• büyük bir ihtimalle değil kesinlikle ankara'nın en iyi restoranıdır kendileri.
  • atladık arkadaşlarla bisiklete, deniz otobüsü'yle mudanya'ya geçtik. trilye'ye vardığımızda öğlen olmuş, açlık bastırmıştı. taş mektep'e uğrayıp sokakları turladıktan sonra çamlı kahve'ye tırmandık.
    kardeşim, istanbul'da en dandiğini bile yiyemeyeceğiniz fiyata zevkten dört köşe oluyorsunuz.
    karışık menemen ve 2'şer tane karışık gözleme söyledik, menemeni gözlemeyle yedik. bir midemiz daha olsa onu da dolduracaktık. kesinlikle tekrar gelmek üzere ayrıldık beldeden. doğası, manzarası, yemekleri şahane. yolunuz düşerse uğramadan geçmeyin kalbinizi kırarım.
  • sadece ankara değil türkiye'nin en iyi 3 balık lokantasından biri olan ankara gaziosmanpaşa'da bulunan, yeni iç tasarımıyla göz dolduran, süreyye üzmez in işlettiği balık lokantası. fiyatları diğer lokantalara kıyasla daha yüksek ancak herhangi bir balık lokantasına gidip öylesine yapılmış meze ve ara sıcakları yemektense bir miktar fazla verip trilye'de damak zenginliği yaşamak çok daha karlı bana göre. garsonların ilgi ve alakaları oldukça iyi, mezeler sürekli yenileniyor ve farklı tatlar deneniyor tutan mezeler tezgahta yerini alıyor. yediğin her şey mi güzel arkadaş dediğinizi duyar gibiyim, hayır her şey 10 üzerinden 10 değil tabii ki ama standartların çok üzerinde. bana göre trilye'nin yıldızı lakerdadır; öyle bir lakerda ki başka bir yerde lakerda yiyemez oldum. çok iri olmayan lezzeti yerinde torikten yapılmış, homojen, diri, tuzu ayarında lezzeti çok üst düzey. ancak ara sıcaklardan ahtapot özenle hazırlanıyor olmasına karşın tadı ne yazık ki diğer ara sıcaklara göre yok denecek kadar az sebebi ise çok belli; müşterilerin yumuşacık ahtapot yeme tribi. bana göre bu olay türkiye'nin sorunlarından bir tanesi. ahtapot yiyelim "aaa yumuşacık olsun böyle lokum gibi". yok kardeşim öyle olmasın! biraz diri kalsın tek ısırışta yutma, biraz damağında kalsın, çiğne ki tadını alasın. sahibi süreyya bey'e bu derdimizi anlatıyoruz, derdimize ortak oluyor, olması gerektiği gibi yaptığında istisnasız her masadan ahtapot çok sertti tepkisi aldığını iletiyor, yapacak bir şey yok gelen müşteriler her ne kadar kalbur üstü de olsa bu konudaki vizyonsuzluk temel bir sorun. neyse, ara sıcaklardan karides nirvana ile devam edip moralimizi bozmuyoruz; jumbo yerli karides özenle hazırlanmış kabuğu ile ızgaraya atılmış suyu içerisinde ve lezzeti üst düzey, yanında iri zeytinyağlı bamya ile servis ediliyor, müthiş tamamlayıcı kombinasyon. ana yemeğe geldiğimizde yine sunum ve lezzet çok iyi, bir seferinde şubat ayında ziyaret etmiştim kofana sipariş ettim ellerinde kofana olduğuna baya sevinerek. ancak garsonun göstermek için getirdiği balık lüfer boylarındaydı. bu da bana göre türkiye'nin bu konudaki ikinci büyük sorunu; kofana yerine lüfer geliyor, lüfer istediğinizde ise sarıkanat. aslında sorun temelden başlıyor çinekop diye satılanlar yasak olması gereken 10-15 cmlik defne yaprağı, bu konu da kanayan bir yaradır. neyse, sonuç olarak konu dağılmadan toparlayayım; ankara'da trilye çölde bir vahadır. keşke bu ayarda bu ciddiyette başka balık lokantalarımız da olsa ve bunlara gereken değer verilse, nice yüksek puanlı balık restoranlarına gittiğimizde mezelerin balığın özensiz hazırlandığını görüyoruz bu da insanımızın "rakı olsun yeter ya" mantalitesinden kaynaklı, hele bir de masaya yanar döner bir şey geldi mi isterse çiftlik çipurayı kötü pişirerek önünüze koysun iyi yorum almayı başarabiliyor. buraya kadar okuyup benimle benzer düşünen balık sever okuyuculara selam olsun.
  • geçen gittik. yemeklerden mezelerden önce şunu belirtmeliyim ki temiz sikti adamlar. net.

    gelelim olaylara. efendim girince sizi bir garson karşılıyor, ismini söyleyip sizinle ben ilgilenecem diyor ki burada anlıyorsunuz döşeyeceklerini. menü yok, yani aslında var ama 2-3 parça şey koymuşlar menüye, her şey yok. örneğin içki fiyatları, yemek fiyatları vs. yok.

    garson başlıyor mezeleri sıralamaya, seçip istiyorsunuz (bence fiyatlarını sorun), enginar kalbi, ahtapot bilmem ne ve karidesli bir şey istedik. 2 kişi olduğumuzdan yarımşar geldi bu arkadaşlar. yemin ederim 3 meze toplam 100 gr etmez. neyse peşine seçtiğiniz ara sıcaklar geliyor, biz bademli karides ve kalamar seçtik. kalamar dört tane geldi. rakamla 4. 2'şer tane yani. karides ise badem ve sosun için de 5 tane. 1 tane için de kavga ettik hani.

    peşine isterseniz yemek geliyor. ben 1 tane levrek istedim, arkadaş almadı. deniz levreği, yarım porsiyon o da. bu arkadaş güzeldi, doyurucuydu. mezeyi falan siktir edip direk bunu yemek lazımmış.

    ikram olarak ortaya bir tane sufle geldi, ve tabii ki çaylar.

    rakı olarak tekirdağ gold söyledik, 35 lik, 126 tl idi.

    küver kişi başı 9 tl. (sikseydiniz diyecem ama zaten yaptılar)

    levrek 72 tl.

    toplam 410 kağıt ödedik gecenin sonunda.

    her şey lezzetliydi eyvallah ama iki kişi 3 meze, 2 ara sıcak, 1 küçük rakı, 1 yemek için 410 tl nedir arkadaş?

    siz siz olun, yiyeceğiniz her şeyin ama her şeyin fiyatını sorun, ona göre alın. ayıp bir şey yok bunda.
  • muhtemelen guzide ulkemizde zeytin yetisen bir bolge; ancak kesin olan ankara'da gaziosmanpasa'da bulunan cok nezih bir balik lokantasi. sahibi sureyya bey 6 ay once devraldi, onu da belirteyim.
  • universite mezunu centilmen garsonlari buyuk fark yaratiyor. musterileri de cook duzgun insanlar.
    fiyatlari pek ucuz degil, 4 kisi gittik 800 tl hesap odedik. iyi siktiler ama arada bir yine giderim cok memnun kaldim. farkli ve ozel bir yer.
  • trilye ile ilgili 3 rivayet vardir:

    1. cenevizliler zamaninda, sivzi, trilye ve kapanca'da uc koy vardi. o yillarin korsanlari bu koylere surekli saldirirlardi. koy halki daginik kalirlarsa saldirganlarla bas edemeyeceklerini anlar ve uc koy simdiki trilye'de toplanir ve tirilye olusur.

    2. m.s 376'da hristiyan din adamlari, iznik'te toplanmislar. iznik konsulu diye tarihe gecen olayla din adamlari arasinda yorum farklari ortaya cikmis. aya yani, aya yorgi ve aya satri adlarinda uc papaz, baspiskoposla anlasmazliga dusunce afaroz edilmisler. onlar da trilye'nin bulundugu yere gelmisler . bu uc papazdan oturu, "tri: uc; ilya: papaz" buranin adi trilya olmus.

    3. bir baska rivayette ise latince trilye "kirmizi balik, barbunya" anlamina geliyor. dere agzinda bol miktarda barbunya baligi bulunurmus ve buradan dogu roma imparatorlarina barbunya baligi goturulurmus.
    rivayetler bir yana, 1330'lu yillara kadar bizans kasabasi olan trilye sonralari, osmanli kasabasi olmus. 1900 baslarinda "mahmut sevket pasa" kasabasi, 1963 yilinda ise zeytinbagi ismiyle anilmaya baslamis.
  • abartıldığı kadar pahalı olmayan mekan.

    2 kişi yediklerimiz şunlar:

    3 çeşit meze (avokadolu karides, deniz börülcesi, ahtapot)
    1 kalamar
    1 çingene palamudu
    1 levrek
    1 duble rakı (1 duble rakı 14 tl)
    1 kola

    ödediğimiz hesap 221 tl. zaten herhangi iyi bir balık restoranında bu fiyattan aşağı çıkmayı beklememek lazım.

    bunun dışında porsiyonların da küçük olduğu ve doyurmadığı yazardı hep. buna da katılmıyorum. gecenin sonunda ulan ne yedik be diyerek mekandan ayrıldık. ayrıca mezelere, ara sıcağa hayvan gibi yüklenip balıktan bi zevk alamama gibi bir durum olmaması avantaj.

    asıl bizi mutlu eden ise evlilik yıldönümümüz olduğu için yaptıkları sürpriz oldu. yemek sonunda tatlı ikram edip fotoğrafımızı çektiler ve çıkışta da üzerinde çektikleri fotoğrafın olduğu bir şarap hediye ettiler.

    hizmet ve ilgi alaka ile 10 üzerinden 10 puanı aldılar.
  • ayvalıklı adamım, ömrümde bu kadar lezzetli mezeler ve deniz ürünleri yemedim. gece eve döndüğümde hala aklımda yediklerim vardı o kadar diyorum. senelerdir duyardım ankara'da trilye var trilye şöyle trilye böyle, az bile duymuşum. ortamı da muhteşem, sigara içmeseniz bile sigara içilen salonda oturmanızı tavsiye ederim. özellikle ankara kışında harika bir ambiyans oluyor içerde.

    fiyatlar için de şunu diyeyim; alkoldür, mezedir, balıktır, tatlıdır her şey dahil kişi başı 150-170 lira civarı kalkarsınız. oha demeyin, böyle yerlere zaten sürekli gitmezsiniz. özel bir yemek yiyeceğiniz zaman da bir zahmet o kadar paraya kıyın. içeri adımınızı attığınız andan itibaren her şey o kadar güzel ki, hakikaten buraya ödenen para helali hoş olsun.
  • iyice araştırılıp öyle gidilesi bir yerdir burası. zira yollarda kalırsınız.

    bursa'nın merkezinden gitmek için önce 1 numaralı trene binip organize sanayi istasyonunda ** inmek gerekir. daha sonra hemen oracıktan kalkan mudanya minibüslerinin yarım saatlik yolculuğuyla mudanya'ya geçilir. mudanya'da esnafa sorulur nasıl gidilir diye. onlar da size anlatır şu arabaya bineceksiniz diye. lakin (!);

    "oraya gidenler bir daha geri dönmedi genç!" demezler. siz de binersiniz vasıtaya. bi' 25-30 dk daha yeşilliklerin içinden gidersiniz. sonra vasıta durur. "aha burası trilye" der şöför bey amca. inersiniz. "vaay hacı ne güzel bi' yermiş lan burası" falan derken akşam olur.

    ...

    *vasıtadan indiğiniz yere doğru gidersiniz. beklersiniz, beklersiniz. ne gelen vardır ne de giden. panik olursunuz, telaş yaparsınız. sonra sahilin ordaki balıkçı restaurantına gitmeyi akıl edersiniz. gidersiniz. kapıyı açarsınız. içerisi süper bir fasılhane... "amca biz burda kaldık yahu" dersiniz. "otur yeğenim" der amca. iki bira söyler. arkadaşınızla içersiniz lıkır lıkır. o sırada amca da trilye'nin tarihini ve zeytinlerini anlatmaya başlar. yine zamanın nasıl geçtiğini anlamazsınız. yan masadan 2 bira daha gelir. kapıda duran bir adet clk ve volvo da zaten yan masadaki amcalarındır. "tamam gençler biz sizi dönüşte mudanya'ya kadar atarız" derler. oley diye sevinip mekanın tadını çıkarmaya başlarsınız. rakı masasındaki mezelere dalıp gidersiniz. vakit geç olur, amcalar kalkar. siz de kalkarsınız. sizi mudanya'ya kadar atarlar. "ulan.. mezun olduğumda para biriktirip burda felekten bir gece çalmazsam" deyip trilye'ye gitme işini mezuniyete kadar ertelersiniz.
hesabın var mı? giriş yap