara göre ise her medeniyetin farklı kuralları ve kültürü vardır. uluslararası toplum bu çeşitlilik ve farklılıklara saygı duyar ve insani müdahale yoluyla egemen bir devlete müdahale etmek çok hassas bir konudur.

    4) constructivism : yapısalcılara göre (bkz: alexander wendt) uluslararası ilişkilerde önemli olan toplumların düşünce, kimlik ve inançlarıdır. uluslararası ilişkileri devletler arası ilişkilere indirgeyen üstteki 3 klasik teoriden ayrılıp biraz eleştirel ve alternatif teorilere yaklaşır. ayrıca (bkz: anarchy is what states make of it)

    bunlar yanında bir de uluslararası ilişkilere farklı bakış açıları getiren teoriler vardır. bu teorilere göre, klasik teoriler çok önemli bazı şeyleri atlamakta ve uluslararası ilişkilere düz bir şekilde devletler arasındaki ilişkiler olarak bakmaktadırlar. örneğin, marksizm 'e göre asıl olan sınıf kavgasıdır. devletlerin çıkarlarını burjuva sınıfı belirler ve sömürü düzeni uluslararası arenaya taşınıp emperyalizmi doğurur. milli çıkar dediğimiz devletin zenginlerinin çıkarından başkası değildir. postkolonyalizm'e göre emperyal devletlerin eski kolonilerine bakışı halen aynıdır ve uluslararası ilişkiler buna göre şekillenir. mesela ırk, önemli bir rol oynar. feminizm 'e göre ulusal çıkar dediğimiz toplumu yöneten erkeklerin çıkarından başkası değildir ve dünya düzenine barışı kadınların aktif katılımı getirecektir.

    edit: imla
    edit 2: anlatım bozukluğu
  • babası realizm kabul edilendir. (neorealizmi katarak bütün olarak diyorum) ki benim kesinlikle karşı çıktığım durum sadece meşrulaştırmak için yapılan. ilhan uzgel hocam derdi : realizm görüldüğü yerde başı ezilmelidir.
  • foreign policy dergisinden sevgililer gününe özel çok matrak bir değerlendirme; http://foreignpolicy.com/…overs-a-valentines-guide/
  • uludağ üniversitesi uluslararası ilişkiler bölümünde tayyar arı ve zaman zaman asistanı ferhat pirinççi tarafından verilen ders. her şey teori olduğu için anlaşılması ve tahammülü zor bir derstir, uluslararası ilişkiler bölümündeki en zor derslerden biridir.
    tayyar arı hocamızın da kitabı vardır bu adda, ''uluslararası ilişkiler teorileri : çatışma, hegemonya, işbirliği'' diye. ülkemizde pek çok fakültede de okutulmaktadır.
    uluslararası ilişkiler teorileri``nin hangileri olduğunu ise pazartesi günkü ulus. iliş. teorileri 2 dersimin finaline çalıştıktan sonra incelemeyi düşünüyorum. esen kalın.
hesabın var mı? giriş yap