• 1964 yapimı bir john ford filmi.
  • adını ilk gördüğümde "özgürlük heykelini vuran adam" diye aklımda kalmıştı. özgürlüğün yoluna taş koyanları yok etmeye başını koyan bi adamın zaferi western, tam amerikan işi diye düşünmüştüm. sonra sonra yanıldığımı gördüm tabi. türkçeye "kanunun kuvveti" diye çevrilmiştir. başrollerinde james stewart ve john wayne görülüyor. felaket kıytırık bi rolde de lee van cleef'i görüyoruz. flashbackli hileli westerndir, iyidir, muteberdir.
  • lou reed'in de film forum'da dun gece seyrettigi film.
  • john ford'un yonettigi, klasik western'lerden biri sayilan, teatral rol yapisin tavana vurmus oldugu, donemin vahsi batisinin basarili bir tasviri olan bu guzide filmde eli kamcili haydut liberty valance'i lee marvin canlandirir, pek de iyi canlandirir. ayrica filmden ogreniriz ki, vahsi batiya medeniyet, hak, hukuk, tren gelmis, haydut gununu gormus bile olsa, batinin vahsi kanunlari baska cesitlerde islemeye devam etmektedir: 'when the legend becomes fact, print the legend'
  • rance karakterinin inandığı prensipleri uygulama azmi ve kaderin zayıflığı noktasında ona yardımı. hayat bu sanırım yeterki inandığımız konuda ısrar edelim, gerisi bir şekilde geliyor. hiç düşünemediğiniz noktalara geliyorsunuz, esas kızı siz alıyorsunuz. tek husus inanç ve samimiyet...
    ayrıca (bkz: mr smith goes to washington)
  • bir de aynı isimde, hatta tam olarak (the man who shot) liberty valance isminde bir adet gene pitney şarkısı vardır ki pek çoşkun bir eser olmasına rağmen nedense bu diyarlarda pek dikkat çekmemiştir. şarkının muhteşemliği bir yana, bestesinin burt bacharach isimli makina tarafından yapılmış olması durumu daha da "oha be abi yeter" denilesi hale getiriyor. adamın bestelediği ve benim bayıldığım 197. şarkı bu. sözleri de hal david yazmış haliyle.

    bu yılın* nisan ayında aramızdan ayrılmış olan gene pitney'e saygılarımızı sunarak, sözleri veriyorum bu eserin:

    when liberty valance rode to town the womenfolk would hide, they'd hide
    when liberty valance walked around the men would step aside
    'cause the point of a gun was the only law that liberty understood
    when it came to shootin' straight and fast---he was mighty good.

    from out of the east a stranger came, a law book in his hand, a man
    the kind of a man the west would need to tame a troubled land
    'cause the point of a gun was the only law that liberty understood
    when it came to shootin' straight and fast---he was mighty good.

    many a man would face his gun and many a man would fall
    the man who shot liberty valance, he shot liberty valance
    he was the bravest of them all.

    the love of a girl can make a man stay on when he should go, stay on
    just tryin' to build a peaceful life where love is free to grow
    but the point of a gun was the only law that liberty understood
    when the final showdown came at last, a law book was no good.

    alone and afraid she prayed that he'd return that fateful night, aww that night
    when nothin' she said could keep her man from goin' out to fight
    from the moment a girl gets to be full-grown the very first thing she learns
    when two men go out to face each other only one retur-r-r-ns

    everyone heard two shots ring out, a shot made liberty fall
    the man who shot liberty valance, he shot liberty valance
    he was the bravest of them all.

    the man who shot liberty valance, he shot liberty valance
    he was the bravest of them all.
  • 1962 yılında john ford tarafından çekilen başrollerini james stewart,john wayne , vera miles ve lee marvin in oynadığı unutulmaz western.

    --- spoiler ---

    --- spoiler ---

    ford gibi klasik westernlerin babası sayılacak bir yönetmen tarafından resmen western ve vahşi batı kültürünün bir eleştirisi olarak görülebilir bu film.
    aslında yeşilçamda da sıklıkla gördüğümüz bir konu üzerine şekillenmiştir film.doğudan * yani gelişmiş başkent bölgesinden; az gelişmiş, silahın kanunun önüne geçtiği batıya * gelen idealist bir kişinin bir kasabada yaşadıkları...
    idealist avukatı canlandıran stewart,hukukun üstünlüğünü savunmasına karşın; wayne'in oynadığı rol daha çok vahşi batının kurallarının bu olduğunu bilen bir kişidir.adıyla tezat oluşturan liberty valance bölgede zengin sürü sahipleri adına zulum işlemektedir...
    filmdeki ayrıntılar çok önemlidir.zencilerin bara alınmak istenmemesi(ve wayne nin buna karşı çıkması),kadınların okuma yazma bilmemesi hatta buna gerek bile görülmemesi *, sinema tarihinin en uçuk(!) gazete editörünü canlandıran edmond o'brien in şişesi ile unutulmaz monolog u, iç içe gerçekleşen flasbackleri, politikanın gösteriş budalası insanlarla dolup taşması...
    ancak belkide filmin en unutulmaz tarafı final sahnesidir.silahını asla kullanmak istemeyen stewart bunu yapmak zorunda kalıp liberty valance ı öldürmesi onun hayatı boyunca ulaşamayacağı bir yuksekliğe taşır.oysa gerçekte valance ı vuran wayne den başkası değildir.
    hayatı boyunca kasabası için çalışan stewart,bölgesini eyalet haline getirmiş,kanunu işler hale sokmuş,çöl olan toprağı yeşertmiştir.ancak bölge halkı onu hala liberty valance ı vuran kahraman olarak anımsar.gerçekte onu vuran kişi ise sarhoş ve beş parasız bir halde ölmüştür.
    filmde dendiği gibi " batıda efsaneler gerçekten iyiyse,efsaneler yazılır..."

    (bkz: http://www.onurcoban.com/…liberty-valance_1232.html)

    --- spoiler ---

    --- spoiler ---
  • yönetmen john ford. başrollerde ise western'in efsane isimleri james stewart ve john wayne. onların karşısında da kötü adam olarak lee marvin. daha ne olsun? haliyle ortaya çok güzel bir film çıkmış.

    --- spoiler ---
    filmde ransom* bir sahnede kasaba halkına okuma-yazma öğretirken, anayasa ile ilgili soru sorar. o sırada pompey* bağımsızlık bildirgesini söylemeye başlar ama tam olarak devam ettiremez. ransom araya girerek "...tüm insanlar eşit yaratılmışlardır." o kısmı unuttuğunu söyleyen pompey'e ransom'ın cevabı muhteşemdir: "sorun değil pompey, o kısmı zaten pek çok kişi unutur!"

    --- spoiler ---

    ayrıca lee van cleef'i de lee marvin'in adamlarından biri olarak görüyoruz filmde. film boyunca çok suskun. sonlara doğru biraz hareketleniyor ama onda da john wayne'den dayağı yiyor.
  • westernin babası john ford ve ford'un favori oyuncusu ve adaşı john wayne'den kaliteli westernler izlemek bir başka oluyor. diğer ford filmlerinin aksine burada wayne yardımcı rolde takılır. göründüğü sahnelerde çok fazla yer almaz, bir süre sonra sahneyi terk eder. filmde yardımcı rolde takılsa da gene sevdiğimiz bir karaktere hayat verir. bir diğer sevdiğimiz oyuncu james stewart kendisine yakışan bir rolde, idealist bir avukat-öğretmen rolünde karşımıza çıkar. filmin başrolü kendisidir. filmin kötüsü ise hollywood'un erol taş'ı dediğim (ama ne derece doğru bir saptama olduğunu bilmiyorum) lee marvin'dir. bu filmden yıllar sonra karşımıza iyi kötü çirkin'de kötü olarak çıkacak olan lee van cleef küçük bir rolde görünür burada. özetle etkileyici kadro, etkileyici kadrodan etkileyici performanslar... ford da western'in babası sıfatını boşuna kazanmadığını kanıtlar film boyunca. etkileyici bir western ortaya koyar. filmdeki çatışmalar, hukuk-adalet-eşitlik üzerine tutturulan söylemler filmin değerini daha da arttırırlar.

    "the man..." ford'un diğer westernlerinden epey farklı. gene wayne'in eline silah tutuşturuluyor, gene haydutlar asıp kesiyor, gene zayıflar güçlüler karşısında tutunamıyor. ama bu kez ford amerikan bildirgesine, eşitliğe, hukuka, ırkçılığa, kadınların eğitim hakkına, senatoya, anayasaya, senatörlere ve senatörlüğe daha sık değinir. hatta daha ileri gidip filmin bunlar üzerine kurulu olduğunu söyleyebilirim. ford adeta o çok sevdiği ve 1920'lerin ortasından beri western formunda anlattığı, övdüğü, yere göğe sığdıramadığı amerika'yı sorguluyor. örneğin senatörlerin belirlendiği sekanslarda bir aday adeta şov yapar sahnede. sonra oradakilerden öğreniriz ki bu adamın lee marvin'in canlandırdığı o kötü karakterden farkı yokmuş. elindeki gücü tıpkı liberty gibi kendisi için kullanmaktadır. gene de ford umutludur. amerika'nın şu halini görse ne derdi acaba? amerika'yı sorgulaması açısından önemli bir filmdir. zaten özellikle 60'larda ford değişmeye başlamıştı. artık westernlerinde kızılderilileri kötü göstermiyor, hatta onları övüyordu. halbuki 20'ler, 30'lar ve 40'larda çektiği westernleri izlendiğinde kızılderililerin hep barbar, acımasız, insanlıktan nasiplerini almamış bir topluluk şeklinde resmedildikleri görülür. sonra ford yanıldığını fark eder ve adeta kızılderililerden özür dilercesine filmlerinde onları över.

    velhasıl ford'un en önemli filmlerindendir. 144 film gibi ulaşılması güç sayıda film çeken ford'un en kaliteli filmi değil ama kesinlikle izlenmesi gerekli filmlerinden olduğu su götürmez. john wayne'i daha önplanda görmek isterdik.
  • hülya koçyiğit ve tarık akan'ın oynadığı sev kardeşim filminde bir sahnede, genç sevgililerin sinemaya gittiklerinde izledikleri film. böyle saçma bir ayrıntı işte.
hesabın var mı? giriş yap