• babası ikinci mahmut gibi, osmanlı imparatorluğu'nun en ileri görüşlü padişahlarından birisi.

    robert kolej kurucularından olan cyrus hamlin'in anılarında, abd'den getirtilen bir telgraf aletinin bizzat sultan abdülmecid'e sunuluşunun anlatıldığı bir bölüm mevcut. bu bölümde hamlin'in sultan ile ilgili aktardığı kısımlar çok ilginç.

    1847 yılında amerikalılarca kendisine tanıtılan telgraf cihazını oldukça etkileyici bulan abdülmecid, telgrafın her dil için uyarlanabileceğini öğrenmesinin ardından, bu durumun osmanlı için bir avantaj olduğunu, çünkü 22 harften oluşan bir alfabe kullandıklarını söylüyor. ardından ziyaretçilerine, abd'nin asker üstünlüğü elinde olmamasına rağmen, 1846-1848 abd meksika savaşı boyunca meksika'ya karşı nasıl başarı elde ettiğini soruyor. ve en ilginç kısmı da, kurulacak bir enternasyonal birlik aracılığıyla, tüm ülkelerin sorunlarına çözüm bulabileceği, ülkelerin sorunlarını kan dökmeden çözebileceği bir düzenden bahsediyor.

    devamında, telgraf ile osmanlı topraklarında gönderilen ilk mesajı gönderiyorlar: "fransız vapuru geldi mi, avrupa'dan ne haberler var?". telgrafın ne kadar faydalı olabileceğini gören ve maşallah nidalarıyla ilk telgraf mesajının başarılı biçimde ulaşmasını kutlayan sultan, bu şaşaalı gösterinin bâb-ı âli'de de yapılmasını istiyor. sadrazam, serasker ve şeyhülislam da dahil, birçok osmanlı yöneticisinin yer aldığı bu yeni gösteride ise garip bir şey oluyor. gösteriyi gerçekleştiren amerikan ekibi, telgraf aletinin kablolarından birisinin koparıldığını fark ediyor. hatta cyrus hamlin, bunun osmanlı'da telgrafın kullanılmasını istemeyen birisi tarafından kasıtlı yapıldığını düşünüyor. ancak, her türlü engellemelere rağmen, sadrazam tarafından iletilen mesaj telgraf ile gönderiliyor, ve telgrafın ne kadar faydalı olabileceği tekrar ispatlanıyor. sonrasında sultan abdülmecid, edirne'ye bir hat çekilmesini istiyor, başarılarından ötürü telgraf ve mors alfabesi mucidi olan samuel morse'a hediyeler ve nişanlar gönderiyor.

    ancak, hikâye maalesef burada tamamlanıyor. osmanlı paşaları, her gün ne yaptıklarının padişaha raporlanacak olması sebebiyle telgrafa çeşitli bahaneler sunarak karşı çıkıyorlar. telgraf ise ancak kırım savaşı'nın patlak vermesiyle, 7-8 yıllık gecikmeyle osmanlı topraklarına gelebiliyor.

    kaynaklar:
    among the turks: my life and times
    mors alfabesi çeviri
  • kendisi hakkında bugün ve yarın dolmabahçe sarayı'nda yapılan sempozyum ile gündeme gelmiş ve gündeme gelen her osmanlı padişahı gibi hakkında konuşulması gereken konularla değil; bir nefretle, bir önemsenmezlikle anılmıştır sultan abdülmecit. kendisi hakkında böyle bir sempozyumu hak ediyor muydu? neden başka kimse değil de sultan abdülmecit anıldı? madem 1000 kişiden 2si ,hakkında düzgün ve doğru bir cevabı zor verir; e o zaman biraz tanıyalım kendisini.

    tarih içerisinde bir konu incelenir ve anlatılırken onu tarihin kendisinden soyutlamak, tarihi de o tarihi olayı da magazin ve kahramanlık masalı haline getirmekten öte bir şey değildir. ne yazık ki bizim ülke olarak tarih anlatımımız da bundan inbarettir. bizim için istanbul'un fethi bir kahramanlık masalından öte bir şey değildir. nedir? gemileri karadan yürüttük, ulubatlı hasan'a bayrak diktirdik vs... tüm bir fetihten, onun öncesinden, fethi gerekli kılan şeylerden, fethi kolaylaştıran teknolojiden, fetih sonrası dünya tarihinin değişiminden ve günümüze kadar olan etkilerinden bihaber bir şehri fethettik. önemli olan fetih. ben bu anlatımı bir nevi erkeksilik, bir nevi ereksiyon olarak görüyorum. bir nevi mastürbasyon tarihi.

    cumhuriyet fikri de gökten birden sevgili ve saygılı mustafa kemal paşa'nın aklına düşmüş (atatürk ibaresini henüz 23 yılında almadığı için kullanmıyorum; aman yanlış anlaşılmasın) değildir. düşse bile tarihi bir zincirleme, gelişim olmasaydı, 29 ekim 1923 tarihini başarısız bir girişim diye hatırlıyor olurduk. mustafa kemal'e cumhuriyet fikrini veren içinde büyüdüğü, öğrendiği ve geliştiği ortam ve ortamın fikirleriydi.

    daha basit anlatmak istersek; the beatles olmasaydı günümüz rock müziği olmazdı.

    abdülmecit günümüzün sisteminin ilk temel taşlarını döşeyen kişiydi. abdülmecit reformlar açısından bu kadar cesur bir sultan olmasaydı, en azından kardeşi abdülaziz'e benzer bir kişilik olsaydı, ben sanmıyorum ki 1876-1923 arası demokratikleşme, anayasallaşma ve hatta laikleşme reformları yapılabilirdi.

    evet abdülmecit bu ülkenin gördüğü en büyük reformculardan biridir. hatta diyebilirim ki günümüze değin atatürk sonrası yöneticiler içerisinde onun kadar cesur bir kişilik çıkmamıştır. türk demokrasisinden bahsediyorsak ve ilk sıraya da atatürk'ü koyuyorsak onun hemen arkasından gelecek isim sultan abdülmecit'tir.

    peki nasıl oldu da mutlak bir monarşiyle yönetilen bir ülkenin hanedanından böyle bir sultan çıktı?

    bunun cevabı için sultan abdülmecit'in gençliğine ve eğitimine bir göz atmak ve bunu kendisinden önceki şehzade hayatlarıyla bir karşılaştırmak gerekiyor. abdülmecit'in babası (o da önemli bir reformist olan) ikinci mahmut'tu. ikinci mahmut'un tahta çıkışı siyasi bir krizin sonucuydu. yeniçeri ocağını kaldırmayı planlayan ama bunun öncesinde modern bir ordu kuran ve ismini de nizam-ı cedid koyan üçüncü selim, malumunuz, yeniçeri ocağı ve destekçileri tarafından tahttan indirilip yerine yarım akıllı ve görece dini bütün olan yeğeni dördüncü mustafa getirildi. lakin bu duruma rumeli ayanlarının itirazı vardı. bu ayanlardan alemdar mustafa paşa reformların devam etmesi adına (özellikle de kendi çıkarlarına olmasından dolayı) selim'i yeniden tahtta çıkarmak için ordusuyla istanbul'a doğru harekete geçti. yeniçeri ocağı için bunun önüne geçebilmenin tek bir yolu vardı selim'i ve yeğeni (dördüncü mustafa'nın da kardeşi olan) mahmut'u öldürmek! selim kendi odasında gelen cellatlarla çaldığı neyi ile savaşa dursun, mahmut saraydaki haremağaları tarafından kaçırıldı ve aslında kaçırılacak bir yer olmadığı için de haremin çatısına gizlendi. bu arada selim çoktan öldürülmüş ve topkapı sarayının avlularından birine cesedi atılmıştı. ne yazık ki alemdar mustafa paşa geç kalmıştı ama mahmut hayattaydı, dördüncü mustafa tahttan indirildi, yerine genç yaşta amcasının gözbebeği mahmut tahtta çıktı.

    bundan sonraki olayları ve mahmut'un saltanat yıllarını uzun uzun anlatmak gereksiz olacak. sadece şunu belirtmek gerekiyor: osmanlı hanedanının devamlılığı hiç olmadığı kadar büyük bir tehlike altına girmişti çünkü bir süre sonra yeniden ayaklanan yeniçeriler alemdar mustafa paşa'yı öldürünce, mahmut da misilleme olarak çocuksuz abisi dördüncü mustafa'yı öldürtmüş, kendisinin de henüz çocuğu olmadığı için hanedan şehzadesiz kalmıştı. üstelik uzun yıllar boyunca da hamur tutmadı ve mahmut'un tüm çocukları 2-3 yaşlarına gelemeden öldüler. bu durum neredeyse 14 yıl boyunca devam etti. yani olur da bu süre içerisinde mahmut ölseydi, o zamana kadar tüm siyasi krizlerini vezirler ve en fazla da padişah değişikliğiyle yaşamış ama asla osmanoğulları haricinde bir hanedan değişikliğine gitmemiş hatta bunu aklının ucuna bile getirmemiş olan devlet ne olurdu kestirmek güç. lakin en sonunda bezm-i alem adlı bir kadından abdülmecit doğdu ve çok zayıf ve hastalıklı bir çocuk olmasına rağmen hayata tutundu.

    birinci ahmet'ten sonra yasalaşan hanedanın en büyük ferdinin tahta geçmesi kuralı nedeniyle şehzadeler artık öldürülmüyorlar ama bunun yanında bırakın eskiden olduğu gibi başka eyaletleri yönetip tecrübe kazanmaları için şehir dışına gönderilmeyi, sosyal hayata bile karıştırılmıyorlar, kendilerine verilen odalarda padişahlık sırası kendilerine gelinceye kadar bir hapis hayatı yaşıyorlardı. eğitilmeleri söz konusu bile değildi. bu durum abdülmecit için geçerli olmayacaktı çünkü hanedanın tek varisiydi ve üstelik ilerici bir adam olan sultan mahmut gibi bir babaya sahipti. üstelik seneler sonra doğup hanedanın devamlılığını garanti altına aldığı için de el üstünde tutuluyordu. serbest bir çocukluk ve gençliği oldu. yüzlerce yıl sonra sağlam bir eğitim alan ilk osmanlı şehzadesi kendisiydi. üstelik artık devlet batıyla oldukça sıkı bir ilişki içerisindeydi ve batı sisteminin osmanlı üzerindeki etkisi büyüktü. dolayısıyla abdülmecit sadece arapça ve farsça değil, idare edebilecek kadar latince ve gayet iyi fransızca öğrenmişti. sadece hat sanatında değil aynı zamanda iyi çalabilecek kadar piyano eğitimi de almıştı. dönemin fransız gazetelerine abone olmuştu dolayısıyla batı dünyasını yakınen takip edebiliyordu. okuduğu kitaplar ve gazetelerin (fransız devriminin çoktan olmuş olduğunu ve getirdiği fikirlerin dünyaya hakim olmaya başladığı bir dönemi de göz önüne alırsak) saltanatı esnasında altına imza koyduğu kararlarda etkisinin büyük olduğunu söyleyebiliriz.

    ikinci mahmut ölüp de yerine kendisi sultan olunca, öncelikle babasından kalma ve kendince yeteri kadar ilerici olmayan vezirlerle çalışmak zorunda kaldı. evet zorunda kaldı çünkü osmanlı padişahları hiçbir zaman mutlak bir despot olamamışlar, her zaman divan-ı humayun ve sonrasında da bab-ı ali vezirleriyle bir güç dengesi ya da paylaşımında bulunmak durumunda kalmışlardır. ama bu süreç içerisinde batıcı vezirlerle dostluk kurdu ve kendi döneminin en büyük vezirlerinde,n tahta ilk çıktığında londra sefiri olan mustafa reşit paşa'yı sadrazamlığa getirebilmesi bile uzun yıllarını aldı. mustafa reşit paşa'yla yaptığı uzun fikir paylaşımları sonucu, gülhane-i hatt-ı hümayunu yani tanzimat fermanı oldu. tanzimat günümüzde sadece oryantalist ve nostaljik bir dönem; içeriği ve anlamı üzreinde pek durulmuyor. oysa dönemi için özellike daha avustura-macaristan ve rusya imparatorlukları bile böyle bir adım atmamışken ve batılı dünyadan bile osmanlıya dair böyle bir beklenti yokken ilan edilen ve günümüz türkiye'sini şekillendiren çok önemli bir belge ve dönemdir.

    bu fermanla öncelikle padişah kendi haklarından ve gücünden feraget ediyordu. hak ve hukuk ilk defa olarak din kurallarından uzaklaştırılıyor ve laiklik adına ilk adımlar atılıyordu (bunu yapanın bir halife olduğunu da unutmamak gerek).
    hiç kimse yargısız infaza mahkum gitmeyecekti, böyle bir kararı padişahın kendisi bile artık veremezdi (zira kuleli vakası sonucunda kendisine öldürmeye çalışanlar bile yargılanıp idama mahkum olduklarında, kendisine bir zarar gelmediğini öne sürerek ölüm mahkumiyetlerini kaldırmıştır)
    herkesin can ve mal güvenliği teminat altına alınıyordu.
    toplumsal yapılanmanın din esaslı olması ortadan kaldırılıyordu; böylece osmanlı devleti içerisinde ikinci sınıf insan sıfatı kaldırılıyor ve gayrimüslümler müslümanlarla eşit hak ve ödevlere sahip oluyorlardı.
    kulluk kavramı gidip yerine vatandaşlık ilkesi gelmişti.
    ilk medeni kanun cumhuriyet döneminde değil bu dönemde yapılmıştır ve bu hukuk alanındaki davalar kadılardan alınıp günümüz modern mahkemelerinin ilk örneklerine devredilmiştir.
    ilk ticaret mahkemeleri kurulmuştur.
    askerlik bir düzene girmiş ve düzenli ordu kurulmuş; askerlik belli bir süreye bağlanmış ve kamusal bir ödev olarak tanımlanmıştır. askere alınmada gayrimüslümlere uygulanan ayrıcalık da ortadan kaldırılmıştır (gerçi bu pek gayrimüslümlerin hoşuna gitmemiştir açıkçası)
    ilk mali bütçe bu yıllarda yapılmıştır ve sayıştay da tanzimatın getirdiği bir kurumdur.
    ilk modern okullar bu dönemde açılmıştır. liseler ve akademiler kurulmuştur. üniversite yapılanmasının temelleri atılmıştır. ünlü galatasaray lisesi'nin kurulması yine bu yıllara rastlamaktadır.
    belki de demokratikleşme adına en önemlisi ilk parlamento bu dönemde bizzat abdülmecit'in emriyle toplanmıştır (şimdi yanlış anlaşılmayı ortadan kaldırmak adına söyleyelim; parlamento ile anayasal meclis arasında bir fark vardır, ilk anayasal meclis 1876 yılında meşrutiyetin ilanından sonra toplanmıştır)

    işte efendim ilk posta teşkilatının kurulması, telgrafın kullanılmaya başlanması, şehir hatlarının kurulması, tıbbıyenin açılması, sanayileşme adına ilk fabrikaların açılması, ilk şehir planlamasının yapılması (istanbul için), yine ilk belediyenin kurulması (yine istanbul için), ilk osmanlı bankasının açılması, ilk basılan kağıt para ve tüm bu düzenlemelerle yeni bir maliye planı ve sisteminin kurulması, ilk nüfus sayımının yapılması ve vatandaşlara ilk defa olarak nüfus cüzdanı verilmesi (nüfus cüzdanları için o zamanlar kafa kağıdı denilmiştir; bu terim o günlerden günümüze kalmadır), devletleşme adına önemli semboller olan ulusal resmi bayrak ve marşların düzenlenmesi vb gibi sayısız ilklerle doludur bu dönem...

    (hatta buyrun dinleyin: https://www.youtube.com/watch?v=ia4h-nv4lre - bu linkin düzeltilmesi konusundaki uyarısı için yamuk prenses ve 7 cuceler adlı yazara teşekkür ederim. )

    "aman efendim bunların sultanla ne alakası var, bunlar siyasetçilerin işidir" diyebilirsiniz. ben de size derim ki "evet reformlar siyasetçilerin işidir, monarklar için ise ya bunları önlemek ya da desteklemek gibi seçenekler vardır". abdülmecit şüphesiz tüm bunların en büyük destekçisiydi. tüm reformların takipçisi olmuştur. bununla birlikte kimi bazı reformlar doğrudan onun insiyatifindeydi; örneğin paşalar gayrimüslümlerden alınan ek vergilerden vazgeçmek konusunda oldukça isteksizken, bunun fermana eklenmesi ve kesinlikle kaldırılması için baskı yapanın abdülmecit olduğu söylenir. zaten dini konulardaki bu eşitleme konusunda halifeden izin almadan hareket etmek imkansız gibidir. abdülmecit modern denilebilecek kimi monarşi uygulamalarının da ilk uygulayıcısı ve öncüsüdür. kendinden önce halkın padişahı dünya gözüyle görmesi neredeyse imkansızdır. padişah halk arasına karışmaz, bir efsane gibi perdeler arkasından görünmeden yaşardı. abdülmecit bunu aşmış, kendi isteğiyle halk arasına karışmıştır. ilk defa yurtiçi seyahetlere çıkan sultandır, bunun haricinde istanbul'da halkın istek ve şikayetlerini bizzat yüzyüze görüşerek dinlerdi. ayrıca her cuma günü selamlığa çıkardı; bu onunla birlikte bir gelenek haline gelmiş ve monarşinin sembolik törenlerine türkiye'de ilk olarak o başlamıştır. yine sembolik açıdan büyük bir örnek olmuş ve kendi çocuklarını (kızlar da dahil) kamu okullarına yazdırmıştır. evet tanzimatın en büyük destekçisiydi; bunu biraz da ondan sonraki padişahlara ve dönemlerine bakarak anlayabiliriz. kendinden sonra tahta çıkan abdülaziz de tanzimat dönemi padişahıydı ama en hafif ifadeyle "tanzimata inanmıyor ve desteklemiyordu". sonuç olarak bu abdülmecit zamanında atılan temellerin çürümesine ve terkedilmesine neden oldu. ondan sonra gelen abdülhamit ise ülkeyi istibdata sürükledi. eğer ardılları da kendisi kadar reformist olsalardı, osmanlı halkı, cumhuriyete ve onun atatürk ilkelerine çok daha bağlı ve güçlü bir şekilde geçiş yapmış olurdu.

    kendi döneminde insan haklarıyla ilgili -aslında ilginç- gelişmeler de olmuştur. vatandaşlar arasındaki eşitlikten ve vatandaşlık haklarından bahsetmiştik; bununla birlikte kadınların korunması konusunda da önemli adımlar ve yasalar çıkmıştır. kölelik kesin bir şekilde yasaklanmıştır. ve aslında en ilginci osmanlı gibi başta halife sıfatını taşıyan bir sultanın olduğu ülkede, 1858 yılında homoseksüellik yasak olmaktan çıkarılmış, yasallaştırılmış ve eşcinselliğe verilen ölüm cezaları yasaklanmıştır. günümüzde eşcinselliğe yasanın bakışı da hala budur. tabi bu yasaya (her ne kadar bizim demokrasi ve insan hakları konusunda onlardan ileri olduğumuzu göstermese de) şu açıdan da bakmak lazım: 1900lü yılların başında örneğin ingiltere'de oscar wilde eşcinsel ilişkisinden dolayı kürek mahkumu olmuştur ya da diğer müslüman pek çok ülkede günümüzde bile eşcinsellik yasaktır ve cezası da ölümdür.

    şu durum siyaset felsefesinin en önemli gerçeklerinden biridir: devletin başındaki iktidar tüm toplumun sembolik anne ve babasıdır. iktidarın kişiliği toplumun kişiliğini şekillendirir. günümüz türkiye'sindeki yönelimler akp'nin ve recep tayyip erdoğan'ın fikirleriyle şekillenmektedir. bu açıdan sultan abdülmecit'in fikir ve hareketleri de zamanın toplumunu şekillendirmiştir. sultan abdülmecit'in kızları ve eşleri, kendisinden önceki harem teşkilatıyla karşılaştırılınca hiç olmadığı kadar liberal ve serbest bir hayat yaşamışlardır. kızların eğitime başlaması, abdülmecit'in kızlarının eğitim görmesiyle yakından ilgilidir. toplum içerisinde kadınların daha çok görülmesi, abdülmecit'in hareminin şehir içerisinde daha çok görülmesiyle açıklanabilir. abdülmecit bizzat haremini sosyal hayatın içine karıştırmış, bu tarihten sonra da osmanlı toplumu içerisinde kadınlar toplantılara, eğlencelere, erkeklerle daha serbest bir şekilde görüşmeye, fikirlerini açıklamaya ve eğitime yönelmişlerdir. yine sultan abdülmecit bizzat yabancı elçiliklerdeki balolara ve eğlencelere katılmış, pera'nın gayrimüslüm hakimiyeti böylece kırılmıştır. eğer sultan abdülmecit dolmabahçe sarayı yanında şimdi varolmayan bir tiyatro salonu açmasaydı, tiyatro sanatının toplum içerisindeki gelişimi nasıl olurdu? yine dolmabahçe sarayının yapılması da günümüz geleneksel türk ev yapılanmasını değiştirmiştir (sedirlerin yerine koltuk ve günümüz mobilyalarının gelmesi, tahta panjurlarla kapalı pencereler yerine perdelerin kullanımı, yemeklerin yerde yenilmesi uygulaması yerine koltuk ve masaların kullanılmaya başlanması, bahçe düzenlemesi, yerde yatmak yerine yatakların kullanılmaya başlanması vb)

    peki kendisinin hiç yanlış bir yönü yok mudur? elbette, her ne kadar ilk sanayileşme hareketleri yine kendisinin zamanında başlamış olsa da, hukuksal ve toplumsal reformlara verdiği ağırlığı sanayiye de verseydi, o zaman yaptığı reformları daha güçlendirmiş ve daha güçlü bir ülke bırakmış olurdu. batılılaşma aynı zamanda yine onun zamanında saraylara da yansımıştır. dolmabahçe sarayı ve küçüksu kasrı onun zamanında inşa edilmiştir. her ne kadar bu saraylar günümüzde önemli bir tarihi miras olsa da, abdülmecit'in harcamalarını da göz önüne sermektedir. evet yine kendisi zamanında osmanlı ilk dış borçlanmayı gerçekleştirmiş ve bu illetten hiç vazgeçememiş, bu borçlarla güçlü bir ordu ve sanayi kurulabilecekken, daha güçsüz bir maliye ve devlet ortaya çıkmıştır.

    bununla birlikte evet; sultan abdülmecit önemli bir şahsiyetti. türk demokrasisi, laikliği ve parlamenterizmine ilk şekillendiren kişi o olmuştur. onun reformları günümüz türkiye cumhuriyet'inin ilk temellerini oluşturmuştur. o yüzden bir yerlerde cumhuriyeti ve demokrasiyi konuşuyorsak, utanmadan ve çekinmeden anmamız ve saygı göstermemiz gereken kişilerin arasında kesinlikle sultan abdülmecit'in de bir yeri olmalıdır. ve eğer tarihi anıp aktarırken vahdettin'in hainliğine ya da abdülhamit'in mutlakiyetine bu kadar zaman ve enerji ayıracağımıza ve özellikle bu iki şahsiyet aracılığıyla padişahlığı yereceğimize, unutulan sultan abdülmecit ve babası sultan mahmut'a zaman ayrılsaydı, iki dönem arasındaki gerginlik çok daha az olur, tarihle küs değil tarihiyle barışık bir kafa yapımız olur ve cumhuriyetin tarihsel bir evrim olduğunu anlayıp, demokrasi ve diğer ilkelere daha bağlı bir toplum yaratabilirdik.

    olmadı; sonuç olarak işte bu haldeyiz.
  • günümüzde yaşayan osmanlı ailesi üyeleri iki koldan gelir. sultan abdülmecit soyundan gelenler (-ki bugün meşhur olan üyelerin çoğu bu koldandır) mecidi olarak adlandırılırken, sultan abdülaziz soyundan gelenler azizi olarak adlandırılır. bu iki soy arasında ilk günden beri bir rekabet ve çekişme vardır. son padişah vahdettin bir mecidi iken, son halife abdülmecit bir azizidir.
  • veraset sistemini değiştirmeye çalışmıştır kendileri. zamanında veliaht olan kardeşi abdülaziz (bkz: sultan abdülaziz) yerine oğlu murat ı (bkz: beşinci murat) veliaht yapmak istemiş, bunun içinde baya bi uğraşmıştır. hatta belki de zamanın ingiltere büyükelçisi stratford canningin ikazları olmasa aklına koyduğu bu işi yapacaktı da. sultan abdülaziz i de libya da prens yapmayı düşünüyordu. zira kendisi kardeşini pek çekememekteydi ve zamanın şartları da abdülaziz den yanaydı. şöyle ki abdülmecit o zaman kadar görülmemiş yenilikler yapmıştı ve bu şekilde de gericilerin düşmanlığını kazanmıştı. azımsanamayacak büyük bir topluluk onun yerine daha muhafazakar olan kardeşi abdülaziz i tahta geçirmeyi düşünüyorlardı. (bkz: kuleli vakası) aynı zamanda kendisi çok çelimsiz biri olduğundan, sultanlarının görünüşüne ve ne kadar heybetli olursa düşman karşısında o kadar güçlü olacağını düşünen tebaasının gözünde de iki metre boyu ile abdülaziz bir adım öndeydi. lakin veraset sistemi başta ingiltere ve mantıklı birkaç vezirin etkisiyle değişmemiştir.. ama hayat birbirinin içinden çıkan etkilerin sonucudur. ölüm döşeğinde abdülaziz i yanına çağırmış olan abdülmecit ona 'birader ben gidiyorum. hakkını helal et. bu lanet olası adamlar ve kadınlarımız bizi biribirimizden koparıp aramıza fesat soktular. her şey için özür dilerim' gibisinden konuşmuş, abdülaziz de 'heybetine rağmen' hüngür hüngür ağlamıştır; ama yılların veliahtlıktan olma korkusunu da asla unutamamış ve annesinin telkinleriyle padişah olunca, gördüğü muameleyi abisinin oğlu murat a göstermekten de geri kalmamıştır. onun zamanında da veraset sisteminin değişmesi yine gündeme gelmiş, murat yerine kendi oğlu yusuf izzettin i veliaht yapmak istemiştir. o yusuf izzettin ki sultan abdülmecit zamanında doğmuş; bir sultan yaşarken şehzadelerden birinin çocuk sahibi olması yasak olmasına rağmen, sultan abdülmecit hem kardeşini affetmiş hem de yusuf izzettin in öldürülmesine karşı çıkmıştır. sonuç olarak murat, abdülaziz in saltanatı boyunca tıpkı amcasının yaşadığı gibi öldürülme ya da veliahtlıktan olma korkusuyla yaşamış, abdülaziz kendisinden habersiz tahttan apar topar indirilip, onu tahta çıkarmaya gelen devlet ricalini kendisini öldürmeye geldiklerini sanıp korkudan hafif sıyırmış, amcası yine kendisinden habersiz öldürülünce de 'bunu benden bilecekler' diye endişelenip iyice kafayı çizmiştir. velhasıl zamanında babası tarafından hemen padişah yapılmak istenen murat, deliliğinden ötürü sadece üç ay tahtta kalabilmiştir. babası tarafından yine hemen tahtta geçirilmek istenen yusuf izzettin ise, tüm bu olayların etkisini asla üzerinden atamamış ve hep öldürülme korkusuyla yaşayarak ve en sonunda bu korkuyla başa çıkamayarak intihar etmiştir. tüm bu gidişat ise, usta satranç oyuncumuz abdülhamit in işine yaramış ve ona 33 yıllık bir padişahlığın önünü açmıştır. ne demişler alma mazlumun ahını çıkar aheste aheste...

    gökten üç elma düşmüş. biri hikayeyi anlatana, ikincisi okuyanlardan birine, üçüncüsü ise bana.... hımm migros elması mübarek. mis gibi.
  • 1847'de irlandadaki büyük patates kıtlığı sırasında irlanda'ya ingiliz muhalefetine rağmen (zaten büyük ihtimalle onun yüzünden) bin pound para ve 5 gemi gıda malzemesi gönderen vicdanlı padişah, gemilerin yanaştığı eski belediye binasındaki bir teşekkür plaketinde şu satırlar yazılıdır: "1847’deki büyük kıtlık sırasında irlanda halkına gösterilen cömertliğin nişanesi olarak türkiye cumhuriyeti’ne şükranla."

    edit: ayrıca gemilerin yanaştığı kent olan drogheda'nın savaş armasında, türkler ve irlandalılar arasında bu olay sebebiyle kurulan tarihi bağlantının sembolü olarak bir ay yıldız bulunmaktadır. http://upload.wikimedia.org/…0px-drogheda-crest.png

    edit2: ay yıldızın bu hadiseyle alakası yokmuş, kökü ta 10. yüzyıla, aslan yürekli rişar zamanına uzanıyormuş. http://www.bookrags.com/wiki/drogheda
  • ilklerin padişahıdır. ilk banka (bank-ı dersaadet ve bank-ı osmani-i şahane) , ilk kâğıt para (kaime-ı nakdiye-ı mutebere), ilk telgraf (istanbul - edirne), ilk tren (izmir - aydın, istanbul - izmit), ilk vapur işletmesi (şirket-i hayriye), ilk batı üsluplu saray ( dolmabahçe ), ilk opera (gaetano donizetti ve hatta beyoğlu tiyatrolarında giuseppe verdi'nin eserleri de dünya prömiyerlerinden birkaç yıl sonra sahnelenmiştir. ), ilk tiyatro, ilk balo, ilk devlet yıllığı, ilk yurt gezisi yapan padişahtır.

    ayrıca posta nezaretini kurmuş, jandarma teşkilatını oluşturmuş, maârif nezâretini, erkek öğretmen okulu olan dar'ül muallim'i, ilk üniversite dar'ül fünun'u, kaymakam ve okul müdürü gibi yönetici yetiştirmek için mülkiye mektebi'ni ve kız rüştiyelerini açmıştır. tercüman-ı ahval, tasvir-i efkâr, ceride-i havadis gibi ilk özel gazeteler ve ilk dergi olan vakayi-i tıbbiye zamanında çıkmaya başlamıştır. vatandaşlarına ilk defa kimlik belgeleri çıkartmıştır.

    tabi ilk dış borçlanma, ilk ekonomik kriz, ilk toplu protestolar gibi olayların da sahibi abdülmecid'tir.

    ayrıca abdülmecid ilk kez fotoğrafı çekilen padişahtır. (abdullah biraderler tarafından çekilmiştir.) ayrıca resimleri avrupa dergilerine kapak olan ilk padişahtır. köle ticaretini yasaklayarak esir pazarını yıktırmıştır. zamanında kadın haklarında ilk adımlar atılmış, eşcinsellik suç olmaktan çıkarılmış, 22 yıllık saltanat hayatı boyunca hiç idam cezası verilmemiştir.

    bunun yanısıra abdülmecid ilk boşanan padişah mıdır bilmem ama boşandığı eşinin başkasıyla evlenmesine izin veren ilk ve belki de tek padişahtır. yalnız vefatından sonra yobaz kardeşi abdülaziz bunu kadının evlendiği adamın burnundan getirince adam karısını boşamak zorunda kalmıştır.

    bence saygıdeğer bir adamdır abdülmecid. ayrıca en yakışıklı padişahtır.
  • çoğu devlet henüz telgrafın önemini bile kavrayamamışken, samuel morse'a mors alfabesinin icadı üzerine bir devlet nişanı veren sultan. mors alfabesinin dünyadaki ilk patent hakkını da kendisi almıştır. (bkz: samuel morse/#5014553)
  • dolmabahçe sarayı'nı ve ortakoy camii'ni yaptirtan osmanlı padişahı*. ayrıca sultan ikinci mahmud'un oğludur. dolmabahçe sarayı'nda büyük bir portresi bulunan ve genç yaşta (38) hayatını kaybeden abdulmecit, nazik ve özgür davranışları olan biriydi. son 3 osmanlı padişahının*** da babasıdır. cülus töreni topkapı sarayı'nda yapilmis olan abdulmecit 25 haziran 1861'de ıhlamur kasrı'nda hayatini kaybetmistir. aynı zamanda iyi bir hattattir, zamanında (1844) genel bir nüfus sayımının yapilmi$ ve halka mecidiye denen ilk kimlik belgeleri onun devrinde verilmistir. cogu kimsenin bilmedigi bir ayrinti ise sudur, washington dc'deki washington aniti'nda tugrasi bulunan osmanli padisahi olmasidir.
  • vakti zamaninda protestan tebasi hakkinda vermis oldugu ferman'in ingilizce tercumesi 5 nisan 1851 tarihinde ingiliz daily news gazetesinde yayinlanmistir.

    mealen diyor ki:

    pek muhterem vezirim muhammed pasa. cok delikanli adamsin vesselam seni severim. bu ferman eline ulasinca bilesin ki, hristiyan tebamdan protestan olanlarin cok acilar cektigini goruyorum. bu guruh, diger hristiyan gruplardan ayrilmis olmalarina ragmen kendi dinleriyle ilgili meseleleri cozecek bir yapilari yok.

    eh benim imparatorlugumun sefkati, bu imparatorluktaki tum siniflara olduguna gore, iclerinden bir sinifin boyle sorun icinde olmasi hic yakisik almaz. hangi dini inanisa sahip olursa olsun, benim tebam huzur ve guvenlik icinde yasama hakkina sahiptir.

    bu nedenle, bundan boyle protestan tebami temsil edecek bir eleman belirleyeceksin. bu kisi polis bakanligina bagli olarak, bu kitlenin dini meselelerinden sorumlu olacak, dogum, olum, evlilik gibi idari islerini halledecek, protestan kitlenin dinlerini istedikleri gibi yasamalarina ve ibadetlerine yardimci olacak. herhangi bir sorun oldugunda da gelip babiali ile gorusecek.

    kisaca, dini olsun ya da olmasin, bu guruhun ibadetlerini istedikleri gibi yapmalari saglanacak.

    bu ferman eline gecince geregini yap.

    bu boyle biline. (tugra buraya)
    1267 yilinin mubarek muharrem ayinda yazilmistir (kasim 1850'ye tekabul eder)
    korunan istanbul sehrinde ilan edilmistir.

    -----

    (ingilizce tercumesinin orijinali)

    "translation of the firman of his imperial majesty sultan abd ul medjid, granted in favour of his protestant subjects

    to my vizier mohammed pasha, minister of police at my capital, the honourable minister and glorious counsellor, the model of the world, and regulator of the affairs of the community, who, directing the public interests with sublime prudence, consolidating the structure of the empire with wisdom, and strengthening the columns of its prosperity and renown, is the recipient of every grace from the most high. may god prolong his glory.

    when this sublime and august mandate reaches you, let it be known that,

    whereas, hitherto, those of my christian subjects who have embraced the protestant faith have suffered inconvenience and difficulties. in consequence of their not being placed under a separate and special jurisdiction, and in consequence of the patriarchs and primates of their old creeds which they have abandoned, naturally not being able to administer their affairs;

    and whereas, in necessary accordance with my imperial compassion, which extends to all classes of my subjects, it is contrary to my imperial pleasure that any one class of them should be exposed to trouble;

    and whereas, by reason of their faith, the above mentioned already form a separate community, it is therefore my royal compassionate will, that, by all means, measures be adopted for facilitating the administration of their affairs, so that they may live in peace, quiet, and security.

    let then a respectable and trustworthy person acceptable to, and chosen by themselves, from among their own number, be appointed, with the title of agent of protestants, who shall be attached to the department of the minister of police.

    it shall be the duty of the agent to have under his charge the register of the members of the community, which shall be kept at the police. the agent shall cause to be registered therein all births and deaths in the community. all applications for passports and marriage licenses, and special transactions of the community that are to be presented to the sublime porte, or to any other department, must be given under the official seal of this agent.

    for the execution of my will, this my royal mandate and august command has been specially issued and granted from my imperial chancery.

    hence, thou the minister above named, in accordance with the explanations given, will execute, to the letter, the preceding ordinance: except that as the collection of the capitation tax, and the delivery of passports, are subjected to specific regulations, you will not do any thing contrary to them. you will not permit anything to be required of them on pretence of fees or expenses, for marriage licenses, or registration.

    you will see it that like the other communities of the empire, in all their affairs and in all matters appertaining to their cemeteries and places of worship, they should have every facility and needed assistance. you will not permit that any of the other communities should in any way interfere with their rites or with their religious concerns, and, in short, in nowise with any of their affairs, secular or religious, that thus they may be enabled to exercise the usages of their faith in security.

    and it is enjoined upon you not to allow them to be molested an iota in these particulars or in any others, and that all attention and perseverance be put in requisition to maintain them in quiet and security; and, in case of necessity, they are permitted to make representations regarding their affairs through their agent to the sublime porte.

    when this my imperial will shall be brought to your knowledge and appreciation you will have this august edict registered in the proper department, and cause it to be perpetuated in the hands of the above-mentioned subjects, and you will see to it that its requirements be always executed in their full import.

    thus be it known to thee, and respect my sacred signet.
    written in the holy month of moharrem, a.h. 1267 (nov. 1850).
    given in the protected city of constantinople."
  • kediden korkarmış. bir gün kızı cemile sultan'ı ziyaret için fındıklı sarayına gidiyormuş. saltanat kayığı kıyıya yanaşmış, sultan inmiş. bir de ne görsün: kedi! ziyareti filan boşverip gerisin geri binmiş kayığına. o günden sonra söz konusu mahalle sultan gelmeden evvel kedi kazası olmasın diye iki nöbetçi dikilmiş.
    öğrenince hoşuma gitti. ne güzel insanları korkularıyla da tanıyabilmek.
hesabın var mı? giriş yap