• barış bıçakçı'nın iletişim yayınlarından çıkan son kitabı.
  • bir solukta okunan kitaplardan, hani hemen içine çekiveren cinsten.

    "her şeyin geçip gittiğine, yaşadıklarımızın geçmişte kaldığına kim inandırabilir bizi? anılarımızı avuç dolusu su gibi her sabah yüzümüze çarpmanın işe yaramayacağına kim inandırabilir?"

    diye başlar ve devam eder...
  • tam ihtiyacım olan zamanda... günlerce bekledikten sonra tesadüf müydü o gece beyoğlunda bulmam? yoksa nasıl geçerdi ertesi gün? "en büyük ahlaksızlık, demiştim kendi kendime bir aşkı yaşamamaktır. hayatı mümkün olan en geniş haliyle yaşamak gerekir, demiştim"... demiştim de bir türlü durumumu o genellemelere uyduramamıştım yazarın deyimiyle... bir kaç saat sürdü bütün kitabı okumam... yine akıyordu kelimeler, cümleler... diyordu ki "aşk eşitler arasında yaşanır" oysa asıl eşit olmayanların arasındaki aşktı, kavuşamamaktan doğar çünkü aşk imkansızlıkla beslenir.
    ve ben kitabın sonuna şöyle yazdım bir eylül sabahı "peki ya bizimki?..."
  • bir süredir yatağımın başında okuma lambasının hemen altında okunmayı bekleyen ama "bitmeyen işler yüzünden" (ki biz böyle olsun istemezdik) okunamayan kitap. benim vakitleri yetiştirememe konusundaki büyük çaresizliğim kitabın büyük çaresizliğiyle çakışıyor belki de. kitapla aramızdaki en kısa mesafe bir türlü kapanmıyor herkesin herkesi okuyormuş gibi davrandığı çağımızda. bir solukta okunan iki kitabından sonra fazlasıyla okunmayı hak ediyor barış bıçakçı; çabuk olmak lazım, çaresizlikleri aşmak bir de.
  • dışarıdan bakıldığında iki can arkadaşın aynı kadına aşık olması olarak görülen roman. tarif etmesi ne kadar basit, iki arkadaş aynı kadına aşık olur ve olaylar gelişir. oysa aslen çocukluğa yakılan bir ağıt. asıl büyük çaresizlik bu diyor bıçakçı romanın bir yerinde; yani sesimizin dışarıdaki çocuk seslerinin arasında olmayışı. gerisi sadece bir cümle.

    bir de şu var bir pazar günü bir solukta bitiyormuş bu kitap. ardında kendi çaresizliği üzerine düşünmeye başlayan bir okur bırakarak. hepimizin ortak çaresizliği değil mi sesimizin dışarıdaki çocuk seslerinin arasında olmayışı?
  • yavaş yavaş ama keyifle akan bir kitap. insan her kelimeyi sindirmek istiyor okurken, yavaş yavaş, hiç bitmemesini dileyerek.. bir sonu yok neler olacağı en başından belli fakat öyle büyülü bir anlatımı var ki kitapla beraber yaşantılara da dahil oluyor okuyucu ister istemez. sözcükler kadar kitabın içinde geçen şarkılar, sokaklar da büyüleyici. duru bir özen var, tarifi çok kolay değil. baika bir yazarın anlatımıyla kıyaslamam gerekse yusuf atılgan diyebilirim sadece.
    (bkz: aylak adam)
  • ... ah, bu bizim büyük çaresizliğimiz:

    "(...)
    benden okumak için kitap önermemi isteyenlerin
    kalbimi de istediklerini sanıyordum; hâlâ öyle!"
  • tatil kitabı'nın yönetmeni seyfi teoman'ın, kitabın yazarı ile, yeni filmi için çalıştığı ve bitirmek üzere olduğu uyarlama senaryosunun ana metni.
  • kusursuz tatlı bir anlatımla, evlerinde bir süre için kalmaya başlayan genç bir misafire aşık olan iki orta yaşlı arkadaşın öyküsünü, birinin ağzından dinledim. bitince de "okuduğum en güzel roman mıydı?" diye sormadan edemedim. şu an için; "evet".
  • "...biri kel, diğeri göbekli..."
hesabın var mı? giriş yap