*

  • hindistan'lı ekolojist yazar. zmag'da kendisi şöyle tarif edilmiş:

    "vandana shiva dünyaca ünlü çevre ve ekoloji düşünürü, araştırmacı ve aktivisttir. biyoçeşitlilik ve gen kaynaklarının korunması, gıda güvenliği, büyük şirketlerin egemenliğindeki küreselleşmeye karşı kırsal yoksulların savunulması ve kadının güçlendirilmesi başlıca faaliyet alanları arasındadır.

    dr. shiva 1982 senesinde hindistan uttar pradesh’te “halkın üzerinde değil, halkla birlikte katılımcı anlayışa dayalı araştırmalar yapmak üzere” bilim, teknoloji ve ekoloji araştırma vakfı’nı kurdu (www.vshiva.net). küçük ve bağımsız bir girişim olarak kurulan bu vakıf “yaşam ağındaki karşılıklı bağımlı ilişkileri yansıtacak şekilde disiplinler arası bir yaklaşımı benimsemekte, indirgemeci bilimlerin şiddetini reddetmektedir.”

    dr. shiva vakfın başarılarını ve faaliyetlerini şu cümlelerle özetlemektedir: “artık zihinlerimizde monokültürler değil, çeşitlilik temel metafor haline geliyor. ekofeminizm, kartezyen indirgemecilik ve baconcu ‘eril bilgi’nin ‘doğaya tecavüz’üne karşı koyan temel bir güç haline gelmeye başlamıştır. fakat, küreselleşme son yıllarda elde edilen ekolojik kazanımları tehtid etmektedir. dünya ticaret örgütü tarafından korunan ticaretle ilgili entelektüel mülkiyet hakları’nın (trips) yaşam formları üzerindeki etkileri kaygı uyandırıcıdır. bu nedenle, bu gelişmeler bizim tüm çalışmalarımızın temel bağlamını oluşturmaktadır.”

    bugün dünya bir biyoçeşitlilik krizinin eşiğinde bulunuyor. gezegenimizdeki biyoçeşitlilik stoğunun sürekli azalmakta oluşu muazzam bir çevresel tehdit içeriyor ve pez az insan bunun tam anlamıyla bilincinde. vandana shiva bu alanda bilinç uyandırmak ve hindistan’ın canlı kaynaklarının ve özellikle yerli tohumların çeşitliliğini ve bütünlüğünü korumak üzere 1991 senesinde kırsal topluluklarla birlikte navdanya ulusal hareketeni başlatmıştır. bu hareket, hindistan’ın altı eyaletinde kurulan, kırsal topluluklara ait tohum bankaları aracılığıyla gen kaynaklarını korumakta, geliştirmekte ve paylaşmaktadır.

    vandan shiva uluslararası küreselleşme forumu’nun önderlerindendir ve 1993’te alternatif nobel ödülü’ne (right livelihood award) layık görülmüştür. shiva’nın çok sayıdaki kitapları içinde çalınmış hasat (stolen harvest, south end press, 1999) ve su savaşları (water wars, south end press, 2001) türkiye’de aram yayıncılık tarafından yayınlanacaktır."

    bazı yazılarının türkçe çevirileri için zmag'e bakılabilir.

    kaynak: znet
    http://www.znet-turkiye.org/shiva.htm

    edit: link ucmus, duzeltildi. uyarisi icin sevgili myneminene'ye tesekkur ederim.
  • biopiracy: the plunder of nature and knowledge adli kitabin yazari tohum aktivisti
  • cevreci aktivist, g8 zirvesi protestocularindan. etnik kiyafetleri ve güzeller güzeli durusuyla su sözleri söylemistir: "küresellesmenin yarattigi en büyük tehlikeler gezegenimizin piyasalastirilmasi ve özellestirilmesidir." quantum fizikcisiymis bir de. ellerinden, yanaklarindan öpülesi.
  • terörizmin her türüne karşı dayanışma adlı yazısından birkaç alıntı yapacağım, ekofeminist güzide insan.

    "dünya bankası'nın yapısal uyum programlarının merkezinde, açların kasıtlı bir şekilde yiyecekten mahrum bırakılması yer alıyor. kamusal dağıtım sistemi'nin (kds) kaldırılması da dünya bankası'nın şartlarından biriydi ve harcamaların kısılması gerekçesiyle söylenerek haklılaştırılıyordu. yiyecek yardımı bütçesi 1991'de 2800 rupi iken, 2001'de 14000 rupiye fırladı. paranın çoğu tahıl depolamaya yatırıldı; çünkü dünya bankası, yiyecek yardımının geri çekilmesini gerekli gördü. bu da yiyecek fiyatlarının artışına, kds'den alımların azalmasına ve bunun sonucu olarak da stokların çoğalmasına sebep oldu. ulusun yiyecek konusunda güvenliği tehlikeye giriyordu.

    60 milyon tonluk stoklar ambarlarda çürürken açlık mağduru kabilelerden ailelerin yaptığı iki dakikalık saygı duruşunu izliyordum; insanları fakirlik ve açlığa iten ekonomi politikalarında bir terörizm şekli olduğunu düşünmeden edemedim."

    "maharashtra'da, rajasthan'da, orissa'da açlık yüzünden ölümler olması, yiyecek sistemimizin çöküşünün işaretidir. kashipur, doğal zenginliklerle ödüllendirilmiş bir yerdi. açlık buraya ait bir şey değil. kabilelere ve doğaya yönelik yoğun şiddetin bir sonucu. kabilelerin sahip olduğu kaynakları ele geçirip sanayilere ve özel kuruluşlara vermeye gelince ortaya çıkan; ama iş malına mülküne el konulmuş kabilelerin güvenliğini sağlamaya ve refahı kurmaya gelince ortadan kaybolan vahşi devletin yol açtığı bir sonuç."

    "madencilik 'özgürleştirildi' ve şirketler maden bulabilecekleri her yere saldırıyor. kashipur kabilelerinin yaşadıkları yerleri de alüminyum şirketleri istiyor; ama kashipur kabileleri evlerinden ayrılmayı reddediyor. onlar, şiddet içermeyen bir direniş hareketiyle, -doğayı ve insanları koruma hareketiyle- toprağı ve dünyayı savunuyorlar. hareketin liderlerinden, oldukça yaşlı bir kadın olan mukta jhodia'nın, ayın 18'inde kashipur'da bir toplantıda dediği gibi: "`dünya bizim anamızdır. bizi o doğurdu. biz onun çocuklarıyız`. madencilik şirketleri bizi yaşadığımız toprakları terk etmeye zorlayamaz. bu topraklar bize tanrı ve evren tarafından verildi, hükümet tarafından değil. hükümetin bizim toprağımızı elimizden almaya hiç hakkı yok."

    kaynakların bu şekilde insanlardan alınarak zorla bölünmesi de bir çeşit terörizmdir: şirket terörizmi.

    "şirket terörizminin kurbanlarıyla dayanışmak için oraya gitmiştim. bu terörizm, sadece 200 köyü yaşamsal temelinden mahrum etmekle tehdit etmiyordu; daha önce de,16 aralık 2000'e, köylüler polis tarafından vurularak öldürülmüşlerdi, yani köylülerin hayatını da tehdit etmekteydi.

    abhilash, polisin ateş açması sonucu ölen kurbanlardan biriydi. öldürüldüğünde, karısı subarna jhodia bir bebek bekliyordu. onu, köyü maikanch'ta ziyarete gittiğimde, kucağında babasının vahşice öldürülmesinden sonra doğan küçük kızıyla kulübelerinin merdivenlerinde otururken buldum. çocuğuna ne isim verdiğini sordum; o da benden kızına bir isim vermemi istedi. ona shakti -gücü barışçıl yollarla kendinde toplamak- adını verdim. bunu, babasının ve kabile arkadaşlarının on yılı aşkın süredir madencilik şirketlerinin ve polis devletinin terörizmine karşı direnerek gösterdikleri 'shakti'yi kendinde taşıması ve her türlü terörizme karşı savaşan bir 'shakti' geliştirmesi için yaptım."

    "son kırk yıldır barajların istila ettiği evlerinden uzaklara savrulan 50 milyon kabile üyesi de terörizm kurbanlarıdır. bu insanlar, teknoloji ve yıkıcı kalkınma terörü ile karşı karşıya kaldılar."

    "kyoto protokolünü imzalamayı reddettiği için başkan bush, bir ekolojik teröristtir; orissa büyük kasırga'sında 30,000 insanın ölümünden sorumlu olduğu gibi, iklim değişiklikleri ve fosil yakıt kirliliği sonucu sel, kuraklık ve kasırgalar çok daha şiddetli hale geldiğinde ölecek olan milyonlardan da sorumludur."

    "aldığı kararlarla milyonların yaşama ve geçinme hakkını hiçe sayıyan dünya ticaret örgütü, seattle'daki vatandaşlar tarafından dünya terörist örgütü olarak adlandırıldı."

    "11 eylül trajedisi bize -askeri, teknolojik, ekonomik, politik- her türlü terörizmi durdurma fırsatı veriyor. terörizm, güvensizlik ve korku yaratarak sonuçta yine terörizmi besleyen askeri kafalarca durdurulamaz. şu anda yürütülen 'terörizme karşı savaş' bir şiddet kısır döngüsü yaratacaktır. barış ve güvenlik yaratmayacaktır. şimdiden abd'yi saran bir yabancı düşmanlığına tanık oluyoruz; hintliler, asyalılar ve araplar saldırıya uğruyor ve öldürülüyorlar. her renkten fundamentalist'in 'intikam' havasına girdiğini görüyoruz.

    terörizm, sadece barış ve demokrasi kültürleri ve insanların güvenliğinin sağlanması yoluyla durdurulabilir. 11 eylül sonrası dünyasını 'medeniyet ve barbarlık' ya da 'demokrasi ile terörizm' arasında bir savaş olarak tanımlamak yanlıştır. savaş, düşünce yapıları birbirinin aynadaki yansıması olan iki tür terörizm arasındadır: dünyayı tek bir kültür olarak görmek ve barışın temel koşullarından biri olan farklılıkları yok etmek arasında. onlar, egemen olan şiddet kültürünü paylaşıyorlar. aynı silahları ve aynı teknolojileri kullandılar. her iki taraf da, şiddet tercihi etme ve terör kullanımı anlamında tamamen aynı. ve kurbanları da her yerde masum insanlar.

    gerçek çatışma, tüm dünyada barış ve güvenlik içinde yaşamanın özlemini çeken vatandaşlarla onlardan barış ve güvenliği esirgeyen şiddet ve terör güçleri arasında.

    jhodia sahi'deki kabile üyeleri, benim için, köyün kutsal mekanı olan küçük bir taş üzerinde bir ışık yaktılar. bu kabilelerin kutsal mekanları, fiziksel olarak dünya ticaret merkezi'nin ikiz kuleleriyle karşılaştırıldığında önemsiz kalır. ama onlar, manevi açıdan çok önemliler; çünkü cömert bir barış kozmolojisini -yeryüzüyle barışı, insanlar arasında barışı, insanın içinde barışı- temsil ediyorlar. yeniden talep etmemiz ve yaymamız gereken barış kültürü bu.

    tüm dünya, dünya ticaret merkezi kulelerinin yıkılışını defalarca seyretti; ama milyonlarca kutsal tapınak, ev ve tarlanın adaletsizlik, açgözlülük ve küreselleşme güçleri tarafından yok edilişi görmezden geliniyor.

    o kara salı'nın kurbanlarını hatırladığımız gibi, bu gezegendeki geleceğimizi tehdit eden şiddet ve terörizmin diğer türlerinin milyonlarlarca görünmez kurbanıyla dayanışmamızı da güçlendirelim. bu trajik ve insanlık dışı tarihi anı, barış kültürünün kuruluşuna dönüştürebiliriz."
  • "dünya ticaret örgütü kararı hiçbir ülkeye ve hiçbir ekosisteme sadakat beslemeyen ticari çıkarların bir zaferidir. hindistan açısından bir zafer değildir; çünkü hindistan, küresel karides endüstrisi değildir: hindistan kıyıları ve denizleridir, dağları ve nehirleridir, çiftlikleri ve ormanlarıdır. hindistan geçim kaynakları çevre tahribatıyla yok edilmekte olan köylüleri, göçerleri ve balıkçılarıdır. hindistan, sahip olduğu deniz kaplumbağalarıdır." * *
  • kendisiyle gayet düzeysiz bir ilişkimiz var. platonik bir şekilde hayranım/aşığım. justin bieber için deliren bir kızın videosu vardı, herkes onun yerine utanırken ya da dalga geçerken ben o kızla empati kurabiliyordum. empati kurabilmemin nedeni de bu güzide eko-feminist kadın işte.

    yazdığı şeylerin yüzde 50'sini buraya alıntılayabilirim, garip durmaz. ama gerek yok, okuyun arkadaşlar! terörizm ne demekmiş; küreselleşmenin yarattığı yıkım nasılmış; "çevrecinin daniskası" nasıl çevreyi mahvedermiş öğrenin. shiva okumasam, su kuyusu açmanın, su kıtlığına yol açabileceğini kırk yıl düşünsem bulamazdım!

    shiva öyle bir yazıyor ki, sanki dünyanın en sürükleyici romanını okuyormuşum gibi elimden bırakamıyorum. yerel halkların mücadelesinden, acılarından, kıtlığından bahsederken(e kendisi de ekolojik yıkıma uğrayan bir köyde yetişmiş tabii) ağlıyorum ya da ağlayacak gibi oluyorum. gözler dolu dolu makale mi okunur! shiva'nınkiler okunuyor arkadaş. hele uzun zaman önce ondan öğrendiğim her şey benim için yeniyken, gözlerimi çakmak taşı gibi açıp "ohaaa" nidalarıyla okurken ufkum kaç katına çıktı anlatamam. keşke her şeyi unutsam da tekrar okusam :/

    belindeki kemer olayım shiva, saçındaki toka olayım :) gel el ele ekolojik barış olalım!
  • iyilerin yanında isimli kitabından okuduğum kadarıyla 'vandana' ismini 12 yaşındayken kendisi seçen güzide insan.
  • ekolojik hareketin çağdaş temsilcilerindendir. küresel dev gıda tekellerine karşı başlattığı navdanya hareketiyle hindistan çiftçilerinin umudu olmuştur. halkın katılımıyla demokratik bir anlayışla "bilim, teknoloji ve ekoloji araştırma vakfı"nı kurmuştur. amacı yerli tohum çeşitliliğini korumak, küçük çiftçinin gıda tekellerinin karşısında yok olmasını engellemek, kırsalda kadının güçlenmesini sağlamaktır. yaşayan ekonomiler, yaşayan demokrasiler ve yaşayan kültürler üzerine kurulu yeryüzü demokrasisi hareketiyle katılımcı ve öz yönetimci bir demokrasi modeli geliştirmiştir.
hesabın var mı? giriş yap