10 entry daha
  • gözünüzde ilahlaştırdığınız 1.92'lik devi üç sene içerisinde aciz bir ihtiyara dönüştürme meziyetine sahip devasız dert. hani bilirsiniz; biri gelir ve çocuk gözlerinize baka baka "sen artık kocaman adam oldun" der, büyüdüğünüzü söyler. bazı çocuklar bu haberi "siroz amca"larından alır. babanın vaadi dolmuştur artık, yaklaşan terk-i diyar eylemi öncesi siroz, silah zoruyla çocuğa ölümün ne demek olduğunu öğretir.

    babanın sıklaşan sırt ağrıları ve vücudunda beliren kırmızı lekelerin çoğalmasıyla oyuncak arabalarınız ve karakaçanınız başka bir çocuğa; komşunuzun çocuğuna verilir. ihityar kortizon tedavisine başladığında pastel boyayla a4 kağıtlara resim yapma alışkanlığından vazgeçersiniz. uygulanan tedavinin yanlış tedavi olduğu anlaşıldığında ve ihtiyarın durumu kötüleştiğinde kısa şortlarınızı kullanılmayan eşyaların arasına kaldırmanız istenir. babanızın karnı su topladığında onu hastaneye tek başınıza götürebilecek kadar büyümüşsünüzdür. endoskopi sonrası hastanede yatan babanızın, aynı hastalıktan müstarip oda arkadaşlarından biri sizin refakatçiliğiniz sırasında ölürse bonus olarak bir kaç yaş daha büyürsünüz.

    arada sırada muzurluk edip inatla çocuk kalmak istersiniz. mesela babanın ilk karaciğer koması öncesi hafızasını kaybetmesi ve sizin ona soyduğunuz elmaların inatla kabuğunu yemeye çalışması esnasında tıpkı bir çocuk gibi ağlayabilirsiniz. adınızı unutan babanıza kızabilirsiniz. sonra tıpkı çocukluğunuzda olduğu gibi anneniz gelip "oğlum ağlama" der "unutuyor sürekli, o yüzden kabuğunu yiyor. bırak ben yedireyim hadi canım."... "yemesin ama, kabuğu yenmez ki..." dersiniz yine ağlayarak. bakın çocuklaştınız! ya da bazen tıp bilgisi olan, uzakta bir üniversitede okuyan ablanızı arayabilirsiniz. "adımı bile unutuyor, elma soyuyorum kabuklarını yiyor, geçici bu değil mi? hatırlar yarın adımı..?" diyebilirsiniz. işte yine çocuklaştınız!

    tüm bu teknik aksaklıklara rağmen büyümeniz hızla devam eder. lolipop tadında zaman dilimleri yavaş yavaş hayatınızda silüetleşir, bir süre sonra kaybolur kendiliğinden. babanız ölüm korkusunun sinik çaresizliğiyle, gecenin bir yarısı yatağınıza gelip, acizce yanınıza kıvrıldığında artık çocuk olmadığınızı anlarsınız. arkanızı dönüp son bir defa ağlarsınız. o da ağlar, duyarsınız... ama dönüp sarılmaya cesaretiniz yoktur hiç ağlarken görmediğiniz bu "dev"e. veda günü geldiğinde üzerine bir tutam toprak serpiştirebilecek kadar olgunsunuzdur artık...

    bu pencereden; siroz doktorlar ve karaciğer hastaları için hastalık olabilir. lakin çocuklar için hayatın sonsuzluğunda küçük gözleriyle seçemedikleri ölümün ne demek olduğunu öğreten acımasız bir öğretmendir.
62 entry daha
hesabın var mı? giriş yap