• uluslararası ilişkiler disiplininde sömürge dönemi sonrasına verilen ad. sömürgeci ilişkilerin, sömürge rejiminin bitmesiyle son bulmadığı, pek çok farklı boyutta (siyasi, kültürel vb.) devam ettiğini söyleyen yaklaşımlar bütünü. bu bağlamda, uluslararası ilişkiler teorilerinde batı merkezciliğine bolca eleştiri bulunabilir aynı zamanda doğunun yeni teorileri üretmekte ne kadar zayıf kaldığından da bahsedilir.

    edward saidin şarkiyatçılıkadlı eseri bu alanın yapıtaşı eseri gibi.
  • post-kolonyalizm bir teorik yaklaşım olarak ua disiplinine 1990‘larda dâhil olmuştur. eleştirel teoriler gibi post kolonyal teori de asıl olarak geleneksel teorilere eleştiri oklarını yöneltmiştir. geleneksel teorileri batının yardakçılığını yapmakla suçluyor. ne zaman sistemde tıkanıklık olsa bu teorilerin o tıkanıklığı açmak için teori ürettiklerini ve dolaysıla sistemin, düzenin devamı için çaba harcadıklarını söylüyorlar. oysa önemli olanın onu eleştirmek olduğunu iddia ediyorlar. bu yönüyle post kolonyal teorinin post yapısalcı teori ile yakın bir ilişkisi vardır. her ikisi de geleneksel teorilerin dünyayı açıklamaya çalıştıkları meta anlatılarına (iddiasına) karşı çıkıyorlar. kavram olarak post kolonyalizm üzerinde genel bir uzlaşı yoktur. bu kelimeden sömürge sonrasını mı anlamalıyız yoksa marksist geleneğe yakınların iddia ettikleri gibi sömürgenin biçim değiştirmiş halini mi anlamalıyız. yani emperyalizm, yeni sömürgecilik kavramları ile eşanlamlı olarak mı kullanmalıyız tartışması var. ilk anlamı ile kullananlar ise bunu eleştirerek sömürgelerdeki bağımsızlık mücadelecini görmezden gelindiğini iddia ediyorlar. bu iki görüşün ortak noktası ise bağımsızlıktan sonra sömürgeciliğin tarihe karıştığı ama hala biçim değiştirerek sömürgeciliğin devam ediyor olması konusunda anlaşmaları.
    post kolonyal teorinin doğuşu: ikinci dünya savaşından sonra bağımsızlığına kavuşan birçok eski sömürge ülkeleri soğuk savaş esnasında bağlantısızlar harekâtı ile her iki bloğunda siyasetini izlemeyip bağımsız dış politika izleseler de eski sömürgeci güçlerle aralarındaki uçurum muazzam derecede yüksektir. siyasi olarak bağımsız olsalar da ekonomik veya teknolojik olarak hala bağımlılığı devam ediyordu. bu duruma yeni sömürgecilik adı verildi. franz fanon yeryüzünün lanetleri ve edward said’in şarkiyatçılık isimli çalışmaları teorinin önemli bir yapıtaşını oluşturuyor.
    fanon’a göre sömürgecilik sömürge dünyasında yerleşik olan ötekinin sistematik yadsınması ve ötekine herhangi bir insanlık özelliğin atfedilmemesi yönünde coşkun bir kararlılık işleyen bir şeydir. batı kendini yüceltir aynı zamanda karşısındakini ise gayri medeni olarak tasvir eder. kendi değerleri aynı zamanda tüm insanların ulaşması gereken yegâne değerdir. bunu elde edene kadar bu değerlere benimseyene kadar ötekinin üzerinde tahakküm kurma hakkını kendinde görür. fanon’a göre sömürge ile şiddet yan yanadır her zaman. kendinden aşağıda olan öteki her zaman şiddete müstahaktır anlayış var çünkü sömürende. bundan kurtulmanın yegâne çaresi ise batının dayattığı üstün insan inancını bir kenara bırakıp o yalanlara inanmayıp kendinize ait bir bilincin yaratmaktan geçtiğini idrak etmemiz gerek diyor. edward said ise daha çok bilgi ve iktidar üzerine duruyor sömüren sömürülerin ilişkilerini incelerken. batı üretmek amacıyla şarkı inceleme altında tutuyor. çünkü doğu her zaman batının en büyük kültürel rakibidir. şark batının batı kimliğine bürünmesinde önemli bir işlev görmüştür. batının ötekisi her zaman doğu olmuştur. filistin’de israil devleti kurulduktan sonra yersiz yurtsuz kalan edward said daha okulda batının ayrımcılığına şahit olmuştur. ve bu olay hayatının derinden etkilemiştir. said’de batının kendini inşa ederken doğuyu antitez olarak gördüğünü ve her olumsuz şeyi doğunun malı her iyi şeyde batının eseri olduğunu iddia ederek doğuyu tahakküm altına aldığını ve bu tahakküme de meşruluk kazandırma çabasına giriştiğini söyler. dolayısıyla şarkiyatçılığın iki temel nedeni var birincisi şarkın tahakküm altına alınmasını normalleştirmek ve batıyı şarktan ayrı bir kimlik olarak kurmak. yani biz batı ve onlar doğu farkı kesinleştirmek asıl amaç.
    teorinin gelişimi: fanon ve said öncül metinleri kaleme aldıkları tarihte hindistan’da bir grup akademisyen batının hindistan tarihine ilişkin söylediklerine güçlü bir itiraz geliştirmişlerdir. kendileri baka bir alternatif tarih yazımına girişmişlerdir. madun çalışmaları ismini alan toplumun alt kesiminin üzerinden yazılmaya çalışılan bir girişimdir. temel itiraz noktaları ise toplumun elitleri üzerinden yazılan tarih yazımı. 1980’lerin sonu 90’ların başlarına feminizm, marksizm, yapıbozom gelenekleri ile çalışmalarını zenginleştiren spivak avrupa'da felsefenin gelişmesi ile sömürgenin beraber at koşturduğunu iddia ediyor. buna örnek olarak hindistan'da kocası ölen dul kadınların artık gelenek haline gelen kendilerini yakma sati ritüelini gösteriyor. bu konu hakkında incemlemelerin tümü ya elitler tarafından veya sömürgeciler tarafından yazılmış olmasını gösteriyor. burada kadınların görüşlerine hiç yer verilmemiştir. zaten bu kadınlar konuşamazlar. çünkü kendilerini ifade edebilecek anlam kalıpları tahrip edilmiştir.
    peki madun ne? madun bir toplumun nasıl bir toplum olduğunu anlamaya çalıştığımızda, bu toplumun içinden gelen bazı “ses”ler duyarız. bu seslere dayanarak o toplumu betimlemeye çalışırız. işte bu sesleri çıkaran yani o toplumda temsil edilen kişilere özne denir. fakat, bir toplumda sesi olmayan, kendilerini temsil edemeyen , toplumun işleyiş mekanizmaları içinde kendini ifade edemeyen kişiler de vardır. bu tür kişilerin, klasik marksist kuramdaki proleteryadan farklı olduğunu belirtmek için gramsci, bu kişilere mâdun (subaltern) adını vermıştır. öznenin temel özelliği “konuşabilmesidir”, bu nedenle mâdun, özne değildir. mâdun, özneliğin eşiğindedir. mâdun konuşabildiğinde bile kendi olarak konuşamaz, hep kolektif olarak konuşur. konuşması dilden çok mırıltıdır. mâdun, birey olarak konuşmaya başladığında ise artık mâdun değildir. mâduniyet sürekli olarak bir eşikte olma halidir. özne olma ile olamama arasında bir haldir. mâdunun eşikteliği derken kastedilen bir “arada olma” , “ne kabul edebilme ne de reddedebilme” halidir. mâdun bilinci, ampirik, bölük pörçük ve çelişkilidir. spivak bunu “negatif bilinç” olarak tanımlar. bu bilincin referans noktası kendisi değil, öznelerdir. mâdunların kendi bilinçleri , hiyerarşik ve hegemonik ilişkilerden bağımsız değildir. (alıntı)
    madun çalışmalarının yanı sıra sömürge sonrası kimliklere odaklanan bir gurup akademisyen post kolonyal teoriye önemli katkı yapmışlardır. freud, fanon, lacan gibi isimlerden etkilenen bhabha saidin şarkiyatçılık anlayışına önamli bir katkı getiriyor. ona göre batılı sömürgeci kendini inşa ederken şarkı ötekileştirme işini yaparken değer tereftan onun radikalleşmesinin önüne geçmek için törpüleme ihtiyacı güder.
    ui de post-kolonyal teori: 1980’lerde daha kimlik kültür gibi kavramların eleştirel teorilerin jargonuna girmemişken, sömüren-sömürülen ilişkisini marksist teoriler ekonomik alanda incelemişlerdir. post kolonyal terorilere yönelik ilgi iki tane eser sayesinde başlamış. phillip darby güney yarım kürenin batıda nasıl temsil edildiği ile ilgili çalışma yapmıştır. madun toplumların güvenlik algısının batıdan nasıl farklılaştığı üzerine duran muhammed ayoob post kolonyal bir ui teorisinin gelişmesine katkıda bulunmuştur. ona göre, batı dünyasında "devletin hayati çıkarlarını dış tehditlerden koruma" ile neredeyse özdeşleşmiş olan güvenlik tanımı, üçüncü dünya söz konusu olduğunda tartışmalı bir hal almaktadır. diğer bir ifadeyle, devlet sınırlarının içindeki sorunlarla uğraşan üçüncü dünya ülkelerinin güvenlik kaygılarını devlet oluşum sürecini tamamlamış batılı ülkelerin güvenlik tanımları ile analiz etmek problemlidir. bu itirazıyla ayoob, post-kolonyal teorinin batı'da geliştirilen teorik kavram ve yaklaşımların sömürge geçmişi olan ülkelere uyarlanmasına yaptığı eleştiriye güvenlik kavramı örneği üzerinden önemli bir örnek sunmuştur. nitekim post-kolorıyal teoriye göre, üçüncü dünya sosyal biliminin en önemli paradoksu, üçüncü dünya'ya dair içkin bir görmezden gelmenin hakim olduğu batılı teorilerin üçüncü dünya'yı açıklayabileceğine yönelik inançtır. bu nedenle sadece batı'nın teorik olarak bilinebileceği ve dünyanın geri kalanının ise ancak batı'da' ortaya çıkan teoriyi test etmek temelinde incelenebileceğini varsayan sorunlu bir sosyal bilim gelişmiştir. daha sonra roxanne lynn doty küzey güney ilişilerine odaklanarak abd’nin tekrar eski sömürge ülkeleri üzerinde tekrar yeni bir sömürü ilişkisi tesis etmiştir. kuzey ile güney arasındaki ilişki normal ilişkiden ziyade bir sömürü ilişkisidir ve buna da sömürgeci karşılaşma diyor. bu asimetirik karşılaşmada birinin gerçekliğinin geçerli olacaktıgını dolayısıyla burada değer tarafın dikkate alınmadığını söylüyor. eşitsizlik, adalet ve güçsüzlük gibi kavramların klasik uluslararası ilişkiler, teorilerinde ihmal edildiğini savunan arif dirlik, okuyucularının dikkatini iktidar ile ırk, cinsiyet ve sınıf arasındaki ilişkiye diğer bir ifadeyle ırk, cinsiyet ve sınıf üzerinden güç asimetrilerinin nasıl üretildiğine çekmeyi amaçlamıştır. temsil, ırk ve cinsiyet etrafında dönen analizleri yaparken post-kolonyal teorinin sürekli hatırda tuttuğu şey ise, batı ve batı dışı dünyanın arasındaki asimetrik ilişkinin maddi zeminini oluşturan küresel kapitalizmdir. bu yönüyle post-kolonyal uluslararası ilişkiler teorisi yeni sömürgeciliği ve onun ekonomili temellerini yapılacak analizlerin merkezine taşır. son olarak sadece yapıbozum yapmalda ve bir "çözüm" sunmamakla eleştirilen post-kolonyal teori aslında aktöre gerekli özeni gösteren ve batı dışı toplumlardaki aktörlerin asimetrik ilişkilere yönelik direnişine alan açan bir yöne de sahiptir. buna göre, dikkatleri batı'nın sömürge pratiklerine çeken post-kolonyal teori sömürü ilişkisini açık bir şekilde ifşa etmesi yönüyle batı'nın tahakküm biçimlerine karşı yöneltilmiş direnişe ivme ve motivasyon kazandıran bir işlevi üstlenir.
    türkiyede post kolonyal teori: türkiyede post kolonyal çalışmalar edward said'in oryantalizm çalışmasından etkilenmiştir. ve erken tarih diyebileceğimiz tarihte 1982 tarihinde türkçeye kazandırılmıştır. ve tekrar tekrar baskısı yapılmıştır. yukarda adı geçen yazarlar ve düşünürlerin kitapları ise aynı derecede ilgi görmemiştir. bunların temel eserleri dahi türkçeye çevrilmemiştir. buna rağmen türkiye'de edward said’in çalışması dışında da bası yazarların çalışmalarına yer verilmeye başlanmıştır. fuat keyman, bahar rumelili ve necatı polat türkiye'deki önde gelen post kolonyal çalışmalar yapan akademisyenlerdir.
  • edward said ve gayatri spivak gibi teorisyenlerin yaklaşımları çerçevesinde çağdaş dünya politikasının halen süregelen kolonyal güç ilişkileri temelinde şekillendiği varsayımına dayanan yaklaşım. ırk, toplumsal cinsiyet ve sınıf farklılıklarının sosyal olarak inşası, gelişmiş ve az gelişmiş ülkeler arasında bir kontrol, üstünlük kurma ve tabi kılma ilişkisi yaratmaktadır yani kolonyal hiyerarşik düzenin devamını sağlamaktadır.
  • kenneth waltz şöyle açıklar. "kapitalist ülkelerde özel ekonomik araçlar o denli tam gelişmiştir ki bunların gayri resmi kullanımı başka ülkelerin kaynaklarının etkili kontrolü ve sömürülmesi için yeterlidir. çokuluslu şirketler günümüzde o kadar büyük ölçeklerde ve o kadar geniş alanlarda faaliyet göstermektedirler ki bunlar hem ekonomik bakımdan daha az güçlü ülkelere karşı bizzat kendi nüfuzlarını geliştirebilirler. şirketin dışa yönelme etkisi o denli güçlü, kendi başının çaresine bakma yeteneği o kadar muazzamdır ki şirketler kendi görünmez imparatorluklarını genellikle devlet politikalarının ya da ulusal gücün desteği olmadan geliştirirler."
  • teorinin ortaya çıkışında en etkili kişi (bkz: edwardsaid) veya (bkz: spivak) değil. onlar da (bkz: frantz fanon)'dan etkilenerek eserlerini kaleme almıştır. teorinin özünü anlamak için siyah deri beyaz maske ile yeryüzünün lanetlilerini okumak gerekir.
  • sömürgeciliğin bıraktığı mirası sorunsallaştıran bir dizi felsefi, sosyolojik, psikolojik, edebi teoriyi içine alan bir edebiyat kuramı ve eleştirel yaklaşım.

    postkolonyalizm, çoğu önceki sömürgeler bağlamında kadınların ilerlemelerini ve feminist temaları keşfe çıkan kadın yazarlar açısından verimli bir zemin olmuştur. postkolonyal yazarların büyük kısmı azınlık geçmişinden gelmektedir. athol fugard ve j. m. coetzee gibi beyaz ırktan yazarlar da bu alanda önemli rol oynamışlardır.
  • korona etkisiyle insanların fütursuzca yarınlar yokmuşçasına kolonyaya düşmesiyle başlayan dönemdir.

    önceden sadece babaların ve dedelerin traş sonrası kullandığı, bayramdan bayrama arada bir de yıllanmış bir teknolojik aleti silmek için vitrinlerden indirilen kolonyalar korona etkisiyle hepimizin hayatına tekrar girdi. dedikodu arası krem ikramı yerini kolonyaya bıraktı. arabaya binene eve gelene ilk olarak kolonya uzattık karşıdaki de istemese bile ay cnm çok sağol yhaa diye alarak titiz olduğunu kanıtlama ihtiyacına girdi.

    ileride medeniyetlerin ve insanlığın değişimi incelendiğinde önemli bir dönem olarak tarihimizde yer edecektir*
  • en önemli teorik kitabı the empire writes back'tir. başlık altında said, spivak cart curt falan denilmiş ama onlar daha eskiye gidiyor ve tam olarak postkolonyalizm bağlamında değiller, ne olduğuyla-nasıl uygulandığıyla ilgili ilk teorik kitap olması dolayısıyla birincil kaynak için bu okunmalı.
  • 19. yüzyılın büyük bir bölümü ve 20. yüzyılın başlarında aruba'dan kore ve zimbabve'ye kadar dünyanın büyük bölümü sömürgeci güçlerin kontrolündeydi. en büyük sömürgeci güçler ingiltere ve fransa olsa da japonya'dan amerika'ya kadar çok sayıda ülkenin kendi coğrafi sınırları dışında toprakları vardı. ikinci dünya savaşı sonrası bu imparatorluklar dağılınca eski kolonilerin halkları hem politik hem de kültürel bağımsızlığın tadını çıkarmaya başladılar.

    eskiden sömürgeciler tarafından kontrol edilen toprak parçalarındaki insanlar tarafından ya da onlar hakkında üretilen çalışmalar, postkolonyal edebiyat türü olarak sınıflandırıldı. özel bir kıta ya da dile ait olmayan bu tür afrika, asya, amerika ve avustralasya'da geniş toprak parçalarında yayılmış edebiyat eserlerini kapsar. bu çeşitliliğe rağmen postkolonyal çalışmalar, kültürel ve ulusal kimlikler, dini gerilimler, bir arka ya da etnik gruba diğerinin boyun eğdirmesi ve kültürlerin karışımı ya da mücadelesiyle ilgili meseleler gibi benzer temaları işlemekteydiler.
hesabın var mı? giriş yap