• bir paul auster romanı. duygu dolu bir kabus olduğunu düşündüğüm distopya.
    "hiçbirşey istememek, diyordum kendi kendime, hiçbirşeye sahip olmamak, hiçliğe kavuşabilmek.bundan daha iyi bir çözüm düşünemiyordum.sonunda benim yaşamamla bir taşın varoluşu arasında hiç fark kalmadı." (son şeyler ülkesinde)
  • paul austerin karanlik bir gelecek panoramasi sundugu kitabi. turkceye son $eyler ulkesinde adiyla can yayinlari tarafindan cevrilmi$tir.
  • anna karekterinin ay sarayın da fogg'un en yakın arkadaşının sevgilisi çıktığı kitap.
  • paul auster in okunmasi gereken bir kitabi... sonunda biraz bunalim oluyorsunuz ama yine de okumaya deger...
  • paul auster'ın diğer romanlarına hem biçim, hem de içerik açısından pek de benzemeyen romanı. abisini bulmak amacıyla adı bile olmayan ve içindeki herkesin kayıp birisini ya da bir şeyi durmaksızın aradığı bir kente gelen baş kahraman anna blume, roman boyunca umutsuzluk, iyimserlik, sevinç, acı ve elbette bitmek tükenmek bilmeyen rastlantılar dizisi içinde gider gelir. romanın en dikkat çekici temalarından birisi açlıktır*
  • paul auster'le tanışmamı sağlayan kitap. kitap bitince umutsuzluğa kapılıyorsunuz.. daha sonra sinemada izlediğim dark city filmi bana bu kitabı hatırlatmıştı.
  • paul auster'ın iç karartıcı ama müthiş gerçekçi anti-ütopyası. aynı moskova'ya benzeyen bir yerde geçiyor. şahsen baş kahramana feci relate ediyorum. korkutucu tabi.
  • "bunlar son seyler diye yaziyordu. birer birer yok oluyor, bir daha da geri gelmiyorlar. gormus oldugum, artik olmayan seyleri sana anlatabilirim, ama buna zaman bulacagimi sanmiyorum. simdi her sey oyle hizli olup bitiyor ki ayak uyduramiyorum.senin anlamani beklemiyorum. sen bunlari gormedin, istesen de dusleyemezsin. son seyler bunlar. bir gun bir ev goruyorsun, ertesi gun bir bakiyorsun o ev yok olmus. bir gun once gectigin sokak da yok oluyor bir gun sonra. hava bile surekli degisiklik gosteriyor. gunluk guneslik bir gunun ardindan yagmur bastiriyor, karli bir gunun arkasindan sisli bir gun yasaniyor, bir sicak, bir soguk, bir gun ruzgarli bir gun sakin, derken birkac gun korkun ayaz oluyor, sonra bugun, kis ortasinda piril piril mis gibi bir hava, kazakla cikilacak kadar ilik bir gun. kentte oturunca hicbirsey icin bu boyledir, o elde bir diyemeyecegini ogreniyorsun. bir an icin gozunu yumsan, arkana donup baska bir yana baksan, onunde duran seyin ansizin kayboldugunu goruyorsun. hic birsey kalici degil; kafalardaki dusunceler bile. kaybolani aramaya kalkisarak bosuna zaman harcamamak gerek. herhangi bir sey bir kere kayboldu mu, gitti gider. "

    (bkz: ankara)
    (bkz: ankarada kar)
    (bkz: kis kitaplari)
  • inanilmaz derecede iç karartici bir paul auster romani. dili, anlatimi, hikayesi oldukça akici olmasina ragmen okurken "allahim noolur bitsin artik, yoksa depresiflikten ölecem" dedigim ve bittiginde bir daha elime almamak üzere kitapligima biraktigim bir roman*
  • paul auster'ın 1987 yılında çıkmış olan kitabıdır. yazarın okuduğum ilk kitabıdır ve okurken sık sık türkiyenin şu an içinde bulunduğu durumu düşüdürmüştür bana. ayrıca kullanılan dil de çok etkileyici ve çekici gelmiş olmalı ki yazarın diğer kitaplarını alıp okuma gereği duydum. kitapta beni en çok etkileyen kısmın bir çevirisi :

    "insanlar burda herşey hakkında konuşurlar, özellikle de hakkında hiçbirşey bilmedikleri şeyler hakkında. beni en çok etkileyen herşeyin yok olması değil, var olmaya devam eden bu kadar fazla şey. bir dünyanın yok olması uzun zaman alıyor, sandığından çok daha fazla. yaşamlar yaşanmaya devam ediyor ve herbirimiz kendi küçük acıklı hikayemizin tanığı olarak kalıyoruz. artık okulların olmadığı doğru; en son sinemanın 5 sene önce gösterildiği doğru; şarap o kadar azaldı ki artık sadece zenginlerin ulaşabildiği de doğru. fakat bizim yaşamdan kastımız bu mudur? herşeyin birer birer yok olmasına izin vermek, sonra da ne olacak diye bakmak. belki de bu soruların en ilginci: hiçbirşey olmadığı zaman ne olacağını görmek ve bu durumda hayatta kalıp kalamayacağımızı..."
hesabın var mı? giriş yap