• henüz herhangi genel geçer kanıtı olmayan bir teori olduğundan fazlaca ilgi görmese de, esasen canlılığın dünya dışından gelmiş olması, teoride mümkündür. ilk canlılığın teoride bahsedildiği gibi bir meteor aracılığıyla gelmiş olması gayet de olasılıklar dahilindedir.

    not: buradaki canlılıktan kasıt, meteorun üstünde bacak bacak üstüne atmış, sigarasının dumanını hışımla üflerken "daha gelmedik mi mk?" bakışı atan osman abi değildir.
  • aslında exogenesis'in özel bir halidir. exogenesis, yaşamın kökenlerinin/tohumlarının uzaydan geldiğini varsayar, ama bu "gelme" işleminin nasıl yapıldığını açıklayamaz. panspermia ise exogenesis'in boşluğunu doldurduğunu iddia eden, tohumların taşınma yöntemlerini açıklayan ve kendince bilimsel kanıtları olduğu söylenen bir teoridir.

    panspermia'yı zorladığı sanılan birkaç cevap şöyle oluyor.

    1) dna'nın buzullardaki çok iyi saklama koşullarında bile 1.1 milyon yıllık bir yarı-ömrü olduğu söyleniyor. bu yüzden göktaşı üzerindeki bir dna'nın, benzer bir "kalkan" tarafından korunmadıkça bozunmaya uğramadan taşınması oldukça zor görünüyor. (kişisel fikrim, bence de çok zor. ama kimse söz konusu bakterinin/dna'nın bozunmaya uğramadan/mutasyon geçirmeden geldiğini söylemiyor ki. belki de yüksek radyasyonla bozunmaya uğradı da geldi. ayrıca meteorların içlerinin de tıpkı buzullarda olduğu gibi uygun saklama koşullarına sahip olduğu biliniyor.)

    2) bir diğer "çürütme" girişimiyse çoğunlukla, meteorların atmosfere girerken muazzam sıcaklıkta yandıkları, bu sıcaklık altında hiçbir bakterinin yaşayamayacağıdır. ancak burada meteorun "yanma" biçimi üzerinde pek durulmaz. meteor radyasyona maruz kalarak yanmaz. yani o muazzam sıcaklığa erişmesini sağlayan şey "ışınım" değildir. bu ne demek? eğer ışınım olsaydı, o zaman meteor tıpkı mikrodalga fırınındaki bir kek gibi "homojen" ısınmaya sahip olacakti, ve içi de dışıyla aynı sıcaklığa ulaşacaktı. ancak yanmanın temel sebebi "sürtünme" olduğundan, meteorun içiyle dışı arasında çok ciddi sıcaklık farkı olur. (sanki fırında kek yaptık. yüzeyi yandı ama içi hamur kaldı gibi.) hatta incelenen kimi örneklerde yere düşen meteorların iç sıcaklıklarında pek değişme olmadığı görülmüştür. gökcisimlerinin atmosfere girerkenki bu yanma biçimine gavur uzay bilimciler ablation demişler.

    farkındaysanız 2 numaralı iddianın çürütülmesi de, tıpkı 1 numaralıda olduğu gibi aynı temele dayanmaktadır. eğer sözkonusu bakteri meteorun iç kısımlarındaysa muhtemelen hayatta kalır.

    bunun dışında, kimileri occam'ın usturasıyla panspermianın çürütülmesine gıcık kapar, çünkü evrende birden fazla noktada kendi başına hayat başlamasının (ki buna geogenesis diyorlar), bir noktada başlayıp panspermia (veya türeviyle) baska bir noktaya taşınmasından daha düşük olasılıkla olduğunu düşünüyorlar. kısacası diyorlar ki, "eğer siz de başka gezegenlerde hayat olduğunu öne sürüyorsanız, her iki tarafta da geogenesis olması olasılığı daha düşüktür. dolayısıyla occam'ın usturası gereği panspermia doğru olmalıdır." diyorlar. ki bence de haklılar. ancak bir noktanın altını çizmeli, bunu söylemek için kesinlikle başka yerde hayat gözlenmeli ya da geçmişte hayat olmuş olduğu kanıtlanmalı.

    ve sevgili okuyucu. ben panspermia falan savunmuyorum. geogenesis'i daha geçerli düşünüyorum. sadece piyasadaki "çürütme" argümanlarını ve ne kadar yetersiz olduklarını göstermek istedim. esen kalın.

    not: bu entry 28 şubat 2016 ekşisözlük direnişi süresince katalanca olarak sunulmuştur. (bkz: bütün entry'lerini katalancaya çevirmek) bundan çok daha kaliteli yüzbinlerce entry bu süreçte yok olmuştur. bir zamanlar devletin milletini ebleh yerine koyması yasaktı, bazı yasaklar özlenebiliyormuş.
  • çoğunlukla yanlış anlaşılıyor ve yanlış anlatılıyor. yaşamın uzaydaki başka cisimlerden dünyaya geldiği teorisi, illa ki yaşamın kendisinin, yani yaşayan bir organizmanın geldiği anlamına gelmiyor. yaşamın var olmasını sağlayacak yahut kolaylaştıracak bileşiklerin yeryüzüne (veya bir gezegene) sonradan gelmiş olması da bu teori kapsamındadır.

    hatta bu teori kaçınılmaz olandan bahseder ve cevapsız kalan birçok soruya da gayet doyurucu cevaplar verir. kısacası, öyle boş bir teori değildir. işi magazinleştirmeden, kısır tartışmalardan uzak, temel birkaç bilgi vereyim:

    dünya büyüklüğünde bir gezegende, bugünkü "bildiğimiz" yaşamın oluşabilmesi için gerekli olan maddelerin birçoğu (başlangıçta çok sıcak bir kütle olduğu için) bulunamaz veya oluşamaz. öyleyse bu maddeler, sonradan dünyaya bir şekilde gelmiş olmalı.

    örneğin, bugün yeryüzünde var olan miktarda suyun, dünyanın oluşum süreci içinde korunması mümkün değil. eğer dışarıdan bir su takviyesi olmamış olsaydı, suya bağımlı bildiğimiz yaşamın oluşması mümkün olamazdı. zaten yapılan araştırmalardan da anlıyoruz ki, bugünkü suyumuz yaklaşık 3.5 milyar yıl önceki, milyonlarca yıl süren yoğun bir göktaşı / kuyruklu yıldız yağmuru sayesinde yeryüzünde birikme imkanı bulmuş.

    aynı şekilde, yaşam için gerekli olan bazı aminoasitlerin yapıtaşları ve çeşitli organik moleküllerin uzayda göktaşları üzerinde, hatta yıldızlararası boşluktaki gaz ve toz bulutlarında var olduğu uzun zamandır yapılan gözlemlerle biliniyor. yani, yaşam için gerekli olan yapıtaşlarının bazılarının oluşumu için illa ki mükemmel bir gezegen gerekmiyor. uzayda kozmik ışınların altında veya buzlu bir göktaşınının yüzeyinde oluşabiliyorlar.

    sonrasında ise, bu yaşamsal moleküllerin bir kısmının göktaşları vasıtasıyla, üzerinde yaşam oluşan gezegenlere (bizim örneğimizde dünya) dağıldığı bir sır değil, hatta yüksek bir olasılıkla hep böyle oluyor.

    not: şurada (bkz: #24909299) kalıp da ziyan olmasın dedim.
  • philae'nin 67p kuyruklu yıldızında yaptığı analizlerde bu teoriyi destekleyecek organik madde bulgularına ulaşılmış. yaratılışçılar doksandan bir gol yediler ama şimdi bunlar zaten kuran'da yazıyor moduna girip üste çıkacaklar. bakalım ilk kim bunu söyleyecek onu çok merak ediyorum işte.

    http://www.iflscience.com/…-organic-molecules-comet
  • yasamin uzaydan
    geldigi uzerine teori
  • gelmiş geçmiş en muhteşem termodinamikçi lord kelvin'in savunduğu görüş. darwin'in doğal seçilimle evrim kuramını görünce "evet kesin canlılar böyle şekillenmiştir" demiş. lakin termodinamiğin yasalarını kullanarak dünya'nın yaşının ben diyim 20bin, sen de 100bin yıl olduğunu bulunca, evrimin dünyada olması için yeterli zaman olmadığını söylemiş. o vakit tek şu seçenek kalmış: "başka bir yerde evrilip sonra geldiler." işte şahane bir bilimsel akıl yürütme. doğrular birbiriyle çelişemez. lakin daha iyisi var. o da elbet darwin'den geliyor: "uzaydan koca atlar gelecek değil ya! demek kelvin'in hesabında bir hata var!" işte üstad bir kez daha çözümün ne olduğunu bilmese de, çözümün nereden geleceğini görebiliyor. doğal seçilim kuramı makul kuşku duyulamayacak kadar iyi kanıtlanmış. uzaydan gelmeye dair bir tek kanıt yok. üstelik jeolojik kanıtlar da dünyanın yaşlı olduğunu söylüyor. öyleyse hata fizikte olmalı. darwin değil ama kelvin çözümü görecek kadar uzun yaşamış. radyoaktivite kelvin'in hesaba katmadığı bir enerji kaynağı. 1900'lerin başında bulunup hesaba eklenince darwin bir kez daha haklı çıkmış.
  • bu teorinin dikkate alınmasında fayda var. zira bu teorinin peşinden koşan bilim insanları yaşamın temel yapıtaşlarının oluşumunun 9,7 milyar yıl öncesine kadar gittiğini düşünüyor.

    makalenin türkçeye çevrilmiş hali için
  • "gönlünü, ne kadar büyük olursa olsun,
    o görünmez nesneyle doldur.
    yüreğin mutluluktan dolup taşınca,
    ona istediğin adı ver;
    mutluluk, sevgi, gönül, işık, tanrı…
    isim gürültüden başka birşey değildir.
    göklerin ihtişamını bizden gizleyen bir sistir…"

    goethe
  • "uzaya hayatın nereden gelmiş olabileceğini bilmememiz dünyaya hayatın uzaydan bir şekilde gelmiş olamayacağı anlamına gelmez." (aristotales onasis)
  • dünyadaki hayatın, meteorlar ya da kozmik tozlar sayesinde taşınmış ve böylece başlamış olabileceğini ileri süren teori. geçerli kanıtlar gösteremediğinden pek fazla itibar görmez.

    itibar gören diğerleri için,

    (bkz: yaradiliscilik)
    (bkz: spontaneous origin)
hesabın var mı? giriş yap