• sunulduğunda en büyük (hatta neredeyse tek) tepkiyi türkçülerden almıştı.

    atatürk'ün ana hatlarını şekillendirdiği bu teze karşı çıkmaya cesareti yeten adam, zeki velidi togan'dı. bu yüzden reşid galip zeki velidi'yi "arkadaşlar, esefle ifade edeyim ki zeki velidi bey'in darülfünun'daki kürsüsü önünde talebe olarak bulunmadığıma çok şükrediyorum. darülfünun kürsüsü bu kadar hafif malumat ve bu kadar sakil metotlarla işgal edilecek bir kıymetsiz mevki değildir." diyerek tahkir etti. buna tepki, aralarında pertev naili boratav ve hüseyin nihal atsız'ın da bulunduğu sekiz kişiden geldi.

    zeki velidi ülkeyi terk etmek zorunda kaldı. hüseyin nihal atsız ortaokul ve lise öğretmenliği, kütüphane memurluğu falan yaptı.

    bugünün milliyetçilerine örnek olmalıdır. tarihe hayali eklemeler yapılmasına büyük risklere katlanarak karşı çıkanlar vardı. bugün ortada hiçbir risk yokken, sırf öylesi daha çok hoşuna gidiyor diye türk tarih tezinden bile daha absürt bir mirşanist historiyografinin peşinden gidenler, ne yaptıklarını düşünsünler. istirham ederim.
  • bu tezin amaçlarından birisi türklerin beyaz ırk olduğunu kanıtlamak, bu fikri tetikleyen etkense sarı ırk olduğumuzu iddia eden bir fransız tarih kitabıdır. mustafa kemal, afet inan'dan bu konuyu araştırmasını ister, olaylar gelişir...
  • kendine güvensiz bir topluma güven aşılamak, sömürülmeyi önlemek ve daha bir çok sebepten dolayı öne sürülmüş olan "teori"

    şöyle ki 30larda anadolu'da bir çok devletin hak iddia ettiğini görüyoruz. italyanlar roma bahanesiyle güneybatıda, yunanlar hellen medeniyeti sayesinde batıda hatta ermeniler kilikya ve d. anadolu bölgesinde, geçmişte yani türklerden önce buralarda kendilerinin yaşadığı gerekçesiyle, hak iddia etmekteydiler. bunun cevabı ancak bu sayılan medeniyetlerden önce türklerin burada olduğunu kanıtlanarak verilebilirdi.

    bu konun araştırılması ve daha bir çok gerçeğin bulunabilmesi için türk tarih kurumu kurulmuştur(işbu kurumun tc tarihi boyunca bir çok araştırmaya imza attığı unutulmamalıdır). kurumun araştırmaları sümer ve hitit uygarlıklarının türk uygarlığıyla benzerliklerinin araştırılması üzerinde yoğunlaşmış, sosyolojik ve kültürel bağlar araştırılmış, öte yandan batı anadolu'daki yunan eserleri es geçilmiştir.

    tüm bu araştırmalara rağmen, doğal olarak somut bir sonuca ulaşılamadığı gibi tezin tümden yanlışlığı da iddia edilemez olmuş fakat yabancı bilim adamlarının ilgisi bu teze yönelmiştir. ayrıca tezde bazı noktalar, şu an için, mantık dışı olarak nitelenebilir

    tezin çıkış noktaları sıralanacak olursa:

    - medeniyetin ilk çıkış yeri ve beşiği orta asya'dır.
    - brekisefal ve beyaz ırkın ilk yurdu burasıdır.
    - türkler brekisefal ve beyaz ırktan olup kökenleri orta asya'dır.
    - göçler sonucu türk medeniyeti bir çok yere ulaşmış ve uygarlaşmayı tetiklemiştir.
    - anadolunun ilk yerli halkı olan hititler, orta asyadan gelmiş olup türklerin atasıdırlar.
  • şunu da eklemek gerekir ki, bu tezin pek bilinmeyen amaçlarından biri de beyaz ırk olduğumuz kanıtlanarak sömürülmemizin engellenmesidir. keza din, imho, sadece ırka uydurulmuş bir kılıftır.
  • 'türk tarih tezi'nin savunucuları "hikâyenin kötü kısımlarını kabullenmek istemeyen iyimser, aynı zamanda da kolaycı insanlardı. "karanlık çağ" anlayışını benimsemişlerdi; kazalara, rastlantılara inanıyorlardı. bazen idealisttiler, kendi sorunlarını halletme yöntemlerinin evrensel bir anlam taşıdığına inanıyorlardı; ama, idealist oldukları zaman da, pozisivist oldukları zaman da pragmatik ve fırsatçı idiler ve acele çözümlere inanıyorlardı.
    dahası, doğa bilimleri arasına tarihi zorla sokarak kendilerini de bilimsel olduklarına inandırmışlardı. yüzyıllar boyunca gelişmiş olan avrupa düşünce akımlarının bu kadar kolaycı bir anlayışla bir yamalı bohça haline getirilmesi kendine özgü bir yaklaşımı simgeliyordu aslında.'

    büşra ersanlı: iktidar ve tarih. s.245
  • bugün kabul edilen tezi farklı şekilde ortaya koymaktadır. bu teze heteredoks tez de denir. 1930'larde geliştirilen bu teze göre, mö. 12000 yıllarında orta asya'da bugünkü çöllerin bulunduğu yerlerde büyük bir deniz ve büyük adalar vardı. buralarda yaşayan türkçe konuşan topluluklar yerleşik olarak tarım yapmakta ve teknolojik açıdan ileri düzeydeydi. zira, tarım ve ormancılık ile ilgili türkçe terimler, göçebe ile ilgili terimlerden daha eskidir. sonraları meydana gelen büyük iklimsel değişiklik nedeniyle (küresel ısınma gibi) orta asyadaki büyük deniz kayboldu ve çevresinde yaşayan medeniyet geriledi. kocaman aral gölünün başına geliyor olduğu gibi. kıtlık yaşayan türk grupları başka ülkelere göçtüler. birkısmı mezopotamya'ya bir kısım grup anadolu'ya, bir kısım grup iskandinavya'ya, bir kısım grup yunanistan'a, bir kısmı italya'ya, bir kısmı çin'e, bir kısmı kore ve japonya'ya, bir kısmı sibirya'ya; bir kısmı da bering boğazı üzerinden amerikaya göç etmiştir.

    bu teze göre sümerler, etrüksler, iskandinavyadaki bazı halklar, hititler, frigler, truvalılar türktü. yunanlılar içinde türkçe konuşan gruplar vardı. bu ülkelerdeki türkler, yerli halk arasında eriyip yok olmuşlar, onlara yazıyı ve teknolojiyi öğretmişlerdir.

    orta asya'da kalan halk, kurak iklime adapte olmuş ve göçebe kültüre geçmiştir. bilinen türk tarihini yaratmışlardır.
  • sivri yanları bir hayli törpülenmiş olsa da, türkiye'deki tarih anlayışında etkileri hala hissedilen bir tezdir. kafatasçılık büyük ölçüde bir tarafa bırakılmıştır. ancak türk tarihinin ana hatları ve günümüze kadar okutulan tarih kitapları incelendiğinde ana fikrin pek de bozulmadan yerinde durduğu görülebilir. keza orta asya'dan tüm dünyaya yayılan okların gösterildiği harita toplumsal hafızamızda yer etmiş görüntülerden biridir...
  • gündemden 1-2 yıl sonra düşen tez
    daha sonra türk tarih kurumu batı anadolu'daki yunan ve roma kazılarına gereken önemi vermiştir. tezin gündemde olduğu tarihlerde bu çalışmaları yapmak, teze zarar verebilir düşüncesiyle yapılmamıştır
  • temel noktaları, okullarda tarih kitabı olarak okutulmak üzere hazırlanan türk tarihinin ana hatları adlı yaklaşık 600 sayfalık kitapta toplanan tezdir. bu kitap, mustafa kemal tarafından onaylanmadığından ders kitabı olmamıştır. sadece giriş bölümü bir özetle birlikte kullanılmıştır.
    ayrıca;
    (bkz: güneş dil teorisi)
    (bkz: herkesin türk olması)
  • (bkz: nation bulding)
    (bkz: ulus inşası)

    fransız ihtilalinden bu yana yükselen ve etkili olan iki -izm vardır. biri nasyonalizm diğeri de laisizm'dir. bu ikisini karşılaştırırsanız, nasyonalizm laisizm'den daha fazla ve kuvvetli etkiler yaratarak onu gölgede bırakmıştır. osmanlının bakiyesi olan ülkelerin tamamı nasyonalizmden etkilenmiştir ama içlerinde günümüz itibari ile -bölgesel de olsa- güç olmaya en fazla yaklaşmış olan millet, osmanlıdan en son özgürlüğünü kazanan, türkler'dir. aradaki sinerjik farkı yaratan atatürk'ün laik vizyonudur. arap devletleri, iran ve bir çok doğu toplumuna mesafe aldırmış -büyük kısmı ulusalcı ve sosyalist- liderlerin çoğu ya laik vizyona sahiptir ya da mecbur kalmadıkça dini, toplumsal referans olarak almamışlardır.

    tabi ki şunu da itiraf etmek lazım, laisizm müdahaleci ve kontrolcü karakteri ile anglosakson sekülerizminden ayrılır. büyük britanya çok uluslu bir toplum/imparatorluk olmak üzere dizayn edilmiş ve daima da böyle kalmıştır, ki kraliçe aynı zamanda, ne protestan ne de katolik olan anglikan kiliselerine kaynaklık eden ingiltere kilisesi(cofe)'nin başı olarak devlet dininin de koruyucusu ve patronudur. avrupa tecrübesi ise daha farklıdır; fransa'da köy papazlarının atamaları dahi napolyon'un sarayından geçmiştir; çünkü laisizm vatandaşların din, dinsizlik ve vicdan özgürlüğünü garanti ettiği kadar, kilise başta olmak üzere dini odakların devletin hedeflerine ulaşmasını ve maksimum ulusal gücün ortaya çıkmasını engellememesini de garanti etmek zorunda kalmıştır. kara avrupası tecrübesinde, dindarlar değil ama din ve dini kurumlar kendi başına ve kontrolsüz bırakılamayacak kadar tehlikelidir. zaten ulus devlet'in ortaya çıkışı 1648 westphalia barışı ile küçük avrupa devletlerinin dinsel bütünlüklerini sağlamaları (cuius regio, eius religio) ile başlamış bir süreçtir, ki bu süreç fransız ihtilali ile dini olmayan hükümet ve devletleri doğurmuştur. modern halk ve milletleri inandıkları tanrıları değil, damarlarında aktığına inandıkları ortak kan/vatandaşlık temelli kardeşlik, özgürlük için silah arkadaşlığı ve eşitliğe dayalı kader birliği birleştirir.

    kanaatimce, modern tarih tezlerinde kendisine yer bulan her olgu ve olay, ileride karşılaşılabilecek benzer durumlarda kullanılmak üzere, birer cevap üretiyorlar; neden başka ülkelerde yaşayan ve bana benzeyen kişiler yerine aynı ülkede yaşadığım ama bana benzemeyen insanlar ile ekmeğimi paylaşmalıyım? çünkü aynı devletin vatandaşları olduğumuz için biz kardeşiz. neden dışarıdan gelecek olan yabancı zorlayıcı iradelere karşı içeride tek bir ortak irade oluşturarak karşı koymalıyız? çünkü biz onlardan farklıyız, farklı ve özgür kalmak istiyoruz. bireysel olarak kendi kurtuluşlarımızı sağlamak çok daha mümkün ve kolay iken neden diğerleri ile eşit muamele görmeye ve zorluğa katlanmaya mecburuz? çünkü hepimiz eşitiz ve grubun geleceği için az ya da çok fedakarlık yapmalıyız.

    osmanlıya gelince; üç tarz-ı siyaset içerisinde, ittihat ve terakki tüm gücünü osmanlıcılığa verirken, saray ümmetçiliği tercih etmiştir; türkçülük ise tıpkı milletin kendisi gibi yetimdir. diğer iki seçenek tümüyle ve kesin olarak başarısız olduktan sonra modern türkiye cumhuriyeti bir anlamda kaçınılmaz bir biçimde ortaya çıkmıştır. türk tarih tezi de tıpkı diğer modern batı uluslarının tarih tezlerine benzer, çünkü aynı amaçla aynı kodlar üzerinden geliştirilmiştir. burada her toplumun kendi yaşadığı tarihsel olaylardan, sosyal, kültürel ve ekonomik yapısından kaynaklanan, farklılık ve bazen de çelişki yaratıcı etkileri göz önünde bulundururken şunu da unutmamak lazım; okuma yazma öğretmenin çok daha ötesinde halkın çağdaş bir şekilde kitlesel eğitimi sağlanmadıkça, sosyal devlet, demokrasi ve hukuk devleti idealleri kurumsallaştırılamadıkça tüm bunların bazı insanlara birer hikaye gibi gelmesi çok normal. ister görsel isterse de zihinsel olarak somutlaştırılamayan her anlatı, gerçek ve geçerli olsa bile, kaçınılmaz olarak zamanla bir hikaye halini alır.

    dolayısı ile aslında dinsel olmayan ve hristiyanlık öncesine atıfta bulunan kral arthur, excalibur, camelot ve kutsal kase ne kadar gerçek ve geçerli ise, aslında dinsel olmayan ve islam öncesine atıfta bulunan atilla, gökbörü, ötüken ve kızıl elma da o kadar gerçek, geçerli ve değerlidir.
hesabın var mı? giriş yap