• klasik bir western filmde olması gereken her şeyi kusursuz bir şekilde bir araya getiren john ford başyapıtı. filmin büyük bölümünde, her biri özenle yazılmış dokuz karakterin bir posta arabasındaki gerilimli yolculuğunu izleriz. kimler yoktur ki içinde; vahşi kapitalizmi tüm nobranlığıyla temsil eden bir banker, amerikan ordusunda subay olan eşinin peşinden gitmek için yola çıkmış yine üst sınıfa mensup hamile bir kadın, bu kadına bir şekilde yakınlaşmaya çalışan usta bir kumarbaz, yolculuğa pek de istemeden ve mecburen dahil olmuş gezgin bir içki tüccarı, ait olduğu toplumdan büyük ölçüde dışlanmış ve saygınlığını yitirmiş alkolik bir doktor, sadece ekmeğinin ve canının derdinde olan bir posta arabası sürücüsü, vahşi batıda olmazsa olmaz cesur bir şerif, tüm ailesi gözleri önünde öldürülmüş ve hayatını bedenini kullanarak kazanmak zorunda kalmış temiz kalpli bir fahişe ve öldürülen babasıyla abisinin katillerinin peşinden gitmek için bu posta arabasına binmeyi seçmiş bir kanun kaçağı olan ringo kid yani john wayne. fakat ringo kid kendi atının ölmesi nedeniyle yolda kaldığı için, arabayı yolda durdurarak yolculara dahil olmuştur. ayrıca en başta posta arabasına bir süvari birliği eşlik etse de, onlar da kısa süre sonra kendi yollarına giderler. bundan sonra bu dokuz kişi her an peşlerine düşecek apaçi kabilesinin tehdidi altında, tehlikeli yolculuklarına devam ederler.

    stagecoach her şeyden önce bir yol filmi. farklı sosyal sınıflara ve çok farklı motivasyonlara sahip bir grup insanın, tehlikeli bir yolculuk sırasında birbiriyle hem yakınlaşma hem de çatışma içine girmesi ve geçici de olsa aynı amaç etrafında toplanması filmi izleyici açısından sonuna dek ilginç kılıyor. bir dakikayı bile israf etmeden, bir buçuk saat gibi kısa bir sürede aslında pek çok şeyi ustaca özetlemiş john ford. mesela centilmenlik oyunları oynayan kumarbazın, arabadaki kadınlardan birine çok iyi davranırken diğerini görmezden gelmesi ve buna karşılık taşralı bir kanun kaçağı olan ringo'nun vicdanlı ve uygar tavırları elbette unutulur gibi değil. devletin sermaye ile ilişkisinin anlatıcılığını yapan banker ise her sözüyle amerikan sistemini özetliyor bize. mesela filmin bir yerinde şöyle diyor: ''unutmayın, bankalara faydası olan her şey ülkeye de faydalıdır.'' yine başka bir sahnede şunları söylüyor: "amerika, amerikalı'lar içindir! devlet, iş adamlarına karışmamalıdır! bu ülkenin başkan olarak bir iş adamına ihtiyacı var.'' bu sözleri işiten alkolik doktorumuz ise şu cevabı verir: ''bu ülkenin daha çok ayyaşa ihtiyacı var.''

    bütün bu politik göndermelerin yanında, elbette bir aşk hikayesi de anlatır posta arabası. öyle ki ringo kid, altın kalpli hayat kadını dallas'a kaptırır gönlünü. tabi aslında onun kim olduğunu bilmemektedir. aralarında geçen şu diyaloğun olduğu sahne unutulmazlar arasındadır:

    ringo kid: hala sınırın öte tarafında bir çiftlik evim var ve güzel bir yerdir. gerçekten güzel bir yerdir. ağaçlar, çimler, su. bir kulübe var, inşaatı yarım kalmıştı. bir erkek ve bir kadın orada yaşayabilir. gelir misiniz?
    dallas: ama beni tanımıyorsun. kim olduğumu bilmiyorsun.
    ringo kid: bilmek istediğim her şeyi biliyorum.

    velhasıl amerika yerlilerini gösteriş biçimiyle eleştiriyi hak etse de ve ilk bakışta her yanı klişe dolu klasik bir amerikan kovboy filmi gibi görünse de, aslında pek çok politik ve sosyal meseleye bir şekilde dokunan ciddi bir film bu. elbette bunu daha iyi yapan western filmler de var. nitekim bu filmde birazcık ucundan değinilen pek çok konu john ford'un sonraki filmlerinde kendisine yer bulmuştur. örneğin yine john wayne'in rol aldığı the man who shot liberty valance, politik içeriğiyle bu konuda çok önemli bir yere sahiptir. fakat stagecoach hem biçim hem de içerik olarak western türüne saygınlık kazandırmış ve bu türün standartlarını belirleyen en önemli yapıtlardan biri olarak tarihteki yerini almıştır.
  • orson welles, bu filmi film yapımının bir ders kitabı örneği olarak ortaya koymuş ve citizen kane'in (1941) yapımına hazırlanırken 40'tan fazla kez izlediğini söylemiş.

    ayrıca bilin bakalım tarantino, the hateful eight'i hangi filmden esinlenerek yapmış..
  • sesli sinemanın gelişiyle, yerinde kayıt zorluğu yüzünden gözden düşen western türünü tekrar ayağa kaldıran, tarihi önemi haiz bir film. john ford'un 13 yıl sonra çektiği ilk westerndir. bu film sayesinde sonunda yıldız mertebesine ulaşan john wayne'in 80. filmidir.

    --- spoiler ---

    düşük tempoda ilerleyen ve dramatik yapıda karakterlerin portresini çizen film, apaçilerin saldırısıyla birden şenlenir ve ayakta alkışlanması gereken bir atlı takip sahnesine kavuşur (benzeri uçmuş bir sahne için (bkz: ben hur)). atların depar halinde sabit görüntü çekimi, atların ve arabanın altında kalan apaçi stunt'ı falan muazzamdır.

    yalnız bu sahneyi izlerken kafama takılan bir husus vardı. apaçiler posta arabasını kovalarken neden atları vurmazlar da, düğün magandası gibi havaya, arabaya, sağa sola ateş edip dururlar. john ford'a bu konuyu sormuşlar ve tatmin edici bir cevap almışlar: "because that would have been the end of the movie"

    --- spoiler ---
  • johnwayne'i sevemiyorum ama oynadığı filmler hoşuma gidiyor, bu da onlardan biri. alt sınıfın kutsanan aşkını, aristokratların canlarına mal olan gururlarını ve dörtnala atların kalçalarını izlemek hoşuma gidiyor. johnwayne'i niye sevemiyorum, çok jön duruyor galiba. james stewart öyle değil, ona daha bi oturmuş. henry fonda desen hakeza. ama bu adam beni rahatsız ediyor. westerni spagettiyle tanıdık az bi, ondan da olabilir. bilemeyecem. sinema bir his işi ve ben hissedemiyorum, nokta. türk sineması olarak kızıldereli baskını sahnesini 80 küsür senedir aşamamamız ise laik türkiye cumhuriyetinin en büyük ayıbıdır, ordu göreve.
  • birden fazla kere ve her seferinde daha cok severek izledigim bir film olarak stagecoach, john ford'un en basarili westernlerinden biri, john wayne'i sippadanak star yapan film ve cok basarili bir karakter dramasidir.

    filmle ilgili sonradan yapilan tartismalarda irkci oldugu iddiasi ortaya atilmistir, kizilderililerin resmedilisi yüzünden. bir yandan dogru sayilabilir tabii, ama unutmamali ki kizilderililerin filmdeki varligi bir tehdit unsurundan ibarettir. savas halindeki geronimo'nun terör estirdigi topraklardan gecmeye calisan bir posta arabasinin filmidir bu. kizilderili soykirimiyla veya politikayla alakasi yoktur. baski, gerilim altinda bir arabaya tikismis birbirinden ilginc karakterlerin ruh hali üzerine bir filmdir. bu acidan filme saldirmayi biraz ilgi cekmeye yönelik buluyorum acikcasi.

    bunun disinda ezilmisin ve dislanmisin yanindadir film. kanun kacagi ringo kid (john wayne)in bir fahiseyle olan naif askinin filmidir. film boyunca antipatik bir karakter olarak tanidigimiz kumarbaz capkin hatfield'in sonunu gösterirken o ana kadar hic tanimadigimiz bir yönünü gösterebilmesi, karakterlerin tasvirinde semaciliktan, kliselerden uzak durmasi veya kimi durumlarda kliseleri müthis kullanmasi ve elbetteki ford'un artik alistigimiz usta isi yönetimi filmin bugüne dek aslanlar gibi dayanmasinin sebepleridir kanimca.
  • amerikan sinemasının gelmiş geçmiş en kaliteli yönetmenlerinden bir tanesi john ford. kariyeri boyunca paso western filmi çekti. ama tümünde yönetmenlik hünerlerini sergiledi. bu film de kendisinin en kaliteli ve en sürükleyici filmleri arasına rahatlıkla dahil edilebilir. bir western filmidir bu. ama westernden çok bir yol filmidir ve bir yol filminden çok karakter dramasıdır. film karakterler üzerinden ilerler, olaylar o kadar da önemli değildir. örneğin ringo kid'in intikam almak istemesi çok da önemli değildir. daha önemlisi karakterlerin birbirleri ile ilişkisi. film klasik olmayı hak eden bir film. karakter analizleri mükemmel. her karakter ince ince işleniyor film boyunca. ringo'dan fahişeye, doktordan bankacıya kadar bütün karakterler epey ilgi çekici. ford karakterlerdeki bu başarısını aksiyon sekanslarında da devam ettiriyor. kızılderililerle girilen çatışma oldukça heyecanlı, sürükleyici ve kaliteli idi. filmin son on dakikasında da ustalığını konuşturur ford. neredeyse diyalogsuz bu sekanslar. gerilim zirvede. zira ringo intikamını alacaktır. öldürmek istediği adam kurbanlık koyun gibi bekler "saloon"da. ringo ile düşmanı karşılaşana kadar gerilim sürer. bu derece başarılı sekansları daha önce high noon'da ve clint eastwood'un unforgiven'ında izlemiştem. bilhassa high noon'un çatışma sekansları epey gerilimli idi. kısacası ford her açıdan dört dörtlük bir film ortaya koymuş.

    gene de bir kaç şey gözüme battı ama hemen göz ardı etmek mümkün bunları. ringo ile düşmanının silahlarını ateşledikleri an o fahişe ekrana gelir. açıkçası o çatışmanın tamamının gösterilmesini isterdim. biraz kolaycılığa kaçılmış sanki. diğeri ise kızılderililerin tasvir biçimleri. kızılderililer hiçbir neden öne sürülmeden insanları katlediyorlar filmde. ford çoğu filminde kızılderilileri bu şekilde resmettiğinden bu sekanslar şaşırtmıyorlar. neticede ford böyle birisi. steven spielberg kadar amerikancı, kızılderililerin kötü olduğunu sanan ve 60'lara kadar kızılderili katliamını önemsemeyen birisi. kariyerinin tek sorunu bu sanırım.

    ford'un favori oyuncusu john wayne gencecik bir şekilde karşımıza çıkar. gerek wayne'in performansı gerekse kadronun diğer performansları oldukça etkileyicidir. karakterlerini unutulmaz kılmayı başarmışlardır. özetle stagecoach ford'un en kaliteli filmlerinden. izlenmeli....
  • filmin sonunda plumber'ın poker eli wild bill hickok'a bir göndermedir ve plumber'ın öleceğine işarettir. rivayete göre hickok'un da öldürülmeden önce oynadığı son oyunda elinde iki as ve iki sekizli varmış.
  • tarihteki ilk yol filmlerinden biridir.

    (bkz: yol filmi)
  • john ford un sinemada yeni bir film türü çıkaran filmi. genre başlangıcı. on yılda bir taklidi yapılan kült bir film. zorunlu dostluklar, ortak düşmanlar. çok iyi bir western. john wayne bakışları
  • ing. belirli bir rotada gidip gelen, yolcu kapasiteli posta arabası.
hesabın var mı? giriş yap