• okuduğum austerların içinde en sevdiklerimden biri oldu.

    gerek hayata ve sisteme kafa tutmaya çalışan bir genç, gerek geçmişinden kaçmayı başarabilmiş garip bir adam, gerekse jules verne ve astronomik göndermeleri ile, beni gayet oltaya takmayı başardı. hepsi çok güzeldi. neden bilmiyorum ama fogg'la çok özdeşleştirdim kendimi. hele effing'in ölüm döşeğinde ona söyledikleri, acayipti:

    "sen bir düşseversin evlat. aklın ayda, görünüşe bakılırsa da hiçbir zaman oradan inmeyeceğe benzer. hırsın yok, parayı umursamıyorsun, felsefi yanının ağır basması yüzünden sanatçı da olamazsın. ne yapacağım seninle ben? birinin sana bakması, midende lokma, cebinde para bulunmasını sağlaması gerek. ben gittikten sonra tekrar başladığın yere döneceksin."

    maalesef o kadar tanıdık geliyor ki şu paragraf.

    anlatıma, üsluba zaten girmiyorum artık. o hep iyi. ama yine de, özellikle üçte ikilik bölümden sonra gidişatta düşüş var evet, kurgunun zaten zorlama olduğunu biliyoruz ama bunu eleştirmiyorum, belli ki bilerek abartılmış. bunun dışında gayet güzel.
  • "umutsuzdum ve onca kargaşa içinde kesin, şiddetli, vurucu bir eylem gerektiğini düşünüyordum. dünyanın suratına tükürmek, akla gelebilecek en aykırı şeyi yapmak istiyordum. gereğinden fazla düşünüp, gereğinden fazla kitap devirmiş bir gencin coşkusu ve idealizmiyle, yapmam gereken şeyin hiçbir şey yapmamak olduğuna karar verdim." *
  • “... sanki kendimi uçurumdan atmıştım da, tam yere çarpacağım sırada beklenmedik bir şey olmuş gibiydi: beni sevenler olduğunu öğrendim. öylesine sevilmek her şeyi değiştiriyor. uçurumdan düşmenin dehşetini azaltmıyor, ama o dehşete yepyeni bir anlam boyutu getiriyor. uçurumdan atlamıştım ve son anda bir şey uzandı, beni havada yakaladı. o bir şeyin adına sevgi diyorum. insanı düşmekten alıkoyacak tek şey, yerçekimi yasalarını yok edecek kadar güçlü tek şey sevgidir.”

    (s. 58)
  • ana temasının rastlantılar olduğu bir paul auster romanı. bu romanda hayatındaki bir dizi talihsiz rastlantıya rağmen hayatta kalmayı başaran ve sonuçta yeni bir başlangıç yapan marco stanley fogg'un maceraları anlatılır. bir öksüz olan marco, parasızlık nedeniyle central park'ta yaşamak zorunda kalır ve şans eseri arkadaşları onu kurtarırlar. romandaki döngüsel olay örgüsünün ilerleyen safhalarında, soy ağacındaki taşların yerine oturmasından sonra marco'nun benliği yeni bir anlam kazanır. baba figürü hususunda oldukça hassas olan auster'ın bu romanında büyükbaba, baba ve oğul arasındaki ilişkiler tüm çarpıcılığı ile ele alınmıştır. auster'ın yaptığı betimlemelerin romanın şiirsel havasında oldukça büyük bir katkısı vardır ve özellikle ayın binbir türlü metaforik anlamı insanı düşünmeye ve çoğu zaman gülümsemeye sevkeder. ayrıca, bazı karakteler açısından diğer romanlarına yaptığı göndermeler de cabasıdır. elbette bunları anlayabilmek için diğer romanlarından en azından birisini, örneğin in the country of last things adlı romanını okumuş olmak gerekir. bunun yanında, sadece diğer romanlarına değil, diğer sanat eserlerine, en önemlisi blakelock adlı ressamın moonlight adlı resmine yaptığı göndermeler de vardır, satır araları gözden kaçırılmamalıdır.
  • 1999'un sonunda okumuşum bu kitabı. sanırım smoke'u izledikten sonra merak sarmışım, paul auster okumaya. okumuşum diyorum çünkü 12 yıl sonra hatırladığım tek bir detay yok. sadece isminin çağrıştırdığı bir sıcaklık. film olsa görüntüler geçecek gözümün önünden, oysa kitaptan cümleler yakalamıyor. sadece altı çizilmiş olanlar var:

    "morg görevlisi, "senin yerinde olsam, mucizeler beklemezdim,"dedi."

    "iki üç saat nereye gittiğimi bilmeden dolaştım, bir kapı eşiğine kustum, sonra neon ışıklı bir sokak şemsiyesinin altında dikilen, agnes adında gri gözlü bir orospu buldum. onu eldorado hotel'de bir odaya götürdüm, sir walter raleigh'in şiirleri üzerine kısa bir nutuk çektim, sonra kadın soyunup bacaklarını ayırırken ona ninniler söyledim. bana deli dedi, ama yüz dolar verince geceyi benimle geçirmeye razı oldu."
  • muhtesem bir obez insan tasviri vardir:

    "...sanki onun 3 boyutlulugu öteki insanlarinkinden daha belirgin, daha göze batar. yalnizca, ötekilerden daha cok yer kaplamakla kalmiyor, o kapladigi yerden disari yayiliyor...."
  • kurulamamış ilişkiler, yanlış zamanlamalar, karanlıkta el yordamıyla araştırmaların hazırladığı bir son... hep yanlış zamanda doğru yerde, doğru zamanlarda yanlış yerlerde olanlar... birbirini hep kılpayı kaçıranlar... gerçeği yakalamaya hep birkaç santim uzakta kalakalanlar üzerine 7 bölümlü bir paul auster romanı: insanların ayda ilk kez yürüdükleri yaz mevsiminde başlayan**... sırayla torunun, dedenin ve de babanın hikâyelerini dinlediğimiz (ya da okuduğumuz).. içinde kırık bir aşk hikâyesine de yer veren... mekanın yine new york olduğu...

    derinden derine bir yol hikâyesi aslında bu. son cümlesini de okuyup kitabı kapadığımda kerouac*ın the moon şiirinden dizeler aklıma düşmeye başladı bir bir (... in some cases the moon is you ... in any case the moon) ve her biten paul auster kitabında olduğu gibi yine nyc'de bulunma isteğiyle dolup; kendisinin elini sıkıp ona yazmaya devam ettiği için teşekkür etmek geçti yine içimden... sonra player'a man on the moon'u koyup biraz kestirdim sanırım...

    açık radyo'da bir programa da adını vermiştir ayrıca, tolga yağlı'nın pazartesi gecelerinin salıya bağlandığı dakikalarda yayında olan programına... (bkz: ay palas)
  • hikaye içinde hikaye yapısıyla 1001 gece masallarını hatırlatan bir paul auster romanı. beat kuşağının yolculuk temasını alıp bir marco'da olduğu gibi "hareketslik yolculuğuna" ya da büyükbabada olduğu gibi bir "hiçlik yolculuğuna" dönüştürür yazar. ayrıca romanda yemek üzerinde durulan hususlardan biridir. marco yememeyi, barber ise yemeyi kendi içsel kurtuluşları için uygularlar.
  • yaşam için kıpırdamaktan vazgeçmiş marcoyu anımsatması açısından; "..bu, estetik önerme düzeyine çıkarılmış nihilizmdi. yaşamımı bir sanat yapıtına dönüştürecek, her solukta felaketimden tat almayı öğrenecek ölçüde paradokslara feda edecektim kendimi."
  • romanda üzerinde durulan tablo ralph albert blakelock çalışması olup şu adresten görülebilir;
    http://en.wikipedia.org/…h_albert_blakelock_001.jpg
hesabın var mı? giriş yap