aynı isimdeki diğer başlıklar:
  • everest yayınları'nda editörlük yapan şair. büyük bir yayınevine editör olduktan sonra önü açılmış gibi duruyor. söyleşiler, ödül, tekrar baskılar, kitapları üzerine yazılar, incelemeler... edebiyat bu açıdan midemi bulandırmıştır hep.

    (bkz: allah çarşına pazar versin)
  • generic bir isim. tv'den yada kisisel olarak tanidigim 5 ayri murat celik kisisinin tek ortak yani.
  • umich'ten "fizik" ile "havacılık ve uzay mühendisliği" diploması almış, ardından caltech'te havacılık master'ı yapmış, sonra da mit'de doktorasını vermiş, aşmış boğaziçi üniversitesi makine mühendisliği bölümü öğretim görevlisi.
  • ''kapı aralığında durduğumuz bu düşün masmavi gerçekliğinde kelimeler neyi ifade eder ki? peşinden koştuğumuz hayat bizi kadehlerle kandırıyor, içindeki şarabı görebilenlere selam olsun!''

    hüznümü tebessüme çevirip dudaklarıma kazıyan müzisyen; ''kelimeler(im) neyi ifade ede(bili)r ki?'', sen söyle:

    ''bahar rengi bir aldanıştan dönüyor gözlerim
    ölüm kovalarken bedenimi ruhum bir güzelliğin yansımasını aşk diye giydiriyor hüznümün aynasına
    yeşil bir arzu kanıyor ellerimden ve en çok da anlatırken eskiyor insan!
    korkuyorum
    kendime bile söyleyemediğim acılar çemberinde bütün yalnızlıklar boynuma halka oluyor
    bütün suretleri sahibine sabitliyorum,
    kelimeler ki ağrıyan yerlerimin ağır işçileri
    sahipsizliğimde kendime yollar bırakıyorum
    hangi zaman dilimine sığmıştı bizim bizden gidişimiz
    o zamanlar zaman hayli gençti!
    naftalin kokulu soruları vardı gözlerimin
    zaman hayli gençti ve hayli zaman geçti

    merdivenlerimizi kimler çıkıyor şimdi
    kimler iniyor o masmavi zamanların ıslak kuyusuna
    ki hepimizin kuyusunda bir yusuf yalnızlığı!
    büyürken yanımıza aldığımız o düşler kimin hücresinde sarıyor yaralarını
    bembeyaz bir anın serpilmiş misk kokularıyla
    bu yanma, bu gece, bu kan kokusu ellerimizin, bu gidip gelmelerimiz
    bu bizi bizden çıkarıp 'aşk' yapan yaratış
    anlıyorum seyrederken kalabalıkları
    anlamak ölmektir
    ölmekse aşk'a gidiş

    yalnızsan eğer bakışlarım sende kalsın!
    ben şimdi gözlerimde şekillenen bir akşamın yüreğime düşen şarkısındayım''

    ---

    edit: yukarıdaki şiirin de içinde bulunduğu yazısı için:
    (bkz: uyku tulumundan seccade)

    ---

    bonus edit:

    bismillahirrahmanirrahim

    elif, lam, mim
    aşka dair ne söylenmemişse, içindedir
    insan ki, kendi aralığında gizlidir
    bir kapı aralığıdır bu
    gaybin bir başka gaybe rehberi
    şüpheyi besleyen tohumlarımızın
    kalbimizi çatlatan yerine yazılıdır
    varolduğunu anlayan insanın serüveni
    o ki:
    yüreğine düşen yağmura
    ve ama senden önceki yüreklerin ıslaklığına da
    yelesi kalbinden taşan bir beyaz atla girer
    bir ölüm halidir bu
    ki insan, bütün biriktirdikleriyle
    ancak ölerek iman eder! * *
  • "bir şey zannediyorsunuz ama hiç bir şey değil işte"

    (bkz: celalettin kolot)
  • (bkz: yazarın bir genç popçu olarak portresi)

    görsel

    litera edebiyat adlı online edebiyat portalında, son kitabı "eve dönmeyen hayvan" hakkında serpil canalan na beyle, kalın kalın bir şeyler yazmış:

    https://www.literaedebiyat.com/…urat-celik-inceleme

    --- spoiler ---

    "biçimsel bakımdan şiir ve öyküyü birbirine yaklaştıran, türlerin sınırlarını zorlayan seçimi, yazım imla kurallarını ihlal eden cesareti ve fotoğraf aracılığıyla görselliği yazıya dahil eden disiplinlerarası yaklaşımıyla bu metin, deneysel ve performatif bir form. öykü ve şiir türü, özgün bir rehberlik ve mahir bir söz sanatı işçiliğiyle birbiri içine sızdırılmış denilebilse de daha çok şiir ve ironisinin, düzyazı ve klasik dramatik yapının alanında bilinçli bir kendini deneyimleme, dahil olduğu dokunun sınırlarını zorlama, kışkırtma ve zenginleştirme güdüsüyle sürdürdüğü bir edebi macera ile karşılaşıyoruz. çelik’in bu deneysel biçim tercihinin, şiirin ifadesini başka bir sahnede yeniden arama ve kurma yolculuğunu çoksesli, birden fazla anlam katmanı yaratan bir estetik nesneye tamamlıyor olması ve içeriğin de biçimdeki niyete mayalanan yapısı; eseri, – genelde- deneyselliğin karşılaştığı çözülme ve okuma güçlüğüne dair önyargılı yaklaşımdan kurtarmayı başarıyor. kendi habitatını terk eden şiirin, varoluşunda bir öyküsel anlam özü olan genetiği ile dramatik yazınsal bir türün çerçevesi içerisinde, ortak bir anlatı paydası bulması, öykünün bir değer olarak şiirsel estetikle beslenen olanaklarını ve tesirini esnetip, güçlendiriyor. ancak yine de ne öykü ne de şiirsel olanın, kendi içkinliğinden ödün vermediği, anlamın bağımsız birer iletkeni olarak çalıştığı ve böylece sözcük, tümse, dil dizgesinin yapılanmasını, duygu ve anlamın aktarılmasını, tutarlı bir ezgide ve akışkanlıkta sürdürülmesini sağlayan organik bir iş birliği hissediliyor.

    şiir ve öykü arasındaki kadim kan bağına inanan poetik işlevsel bir dil; sıkışmış, kapalı, küskün ama konuşkan hallerin imgelerle dolu görüntüsüne yaslanıyor. içindeki yumrunun sesini arayan mütevazi bir hüznün, şaşırmayı unutmuş vakur öznelerin, durgudan kemiklenen minör trajedilerin, boşluğa ve arayışa büyüyen bakışın şiirsel öyküleri... bu metinde çok şaşırtıcı olan şey, deneysel yönüne rağmen daha ilk öyküyle okuru, kendi sesine, kabullerine ve yerleşik edebi algıyı ters yüz eden iklimine çarçabuk alıştırması. kurallarını kendi belirlediği bir oyunu sürdüren metin, dışında kalan olasılık ve beklentilere samimiyetle kayıtsız ve kendi hakikatini koruyan, kendinden emin bir üsluba sahip."
    --- spoiler ---

    ne anladınız? hiçbir şey değil mi? zaten bir şey anlatmıyor. sinekten yağ çıkarmaktan, bir yerlerinden element uydurmaktan farkı yok yazılanların. boşa dememişler, şıh uçmaz, mürit uçurur diye. umarım sayın serpil canalan'ın, everest yayınlarında, yayımlanmayı bekleyen bir dosyası filan yoktur. yoksa aklımıza kötü kötü şeyler gelebilir maazallah.

    buyrun size sınav sorusu sevgili sözlükçüler:
    "içindeki yumrunun sesini arayan mütevazi bir hüznün, şaşırmayı unutmuş vakur öznelerin, durgudan kemiklenen minör trajedilerin, boşluğa ve arayışa büyüyen bakışın şiirsel öyküleri..." yukarıdaki paragrafta müellif "durgudan kemiklenen minör trajedilerin" ifadesiyle neyi kastetmektedir, el ile gösteriniz.

    konuyla pek ilgisi yok ama louis-ferdinand celiné'in profesör y ile konuşmalar kitabından bir alıntı yapalım şuraya:

    --- spoiler ---

    eh onun da illa ki, öteki yüzlercesi gibi, binlercesi gibi, uzmanı, doçenti gibi, gözlüklüsü, gözlüksüzü gibi, bizim profesör y’nin de, n.r.f ’de (n.r.f.: gallimard yayınevinin bir anlamda diğer adı. döneminin edebiyat dünyasında önemli güce sahip bir dergidir, halen ciddi bir güce sahip olan gallimard yayınevinin temelini oluşturur.) “okunmakta” olan bir dosyası vardı... bütün profesörlerin, alayının, terbiyeye yatırılıp, dinlenmeye bırakılmış müstakbel bir goncourt ’ cuğu (goncourt akademisi tarafından verilen edebiyat ödülü.) muhakkak mevcuttu n.r.f ’de... diyeceksiniz ki haklı olarak: eh belli oluyor zaten!... eh öyle, roman falan basmıyorlar ki artık, bunların ev ödevlerini basıyorlar!... sarkastik ödevler, arkeolojik ödevler, proustik ödevler, başı kıçı meçhul ödevler, her telden! nobellik ödevler... ırkçıkarşıtıkarşıtı ödevler! her keseye uygunu da var, cep yakanı da!... toplayıp pleiade’da bile basıyorlar! anca ödev! basıyorlar ha bire!... bizim profesör y’nin de, n.r.f ’in dehlizlerinde yıllardır sırasını, gastonun* bir işaretini, bir göz atıvermesini bekleyen bir ev ödevi vardı haliyle... eh adamın adı boşuna çıkmamış “köpekbalığına", yayınevlerini yiyor adam, plankton niyetine indiriyor önüne geleni mideye! gaston bu gaston! yedikçe büyüyor, yedikçe büyüyor!... parayı basıp aldığı arabayı bir görün de gözünüz şenlensin!... kendi gibi köpekbalığı, acayip bir makine, “süper lüks”, ön ızgara tam tekmil dişleri!... kaporta muhteşem, kaymak gibi, ışıl ışıl !... eh dedik, adam başka!... anlayacağınız, o dehlizin dibinde işi zordu profesör y ile ev ödevinin!... insan acıyor tabii şu profesörlerin halini gördükçe, onu bunu “andıracağım” diye kıçlarını yırtıyorlar... paso kopya çekiyorlar birbirlerinden... eh ne yapsınlar başka, hayatları derste geçmiş bunların... meslek diye bunu bilmişler, o ders senin, bu ders benim... eh derse gir çık, derse gir çık, anca ne öğrenir insan? bir çükünü kurcalamayı öğrenir, bir de kopya çekmesini... ne kadar goncourt adayı varsa, alayı birbirinden kopya çeken tiplerdir bunların, elleri mahkûm!... o tantanalı sergilerde ip gibi yan yana dizilmiş resimler kadar donuk, onlar kadar sıkıcıdır bunların yazdıkları, topunun sonu bellidir baştan... mükâfat hazır nasılsa, ya médaille d'or (medaille dor , “altın madalya”, fransa’nın kayda değer sanat ödüllerinden biridir.), ya goncourt , az şuraya sıva, az buraya çiziktir, tamamdır, alan memnun, veren memnun!... bizim profesör y nin de oracıkta, yanı başımda, bütün aklı fikri bunlardaydı tabii... o da kendisine, o sıçtığımın dosyasına bir médaille d’or, bir goncourt verseler diye yanıp tutuşuyordu! gaston bir göz atıverse yeterdi be, bir kelimesi yeterdi gaston’un.
    --- spoiler ---
  • aşkın elif hali isimli şiir kitabını çıkartmış, aynı isimdeki albümü ise önümüzdeki aylarda çıkartacak olan lacivert gözlü aşk ve hüzün adamı.
  • ölüm çıkar karşıma yine sen derim ve yanlış bir öyküdeyim beni yeniden yaz gibi kafayı çizmiş şarkı sözlerinin ve inanılmaz hüzünlü bir müziğin yaratıcısı olan müzisyen kişi... fazlası da değil...
  • intertech genel müdürü.
  • fayda ajans art direktörü. ateş ilyas başsoy'un ateşli kitaplar serisinin kapak tasarımcısı. ateş ilyas başsoy'un kitap kapaklarına bakın bu tasarımcının ustalığını göreceksiniz. tasarım söz konusu olduğunda bir selçuk inan, bir alex de souza ayarında...
hesabın var mı? giriş yap