• gözünüzde ilahlaştırdığınız 1.92'lik devi üç sene içerisinde aciz bir ihtiyara dönüştürme meziyetine sahip devasız dert. hani bilirsiniz; biri gelir ve çocuk gözlerinize baka baka "sen artık kocaman adam oldun" der, büyüdüğünüzü söyler. bazı çocuklar bu haberi "siroz amca"larından alır. babanın vaadi dolmuştur artık, yaklaşan terk-i diyar eylemi öncesi siroz, silah zoruyla çocuğa ölümün ne demek olduğunu öğretir.

    babanın sıklaşan sırt ağrıları ve vücudunda beliren kırmızı lekelerin çoğalmasıyla oyuncak arabalarınız ve karakaçanınız başka bir çocuğa; komşunuzun çocuğuna verilir. ihityar kortizon tedavisine başladığında pastel boyayla a4 kağıtlara resim yapma alışkanlığından vazgeçersiniz. uygulanan tedavinin yanlış tedavi olduğu anlaşıldığında ve ihtiyarın durumu kötüleştiğinde kısa şortlarınızı kullanılmayan eşyaların arasına kaldırmanız istenir. babanızın karnı su topladığında onu hastaneye tek başınıza götürebilecek kadar büyümüşsünüzdür. endoskopi sonrası hastanede yatan babanızın, aynı hastalıktan müstarip oda arkadaşlarından biri sizin refakatçiliğiniz sırasında ölürse bonus olarak bir kaç yaş daha büyürsünüz.

    arada sırada muzurluk edip inatla çocuk kalmak istersiniz. mesela babanın ilk karaciğer koması öncesi hafızasını kaybetmesi ve sizin ona soyduğunuz elmaların inatla kabuğunu yemeye çalışması esnasında tıpkı bir çocuk gibi ağlayabilirsiniz. adınızı unutan babanıza kızabilirsiniz. sonra tıpkı çocukluğunuzda olduğu gibi anneniz gelip "oğlum ağlama" der "unutuyor sürekli, o yüzden kabuğunu yiyor. bırak ben yedireyim hadi canım."... "yemesin ama, kabuğu yenmez ki..." dersiniz yine ağlayarak. bakın çocuklaştınız! ya da bazen tıp bilgisi olan, uzakta bir üniversitede okuyan ablanızı arayabilirsiniz. "adımı bile unutuyor, elma soyuyorum kabuklarını yiyor, geçici bu değil mi? hatırlar yarın adımı..?" diyebilirsiniz. işte yine çocuklaştınız!

    tüm bu teknik aksaklıklara rağmen büyümeniz hızla devam eder. lolipop tadında zaman dilimleri yavaş yavaş hayatınızda silüetleşir, bir süre sonra kaybolur kendiliğinden. babanız ölüm korkusunun sinik çaresizliğiyle, gecenin bir yarısı yatağınıza gelip, acizce yanınıza kıvrıldığında artık çocuk olmadığınızı anlarsınız. arkanızı dönüp son bir defa ağlarsınız. o da ağlar, duyarsınız... ama dönüp sarılmaya cesaretiniz yoktur hiç ağlarken görmediğiniz bu "dev"e. veda günü geldiğinde üzerine bir tutam toprak serpiştirebilecek kadar olgunsunuzdur artık...

    bu pencereden; siroz doktorlar ve karaciğer hastaları için hastalık olabilir. lakin çocuklar için hayatın sonsuzluğunda küçük gözleriyle seçemedikleri ölümün ne demek olduğunu öğreten acımasız bir öğretmendir.
  • ağzına alkol koymayan insanlarda da görülebilecek hastalıktır.
    mehmet akif ersoy da sirozdan vefat etmiştir.
  • sirozlu bir karaciğer görüntüsü bile tek başına, sebep olması ihtimali bulunan şeylerden köşe bucak kaçmaya yeterdir, yetmelidir.
    edit: bu kelimeden sonra atatürk ve alkol diyeni döverim.
    ikinci edit: en yakınımı benden alan hastalıktır.
  • tam olarak bir tedavisi yoktur. ilaçlar hastalığın kontrol altında tutulmasına yardımcı olur. hastalık ilerledikçe fonksiyonlarını yerine getiremeyen karaciğeri ve hastayı kurtarmanın tek yolu organ naklidir.

    tedavi sürecinde pek çok kez biyopsi, suyla dolan karından su çekilmesi işlemleri yapılabilir. oldukça moral bozucu bir süreçtir. özellikle türkiye gibi organ bağışının hala günah olduğu zannedilen bir yerde organ nakli beklemek, en yakınınız ölümü beklerken hiçbirşey yapamamak çok korkunçtur. acımasız bir hastalıktır siroz. günümüzde ilerleyen teknolojiyle birlikte yeni tedavi yöntemelerinin gelişmesi siroz hastaları için ümit verici olsa da karaciğer nakli bekleyen hastaların durumu daha zordur. hastalığın son dönemlerinde karnın su toplaması, hastanın renginin siyaha yakın sarı olması, uygulanan diyet programı yüzünden hiçbir şey yiyemeyen bünyenin zayıf düşmesiyle birleşince dayanılmaz bir hal alır. ilaçlardan bile fayda gelmeyeceğini anladığınız anda her insana potansiyel organ bağışlayıcısı gözüyle bakmaya başlar, birinin ölümünden bile mutlu olabilecek halde bulursunuz kendinizi. kötüdür.
  • babasını sirozdan kaybeden biri olarak bu bilgileri daha önce bilseydim keşke dedim ve bilmeyenlerle paylaşmak istedim ama bilmek çare değil, bazen acı verici bile olabiliyor. yakınınız siroz ise olacakları bilmek isteyip istemediğinizi önce kendinize sorup öyle okuyun. kısaca özetlemem gerekirse ızdıraplı bir hastalık ve zaman sandığınızdan az.

    önce idrarın renginin değişmesi, ardından mide ve yemek borusu kanaması derken karında su birikmesi, konuşma ve bilincin kısmen dönem dönem kaybolması, sonunda da yemek yiyememek ve kilo verip, portakal rengine bürünüp sizi sevdiklerinizden ayıracak olan amansız hastalık.
    hastalığı iyi tanımak geçireceğiniz son zamanların değerini bilmek ve arttırmak adına size güç ve yön verebilir.
    o nedenle buyrun size üç kaynaktan siroz nedir ve ne değildir;

    "viral hepatit kadar yaygın olmamasına karşın, karaciğer hastalığı denince akla siroz gelir. çünkü siroz hem karaciğer hastalığıdır, hem de iyileşme yerine kronikleşmeye yönelen [çeşitli karaciğer hastalıklarının önlenemez sonudur.
    siroz genel bir kavramdır ve çeşitli içimlerde tanımlanabilir. terim 19. yüzyılda fransız hekim laennec tarafıdan ortaya atılmış ve “turuncu-sarı” anlamına gelen yunanca kirrhos sözcü-ğünden türetilmiştir. laennec’in tanımladığı ve günümüzde laennec sirozu adıyla anılan siroz tipinde karaciğer böyle bir renk alır.
    siroz tek bir hastalık değildir; kara-ciğere benzer biçimde zarar veren çeşitli hastalıklar sonucunda ortaya çıkar. bu zarar temelde önemli sayıda karaciğer hücresinin ölmesidir. ölen karaciğer hücrelerinin yerini lifsi bağdoku ve aşın miktarda üretilen, çevresi bağdokuyla sanlı olarak düzensiz yerleşen yeni karaciğer hücreleri doldurur. böylece başta karaciğeri besleyen damarlar olmak üzere, organın bütün yapısı bozulur. zaman yitirmeden tedaviye başlanmazsa, sirozun geriye dönüşü yoktur.

    siroz nedenleri

    karaciğer sirozunun kalıtsal yatkınlık dışındaki en önemli nedenleri, viral hepatit geçirmiş olmak ve alkolizmdir. birçok siroz olgusunda ise hastanın öyküsünde alkolizme ya da sanlığa rastlanmaz. kriptogenetik (nedeni bilinmeyen) siroz adı verilen bu olguların bazısında hastanın sanlıksız bir viral hepatit geçirmiş olabileceği düşünülür. (örneğin karaciğer iltihabı sonrasında gelişen siroza özgü büyük yumrular görülebilir.) karaciğerde demir birikmesi (hemokromatoz) ve kronik konjestif kalp yetmezliği de siroza neden olabilir.
    karaciğer sirozu birçok nedene bağlı olabilirse de olucum süreci değişmez. bir dış etken yapısal bir işlev azalmasının ya da henüz tam aydınlatılmamış olan kalıtsal bir yatkınlığın bulunduğu karaciğerde (belki de antikor yapısında-ki) bir mekanizmayı harekete geçirir. daha sonra kendi kendine işlemeyi sürdürebilen bu mekanizma sirozu başlatan bir tetik gibi işlev görür. bir başka bir deyişle karaciğer, hastalığın nedeni kendi hücreleriymiş, gibi davranmaya başlar. karaciğer hücresine zarar veren herhangi bir etken karşısında bağdoku yalnızca ölen hücrelerin yerini almakla kalmaz; karaciğer hücreleri de işlevsel bir lobcuk oluşturacak katmanlar biçiminde yeni-lenmez. tam tersine, karaciğer dokusu-nun araları aşın bağdokuyla dolar ve bunun sonucunda lobcuğu parçalara ayıran yalancı lobcuklar oluşur. böylece hücre yenilenmesi amaçsız ve yaygın bir yumru oluşumuna dönüşür. aşırı çoğalan bağdoku daha sonra büzülerek yakınındaki hücre ve damarları sıkıştırır ve or-ganda oksijen yetersizliğine neden olur. karaciğer sirozunda görülen sinüzoit ağ (ince damar işlevi gören borucuklar) azalması hastalığın ileri evrelerinde şiddetlenerek dolaşımı durdurabilir. böyle-ce başka hücrelerin de ölmesiyle tamamlanan döngü, bir kez daha başlayıp yayılmaya hazır hale gelir. bazı uzmanların iyi huylu bir tümör hastalığı olarak nitelemesine yol açacak kadar aşın bir üreme gösteren siroz hücreleri organdaki besleyici maddeleri tüketir. asalak gi-bi öteki karaciğer hücrelerinden beslenen siroz hücreleri artık hastalığın ve hücre ölümünün nedeni olmuştur.
    sirozun en az bilinen yanı aşırı bağ-doku üretimidir. bu olay zehirlenme ya da bağışıklık tepkisine bağlı olarak retiküloendotelyal sistem etkinliğinin artmasından kaynaklanabilir. herhangi bir nedenle zedelenen ya da ölen karaciğer hücresi bağışıklık sistemi tarafından “yabancı” olarak tanınır ve sistemin antikor oluşturarak yanıt vermesine yol açar (kandaki belirgin gammaglobulin artışı buna bağlıdır), karaciğer hücrelerindeki antijen-antikor tepkisi hücre ölümüyle sonuçlanır ve böylece retikü-loendotelyal sistemin uyanlmasıyla aşı-rı miktarda üretilen bağdoku karaciğer hücrelerinin yerini alır.
    viral hepatit, alkol gibi bir dış etkenin neden yalnızca bazı insanlarda ka-raciğer hücrelerini vücuda “yabancı” kıldığı sorusuna henüz doyurucu bir yanıt getirilememiştir. ama yanıtın alerji yada özbağışıklık süreçlerinde olmadı-ğı söylenebilir. bu arada saman nezlesi ve astımın da, çiçektozlannı soluyan herkeste ortaya çıkmadığı, benzer biçimde a grubu beta-hemolitik strepto-koklara bağlı bademcik iltihabının her olguda akut romatizmayla sonuçlanma-dığı belirtilmelidir.

    karaciğerin durumu

    yukarıda sözü edilen siroz tiplerinin (alkolik, doku ölümü sonrası, safra sistemi kökenli) her birine özgü belirli anato-mik ve patolojik değişiklikler vardır ama bazı temel özellikler bunlann hep-sinde, özellikle de karaciğer kökenli siroz olgularında görülür. alkole bağlı siroz hastalığında karaciğer önce büyür, hastalığın son evresindeyse küçülür. yüzeyi ince pürtüklü yapıdadır. doku ölümü sonra-sında gelişen sirozda ise karaciğer büyüyebilir yada büyümeyebilir; yüzeyi her zaman düzensiz ve kaba pürtüklüdür.
    biyopsiyle alman örneğin mikroskopla incelenmesi tipik siroz bulgularını ortaya koyar. karaciğer tam bir yapı-sal düzensizlik içindedir. sağlıklı organdaki düzenli karaciğer lobcuklan artık tümüyle ya da hemen hemen yok olmuştur. asıl işlevi karaciğerin destek sistemini oluşturmak olan bağdoku bölmeleri (septum) tam bir dağınıklık içinde her yana doğru gelişmiştir. damarlar daha da düzensizdir. her yerde eşmerkezli olarak yerleşmiş hücre kümelen görülür. bunlar sağlıklı lobouklara benzemekle birlikte merkezlerinde bir top-lardamar yoktur ve dağılımları düzensizdir. yumru biçimindeki bu oluşumlara yalancı lobcuk denir.
    gerek bağdoku oluşumu, gerekse yalancı lobcuk oluşumu yıkıma uğrayan karaciğer hücrelerinin yeni hücre üretme ve çoğalma yoluyla giriştiği onanım çabasını temsil eder. ama yeni hücre üretimi aşırı miktardadır ve dağılımı düzensizdir.

    siroz belirtileri

    başlangıçta hastanın yakınmalan çok azdır ve siroz belirtileri yalnızca bu hastalığa özgü değildir. iştahsızlık, çabuk yorulma, bulantı, sindirim bozuklukları, bağırsak işlevlerinde düzensizlik (kabızlık), midede ağırlık duygusu, yağlı besinleri sindirememe, aşın gaz, ayaklarda ödem, hafif ateş gibi bu belirtilerin çoğu sirozdan başka hastalıklarda da görülür. bunlar aşırı alkol alımı ya da safra yolları hastalıklarıyla eşzamanlı olarak orlaya çıkan bir mide-onikiparmakbağırsağı iltihabından da kaynaklanabilir. ayrıca bu belirtiler kronik hepatit belirtilerine çok benzer. siroz çeşitli hastalıkların sonunda gelişebildiğinden gerçekte birçok geçiş tablosu vardır ve bazen tanı biyopsiyle bile kesinleştirilemez.
    hastalığın ileri evresine dekompanse siroz adı verilir. bu dönemde iştahsızlık tam bir iştah kaybına dönüşür. hasta halsizdir ve sürekli zayıflar, çün-kü genellikle dokularda su tutulmaz. cinsel istek gittikçe azalır ve sonunda cinsel iktidarsızlık ortaya çıkar. özellik-te sabahlan ve aç karnına olmak üzere bulantı ve kusma görülür. bağırsaklarda aşırı gaz birikmesi en ağır ve kesin belirtinin ortaya çıkmak üzere olduğunu gösterir. hasta geceleri gündüzden daha çok idrar çıkarır ve sonunda en ağır belirti olan assit (karın boşluğunda sıvı birikmesi) ortaya çıkar.

    assit

    hasta bir yandan karnının rahatsızlık verecek biçimde şiştiğini, bir yandan da günlük idrar miktarının azaldığını ve idrar renginin koyulaştığını “fark eder. kamı gittikçe gerilir; derinin ulaşabileceği en yüksek gerginlik düzeyine ulaşır. hasta oldukça garip bir görünüm alır. karındaki şişkinlik ve gerginlikle birlikte solunum güçlüğü ortaya çıkar. biriken sıvı diyaframa baskı yaparak hareketlerini sınırlar ve solunumu çok güçleştirir. assit gelişimiyle birlikte kanda albümin düzeyi düşer, aldosteron salgısı artar ve özellikle kapı toplardamarı sisteminde kan basıncı yükselir.
    kapı toplardamarı sisteminde tansiyonun yükselmesi siroza doğru giden bir karaciğerde olanların incelenmesiyle açıklanabilir.

    yeni oluşan bağdoku ve özellikle de çok miktarda yalancı lobcuk kümelen-mesi karaciğer dolaşımının bir bölümünü yıkıma uğratır; bir bölümünde de baskı ve boğulmaya yol açar. bu durum karaciğer toplardamarlarının lobcuk içi küçük dallarında, yani toplardamarların doğduğu yerlerde daha belirgindir. bu damarların görevi karaciğerden çıkan kanı toplamaktır. bunların bazısının bile kapanması doğal olarak karaciğer içi kan akışında belirgin zorluğa yol açar ve karaciğerde kan göllenmeye başlar.
    kapı toplardamarı bağırsaklardan ve dalaktan gelen bütün kam karaciğere geçiren ana damardır ve taşıdığı kanın karaciğere girmesi de karaciğerde dolaşım koşullarının böyle kötüleşmesi durumunda zorlaşır. kanm karşısındaki direnç arttıkça, onu yenmek için gereken güç de artar ve böylece kapı toplardamarı sisteminde kan basıncı yükselir. yapılan ölçümler kapı toplardamarında basıncın normalde 20 cm su basıncından az olması gerekirken, sirozlularda 25-60 cm su basıncına kadar yükseldiğini göstermiştir.
    yan dolaşım gelişmesi – sirozun çok ağır bir belirtisi de kapı toplardamarında kan basıncı yükselmesine bağlı olarak bir yan dolaşımın ortaya çıkmasıdır. yan dolaşım yemek borusu düzeyinde toplardamarlarda varis oluşumu biçiminde ortaya çıkar ve hastanın yaşamım tehlikeye soktuğundan ayrıca tedavi edilmesi gerekir.
    kapı toplardamarı kanının karaciğere zor akması ve damarda basıncın yük-selmesi sonucunda kan daha kolay akabildiği yeni yollara yönelmeye başlar. buraya kadar kötü bir durum yoktur; tam tersine bu gelişmenin pratik bir yaran da vardır. vücudun kendiliğinden aldığı bu acil önlemden sonra, karaci-ğerdeki kan göllenmesi biraz hafifler. ama bir de komplikasyonu vardır: kanın bulduğu yeni akış yollarından biri, kapı toplardamarına akan mide koroner (taç) toplardamarıdır. kan bu yoldan yemek borusu toplardamarlarına ve daha sonra üst anatoplardamara yönelir.
    yemek borusu toplardamarları zayıf damarlardır. bazen yeni kan kütlesinin yarattığı yüksek basınca dayanamazlar. duvarları daha da zayıflar ve genellikle bacaklardakilere benzeyen varisler oluşur. bu varisler yemek borusu boşluğuna doğru büyüdüğünden büyük ve sert bir lokma ya da mukoza örtüsünü sindi-rerek yıkıma uğratan ülser gibi bir etken varislerin yırtılmasına neden olur. sirozun dengelenebildiği (kompanse) evresi bu noktada aşılır ve hastada tehlikeli bir iç kanama başlar. kanama dursa da sorun bitmez, çünkü vücut artık sirozu düzenleyici etki gösteremez (dekompanse siroz) ve aşırı kansızlık hastada temel bir tedavi sorunu yaratır. yemek borusu varisleri radyolojik incelemeyle belirlenebilir. yan dolaşım gelişmesi yemek borusu varisleri dışında basur ve yüzeysel karın toplardamar-larının genişlemesine de yol açabilir.
    dalak büyümesi – kapı toplardamarında yüksek tansiyon genellikle dala-ğın büyümesine yol açar. büyüyen dalak kemik iliğinin etkinliğini kısıtlar; alyuvar, akyuvar ve trombositlerin üreti-mini engeller. kemik iliğinde alyuvar yapımının azalması alyuvar üretimini uyaran folik asit yetersizliği ve aşırı alyuvar yıkımıyla da birleşince hastada kansızlık ve vücut direncinde genel bir zayıflama ortaya çıkar. bu durumda hastanın olası bir kanamaya dayanabilmesi zordur. akyuvarların azalması,mikropların saldırısı karşısında vücut savunmasının yetersiz karmasına yol açar, sirozlu hasta bakterilere karşı daha dirençsizdir ve her türlü enfeksiyondan çok kolay etkilenir. trombositler kanın pıhtılaşmasında önemli rol oynadığından bunların azalması, kanama eğilimini artırır. sirozlularda sık görülen kanama, trombositîerden başka gene pıhtılaşmada etkisi olan protrombin, ııbrinojen, faktör v, vii, x gibi maddelerin eksikliğine de bağlıdır. bu maddelerin üreti-minde karaciğerin etkinliği önemlidir.
    kandaki bu değişikliğin sonucunda hastada burun kanaması nöbetleri, diş fırçalarken, bazen de kendiliğinden dişetlerinde kanama ya da dışkıyla kan çı-karma görülür. dışkıyla çıkan kan her zaman gözle görülmeyebilir: kan sindirim kanalının alt bölümünden, yani basur ve düzbağırsaktan gelmiyorsa ve fazla miktarda değilse, kanamanın tek belirtisi dışkının koyu, bazen kapkara bir renk almasıdır.
    ilerlemiş siroz olgularında araya giren bir enfeksiyon, uzun süreli kabızlık, varis kanaması, karaciğere zararlı ilaçların alınması gibi bir etken gittikçe şiddetlenen bilinç bozukluğuna yol açabilir. hastada hafif uyku hali, davranış değişikliği, ellerde titreme ve ağızda hastalığa özgü (amonyak gibi) bir koku ortaya çıkar ve sonunda koma gelişir.

    sirozlu hastanin görünümü

    sirozlu hasta zayıftır ve bacaklarda daha belirgin olan bu zayıflık, assit varsa karındaki şişlik nedeniyle daha da dik-kat çekicidir. derisi “toprak” renginde, normalden daha koyu, griyle kahverengi arası bir renktedir. bazen sanlık da gelişir.
    deride sanlık gelişmese bile gözlerde her zaman san bir gölge vardır, özellikle yanaklar ve burun, alkoliklerdeki gibi kızarmıştır; bu bölgelerde parlak kırmızı renkte noktalar gözlenir. aynı gelişme avuçlarda ve tabanlarda da görülür. tipik olmamakla birlikte sık rast-lanan bir belirti de yüz, boyun, sırt, göğüs ve kollarda görülen ince damar “yıldızlan”dır; örümceksi ben olarak da bilinen bu oluşumlar yaklaşık 5 mm çapında, bir merkezden yayılan küçük da-mar genişlemeleridir. başta koltukaltındakiler olmak üzere genellikle vücut kıllan da dökülür. bütün belirtiler iç salgı sistemi kökenli bozukluklara, yani karaciğer işlevlerinin bozulmasıyla ortaya çıkan hormonal dengesizliğe bağlı-dır.

    siroz tanisi

    sirozda karaciğer ele geliyorsa sertleşmiştir, ama yapısı her zaman tekdüze değildir. yüzeyi* pütürlü olduğundan düzensiz, kenarlan ise net ve keskindir. hastaların çoğunda dalak büyümüştür. serum elektroforezi gammaglobulinlerin belirgin ölçüde arttığını gösterir, bu arada albümin-globulin oram tersine dönmüştür. karaciğer hücrelerinin protein bireşimleme gücünü belirlemeye yönelik test sonuçlan kanda albümin, serumda psodokolinesteraz ve aynca pıhtılaşma faktörleri eksikliğini ortaya koyar. karaciğer hücrelerinin salgılama etkinliği de bozulmuştur; bu nedenle kanda bilirubin düzeyi yükselir. karaciğerdeki bozukluğa ve safra göllenmesine işaret eden enzimler genellikle çok artmamıştır.
    kesin siroz tanısı için en güvenilir yöntemler laparoskopi ve karaciğer biyopsisidir.
    yerel anestezi koşullarında yapılan laparoskopide kama sol yandan bir iğneyle girilerek hava verilir. böylece karın duvan, altındaki organlardan uzaklaştırılarak iç organlar görüntülenir. bu aşamada gene yerel anestezi altında karaciğer kenarının allından, sağ yanda karın duvan delinerek laparoskop aygıtı karın boşluğuna sokulur. aydınlatma sistemi çalıştırılarak karaciğerin kenan ve yüzeyinin bir bölümü bütün ayrıntılarıyla görüntülenir. iğneyle karaciğerden parça alınmasını içeren karaciğer biyopsisi, laparoskopi sırasında da yapılabilir. alman biyopsi örneği mikros-kopla incelenir.

    siroz tedavisi

    siroz ağır bir hastalıktır ve genel kabule göre tedavisinden çok, önlenmesine ağırlık verilmesi gerekir.
    az miktarda alkollü içkinin zararsız, düzenli olarak alman aşın miktarlarda alkolün ise çok zararlı olduğu kesindir. dolayısıyla siroza yakala tehlikesine karşı ilk önlem olarak kısıtlanmalıdır. bir başka önemli siroz’. nedeni de hepatittir. hepatitte hekimiı! iyileşme dönemine ilişkin öğütleri tu-tulmalı ve karaciğerin tümüyle iyileşmesi için ortam sağlanmalıdır.
    sirozlu hastanın yaşaması hekimin önerilerine uymasına bağlıdır. alkolden kesinlikle uzak durmalı, artık “az” içmenin yetmediğini, “hiç” içmemek gerektiğini bilmelidir. beslenmenin temel bir önemi vardır. karaciğer besinlerle alınan bütün maddelerin metabolizmasında etkili olan bir organdır. genel görüşe göre hasta dengeli beslenmeli, günde 100 gr protein (yağsız et, balık, yağsız peynir), 10 gr bitkisel ve kesinlikle kızarmamış yağ ile 300-400 gr karbonhidrat (şeker, ekmek, hamur vb) almalıdır.
    bir başka önemli kural da olabildiğince az tuzlu yemektir. bağırsakların düzenli çalışması sağlanmalı, kabızlık önlenmelidir. kabızlık hem atılması gereken maddelerin bağırsaktan emilmesiyle karaciğeri aşırı çalışmaya zorlar, hem de sindirim kanalının dışkılama için aşın zorlanmasına yol açarak yemek borusu varislerinin birinin yırtılmasıyla sonuçlanabilir. genel önlemler arasında ise hastanın soğuktan, aşın yorgunluktan ve enfeksiyon hastalıkları olanlarla ilişkiden kaçınması yer alır.
    sirozlu hastalarda yemek borusu varislerini ve assiti tedaviye yönelik uygulamalar vardır. son yıllarda, ilerlemiş siroz olgularında karaciğer nakli ameliyatına da başvurulmaktadır.
    sirozlu hastalarda cinsel iktidarsızlık görülür mü?
    siroz erkeklerde genellikle cinsel iktidarsızlık ve güçsüzlüğe yol açar. bu durum büyük olasılıkla karaciğerin östrojenleri etkisizleştirme işlevinin bozulmasıyla bağlantılıdır. siroz en çok hangi yaşlarda görülür?
    siroz en çok 50-60 yaş sonrasında görülür, ama kalıtsal olan wilson hastalığı gibi bazi türleri genç yaşta da ortaya çıkabilir. safra sistemi kökeni birincil siroz ve karaciğerde demir birikmesi yoluyla siroza yol açan hemokromatoz ise daha çok orta yaşlarda görülür.

    çeşitli siroz biçimleri

    siroz dendiğinde çeşitli biçimleriyle karaciğer sirozu anlaşılır. ama gene de karaciğer sirozuyla safra sistemine bağlı (biliyer) sirozu birbirinden ayırt etmek gerekir. karaciğer sirozu küçük yumrulu (mikronodüler) ya da büyük yumrulu (makronodüler) tipte olabilir. küçük yumrular portal ya da alkolik siroz olarak da adlandırılan laennec si-rozuna özgü oluşumlardır; büyük yumrular ise hepatit sonrası ya da doku ölümü sonrası sirozlarda görülür. safra sistemine bağlı sirozun hem birincil, hem de safra yollarından yükselen iltihaba ve karaciğer dışı safra göllenmesine bağlı ikincil biçimleri vardır.

    alkolik sîroz-laennec sirozu:

    alkolik siroz (laennec sirozu) en sık rastlanan siroz tipidir. uzun süre ve fazla miktarda alkol kullanmış, üstelik proteinden fakir bir beslenme rejimi uygulamış olan kimselerde bu siroz tipinin gelişme riski yüksektir. alkolik sirozun karaciğerde yol açtığı bozukluklara kötü ve özellikle proteinden fakir beslenen kimselerde de rastlanabilinmektedir. fazla alkol kullanımı ve yetersiz beslenme tek tek ya da bir arada bulunduklarında karaciğer hücreleri hasar görmekte ve zamanla siroz gelişebilmektedir. alkolü fazla miktarda ve uzun süre kullanmasına karşın, proteinden zengin bir beslenme rejimi uygulamış olan kimselerde siroz gelişme riski çok daha düşük olmaktadır. alkolden bir türlü vaz geçemeyenler hiç değilse proteinden zengin bir beslenme uygulayarak, siroz riskinden önemli ölçüde uzaklaşmalılardır. kuşkusuz en doğrusu, alkol kullanımında aşırıya kaçılmamasıdır. alkolik sirozun başlangıcında karaciğer büyür, rengi sararır ve sertleşir. karaciğer hücrelerinin hemen hemen tümü bozulur, sitoplazmalarında yağ damlacıkları belirir. bu dönemde alkole ara verilecek olunursa, bozukluklar kaybolur. alkolik sirozda, karaciğer hücrelerinde sirozun bu tipine özgü olan ve “mallory cisimcikleri” denilen cisimciklere rastlanır. hastalık ilerledikçe karaciğerin normal hücreleri aşamalı olarak kaybolup, yerlerini nedbe dokusuna bırakırlar. nedbe dokusu arttıkça, karaciğer küçülür. karaciğer hücreleri bir yandan kaybolurlarken, diğer yandan da düzensiz olarak çoğalırlar. bu düzensiz çoğalmanın sonucu ise karaciğer dokusu içinde ve yüzeyinde “nodul” denilen anormal karaciğer dokusundan oluşmuş şişliklerin ortaya çıkmasıdır.

    alkolik siroz, genellikle 50 yaş dolaylarında görülür. ancak alkolik hastalarda, 30-50 yaşları arasında gelişebilir. halsizlik, yorgunluk, iştahsızlık hafif bir kilo kaybı, sarılık, ayaklarda şişme, karnın gerginleşmesi daha sonra ise şişmesi, deride küçük kanama odakları, jineko-masti, testis atrofisi, adet kanamalarında düzensizlikler, dalak büyümesi, avuçlarda kızarma, kasların incelmesi, sarılık ve karında asit sıvısına bağlı olarak şişme, vücuttaki kılların düşmesi gibi belirti ve bulgular siroz hastalığında gelişebilecek olan bozukluklardır.

    hastalardan alman kan örneği incelendiğinde, anemi [alyuvarların sayısında azalma), trombosi-topeni (trombositlerin sayısında azalma) ve lokopeni (lökositlerin sayısında azalma) gelişmiş olduğu saptanabilir. hastanın kanında albumin miktarı da düşer. buna karşılık globulinlerin miktarı ve özellikle de igg globulinlerinin miktarı artar.

    hastalığın kesin tedavisi söz konusu değildir. hastanın genel durumunun düzeltilmesi ve hastalığın ilerleme hızının yavaşlatılması amacıyla alkolün kesinlikle kullanılmaması gerekmektedir. hastaya günde kilosu başını 1-2 gr. protein verilmesi ve günde 2000-3000 kalori almaş: yararlıdır. hastanın bütün vitaminler yönünde de desteklenmesinde yarar vardır.

    bilier siroz:

    karaciğer içindeki safrı yollarındaki ve safra salgısındaki bozukluklarla birlikte bulunan siroz çeşidine “bilier siroz” denilmektedir. primer ve ikincil olmak üzere başlıca iki çeşit büier siroz bulunmaktadır. “primer bilier siroz”un etkeni kesin olarak bilinmemektedir. bu tipte karaciğer içinde müzmin bir safra salgılama bozukluğu vardır. yapılan incelemelerde primerbilier siroz vakalarının % 75'inde karaciğer içindeki safra yollarının duvarlarını oluşturan hücrelere karşı otoantikorlara rastlanmaktadır. vakaların % 80'inde ise igm artmıştır. bu hastalarda igg’de de artış görülmektedir. diğer yandan hastaların karaciğerinde bulunan çok sayıdaki lenfositlerin igm sentez ettikleri gösterilmiştir. hastaların gecikmiş bağışıklık yanıtlarında da bozukluklara rastlanmaktadır. bütün bu değişiklikler primer bilier sirozun bir “otoimmün hastalık” olması görüşünü güçlendirmektedir, ikincil bilier siroz vakaları ise karaciğer dışmdak: safra yollarının tam ya da kısmi tıkanmalar: sonucu zamanla ortaya çıkarlar. bu tıkanme safra yollarındaki bir nedbeden, taşdan ya de safra yolları çevresindeki dokulardan örneğir pankreasta gelişen bir tümörün baskısıyla olabilir. tıkanıklığın nedeni ne olursa olsun karaciğer içindeki safra yollarında safra birikmeye başlar. biriken bu safra bir süre sonra karaciğer hücrelerini zedelemeye ve iltihabi bir reaksiyonun başlamasına yol açar. eğer tıkanıklık ortadan kaldınlmayıp olayın müzminleşmesine engel olunmazsa, zedelenen hücrelerin yerine nedbe dokusu gelişmeye başlar ve bu müzmin gidiş klasik bir siroz tablosuna yol açar. bilier siroz vakaları genellikle 50 yaş dolaylarında kadınlarda görülmektedir. hastalığın ilk belirtisi genellikle inatçı kaşıntılardır. hastada daha sonra sarılık ortaya çıkar. dışkı açık renktedir. çünkü safra bağırsaklara yetersiz akmaktadır ya da akmamaktadır. idrarın rengi ise çok koyu çıkar. çünkü idrar içinde fazla miktarda ürobilin atılmaktadır. safra bağırsaklara yeterince akamadığından, yağların sindiriminde ve emiliminde bozukluklar gelişir. bunun sonucu olarak da yağlı bir dışkı çıkartılır. yağ içinde eriyen, a, d, e ve k vitaminlerinin de emiliminde aksaklıklar gelişir. d vitaminindeki bozukluklar kemiklerdeki kalsiyumun azalmasına yol açabilir. bu ise hastada bel ve sırt ağrılarına yol açar. bu ağrıların nedeni bel ve sırt omurlarmdaki kalsiyum kaybı nedeniyle omurların zedelenmeleri ve yakındaki sinirlere baskı yapmalarıdır. k vitamini emilimindeki bozukluklar ise kanın pıhtılaşmasında aksaklıklara yol açmaktadır.

    hastaların kanında lipidler ve özellikle kolesterol artmış olarak bulunur. hastaların eklem bölgelerini örten deride “ksantoma”, göz çevresinde ise “ksantelema” denilen yağ birikintisinden oluşmuş sarı leke ve kabartılara rastlanabilir. bütün bunlara ek olarak, klasik bir sirozda gelişmesi beklenen deride kanama odakları, karında asit sıvısı birikmesi, zayıflama, kas kitlesinde azalma, özofagus, karın ön duvarında ve hemoroid toplardamarlarında varis gelişmesi, avuç içinde kızarma gibi belirtilere de rastlanmaktadır. primer bilier siroz vakalarının tedavisinin yüz güldürücü olduğu söylenemez. bu vakalarda tedavi daha çok belirtilere yöneliktir. metanol losyonları, antihistaminik ilaçlar, kortizonu ilaçlar, yatıştırıcı ilaçlar şiddetli kaşıntıları önleyebilirler. hastadaki vitamin eksikliklerinin de giderilmesi gerekir.
    ikincil bilier siroz vakalarında ise tedaviyi sağlayacak en iyi girişim olabildiğince erken devrede safra yollarındaki tıkanıklığın cerrahi bir girişim ile ortadan kaldırılmasıdır.

    kardiak siroz:

    kardiak siroz, sağ kalpteki bazı hastalıklara bağlı olarak gelişen, ender rastlanan bir siroz tipidir. sağ kalp yetmezliği, konstriktiv perikardit ve sağ kalpteki kapak bozukluklarında vücudun toplardamar kanının yeterince kalbe dönememesi nedeniyle toplardamar kanının vücudun toplardamarlarında ve özellikle de karaciğerde göllenmesine bağlı olarak gelişen bir siroz tipidir. karaciğerde toplardamar kanının göllenmesi, bu dokunun oksijenlenmesinde yetersizliklere yol açmaktadır. bu durum ise karaciğer hücrelerinde zedeleyici olmaktadır. kardiak sirozun gelişmesi için sağ kalpteki bozukluğun uzun süre karaciğeri etkilemiş olması gerekmektedir.

    kardiak sirozda karaciğer büyür. hastada gerek siroza gerekse altta yatan kalp hastalığına ait belirti ve bulgulara rastlanır. hastaların tedavisinde ilk amaç kalp hastalığının tedavisidir. siroza ait belirtiler ise ayrıca tedavi edilir.

    postnekrotik siroz:

    postnekrotik siroz, en sık rastlanan siroz tipidir. hastalığın kesin etkeni ortaya konulmamıştır, fakat geçirilmiş olan bir “viral nepatif’in bir ön etken olduğu kanıtlanmış gibidir. örneğin amerika birleşik devletlerindeki postnekrotik siroz vakalarının % 25'inde, önceden geçirilmiş bir viral hepatite rastlanmaktadır. vakaların çoğunda ise viral hepatitin “serum hepatiti” tipine rastlanmaktadır. postnekrotik siroz vakalarının az bir bölümünde ise etken olarak fosfor, kloroform, iproniazid gibi zehirlenmeler ve bazı infeksiyon hastalıklarına rastlanmaktadır. karaciğer incelendiğinde küçülmüş ve yüzeyinin düzgünlüğünü yitirmiş olduğu görülür. organın içinde adacıklar halinde karaciğer dokusuna rastlanır. ancak bunların çoğu normal işlev görebilecek durumda değildir. geniş alanlarda karaciğer hücreleri kaybolmuş, bunların yerini nedbe dokusu almıştır.

    hastalık genellikle genç yaşlarda ortaya çıkmaktadır. postnekrotik siroz belirtileri de klasik siroz belirtilerinden farklı değildir. hastalığın etkeni kesin olarak bilinmediğinden ve karaciğerdeki bozukluklar da düzeltilemediği için, uygulanacak tedavi belirtilerin tedavisinden ve hastanın genel durumunun düzeltilmesinden oluşmaktadır.

    siroz komplikasyonlari ve siroz varisleri:

    siroz hastalığının yol açacağı belli başlı komplikasyonlar “siroz varisleri”, “portal hipertansiyon” “asit sıvısı” ve “karaciğer koması” dır. bu komplikasyonlan ayrı ayrı incelemeyi uygun görmekteyiz.

    sıklıkla kansere dönüşen siroz tipleri var mıdır?

    evet vardır. özellikle demir metabolizmasının bozukluğuna bağlı ve bronz şeker hastalığı da denilen hemokromatozda oluşan siroz tipinde her beş olgudan biri kansere dönüşür. çoğunlukla ağır bir klinik tablo görülür, o zamana değin iyi olan genel durum hızla bozulur. hasta hızla zayıflar, birkaç gün ya da birkaç hıfta içinde sanlık ve karın zarı boşluğunda sıvı birikmesi ortaya çıkar."

    alıntıdır

    -----------------------------------------------------------------------------------------------------------------------------------------------

    "karaciğer parankiması (karaciğerin vazifelerini yürüten esas kısmı)nın harabiyeti, yeni bağ dokusunun teşekkülü ve karaciğer hücrelerinde büyüme ve sayıca artışla karakterlenen yaygın, müzmin, ilerleyici ve kötü gidişli karaciğer iltihabı. siroza yol açan sebepleri şöylece sıralayabiliriz:

    viral hepatitler (posthepatitik siroz), kronik alkolizm (alkolik siroz), kolestaz (safra tıkanıklığı) ve kolonjit (safra yolu iltihabı) (biliyer siroz), hemokromatozis (pigmenter siroz), hepatolentiküler degenerasyon (wilson sirozu), galaktozemi, pankreasın kistik fibrozisi, kötü beslenme (nütrisyonel siroz), enfeksiyonlar ve bazı paraziter hastalıklar (malarik siroz, sifilitik siroz, paraziter siroz). siroz vak’alarının % 40-50 kadarında ise altta yatan sebep bulunmaz ki bunlara da kritojsenik siroz ismi verilir. müzmin karaciğer sirozuna protal siroz ismi de verilmektedirsiroz

    siroz bütün ırklarda ve milletlerde rastlanan yaygın bir hastalıktır. gerek siroz, gerek bu hastalıktan ölüm oranı alkol alışkanlığına paralel olarak artmaktadır. siroz, genellikle alkoliklerin bir hastalığıdır. siroz erkeklerde daha sık görülür, bunda erkeklerin daha çok alkol alma alışkanlığının rolü de vardır. siroza en çok 40-60 yaşlar arasında rastlanır. sirozdan ölenlere yapılan otopside karaciğer genellikle normalden küçük bulunmuştur. üzeri nodüler (yumrulu), kıvamı serttir.

    tam olarak teşekkül etmiş olmasına rağmen bazen siroz, uzun seneler belirtisiz kalıp, bir kontrol sırasında, bir ameliyatta veya otopside tesadüfen teşhis edilebilir. bunlara gizli siroz denilebilir. sirozda çok çeşitli ve değişik belirtilere ve klinik bulgulara rastlanırsa da bunların çoğunluğu, ya karaciğer yetmezliği veya portal hipertansiyon neticesidir. (bkz: tansiyon)

    sirozun kompanse (dengelenmiş) devresinde başlangıç şikayeti; çabuk yorulma, halsizlik, iştahsızlık bulantı-kusma, ishal-kabız, yemeklerden sonra ağırlık basması, şişkinlik olabilir. alkolik bir şahısta sindirim sistemine ait şikayetlerin ve bilhassa sabah kusmalarının başlaması veya bu belirtilerle birlikte evvelce çok fazla içen şahsın birdenbire içkiye ara vermesi halinde sirozdan şüphe edilmelidir. hastalık, yemek borusu varisinin yırtılmasına bağlı kan kusma ile de başlayabilir. önceden hiçbir şikayeti yokken, 40 yaş üstündeki bir şahısta hemoroid teşekkülü de sirozun ilk belirtilerinden biri olabilir. burun ve diş eti kanamaları, adet bozuklukları, barsak kanamaları, zayıflama ve karın ağrıları görülebilir.

    karaciğerin % 80 veya daha fazla kısmı harap olmadan karaciğer yetmezliği meydana gelmez. siroz, müzmin bir hastalık olduğundan, karaciğer yetmezliğine ait belirtilerin ortaya çıkışı çok yavaştır. ilerlememiş devrede; kalp genellikle küçük, tansiyon vak’aların çoğunda düşüktür. sirozlu erkeklerde testis (haya) küçülmesi, iktidarsızlık, memelerin büyümesi söz konusudur. dalak ve karaciğer büyüklüğü, bacaklarda ödem, hafif bir sarılık, hemoroid görülür.

    sirozun dekompanse (ilerlemiş) döneminde hasta ileri derecede zayıflamıştır. karında sıvı toplanmasına bağlı karın şişkinliği söz konusudur. yanaklar ve burun genişlemiş toplardamarlardan dolayı pembe veya kırmızıdır. saçlar ince, gövde ve uzuvlardaki kıllar çok azalmış, göğüs kılları tamamen kaybolmuştur. yüzde ve gövdede, önce örümceksi ben adı verilen kırmızımtrak damar genişlemeleri vardır. avuç içleri kırmızımsıdır. deri kasıntısı da mevcuttur. mide-barsak bozuklukları görülür. hastanın nefesi pis kokar. dekompanse dönemde portal hipertansiyonun bulguları iyice kendini gösterir.

    sirozun komplikasyonları (kötü neticeleri) arasında; tüberküloz, fıtıklar, portal toplardamar tıkanması, kanserleşme, barsak tıkanıklığı, kanamalar ve karaciğer koması sayılabilir.

    gizli ve kompanse safhada en değerli teşhis metodları; karaciğer biyopsisi, laparaskopi (karın boşluğunun açılarak incelenmesi) ve splenopartografi (portalzenin) filminin çekilmesidir.

    hastalığın gidişatı; kompanse safhada nispeten iyi, karında sıvı toplanmasından sonra ise kötüdür. erken devrede teşhis edilen vak’alarda tedaviyle dekompansasyon safhasını geciktirmek ve hatta önlemek mümkün olmaktadır. en iyi neticeler alkolik sirozda alınır. sirozda en sık rastlanan ölüm sebebi, enfeksiyonlardır. vak’aların % 10-20’si mide-barsak kanamalarından bir kısmı da ilerleyici karaciğer yetmezliği ve bunun neticesi olan karaciğer kanamasındandır.

    tedavi yöntemleri

    karaciğer sirozunun erken devrelerinde tedavinin esası istirahat, besleyici bir diyet, karaciğerin zararlı tesirlerden korunması ve iyi bir bakımdan ibarettir. enfeksiyonlar, ödem ve karında sıvı toplanması, karaciğer koması veya yemek borusu varislerinin yırtılmasına bağlı kanama gibi durumlarda hastanelerde ayrıca özel tedavi, tedbir ve çarelerine müracaat edilir.

    başta alkol olmak üzere karaciğeri harab ettiği bilinen bütün ilaç ve maddelerden kaçınmalıdır. islam dini bütün alkollü içkileri yasaklamak suretiyle bu mühim hastalık için de sağlıklı olmanın yolunu göstermiş olmaktadır.

    diğer siroz türlerinin de tedavi şekilleri aşağı yukarı aynıdır. son yıllarda karaciğer tramsplantasyonuyla, hastalığa kesin çözüm bulma yolu denenmekte ve başarılı sonuçlar alınmaktadır."

    kaynak

    ------------------------------------------------------------------------------------------------------------------------------------------------

    "belirtiler: bazı hallerde hiç bir belirti olmayabilir
    iştahsızlık
    kilo kaybı
    bulantı, kusma
    yorgunluk ve zayıflık hissi
    cildin ve göz aklarının sararması
    karın ağrısı
    bağırsak kanaması
    cilt altında ufak kırmızı örümcek gibi kan damarları gözükmesi veya cildin kolayca çürümesi
    kaşınma
    karında şişme
    acil durum belirtileri: zihinsel karışıklık
    kusmayla veya makattan kan gelmesi
    siroz, karaciğer dokusunun düzeltilemez ve giderek artan biçimde tahrip olmasıdır. bu bir infeksiyon, zehirlenme veya başka bir hastalık sebebiyle olabilir. normal karaciğer dokusunun yerini yara tamirinde kullanılan bağ dokusu ve yeni oluşan karaciğer hücrelerinin bulunduğu bölgeler kaplar. karaciğer hücreleri ölürken onların yerini de bağ dokusu alır.

    başlangıçta karaciğer, normal faaliyetini sürdüremeyen hücrelerin yerini doldurmak için büyüyebilir. zamanla daha fazla bağ dokusu oluşunca karaciğer küçülür. bu durumda kanın buraya gelmesi zorlaşır.kan akışı tersine dönüp karaciğeri uğramadan genel dolaşıma atlar ve onun önemli besinlerini alıp götürür. kanın akışındaki bu değişiklik dalağın büyümesine neden olur. yemek borusunda varisler oluşur ve bunlar da kanayabilir. eğer sirozlu karaciğer kan kimyasını düzenlemekle ilgili işleri yapamaz ve parçalanan maddeleri gerektiği gibi ayıklayıp çıkaramazsa, bunlar beyin üzerinde olumsuz etki yapar. bu maddelerin kanda artması ellerin titremesine, zihinsel karışıklığa ve komaya (ensefalopati) neden olur

    sık sık karında ciddi biçimde sıvı birikimi (asit) olur.

    sirozun çeşitli şekilleri vardır. bunlardan bazıları şöyledir;

    alkole bağlı siroz

    genellikle uzun yıllar çok içki içmek sonucunda gelişir ve alkoliklerin % 15' inde görülür. alkolik siroz başlangıçta genellikle kendini belli etmez. daha sonra belirtiler yavaş yavaş başlar. bunlar iştahsızlık, kilo kaybı, ciltte çürüklerin kolay oluşması, güçsüzlük ve yorgunluktur. sarılık ve yemek borusunda kanama bunların arkasından gelir.

    tedavi hastalığın doğurduğu problemlerin ortadan kaldırılmasına yöneliktir. alkolü bırakmak şarttır. o zamana kadar olan hasarı düzeltmesede hastalığın ilerleme hızını azalttığı gibi hastadaki belirtileri rahatlatıcı etki yaratır.

    sirozun özel bir tedavisi yoktur. yarattığı rahatsızlıklar tedavi edilir.

    karında sıvı (asit) birikimi varsa tuz kesilmesi önerilir. içilen su da çıkartılan idrar miktarına orantılı olarak bir miktar kısıtlanabilir. idrar söktürücü ilaç kullanılabilir. ensefalopati belirtileri varsa, gıdalarla alınan protein kısıtlanır.

    hepatit sonrası gelişen siroz (post hepatitik siroz)

    halk arasında bulaşıcı sarılık olarak bilinen, virüslere bağlı olarak gelişen hapatitler sırasında karaciğer dokusu iltihaplanır. b ve c tipi virüslere bağlı olan hepatitlerde daha fazla olmak üzere bazı hepatit vakaları tamamen iyileşmeyebilir. kronik hepatit olarak bilinen bu tabloda, karaciğer dokusu zaman içinde hepatite bağlı olarak hasarlanır, hasarlanan hücrelerin yerine bağ dokusu oturması halinde siroz gelişebilmektedir.

    birincil safra sirozu (primer biliyer siroz)

    karaciğerdeki mikroskopik safra kanallarının iltihaplanması şeklinde tarif edilir. sebebi bilinmemektedir. giderek karaciğer tahrip olur ve siroz gelişir.

    hemokromatoz

    kalıtsal bir hastalıktır.

    demir metabolizması bozuk olduğu için, vücutta aşırı derecede demir birikmesine neden olur. demirin esas depolanma yeri karaciğerdir.aşırı olarak biriken demir karaciğerde hasara ve zamanla siroza gelişmesine yol açar.

    sirozda ortaya çikan tablolar

    portal hipertansiyon

    siroz hastalarının üçte ikisinden fazlasında bu durum vardır. karaciğer dokusunun sertleşmesi karaciğeri besleyen damarlardaki akışın bozulmasına neden olur. karaciğerin damar sisteminde basınç yükselir, dalak şişer, karındaki damarlar genişler, buradaki kandan sızan sıvılar karında birikerek 'asit' denilen duruma yol açar, yemek borusundaki damarların genişlemesi, burada varisleri oluşmasına neden olur.

    yemek borusu varisleri kanaması

    varisleri yırtılması aşırı miktarda kanamaya yol açabilir. hayatı tehlikeye sokan bir durumdur. ilk tedavi vasopressin adlı ilacın damardan verilmesidir bu varisteki baskıyı azaltıp kanamayı en azından geçici olarak durdurmaya yol açar. bazen yemek borusuna sokulan özel bir tüpteki balon şişirilerek varislerin üzerine baskı yapılmaya ve bu yolla kanama kontrol edilmeye çalışılır. acil durum dışında bir care, ameliyat yaparak portal damar sistemindeki basıncı azaltarak varislerin küçülmesini sağlamak ve yırtılmasını önlemektir.

    siroza bağlı ensefalopati (hepatik ensefalopati)

    karaciğerin toksinleri arındırmak için kanı gerektiği biçimde süzememesi sonucunda kanda biriken toksik maddeler, özellikle amonyak, beyini zehirler. bu durumda kişilerin karakteri değişir, zihinleri karışır, uyuşuk olurlar. kesin teşhis için kandaki amanyok düzeyi belirlenir. tedavisi için protein kısıtlaması ve bağırsaklarda amonyak üretimi ve emiliminin engellenmesinin yanısıra sıvı tedavisi ile kanın arındırılması yöntemleri uygulanır.

    sirozun tedavisi

    siroz oluştuğu taktirde kesin tedavisi yoktur. oluşmasının engellenmesi için, oluşumuna yol açan etkenlerin ortadan kaldırılmasına çabalanmalıdır.

    karaciğerin yeterli görev yapamadığı hallerde karaciğer nakli imkanı araştırılmaktadır."

    alıntıdır
  • batı ülkelerinde en sık sebebi alkol olan, bizim ülkemizde en sık sebebi hepatit olan, karaciğer hücrelerinin yıkımı, bu yıkıma karşı çoğalmaya çalışması ve fibrosisi ile karakterize hastalık.
  • dolu mideye yenen meyveler de, midede kimyasal reaksiyona girip alkole dönüşebildiği için bu hastalığa yol açabiliyormuş. bu yüzden meyvelerin aç karnına veya yemekten 3 saat sonra yenmesi gerekiyormuş.
  • ayrıca primer sklerozan kolanjit denen otoimmun(bağışıklık sisteminin yarattığı hastalıklar) bir hastalık tarafindan da olabilmektedir. bu hastalık safra yollarında iltihap birikmesi sonucunda karaciğerde siroza sebep vermektedir.
    2009 da bende primer sklerozan kolanjit tanısı kondu ve şimdi siroz belirtileri başladı.
    bu yüzden nakil kararı verildi. 2 yada 3 hafta sonra abimden bana karaciğer nakli yapılacak.

    not: hakkınızı helal edin.

    edit:nakil oldum abim verdi. şimdilik iyiyim kortizon kullandığım için şeker yüksek çıkıyor ama napalım idare edicez.
  • yolun ortasında aniden düşüp bayılması ardından, tansiyon düşüklüğü zannedip hastaneye götürdüğümüz babama; bir haftalık hastene sürecinde, sırasıyla mide kanaması, mide varisi, karaciğer yağlanması teşhisleri neticesinde konan tanı.

    aylar önce ekşi itirafta artık babamı sevmiyorum galiba diye bir şeyler yazmış, sonra yazdığım için üzülmüş ve silmiştim. şimdi aslında ne kadar çok sevdiğimi, kızgınlıkla düşündüğüm şeylerden utanınca anladım.

    yıllardır mecbur kalmadıkça doktora hiç gitmemiş bir babanın, hastanede devamlı kan verilerek hasta halde yatması çok kötü bir şeymiş. umarım burada yazılanlar gibi sonu kötü bitmez.

    çünkü buna hiç hazır değilim.
  • siroz hastaları albumin üretemezler ve görevi kandaki osmotik basıncı dengelemek olan albumin eksikliginden dolayı karna çıkan suyun geri emilimi saglanamaz, bu sebeble siroz hastalarında karın bölgesinde su toplanır, şişme görülür.
hesabın var mı? giriş yap