• cybill shepherd'ın biyografisini izlerken peter bogdanovich ortaya çıktı ve "cybill'in elvis'le benim aramda seçim yapması gerekiyordu ve beni seçti. bu, çok az adamın başına gelebilir" deyiverdi. sevgili olduklarını bilmiyordum.

    bogdanovich'in çektiği ve shepherd'ın oynadığı the last picture show düşüverdi aklıma. doksanların başında star tv'de oynamıştı. cybill sheperd'i tanıyorduk da bogdanovich denen dahiden haberimiz yoktu. starda yayınlanan bütün filmleri ilgiyle izlerken şans eseri bu filme denk gelmiştik. izleyeli epey zaman geçmiş, detayları hatırlayamıyorum. kasvetli bir güney kasabasında, tozlu yollar ve acınası kafeleri hatırlıyorum. bu mekanda kendini bulmaya çalışan gençler acınası aşklar arasında kalıp kişiliklerine yeni yaralar ekliyorlardı.

    neyse, anlatacağım bunlar değil esasında. beni derinden yaralayan ve yüksek oranda spoiler içeren kısmı paylaşmak istiyorum. konuşmayı sevmeyen bir çocuk, belki de özürlü, sağır galiba emin değilim. elinde bir süpürge, sokakları süpürürdü. gelip geçen gençler bazen şefkatle bazen de gaddarca ona takılırlardı. ve bambaşka konuları anlatan filmin arka planında görünen bu çocuğa araba çarptı ve süpürgesi bir yana, cansız bedeni bir yana savrulmuş olarak gördük onu.

    kasabanın en iyi çocuğu lafı var mıydı bir yerlerde, nerden duydum ilk olarak bilmiyorum. o zamandan bu yana ne zaman ölen güzel bir çocuk görsem aklıma bu film gelir. kasabanın en iyi çocuğu öldü derim üzülerek.
  • ademler ve havvalar'ı odağa yerleştirmek gibi bir profile sahip bir film gibi gözükse bile, alternatif olarak, yerleşim yerinin sosyal hayatı şekillendirme gücünü izleyicisini hayretler içinde bırakarak gösterebilen bir filmdir de.
    bu bahsini ettiğim gücün başarıyla sergilenmiş olması bir anlamda yönetmen abi ve yapımcı tayfanın eseridir. ancak aslında birazcık da izleyicinin (hem genel sinema izleyicisi hem de özelde bu filmi izleyen izleyici kastedilmektedir) şehirli karakterinden kaynaklanır. tamamen farklı bir sosyal yapılanmanın içinde yetişmiş izleyici bunun gibi bir filmi izlediği zaman pek tabi ki kasabanın niçin bir şehir olma yolunda sancısız evrilemediğini sorgular ve kasabayla stereotipik köy imajı arasına kalın çizgiler çeker zihninde. bahsettiğim izleyici tarafından köyün o her daim nostaljik yanı, sıcaklığı, yakınlığı, organik ilişkileri ne kadar çekici bulunursa, kasaba da bir o kadar ürpertir, kimliksiz bulunur.
    ayrıca yine kasabaların genel-geçer kapalılık/sıkışmışlık durumlarından faydalanıp başarıyla yansıtmıştır 50leri bu film. 1971 yapımı olduğuna inanmak çok güçtür.
    filmle ilgili diğer notlarımız da şunlar olsun:
    1) cybill sheperd şahsi kanaatimce çok iyi bir şıllık performansı sergilemiştir. (bkz: gözlerin ah o güzel gözlerin)
    2) film boyunca lanet olası ktrn isimli radyo istasyonunun sesi neredeyse hiç kesilmez. sürekli country eseler pompalar, bir yerden sonra film hatrına dinlediğiniz müziği tipik soundtrack havasında değil de 7/24 kasabanın her mülki köşesinde**** çalan aynı boktan radyodan duyuyor olmak düşüncesi bunaltıcıdır.
    3) filmin esas oğlanlarından timothy bottoms şaşırtıcı derecede g. w. bush'a benzemektedir, yine de onun kadar ebleh değildir. bu cümleye bağlı kalmak kaydıyla birinci tesadüfümüze göre filmin geçtiği anarene isimli kasaba teksas eyaletine bağlı bir alelade bir kasabadır; ikinci tesadüf ise bu timothy bottoms kişisinin beyaz saray erkanını hicvetmek üzere çekilmiş that s my bush isimli dizide g. w. bush'u canlandırmış olmasıdır. (bkz: ne tesadüf)
  • peter bogdanovich bu filmin cekimleri esnasinda o zamanlar yasi kendinden hayli kucuk cybill shepherd'a asik olmustur. bunun uzerine sinema yazari, sanat yonetmeni, ve yapimci karisi polly platt'den ayrilmistir. bu filmin arkasindaki asil beynin polly platt oldugunu iddia edenler hala vardir.
    yillarca beraber oku yaz ciz kendini gelistir, beraber uret, iki cocugun olsun, sonra hop cybill girsin ortamlara. sil bastan.
    yapcak bisey yok tabi, gonul bu, yargilamak ne haddimize.
    ama biz simdi yillarca selvi boylum al yazmalim'da baska gorduk, sevgi emektir dedik, ahmet mekin buyuksun dedik; meger gercek hayatta film setlerinde is baskaymis.
  • 5 yıl once izlesem ne kadar saçma bir film deyip kesinlikle koltuğumdan kalkardım. ama şimdi şunu söylüyorum. hayatın iğrençliğini bu kadar iyi anlatan başka bir film daha olamaz. aynı zamanda evli hatunumuz performansıyla oscar almıştır.(bkz: cloris leachman)
  • ruth adlı karakterin malcolm in the middle' daki büyükanne,
    lois adlı karakterin requim for a dream' deki yaşlı kadın,
    jacy adlı karakterin taxi driver'daki travis'in hoşlandığı kız olduğunu bildikten sonra daha bir merakla izlenen film.
  • peter bogdanovich'in 1971 tarihli filmi. oyuncuların çoğu ilerleyen yıllarda büyük yıldızlara dönüşecekti. timothy bottoms,jeff bridges, cybill shepherd,ve en az bu film kadar güzel olan alice doesn't live here anymore'un alice'i ellen burstyn

    sınıfta öğretmenin öğrencilere okuduğu şiir ode on a grecian urn . bence bu şiir filme dönüştüyse o film bu film.
  • bu yüce filmin yüceliği, insanın kendi kendisini yiyen bir canlı olmasını resmetmesindendir. ve bu kadar güldüğüm film sayısı azdır gerçekten. aferin bana. tükenmek için, başkaya ihtiyacınız yok. nefis. inanılmaz. adorno'nun kutlu sözü burada da geçerli: yanlış bir hayat babaerenler, her şey temelde yanlış, bunu doğru yaşayamazsınız.
  • yönetmen peter bogdanovich 'in, ıssız, tozlu ve haddinden fazla sıkıcı bir texas kasabasında geçen, 1971 yılı yapımı kült filmi. bir dönemler abartılı bir şekilde orson welles'in yurttaş kane filmiyle mukayese edilen filmimiz, bir roman uyarlaması. siyah beyaz çekilen film, ellili yıllarda, bir grup büyümekte olan gençle, kasabada sıkışıp kalmış diğer insanların ilişkilerinin hikayesini oldukça gerçekçi bir şekilde bizlere aktarıyor. ünlü oyuncular jeff bridges ve cybill shepherd 'ın gençlik hallerini görmek ayrıca heyecan verici.
  • bir peter bogdanovich filmi.

    amerikan edebiyatında bu konu nedense çok fazla işleniyor ya da okurlar tarafından çok ilgi gören bir konu olduğundan benim karşıma çok sık geliyor bilmiyorum ama ben amerikan taşrasında liseden mezun olup ne yapacağına karar veremeyen gençlerle, yapmış oldukları seçimlerden pişman olan ebeveynlerin birbirlerine bakıp bakıp, ahhh gençler bilebilse, yaşlılar yapabilse diyerek mutsuz arayışlarının peşinde sürüklenip gittikleri çok fazla hikaye okudum ve izledim. sanırım amerika'da bunun bu kadar ilgi görmesinin sebebi, liseyi bitirdiğinde yapacağın seçimlerin sonraki hayatında gerçekten büyük fark yaratabilmesi. misal aptal bir çocukluk aşkı yüzünden adam savaşa gidiyor. bizde böyle değildir ki, bir kere üniversiteye gidemeyen her erkek askere gider. hangi okula gideceğin, ne meslek seçeceğin çok önemliymiş gibi yaparız biz ama aslında hem çok bir önemi yoktur, hem de iş olacağına varır. seçtim sanırsın da çok da seçmemişsindir. bizde liseden sonra taşradan büyük şehre gitmek bir seçim işi değil bir beceri işidir. gidemeyenler kalır. dolayısıyla bizde böyle sorunlar yaşanmaz. 18 yaşında evet üniversite sınavına hazırlandığın sıralarda hayatının başrolündeymiş gibi hissettirirler sana bu ülkede, çalışırsan istediğin herşey olabilirmişsin gibi, hangi şehirde okuyacağın çok önemliymiş gibi, tercih yaparken sanki gelecekteki hayatın o tercihlere bağlı olacakmış gibi ama aslında türkiye'de genelde bir takım tuhaf tesdaüfler neticesinde sürüklenir gidersin.

    neyse işte yabancı kardeşim bu konu bana. sevemem ben bunu. bizde baban 71 de mezun olur tam bir işe başlar, 74'te kıbrıs harekatı yapılır ve batar. abin 93'te mezun olur 94'te devalüasyon olur, iş bulamaz. sen 2000'de mezun olursun 2001 krizi de seni yakalar. yani ne seçim yaptım da neyin pişmanlığını duyacağım da arayış içinde olacağım. bizde 40-45 yaşlarına sağ salim borçsuz harçsız ev sahibi filan olarak gelebildiysen, o zaman bir arayışın olur, onda da çolukla çocukla uğraşmaz daha yukarılara dikersin gözünü, orta yaş krizi derler buna da. eğer o yaşa borçsuz harçsız gelemediysen zaten ssürüklenmeye devam edersin forever.

    sonuç olarak orada bir yer var uzakta, amerika derler adına, gitmesek de görmesek de, hep onun hikayelerini izler dururuz.
  • yıllar sonra devamı çekilmiştir: texasville
hesabın var mı? giriş yap