• 1923 haziran seçimlerinde, kadınlara seçme ve seçilme hakkı verilmemiş olduğu halde, konya, istanbul , diyarbakır, malatya illerinden nezihe muhittin ve latife hanım için sandıktan oy çıkmıştır. o dönemde meclisin gösteremediği hassasiyeti, seçmen gösterebilmiştir.
  • nezihe muhittin, camilerde kadın konferansları düzenlenmesi için diyanete başvurmuş, kadınlara seçilme hakkı verilmesi için çırpınmış fakat başarılı olamamıştır. bütün bu girişimleri reddedildiği gibi, rejimin sözcüsü cumhuriyet gazetesi, "havvanın kızları, meclise girip yılın manto modasını tartışacak" diye hareketi alaya almıştır.
  • "turkiye'de kadınlar haklarını aramak zorunda kalmadılar, ataturk turk kadınına secme ve secilme hakkını tanıdı- bunun neticesinde kadın hakları mucadelesizce elde edildi." gibi bir soylemin arkasında duranlar osmanlı'daki feminist hareketin yok sayıyorlardır. nezihe muhittin, 1934'ten cok once, daha 16 haziran 1923'te kadınlar halk fırkasını kurmus ve kadınlar icin oy hakkı savasımını vermistir. ancak tbmm kadınlara parti kurma hakkını tanımadıgı icin, muhittin ve arkadasları partiyi kapatmak zorunda kalmıslardır. 1924'te turk kadınlar birligini kuran feministlerden biri olan muhittin'in "turk kadını" adlı bir kitabı bulunmaktadır. bu kitapta, osmanlı'dan gelen feminist geleneği, turkiye cumhuriyeti degerleriyle degerlendirmeye calısan nezihe muhittin, cumhuriyet oncesinde cesitli kadın derneklerinin kurulmasında da rol oynamıstır.
  • 58 yıl önce bugün, haksızlık ve sürgünlerle dolu ömrünü tamamlamış kadın hakları savunucusu, bu toprakların medar-ı iftiharlarından biri...

    bitmek bilmeyen bir ısrarla ve inatla, "kadın hakları birçok ülkeden önce türkiye kadınlarına verildi" diyerek tarihi ısrarla görmezden gelenlere inat, elbette 1934'te verilen haklardan onyıllar evvel, taa 1900'lerin başından itibaren kadın haklarını savunduğunu söyleyeceğiz nezihe muhiddin ve arkadaşlarının. çünkü bu böyleydi. birçok kadın gazetesi kurmuş, bu konuda yazıp çizmiş, diğer kadınları da bilinçlendirmeyi amaçlamış bir hareket hiç olmamış gibi mi davranmamız bekleniyor? tarihte bunlar olmamış gibi davranmak adil mi, tarafsız mı? sizin gibilere karşılık, bilinçli ve tarihinden haberdar kadınlar, elbette nezihe muhiddin'in daha 1923'te, ilk fırka olan kadınlar halk fırkası'nı kurduğunu, "ileri görüşlü atam kadınlara ne de güzel onlar daha istemeden, sormadan, talep etmeden haklarını verdi" güzellemelerinin aksine, kurduğu partinin programında yer alan "kadınlara seçme ve seçilme hakkı" gibi isteklerin "aşırı" bulunması sebebiyle kapatıldığını, bunun üzerine kendisinin türk kadınlar birliği'ni kurduğunu ve kadınlara seçme-seçilme hakkının tanınması için daha yıllarca canla başla çalıştığını tekrarlayacak. çünkü durum hiç de “daha istemeden haklar verildi” şeklinde değildi, istenmişti ama o istendiği vakit verilmemişti. yine “bizde kadın hareketi yoktu zaten” değildi, vardı, uzun yıllar haklarını istedi kadınlar, varlıkları da kimsenin inkar edemeyeceği şekilde kayıtlıydı. bu hareketin başı olduğu için sembol haline gelmiş bu kadın yıllarca kasıtlı şekilde yıpratıldı. burada görmezden gelinemeyecek kadar belirgin bir durum var ve buna işaret etmek hakkımızdır.

    bakın, kendi yarattığınız mitlere tapmak isteyebilirsiniz, eleştiri kaldıramayabilirsiniz, o sizin bileceğiniz iş, ama hiç kimseden tarihi sizin saplantılarınızla yorumlamasını isteyemezsiniz, çünkü tarihi bu şekilde yorumlamak gerçekçi değil. o kadar yanlı bakıyorsunuz ki, size göre her şey akp-chp karşıtlığından ibaret, herkes ya osmanlıcı dinci tayfa ya da kemalist tayfa, başka hiçbir ihtimal yok! e buna olsa olsa gülünür. yine zannediyorsunuz ki, biri cumhuriyet tarihinde bir şeyi eleştiriyorsa, eleştiren kişi hemen “akpli, osmanlı hayranı, liboş” vs. yoksa zinhar cumhuriyet tarihimizde hiçbir hata yapılmış olamaz! bunlar sadece sizin “zan”larınız, o yüzden bunlar inanın hiçbir şey ifade etmiyor. zira halep orada arşın burada. biz ilk meclislerin hiç de bugün sizin andığınız kadar ilerici olmadığını biliyoruz. bunu söylemek, bu gerçeği dile getirmek kafanızda yücelttiğiniz şeylerle uyuşmuyor olabilir. ama sizin duymak istediklerinizi söyleme zorunluluğumuz yok. zaten söyleyemeyiz de, çünkü biz kadınlara oy hakkı isteyenlerle dalga geçen karikatürleri, gazetecileri, mebusları da biliyoruz. bunları yok sayıp “her şey süperdi, haklar da hiçbir mücadele olmadan hop diye verildi kadınlara, hiçbir alayla, aşağılamayla da karşılaşmadılar” mı diyelim? ama öyle olmadı ki! gayet zorluklarla karşılaştılar. üstelik bunları yapanlar, hareket oy hakkı amacına ulaştığında, dev bir ikiyüzlülükle "tabii canım, kadınlara oy hakkı medeniyetin bir göstergesidir zaten" diye bir haftada 180 derece çark ettiler. osmanlı zamanında başlayıp cumhuriyet yıllarında devam eden kadın hareketi her türlü baskı, şiddet tehdidi, sürgün, iftira, ceza ve aşağılamaya karşı dik durup bir bir haklarını söke söke kopardı devletten; daha da koparacak. (“söke söke” demem çok kızdırmış bazılarını. açayım: onlarca yıl her türlü aşağılamaya, dalga geçilmeye, alaya, görmezden gelinmeye rağmen hareketinde ısrarcı olmak, idealinden feragatte bulunmamak gayet büyük bir şey. sizin böyle 30 yıl sürdürdüğünüz bir hareketiniz var mı mesela? onun, onların var. ben buna hem saygı hem hayranlık duyuyorum. minnettarım da bir kadın olarak. durduk yere kimse kimseye hak vermiyor zira. o yüzden de sanki onlardan hiçbir talep gelmemiş gibi, haklar durduk yere, kimse talep etmeden “verilmiş”, gökten zembille inmiş gibi bahsetmek hem yanlış hem küçümseyici hem ayıp hem tarihe uymuyor. bunu görüp anlayabilmenizi dilerim bir gün. ve evet, benim için on yıllarca her şeye rağmen ideallerine asılıp sonunda onu elde etmek “söke söke almak”tır. sizin lügatınızda başka türlü tanımlanıyorsa siz öyle tanımlayın, benim için böyle.)
    sonuçta dedeleriniz kadınlara oy hakkı talebine "hayal" demişti, tarih ise kimin hayalci olup olmadığını pek güzel gösterdi. eh, onların torunları olarak siz de, şimdi "hayal bu yaa" dediğiniz ne varsa bir bir gerçekleştiğini göreceksiniz.

    işte tüm bunlardan dolayı, bütün kadınlık adına, nezihe muhiddin'e çok şey borçluyuz. var olsun.
  • can dündar'ın "unutulmuş bir kadın" (07.03.2004) başlıklı yazısında anılan kişi.

    "kadınlar günü" arifesinde, ilkin kısa bir öyküden, sonra da onu yazan kadından söz edeceğim size...
    öykünün adı "karanlık yollar"...
    1918'de edebiyat - ı umumiye mecmuası'nda yayımlanmış.
    öykünün kahramanı meslek sahibi, aydın bir kadın...
    eşi, geceleri "beyoğlu'nda başka kadınlarla gönül eğlendiren" cinsten... kadın, okumuş da olsa pencere önünde kocasını bekliyor. ancak öykümüzün kahramanı farklı... kocasının eve gelmediği bir gece, penceresini açıyor, karşı konağın penceresindeki ışığı fark ediyor ve sadakatini noktalıyor.
    "karanlık yollar" öyküsü şöyle bitiyor:
    "bir aydan beri hep korkarak, bir tehlike gibi görmek istemediği gölge yine oradaydı. bu sefer kaçınmadı."
    tarihe dikkat:
    1918...

    * * *
    öykünün yazarı; nezihe muhiddin...
    kadın hakları hareketinin önderlerinden... 19. yüzyılın sonunda istanbul'da doğmuş. "iyi bir hatip, karizmatik bir kişilik, esaslı bir feminist" olarak tanınıyor.
    farsça, arapça, almanca, fransızca biliyor.
    çocukluğu ii. abdülhamid'in baskı dönemine rastladığından "hürriyet âşığı" olarak yetişmiş.
    20 yaşında ittihat terakki kız sanayi mektebi'ne müdür olmuş. aynı yaşlarda sabah, ikdam gibi gazetelere sosyoloji, pedagoji, psikoloji yazıları yazmaya başlamış.
    sahnelenmiş piyesleri, operetleri, filme alınmış senaryoları var.
    2 kez evlenmiş, ama hep babasından devraldığı "muhiddin" soyadını kullanmış.

    * * *
    muhiddin, 1908 - 1923 arası esirgeme derneği'nde yöneticilik yapmış.
    kadın hakları mücadelesini 1923'ten sonra da sürdürmüş.
    cumhuriyet'i "kadın hakları için uygun bir zemin" olarak gördüğünden daha cumhuriyet ilan edilmeden haziran 1923'te, kadınlara oy hakkı ve siyasal haklar talebiyle kadınlar halk fırkasını kurmuş.
    parti programında kadınların milletvekili, hatta asker olması bile varmış.
    ancak dönemin hükümeti, programdaki talepleri "aşırı" bulduğundan partiye izin vermemiş. bunun üzerine muhiddin, talepleri daraltarak türk kadınlar birliği'ni (tkb) kurmuş ve mücadeleyi dernekte sürdürmüş.
    dernek, kadınların seçme, seçilme hakkının olmadığı ilk seçimlerde inadına nezihe muhiddin'i aday göstermiş, camilerde kadın konferansları düzenlenmesi için diyanet'e başvurmuş.
    bütün bu girişimler reddedildiği gibi, rejimin sözcüsü cumhuriyet gazetesi "havva'nın kızları, meclis'e girip yılın manto modasını tartışacak" diye alaya almış hareketi...
    tkb, oy hakkı koparamayınca seçime bir "feminist erkek aday"la katılma kararı almış, ancak o da alaylara dayanamayınca adaysız kalmış.
    bu arada üye sayısı 1000'e yaklaşıp 4 ilde şube açınca chp hükümeti tkb'yi kapatma kararı almış. nezihe muhiddin adı adeta tarihten silinmiş.

    * * *
    muhiddin küsüp köşesine çekilmiş, kendini edebiyata vermiş.
    20 roman, 300 öykü yazmış.
    1908'den beri ısrarla talep ettiği siyasi haklar, kadınlara ancak 1934'te tanınabilmiş.
    o, 1958'de istanbul'da bir akıl hastanesinde yapayalnız vefat etmiş.
    ben bütün bu bilgileri yaprak zihnioğlu'nun "kadınsız inkılap" (ekim 2003, metis) kitabından aldım.
    ve çoktan bir filme ya da belgesele konu olması gereken bu kahramanla daha önce tanışmadığıma hayıflandım.
  • türkiye'deki resmi tarihin yok saydığı kadın hakları mücadelecisi.
  • nezihe muhiddin, aykırı kadınlar, hüseyin akyol

    iki kez evlendi, ama ömrünün sonuna dek kendi soyadını kullandı. dört dil biliyordu. 20 yaşında bir lisenin müdürü oldu. cumhuriyet ilan edilmeden önce kurduğu kadınlar halk fırkası'na izin verilmeyince çalışmalarına dernek çatısı altında devam etti. 1925'de
    "kadın yolu" dergisini çıkarmaya başladı. büyük bir ilgi gören derneği hileyle elinden alınıp önce yardım derneğine dönüştürüldü, sonra da işlevini tamamladı diyerek kapatıldı. siyasetten çekildikten sonra edebiyata yöneldi ve 20 kadar roman, 300 civarına öykü
    yazdı.

    nezihe muhiddin, 1889 yılında istanbul'da doğdu. eğitimini evde özel hocalarla tamamladı. "iyi bir hatip, karizmatik bir kişilik, esaslı bir feminist" olarak tanınıyor. farsça, arapça, almanca ve fransızca biliyordu. yirmi yaşında ittihat terakki kız sanayi mektebi'nde müdür oldu. aynı yaşlarda sabah, ikdam gibi gazetelere sosyoloji, pedagoji ve psikoloji konularında yazılar yazmaya başladı. sahnelenmiş piyesleri, operetleri, filme alınmış senaryoları vardı.

    çalışan, üreten, rasyonel eğitim görmüş, meslek sahibi, siyasal ve toplumsal hayata tam olarak katılan kadın, nezihe muhiddin'in idealindeki kadın kimliğini oluşturmaktaydı. muhiddin 1908-1923 tarihleri arasında esirgeme derneği'nde yöneticilik yaptı. kadın hakları mücadelesini 1923'ten sonra da sürdürdü, cumhuriyet'i "kadın hakları için uygun bir zemin" olarak gördüğünden, daha cumhuriyet ilan edilmeden, 15 haziran 1923'te, kadınlara oy hakkı ve siyasal haklar talebiyle "kadınlar halk fırkası"nı (khf) kurdu. parti programında kadınların milletvekili, hatta asker olması bile
    yer alıyordu.

    partinin açılmasına izin alabilmek için vilayete başvuruda bulunuldu, fırkanın kurulması için hükümetten beklenilen yanıt tam sekiz ay sonra geldi. khf'nin programındaki bazı maddeler nedeniyle -kadınların oy kullanma hakkı yoktu- partinin kurulmasına izin verilmedi, üstelik khf bölücülükle suçlandı. bunun üzerine muhiddin talepleri daraltarak türk kadınlar birliği'ni (tkb) kurdu ve mücadelesini bu derneğin çatısı altında sürdürdü. tkb'ye ilgi duyanlar olsa da rejimin sözcüleri kadın hakları mücadelesiyle alay etmeye çalıştı.

    nezihe muhiddin, temmuz 1925'de kadın yolu dergisini çıkarmaya başladı. ilk yazısı kadınlara siyasi haklar tanınması üzerine olan dergide kadın hakları savunucusu genç erkek yazarlar da yazıyordu. tkb, cumhuriyet halk fırkası'na üye olmak için 1926 yılında başvuruda bulundu. kendisine verilen yanıt "kadınların hayır işleri ile uğraşmasının daha doğru olacağı" yolundaydı. ama nezihe muhiddin kararlıydı. nitekim 1927 yılında denizli, aydın, afyon ve diyarbakır'da şubeler açtı. dahası, cumhuriyet halk fırkası listelerinden seçimlere katılmak için kampanya başlattı.

    dernek, kadınların seçme, seçilme hakkının olmadığı ilk seçimlerde inadına nezihe muhiddin'i ve halide edip adıvar'ı aday gösterdi. (halide edip adıvar hiçbir zaman tkb'ne üye olmamıştı, ayrıca sonradan yaptığı açıklamada da adaylığından haberdar olmadığını söyledi) bu teklif de kabul edilmedi. birlik bunun üzerine seçime erkek aday ile katılma kararı aldı. ancak kendini "feminist erkek" diye tanıtan ve seçimler için bıyıklarını bile kestiren kenan bey alaylara tahammül edemeyince adaysız kaldılar.

    bu arada türkiye kadınlar birliği'nin üye sayısı bine yaklaşıp dört ilde şube açılınca hükümet, tkb'yi kapatma kararı aldı. nezihe muhiddin, 1927'de usulsüz bir kongre ile tkb'den dışlandı ve zimmetine para geçirmekle suçlandı. yunus nadi, gazetesinde olayı "oh! çok şükür kurtulduk!" şeklinde değerlendirecekti. tkb
    bundan sonra bir daha geri dönmemek üzere siyasi hattını değiştirecek, kadın hakları politikalarından uzaklaşacak, l935'te "kendini feshedene" kadar hayır işlerine ve mustafa kemal'in önerisi ile istanbul'un çevre köylerindeki köylü kadınların eğitimine ağırlık verecekti. sonraki yıllarda varlığını tam da rejimin istediği gibi bir
    yardım derneği olarak devam ettirdi ve hiçbir zaman "aşırı" isteklerde bulunmadı.

    istanbul'da 1935 yılındaki uluslararası feminist kongre'ye ev sahipliği yapan tkb, kongre sonrasında, "cumhuriyet kadınlara bütün hakları vermiştir, kadınların artık örgütlenmesine gerek kalmamıştır," gerekçesiyle kapatıldı. kadınların 1908'den beri ısrarla talep ettiği siyasi haklar ancak 1934'te tanınmıştı. 1935 seçimlerinde nezihe muhiddin bağımsız milletvekili adayı oldu, ancak kazanamadı. bundan sonra nezihe muhiddin'den hiçbir gazete ve dergi bahsetmez oldu. muhiddin küsüp köşesine çekildi, kendini edebiyata verdi. bu dönemde 20 roman, 300 öykü yazdı.
    1958'de istanbul'da bir akıl hastanesinde yapayalnız vefat etti. cenazesine tkb'li arkadaşlarından hiç kimse katılmadı.

    nezihe muhiddin'in dört ciltlik külliyatının içeriği şöyle: birinci ciltte "şebab-ı tebah, benliğim benimdir, güzellik kraliçesi, boz kurt, istanbul'da bir landru, ateş böcekleri"; ikinci ciltte, "bir aşk böyle bitti, çıplak model, lzmir çocuğu, a vare kadın, bir yaz gecesiydi"; üçüncü ciltte "çıngıraklı yılan, kalbim senindir, sabah oluyor, gene geleceksin, sus kalbim sus!" adlı romanları; dördüncü ciltte ise siyasi, içtimai, edebiyat ve kadınlık durumlarına ilişkin makaleleriyle, türk kadını adlı eseri bulunuyor.
  • "türkiye'de seçme ve seçilme hakkı kadınlara herkeslerden evvel de verildi bi kerem!" diyenlerin, şahsına en derininden bir özür borçlu olduğu kişi...
    çünkü böyle bir cümle hak mücadelesine katılan tüm kadınların emeklerini yok sayıyor. sanki onlardan hiçbir talep gelmemiş de, öylece bu haklar altın tepside sunulmuş gibi hissettiriyor. bu ne adil bir yaklaşım ne de tarihi gerçekliğe uygun.
    tarihi sadece ilköğretim-lise ders kitaplarından okuyanlar, devlet denen canavar sayesinde, ne adını bilirler, ne sanını...

    okumak ve öğrenmek, herkese elzem, herkes için faydalı...
  • kendi kurduğu türk kadınlar birliği'nden 1927'de cebren ve hile ile dışlandığında değil de, (sonrasında iyiden iyiye bir hayır vakfına dönüşmüş olan) birliğin 1935'te çıkıp "cumhuriyet kadınlara bütün hakları vermiştir, kadınların artık örgütlenmesine gerek kalmamıştır" demesi (ve kendini feshetmesi) ile öldürücü darbeyi almıştır. bugün milli eğitim'in tarih kitaplarında hala adının geçmiyor olması, halkın (ve hatta aydın kesimin çoğunun da) "yüce atatürk sayesinde avrupa'dan önce türkiye'de kadınlara seçme seçilme hakkı verildi!" gibi bir yanlış bilgiye sahip olması işte türk kadınlar birliği'nin o cümlesi ile başlamış, durdurulamaz bir hal almıştır; nezihe muhiddin de 1958'de bir akıl hastanesinde, yapayalnız, vefat etmiştir.
    1935'ten sonra kendi kabuğuna çekildiği dönemde 20 roman, 300 öykü yazmıştır.
  • dünyadaki bu tarz hareketlerin pek çoğu halkın eğitimli, farklılaşmış bireyleri öncülüğünde başlar. kısa bir tarih turu, bunu görmeye yeter de artar bile... nezihe muhiddin de elbette bu kişiler arasında.

    ingiltere'de de kadın hakları eğitimli ve/veya geliri olan kadınlarla başladı, fransa'da da, abd'de de... osmanlı/türkiye bunun bir istisnası değil, zaten niye olması gerekiyor acaba?

    burada iki şey var: 1- self-oryantalizm ve bu olay özelinde, buna bağlı olarak gelişen 2- devletçi düşünce tarzı. ingiltere'de eğitimli ve burjuva sınıftan gelen emmeline pankhurst önderliğinde kadın hareketine katılan kadınlar haklarını alınca "kadınlar haklarını almış aabi" oluyor, ama osmanlı'dan başlayıp cumhuriyet yıllarında devam eden nezihe muhiddin önderliğindeki hareketin yıllarca süren (kabaca 30 yıl diyelim) talepleri sonucunda haklar alınsa da "alınmamış" oluyor, "kemalist devlet bahşetmiştir" deniyor. bahşetmiş? efendim? e bu kafa yapısıyla zaten bugünkü her şeyi de tayyip bahşetmiş oluyor? "yaşasın tayyip!" de diyelim o zaman? "adam istemese yapmaz, sonuçta başbakan/cumhurbaşkanı" diyen akp'lilerden farkınız nedir bu noktada? ben söyleyeyim, yok. ben şimdiye kadar hiçbir imgiliz veya amerikan süfrajet hareket için hakların “verildiğini” söyleyen görmedim. onlar için “kadınlar haklarını aldı” diyenler, iş buraya gelince, birtakım zihinlerine yerleşmiş kalıplar ve kendi halkını aşağı görme refleksiyle “ohooo bizden bi şey olmaz, biz onlar gibi haklarımızı zor elde etmedik tabii, o yüzden kıymetini bilmiyoruz. bizde mesela kadınlar oy hakkı almadı, onlara o haklar verildi” diye bilmiş bilmiş atıp tutmaya başlıyorlar. sanırım bu cümledeki self-oryantalizm ve devletçi kafa yapısını yeterince görebiliriz. bu kafayla, ingiltere'dekiler de "hıh, lloyd george istemese vermezdi haklarınızı, yatın kalkın lloyd'a dua edin hanımlar!" demeli, abd'dekiler "woodrow wilson olmasa siz istediğiniz kadar hak isteyin, bak wilson başkan'a, ne güzel verdi haklarınızı, yatın kalkın ona şükredin" demeliler. (ki diyen şuursuzlar vardır illa, o ayrı.) ama bu toprakların da gayet kendisiyle gurur duyabileceği kadın hareketi, işçi hareketi, özgürlük mücadelesi geçmişi var. bu mücadeleleri küçümsemek sizi “cool” göstermiyor, sadece komik duruma düşürüyor. bir insanın kendi halkının böylesi güzel hareketlerini küçümsemesi nasıl bir zihnin ürünüdür ben anlayamıyorum. sırf 1923'ten önce başladı diye mi bu siniriniz? bu topraklarda yaşayanlar 1923'te pufff diye bir anda belirmediler ki, her şey bir bütünlülük ve akış içinde gerçekleşiyor. ne zannediyorsunuz, bunları söyleyince “osmanlı aşığı” olduğumuzu mu? bu ne kısır bir düşünce tarzı! hiçbir sol görüşlü insan bir aristokrasiyi, bir monarşiyi, bir hanedanı savunmaz. burada tam aksine, o dönemde başlamış anti-monarşist bir hareket var, elbette bunu güzel anacağız yahu!

    yalnız sanmayın ki bu kadın hareketini küçümseyerek ananlar sadece klasik sağ merkez insanı veya devletçi refleksliler veya atatürk'ü putlaştırma seviyesine gelmiş kemalistler. baltanın sapı bizden bazen: zira bazı "solcu" beylerin ısrarla kadın hareketini küçümseyen tavırları da unutulmamalı. aynı sınıftan, aynı gruptan olup cinsiyetleri, cinsel yönelimleri, etnik kökenleri yüzünden ayrımcılığa uğrayan insanlar bunu dile getirdiğinde ezbere bir "işçileri bölüyorlaaaar, gücümüzü azaltıyorlaaaar" narası koparmayı çok sever aynı şahıslar. bu sorunlara gözleri kapalı kalmayı seçmişlerdir uzuuun yıllar boyunca (türkiye kökenli bazıları da hâlâ ısrarla kapıyor hatta), ama günümüzde dünyadaki genel eğilim artık bunları aşağılamak yahut üstünü örtmek yerine dile getirmek ve tartışmak yönünde... aklı başında kimse, kadın hareketine zamanında liderlik edenler sırf burjuva kökenliydi diye "hıh, pis burjuva kadınlar" demiyor, onun yerine "niçin genellikle belli bir eğitim ve gelir düzeyine sahip kadınlarda bu eğilim gözleniyor acaba?" gibi araştırma açısından daha anlamlı bir soru yöneltiyor. (ama tabii bunu sorabilmek için birazcık metodolojik işleyen bir kafaya sahip olmak lazım!)

    şimdi biz de iki soru soralım ki, okumadan bilmeden konuşmaya hevesli birçok sözlük yazarının bazen ne kadar saçma düşündüğü daha net belli olsun:

    1- nezihe muhiddin önderliğindeki kadın hareketi acaba oy hakkını, mirastan eşit pay hakkını, eşit koşullarla boşanma hakkını yalnızca kendileri (a.k.a. eğitimli, şehirli, burjuva kadın) için istedi de biz mi bilmiyoruz yahu? onlar bu haklar için savaşınca ve bu haklar kazanılınca, bundan herkesin yararlanmasının önü açılmıyor mu? "konyalı, yozgatlı, erzurumlu kadınlar bu haklardan yararlanamaz" diye şerh mi düşmüşler ki parti programlarına? bok atayım derken temel mantıki idrakten bile yoksun olduğunuzu gösteriyorsunuz adeta, bu ne eğitimli kadın nefretidir yahu! "erkeğin okumuşu kadı, kadının okumuşu cadı" diyen; eğitimli, gelir sahibi ve kadın hakları için mücadele eden kadınlardan korkan dedelerinizin torunları olduğunuzu kanıtlıyorsunuz sürekli. onlar da bu yüzden o kadınlardan korkmuşlardı, alay ederek bastırmaya çalışmışlardı; siz de bu yüzden korkuyorsunuz ve korkunuzu nefret etme, ötekileştirme ve alay ederek aşağılama yoluyla bastırmaya çalışıyorsunuz. sizler için üzülüyorum. gerçekten...

    eğer mizojiniden beyniniz durmamış olsaydı, maddi gücü yeterli olmayan kadınların şiddete uğradığında sığınabilecekleri yerler olsun diye devlete sığınmaevi baskısı yapan kadınların genellikle yine bu nefret ettiğiniz, korktuğunuz eğitimli, gelir sahibi kadınlar olduğunu; mor çatı, ka-der gibi kuruluşları bağışlarıyla olsun, bire bir harcadıkları zaman ve emekleriyle olsun ayakta tutanların ağırlıklı olarak bu laf sokmak için öldüğünüz psikolog, hukukçu, sosyolog ve cümle eğitimli kadınlardan oluştuğunu, yine yoksul kadınların kendileri ve çocukları için ücretsiz hukuki danışmanlık hizmeti alabilmesi amacıyla özel bürolar kurulması için baroya baskı yapanların da ağırlıkla bu kadınlar olduğunu; yoksul kadınlara boşanma, tecavüz, şiddet konularında bedava avukatlık yapanların gene ağırlıkla bu "bir avuç entel dantel kadın" olduğunu görürdünüz. laf aramızda, şimdi düşündüm de, bu kadınları ötekileştirme ihtiyacınızı çok iyi anlıyorum. ben de ataerkil bir erkek olsam korkar, hoşlanmaz ve her fırsatta aşağılayıp ötekileştirmeye çalışırdım bu kadınları. resmen tekerinize çomak sokuyorlar!

    2- okumayan kitlemiz para verip bu konularda kitap satın almıyor, hadi onu biliyoruz da, acaba niçin verilen ücretsiz linklere bile tıklayıp azıcık arşivlere bakmıyorlar acaba? hani devletmiş ya o hakları bahşeden, "kadınlar meclis'e girip de ne yapacak, bu senenin manto modasını mı tartışacaklar?" diye aşağılayan, bu aşağılamaları gazetelerde fıkralara karikatürlere konu olan mebuslar mı kadınlara haklarını vermeyi kabul edecekmiş kendiliğinden? bunu kendiliğinden yapacak kadar açık fikirli zihinlerde niçin böyle dalga geçmişler? (bu soruya cevap verebilen hiçbir entry yazılmamış. şaşırmadım. varsa yoksa “bakın nezih muhiddin atatürk hakkında güzle şeyler de yazmıştı” diye hedef saptırma hamleleri anca... sanki biz “hayır asla olumlu bir şey yazmamıştır” demişiz gibi?) söylenmemiş bir şeyi “bakın burada böyle yazmış ama” diye çarpıtarak kendine yol açmaya çalışmak ne acizce bir davranış... bu soruya cevap verebiliyor musun? yok. “madem hakları vermeyi onlar da çok istiyorlardı, niçin kadınların oy hakkı ile dalga geçildi, niçin kadınlar fırkası'na taş kondu?” sorularının cevabını bulmak isteyen, lakin işkembe-i kübradan atmayı pek seven yazarlarımızı arşivlere bekleriz, bu konular tartışırken tutulan meclis zabıtlarını bir incelesinler bakalım. incelesinler de, kadınlara oy hakkı tartışılırken "halk buna hazır değil efendim!" diyen çoğunluğa karşı, "öyle diyorsunuz amma, konya'da bile kadınlara oy çıktı?" diye soran aklı başında üç beş sesi de duysunlar. aaa ne ilginç, gerçekten de latife hanım'a ve nezihe muhiddin'e aday olmadıkları halde oy verildiği görülmüş anadolu kentlerinde. konya gibi şehirlerden bahsediyorum bakınız. basbayağı bazı insanlar, aday olmadığı halde kadınların adlarını yazmış oy pusulalarına ve bu yolla onları da gayet "mebus" olarak görebileceğini belirtmiş. burada gev gev konuşan yazarlarımız, acaba bu kayıtları incelemişler mi? ha bakın, konuyla ilgili eğitiminiz olmayabilir, uzmanlığınız olmak zorunda da değil, neticede hayatta hepimiz farklı şeylere uzmanlaşıyoruz. ama yemin ederim, ben kendi hayatımda şu konuda ileri geri konuşan bir tek allahın kulunun da bunun üzerine yapılmış araştırmaları takip ettiğini görmedim daha. osmanlı/türkiye kadın hareketine dair hangi araştırmaları takip ettiniz, hangi kitapları okudunuz, hangi kayıtları incelediniz, hangi arşivlere girdiniz de bu konu üzerinde "x olmuştur" gibi kesin beyanlar bildirebilme haddini kendinizde buluyorsunuz sahiden? bakın kitap diye bir icat var, sahiden çok faydalı. "arşive girecek vaktim yok, osmanlıca bilmiyorum" gibi sorunlarınız varsa, gidiyorsunuz, bileninden okuyorsunuz. yok güvenmediniz mi, aklınıza sorular mı takıldı, referans sistemi denen şey bunun için var, gidip kontrol ediyor, bir de kendi gözünüzle görebiliyorsunuz. ben böyle böyle meraktan başlayıp zamanla gayet iyi tarihçiye dönüşmüş, son derece güzel tarih kitapları yazmış mühendisler, doktorlar tanıyorum, o derece. elbette bir konu hakkında konuşmak için meslekten tarihçi olmak zorunda değilsiniz, ama rica ederim bir konu hakkında hiçbir altyapınız yoksa da bir zahmet ahkam kesmemeyi başarın; inanın bu benden önce sizin iyiliğiniz içindir. sırf bu konu özelinde de demiyorum; yahu herkes tarihçi, herkes sosyolog, herkes toplumsal kimlik uzmanı, herkes milliyetçilik uzmanı, herkes hukuk felsefesi çalışmış, herkes metodolojiye hakim olabilir aynı anda? açın bilenlerinden okuyun. sorunca ahkam kestiğiniz alanın en önde gelen isimlerini bile sayamıyorsunuz, sonra ciddiye alınmayı bekliyorsunuz, siz olsanız böyle insanları ciddiye alır mısınız?

    şunu da şerh düşeyim, bu entry bir kişiye cevaben yazılmış değil, çünkü bu konuda bilgisizlik genel; bilgi sahibi olmadan fikir serdetmek, ahkam kesmek huyu da genel. ben bu konu özelinde şimdiye kadar gerek gerçek hayatımda, gerek sözlük üzerinden kaç zırva dinlediğimi sayamam. birinin bile, dediğim gibi, sorduğumda ahkam kestiği alanda üç isim sayabildiğini hatırlamıyorum. (benim şahsi tecrübem elbette bilimsel bir kanıt oluşturmaz, ama alana dair bir gözlemdir en nihayetinde.)

    neyse, konuyla ilgili biraz daha bilgi vereyim ki, fikir serdetmek isterlerse sağda solda, en azından dimağlarında kalsın. abd misali bazı devletler, kadın hareketi tarihini de resmî müfredatlarına aldılar. aslında inanmayacaksınız ama, geçtiğimiz senelerde akp de ilköğretim müfredatında bu konunun uzmanlarından serpil çakır'a yer vermişti tarih kitaplarında, ancak bu sene artık yer almadığını öğrendim. "tehlikeli" bulundu herhalde! alp gibi yaptıklarını göstermelik yapan bir parti açısından şaşırtıcı değil. ama tabii ki biz bu konuda da bastırmaya devam edeceğiz, çünkü etmeliyiz. bu tarz konular önemli, kadın hareketi, büyük işçi ayaklanmaları, azınlık meseleleri de kesinlikle tarih kitaplarımıza girmeli. ne yazık ki bazı insanlar, böyle şeyler birkaç senede halloluyor zannediyorlar! (aklıma çok kıymet verdiğim birinin lafı geldi, "ses getirecek, bir anlık hareketlere canı pahasına razı olan çok devrimci bulunur da; kayayı delen su misali, uzun seneler boyunca, sabırla aynı konuyla ilgilenecek, bunu hayat tarzı haline getirecek insan pek azdır.") "hadi akp'den de alsanıza haklarınızı, görelim!" diye böğürmeyi marifet bilenlere, "keşke bu kadar zavallıca yorumlar yapacaklarına kendileri de el verselerdi de daha kolay alsaydık" derdim ama ziyanı yok, kadınlar istedikleri her şey için uzuuuuuun yıllar uğraşmaya alışıklar merak etmeyin. bir oy hakkı dediğimiz şey için dünyada 100 yıldan fazladır süren bir mücadele var, daha dünyadaki bütün kadınlar oy hakkına kavuşamadı bile, farkında mısınız? pek tabii ki konuyla ilgilenmeyenler, akp hükümetine istanbul anlaşması'nı (cedaw) imzalatmak ne demek, annelik izinleri nasıl koparılıyor, kadın girişimcilere daha fazla finansman bütçesi ayırılması nasıl sağlandı bilmiyorlar. bunların gerçek hayatta ne kadar çok kadına dokunan, fayda sağlayan uygulamalar olduğunu da bilmiyorlar. onlar şöyle ses getirecek, sansasyonel şeyler görmek istiyorlar! kadınların durumunu filan da umursadıkları yok yani, maksat ses gelsin, ses getirmiyorsa amaaaan onlara ne ki yani bunlardan, pffttt! hayır keşke azıcık bu konuda gelişmelerle ilgilenselerdi de, bunları da bilselerdi, hem kamuoyu desteğini daha kolay sağlasaydık. sağlasaydık ki, esas bizden daha kötü durumda olan kadınların refahını yükseltecek bu uygulamalar daha çabuk elde edilebilseydi. ama biz ona rağmen vazgeçmiyoruz. yani düşününce o kadar trajikomik ki, bu insanlar hem size destek vermiyor, hem de "hıı hani haklarınız?" diye dalga geçiyorlar. bunun, işçilerin karşısına geçip "ay siz sendika mı kurdunuz canlarım yaa, ahaha, e hani haklarınız?" demekten farkı yok. (kadın hareketiyle dalga geçenlerin bazıları zaten sol akımlara da komple karşı, hadi onlar en azından kendi içinde tutarlı, şaşırmıyorum. da, işçi hareketlerini övenlerin konu kadın haklarına, lgbti haklarına, azınlık haklarına geldiğinde diğerleriyle benzer bir aşağılar tavra bürünmesi kesinlikle fikrî kısırlıkla ilgili olsa gerek ve tamamiylr mazur gösterilemez bir körlük hali. çok merak ediyorum, acaba solcu beylerimiz, işçi hakları için çalışanlara da "yaa pfftt bırak hacı bu işleri, akp'den koparabildiniz mi hakları eheh?" diye dalga geçiyorlar mı?) genel olarak söylüyorum, herhangi bir konuda üzerine düşeni yapmaya çalışan, sessiz kalmayıp elini taşın altına koyan insanlara "madem o kadar güçlüsünüz, haklarınız nerede?" demek arsızlıktan başka bir şey değil. hele hele onların kazandığı haklardan milyonlarca insan da yararlanıyorken arsızlığın dik âlâsı bu, ama bunu görebilmek için sağlam etik anlayışı gerekir, ki o da bu tarz insanlarda pek bulunmaz.

    peki tüm bunların nezihe muhiddin'le alakası ne? şu: bizim gibilerin sürekli tarihe dönüp bakmasının bir sebebi var, biz tarihe bakınca bundan güç alıyoruz, motive oluyoruz (aynı şey işçi hakları konusunda da var, osmanlı işçi hareketi üzerine ilgilenenlerde de benzer bir motivasyon görürsünüz) sağda solda ileri geri konuşmanın, alay etmenin, aşağılamanın dışında bir şey yapmayanlardan farklı olarak, üzerimize düşeni yapmaya çalışıyoruz (ne kadar başardığımız elbette tartışılabilir), ama deniyoruz, çünkü tarihe bakınca bunların yavaş da olsa ilerlediğini görüyoruz. nezihe muhiddin gibi kadınlar zaten tam da bu yüzden bu kadar önemli. onun 30 yılı aşkın mücadelesini görüyor ve sabrına hayran oluyoruz. yazdığı yüzlerce yazıya bakınca, 100 yıl önce de bu kafadaki insanlara karşı savaşıldığını görüyoruz. hep söylüyorum, hep de söyleyeceğim, bir zamanlar bu kafadaki insanların meclise giren dedelerine göre de kadınlara oy hakkı bir "hayal"di, ama bal gibi de gerçekleşti, hem de tarihin bize gösterdiği gibi, onlar sayesinde değil, düpedüz onlara rağmen gerçekleşti. 10 senelik bir döneme bakıp dalga geçmeye kalkan feminist düşmanlarının anlayamayacağı şey bu işte. (aynı şekilde, on seneye bakıp "bittiniz olm işte, daha ne solculuğu" kafasındakiler de anlamıyor genel olarak.) tarih konusundaki bilgisizliğinizi gördükçe üzülüyor ve acıyoruz, evet. ama bu vazgeçmemizi sağlamıyor, bilakis bizi teşvik ediyor. bu gibi yollarla insanları sindirmeye çalışmayı siz keşfetmediniz elbette, sizden öncekilerden miras aldığınız yöntemi uyguluyorsunuz. ama size rağmen var kaldık işte. çünkü nezihe muhiddin gibi kadınlar da vazgeçmedi ve bizim idolümiz sizin kalın kafalı dedeleriniz değil, nezihe muhiddin gibi, emmeline pankhurst gbi, simone de beauvoir gibi, judith butler gibi, seyla benhabib gibi, vandana shiva gibi kadınlar. ne yapacaktık ki yani, onlar dururken, ideolojik olarak kusursuz bellediği kişiyi bir konuyla ilgili eleştirdiler diye eleştirenleri yok osmanlıcı yok bilmem neci zannedecek kadar dar fikirli, kafası “ya ocusun ya bucu” etiketlemesinin dışına çıkamayan, ona ezberletilen kalıplardan azade düşünemeyen insanların mı laflarından ilham alacaktık? “benim atalarım asla hata yapmaz, hata yapabileceklerini iddia edenler şöyledir böyledir” diyecek kadar putlaştırma, tapınma seven herhangi biri benim gözümde yobazdır. çünkü insanlar hata yaparlar, en iyi yöneticiler bile hata yaparlar. bence bu kadına yapılanlar da hatadır, yanlıştır. bugün bile bu kadın anlatılmıyorsa, adı ders kitaplarında geçmiyorsa o günden beri sürdürülen bir hata vardır ve sonrakiler de bu hataya dahil olmuşlardır. umarım bir noktada bu hatadan döneriz ve sadece nezih muhiddin değil, suat derviş, sabiha sertel gibi sol görüşlü olduğu için sıkıntılar çekmiş başka öncü kadınlara da hakkını teslim eden tarih kitaplarımız olur, eleştirileri kafadan reddetmek yerine haklı eleştirileri kabul edip kendini düzelten bir tarih anlayışımız olur da gelecek nesiller devletçi sağ merkez anlatısından ibaret tarih kitaplarından kurtulup daha gerçek bir tarih bilgisine kavuşurlar. bugünkü resmî tarih anlatısında sorun görmeyen herkes, hangi siyasi görüşten olduğundan bağımsız, devletçi bakış açısına fazlasıyla sıkışıp kalmış demektir.

    sanırım bu konuda yeterince anlatabildim derdimi. birazcık bilgi verebildiysem, birazcık kalıplarınızın dışına çıkarak düşünmenizi sağlayabildiysem, resmî tarihle biçimlendirilen zihinlerinize azıcık "acaba?" tohumu ekebildiysem ne âlâ... bir diğer idolüm(üz) fatmagül berktay'ın cümlesiyle bitireyim o halde, "dünyanın bütün cadıları, birleşin!"
hesabın var mı? giriş yap