• kitap,
    sinek ısırıklarının müellifi,
    yani cemil'in hikayesidir.

    sonra nazlı'nın
    sonra bizim.

    kitapta
    ankara var,
    turgut uyar var
    faulkner var.

    demek istediğim;

    okumayı sevenler
    çok mutlu olacaktır.

    yazmayı sevenler ise
    daha çok mutlu olacak.

    belki de mutsuz olunacak,
    bilinmez bunlar okumadan.

    romandaki 'cemil' karakteri
    edebiyatımızın unutulmazları
    arasına girecektir diyorum.

    belki de ben atıp tutuyorum.
  • ankaralı bir kitaptır istanbul'u da çok güzel anlatan:
    "istanbul'da gün boyu dolaşırken dünyanın haline üzüldüm. ankara'da insan sadece ankara'nın haline üzülüyor."
  • “çoğu zaman her şey önceden bellidir; mucize, evin bugün yarın ölecek ihtiyar kedisidir. bütün gün bir köşede kımıldamadan uyur. uyansın isteriz, ama yazık değil mi, uyusun isteriz.”

    işte böyle, ‘sinek ısırıklarının müellifi’ romanına başlarken okurun karşılaşacağı ilk cümleler bunlar. bir yolculuğun başlangıcı olan bu sözcüklerle başlıyor. barış bıçakçı’nın bizi götüreceği yere doğru, kimi zaman güleceğimiz, kimi zaman içinizdeki iplerin birer birer koptuğunu hissedeceğimiz bir okuma yolculuğunun girişi, köprünün başındaki ilk durağı.

    barış bıçakçı, kalbimize köprüler, aklımıza bağlantılar kuran bir yazar. okuyanı yormayan, aklını karıştırmayan cinsten köprüler bunlar. barış bıçakçı ‘sinek ısırıklarının müellifi’ kitabında sadece okumayı sevenlere değil, yazmayı sevenlere de birbirinden incelikli bağlantılar sunuyor. kitabı okurken şiiri sevenler de futbolu sevenler de mutlu olacaktır diye düşünüyorum. altı çizilecek öyle güzel cümleler var ki, okurken eline renkli bir kalem almak isteyenler de olabilir.

    william faulkner sevenler, turgut uyar, oktay rifat ve rené char sevenler, toplu konutlarda oturanlar, hep bekleyenler, bilim ve teknik dergilerine abone olanlar, aşk romanları okumayı sevenler, mekanik saatleri sevenler, hayal kırıklığı yaşayanlar, şüpheciler, istanbul’dan ankara’ya gidenler, hevesliler, canı sıkılanlar, roman yazmak isteyenler, ayrılanlar, kavuşanlar, 12 eylül darbesi mağdurları, hepimiz barış bıçakçı’nın yazdıklarını okumalıyız. ‘sinek isırıklarının müellifi’nden mutlaka hemen herkesin payına bir şeyler çıkacaktır. hayatın anlamını sorgulayanlar için de, ölüm üzerine düşünenler de ‘sinek ısırıklarının müellifi’nden kendi paylarını alacaklardır.

    ‘sinek ısırıklarının müellifi’nde, yine, yazarın daha önceki kitaplarında (herkes herkesle dostmuş gibi, veciz sözler, aramızdaki en kısa mesafe, bizim büyük çaresizliğimiz, baharda yine geliriz, bir süre yere paralel gittikten sonra) görülen okurla tatlı tatlı iletişim kuran bir anlatıcı var. ancak bütün bunlardan mutlu mesut bir olay örgüsü beklenmesin. acılarla dolu bir kitap da beklenmesin elbette! ama etkileyici bir kitap bekleyenler yanılmayacaktır.

    ankara’yı böyle anlatan başka bir yazar yok diyenler de olacaktır. yazı yazmanın sıkıntısını, yazı yazmanın sevincini, bir kitap okumanın kederli yanlarını, bir kitap okumanın haz veren yönlerini anlayanlar olacaktır. kimi kitapları kendine bir yuva belleyenlerin, bu kitapla birlikte bir yuvaları daha olacaktır. ‘sinek isırıklarının müellifi’ kitapları yeniden okumayı sevenler için de bir hazine değerinde.

    bütün bunlar kitaba ve okumaya ilişkin veriler. başka şeyler de var. daha genel şeyler, edebiyatla, insan olmakla, sevmekle, olduğumuz veya olmak istediğimiz bu dünyadaki yerimizle ilgili, önemli noktalardan söz etmek istiyorum. barış bıçakçı’nın edebiyatımızda nadir görülen bir yazar olduğunu düşünüyorum. kitap okuyarak ölmek isteyen bir okur olarak söylüyorum: ‘sinek isırıklarının müellifi’ kitabındaki cemil karakteri bir okuyanın bir daha unutamayacağı bir roman kahramanıdır. tıpkı yine iletişim yayınları’ndan kitapları çıkan şule gürbüz’ün ‘zamanın farkında’ isimli kitabındaki aslan bey karakteri gibi, bir kere zihninizin köşesine yerleşti mi oradan ayrılmıyor. kimi zaman kitaplardan bağımsız olarak gün içinde şahsen bizimle ilgileniyor ve konuşuyorlar. kimi ayrıntılara takıldığımız zaman, bizimle birlikte durum değerlendirmesi yapıyorlar. elimizden tutup, hayatı daha iyi anlamaya dair çabalarımıza yardımcı oluyorlar.

    ‘sinek ısırıklarının müellifi’ni okurken cemil ile birlikte ankara’yı gezip daha iyi bir insan olduğumu, sadece cemil’i, nazlı’yı ve diğer insanları değil, dünyayı ve kendimi sanki daha iyi anladığımı hissettim. ‘zamanın farkında’ kitabında aslan bey’in maceralarını okurken de aynı şeyleri hissetmiştim. edebiyat, daha doğrusu has edebiyat böyle bir şeydir bence. has edebiyat, şaşırmak, dehşete düşmek, şok geçirmek değildir. iyi edebiyat okuyanları iyileştiren, onları daha akıllı, daha iyi insana dönüştüren bir şeydir.
  • beklentinin tavan kirisini yukselten baris bicakcinin hakkimizi verdigi, yine en cok samimi, aforizmalarini bilen ve hem doven hem de seven, okuyucusu ile kahramaninin elini ayni anda tutan kitap. icinden cikan baska yazarlarla ve sarkilarla (ayri bir entry konusu olmali) nereye koyacaginizi bilemediginiz bir empati de bonusu.

    ---spoiler---
    zaten bu dunyada cogunlugu, herkesin kendisine hayran oldugunu dusunener ile kimsenin kendisini sevmedigini dusunenler olusturur, geri kalanlar ise vusat o.bener okurudur
    ---spoiler---
  • (bkz: barış bıçakçı/#26075002)

    "her şey bir şeyin etrafında durmadan döner, insanın payına düşen sarhoşluktur."
  • --- spoiler ---

    dünyamızda alışılmışın dışındaki her şeyin açıklanması gerekir ve bu hiç de masum bir gereklilik değildir. açıklama yaparsınız, neden gösterirsiniz, makul gerekçeler sunarsınız, sonra bir de bakmışsınız tam da sizden açıklama bekleyenlerin dilini kullanıyorsunuz, kendi dilinizi değil. birilerine açıklama borçluysanız borcunuzu daima kendi dilinizi harcayarak ödersiniz.

    --- spoiler ---
  • “bir kez daha geliyor, cemil'i üzen yanlış bir telaffuz gibi sonbahar". geldi. tam burada. 11.11.11'li bir sonbahar sabahında. yatak hala sıcak. birkaç dakika sonra fazla uzaklaşmış olabilmem lazım. pencereyi açıp kainatla ilk temasta bulunuyorum. sadece trt haberlerini izleyen dedeler ölü artık. ı-ıh. dış dünya ile ilişkimiz iyi değil. atmosfer rezil. bu havada ya sevişilir ya ölünür ya da hiç kıpırdanmadan kitap okunur. ben bela okuyorum. artık en sevdiğim yer olan evimden dışarı atıyorum kendimi. insanların huysuz mutsuzlukları yüzlerinden akarken otobüslere binmeler ücretsiz ıstırap festivaline dönüşüyor. sıraya geçmeyi beceremeyenler, açgözlü oturma sevdalıları, kaba saba şoförler, ilerlemeyen trafik, ilerlemeyen insanlık, ilerlemeyen ben, her geçen gün geçmişiyle arasına mesafe koyan, sahip ve tanış olduğu herkesşeyle ilişkisini sorgulayan bir adam... kitap, müzik ve film harici herkesşeyi zaman kaybı olarak gören bir hayat sahibi, tamam, durağına geldi. asansör. ”günaydın, naber dasti, eyvallah”. çayım. kahvemin altı. odam. sükunetim. bayram dönüşü iş yok. neredeyse hiç tanımadığım için, neredeyse beni hiç tanımadığı için ve neredeyse hiç tanışmayacağımız için yazışmaktan büyük huzur alıştığım bir arkadaşa mesaj gönderiyorum sözlükten. bir de şarkı göndereyim. mfö. bazen. yine çayım. şimdi dünyayla arama set çekme zamanım. son 10 sayfasını bıraktığım bir kitaba veda etmem lazım. sinek ısırıklarının müellifi. anlamı ne? “beş yaşında, annem ve babamla bir taksiye binip sünnet olmaya giderken, annemin elinden tutmuştum. korkuyordum. babam ön koltuktan bana doğru dönüp canımın hiç acımayacağını müjdelemişti: sinek ısırığı gibi bir şey hissedeceksin! hayır o hamleyi bulamadım! yazar filan değilim ben editör hanım, sinek ısırıklarının müellifiyim. kitabımı basarsanız arka kapağına da okuyucu için lütfen şöyle bir uyarı yazın: hiç acımayacak!" güzel. hem yeni bir kelime daha öğrendim. hem de isme anlam yükleme sanatının güzel bir örneğini okudum. ilk romanını yazdıktan sonra yayınevine gönderen evli ve çocuksuz ve iki arkadaşlı ve bol kitaplı bir adamın flash-back'li bekleyiş sürecini anlatan bu kitap tam da bir şiir kitabı dosyası hazırlamakla meşgul olan bana iyi geliyor. bitirsem yayımlatsam filan olsam falanca olsa da tüm bunların bir önemi olmayacak. artık. al sana sonradan öğrenilmiş bir çaresizlik daha. olsun. bu böyle. yapacak bir şey yok. güzel sanat, güzel edebiyat anlık da olsa iyi geliyor. hayatın en büyük güzelliği bir aşık olduğunu sandığın birinin çırılçıplak ruhuna dokunduğun an, bir de bu. ve barış bıçakçı bir yazardan, bir şarkıdan, bir şiirden medet uman insanlar için, kafiye olsun diye değil, sakin bir umman oluyor. ağzımla tuttuğum turnanın gözünden vurma hayalleri artık uzaklarda. büyütülecek de hiçbir şey yok bu kainatta, kaygılardan başka. güzel bir kitap bittikten sonra arkasında bıraktığı hüzün var bir de. ne de olsa her şey ve herkes geçer.
  • inciten inciler kitaptan:
    ...
    cemil, kitaplığa bakarak ulaştığı sonuçları nazlı'ya açıklıyor: "bir: yoksunluk ve özlem bizi zinde tutuyor, zamanın dışında tutuyor. iki: arzuları doyurmak bizi pelteleştiriyor, zamanın içine atıyor."
    ...
    cemil, genç cemil'in elinde silah olup olmadığına bakmıştı, çünkü yıllar önce okuduğu rené char'ın seçme şiirleri'nin önsözünde geçen şu cümleyi unutamıyordu: "kırk yaşımızda, yüreğimize yirmimizde sıktığımız bir kurşunla ölüyoruz."
    böyle bir cümleyi okuyup yıllarca aklınızda tutuyorsanız zaten ölüyorsunuz demektir.
    silaha gerek yok.
    ...
    şiirle uğraşırken, bir yandan da nazlı'nın içinde kaybolacağı bir roman yazmayı hayal ediyordum çünkü ben de onu içime almak istiyordum. erkekler de kadınları içlerine almak ister. nazlı'nın başını ne zaman göğsüme bastırsam, saçını koklasam, isterim bunu.
    editör hanım, yazarak, hikayeler anlatarak bir kadını içinize alabilirsiniz ve başka biri olabilirsiniz. saygılarımla...
    ...
    yaşamak ilerlemek olamaz, diye düşünüyor cemil, ama geride bırakmak olabilir.
    ...
    mucize bekleyen herkes eninde sonunda fizik yasalarıyla yüzleşmek zorundadır.
    ...
    cemil nazlı'yı anlamıştı ve okuduğu kitaplardan birindeki bir nazlı için bir de cemil için üzülmüştü, üzülmüştü.
    ...
    güzel şeyler toplanabilsin, güzel bir elmayla güzel bir armut toplanabilsin, lütfen! cemil, gerçekten de zihninde anların toplanarak süreklilik kazandığını biliyor, oysa hayatın sürekliliği hem birbirine eklenen hem de birbirini eksilten anların sürekliliğidir.
    ...
    biraz sonra unuttukları ve hatırladıkları birbirine karıştı ki bu da insanı meydana getiren temel karışımdır.
    ...
    ben doğru dürüst konuşamadığım, konuşmaktan tat alamadığım birine aşık olamam.
    ...
    yazmak bir bakıma anlatılmaya değmez olanı anlamlı kılmaya cüret etmektir.
    ...
  • eryaman'dan çıkabilecek en iyi şey... müellifi barış bıçakçı olan ezberime almak istediğim cümleler var içinde, ayrıca okumaya öykündürdüğü kitaplar... * *(müellif kelimesini yıllarca proje ile yan yana kullanmıştım.)

    --- spoiler ---
    "hem tansiyon ile nabzın ne ilgisi var baba?" ilgisi var işte! ölüm akla düşünce her şeyin her şeyle ilgisi oluyor, bağlantılar kuruluyor ve korkunun kirli ampülü pır pır yanıyor.

    babası zoraki gülümsüyor. kollarını iki yanına bırakıyor, başını öne eğiyor. artık hiç bir şeye gücü yok, oysa onun kaba gücünü ecin iyice sıkılmış musluklarında hissetmeye alışmıştı cemil.

    ...çünkü kader hep en olmadık yere gizlenir.

    kadınlardan ne çok şey istiyoruz, diye düşünüyor cemil. bizi affetsinler, bize memelerini göstersinler ve ölümsüzlük versinler.

    gecesi gündüzüne karıştı, iki ölçek gece bir ölçek gündüz.

    "günümüzde pek çok yazarın kitabı aforizmalar toplamından başka bir şey değil. artık romanın, öykünün kendine özgü dünyasını bulamıyoruz." parmaklar yine birbirilen sürtüldü. "kolayca dolaşıma girecek cümlelere dönüşüyor. insanlar birbirlerine yazacakları, söyleyecekleri ifadeler peşindeler. has okuyucuyu da aşındıran şey bu."
    --- spoiler ---
hesabın var mı? giriş yap