aynı isimde "millet (ingilizce)" başlığı da var
  • devletlerin olusumu yeni birsey degildir. devletler mulkiyetin dogu$undan beri yani antik caglardan bu yana vardir... ve her devletin belirli bir cografi siniri olmustur... bu sinir altinda yasayan insanlar, etnik gruplar, halklar da hep var olmustur... peki o zaman millet ve ulus kavrami neden 18. yuzyilin sonlarina karsi ortaya cikmistir? millet, milliyetcilik ve binbir tanimi arasindaki farkliligi iste bu tartisma belirler...

    oncelikle sunu soyleyelim, su anda ilgilendigim "millet" tanimi, millet'in kemal kara'nin tarih kitaplarinda ya da milli guvenlik derslerinde yazilan tanimi degil, millet kavraminin tarihsel-sosyolojik yani bilimsel icerigidir… cunku bu perspektiften bakildigi zaman millet kavraminin sadece sosyal bilimciler icin degil, devlet adamlari icin de her zaman bir sorun olusturdugu gorulmektedir… cunku tarihsel evrimi baz alindigi zaman millet kavrami son derece celiskili ve asla var-olmamis bir gercekliktir…

    millet (ya da ulus) kavraminin dogusu doner dolasir fransiz devrimine gelir… aslinda fransiz kulturunu besleyen 17.yuzyil ve 18. yuzyil dusunsel akimlari bunun kokenini olusturur ama neyse… fransiz devriminin yarattigi yeni devlet modeli “ulus-devlettir”. peki nadir bu “ulus-devleti” diger devletlerden farkli yapan ozellik… millet kavraminin celiskilerini anlamak icin once bu farkliliklari anlamak gerekir… aksi taktirde asla ve asla 1789’dan once nasil olur da millet diye birsey olmaz diye kafamiz karisir…

    (1) onceki devlet modellerinde devlet ile insanlar arasinda direk bir iliski yoktur (evet aynen boyle!)… sadece araci siniflar, otonom gruplar ve degisik sosyal makenizmalar baglantisi ile devlet insanlarla iliskilendirilir… (osmanli’da ornegin saray ile reaya arasinda sadece vakiflar, dini gruplar vardir… burda insanlar “kul”dur… avusturya-macaristan imparatorlugu’nda da keza. eski roma’ya baktigimiz zaman yine imparatorluk sarayinin halkla direk olarak ilgilenmedigini goruruz…)

    (2) devlet’in ulus-devlete dondugu an, halklarin ve kullarin vatandasa donustugu andir… devletle kurulan birebir iliski o sinir icerisinde yasayan insanlar uzerinde devlete karsi bir sorumluluk ve yukumluluk, ustune ustluk devletten bir beklenti getirmistir… iste vatandas budur…

    (3) vatandas olustu ise, vatandas’a bir de ses vermek, vatandasin sesini duyurmak gerekir… bu ise civil toplumun olusmasi, demokrasinin bir yonetim sekli olarak yayginlasmasi vesaire ile mumkundur…

    (4) devlet ile vatandas arasindaki iliskilerin kurulabilmesi icin de bir seri yeni icatlar gerekir… mesela nufus sayimlari… evet cunku devletin vatandaslari uzerine vergi olsun, servis olsun hesaplayabilmesi icin vatandaslarinin sayisini bilmesi, kac erkek kac kadin var, kac kisi oy kullanacak bilmesi gerekmektedir… nufus sayimi istatistik biliminin dogamina neden olmustur… istatistik’in orjinal adinin politik-aritmetik olmasi burden gelir… ve ilk istatistikcilerinin (bkz: quartet) fransiz olmasi sans eseri degildir.

    (5) sonra posta servisinin olusmasi, mecburi askerligin olusmasi, polis, jandarma ve modern- zorunlu okul sisteminin olusmasi tamamen bu ulus-devlet sekli ile ilgilidir… yani isin kisasi fransiz devrimi sonrasinda devletler topraklari uzerinde yasayan insanlarin hayatlari uzerine birebir control sahibi olmak, onlarla birebir iliskilenmek, vasitasiyla once feodal sistemlerin araci makenizmalarini kaldirirlar ve sonra kendi makenizmalarini olustururlar… bunlar modern devletin, ulus-devletinin esaslaridir…

    peki millet (yani ulus) bunun neresindedir? simdi, devletlerin birbirinden bolunmesi ve topraklarin belirlenmesi tamamen askeri ve politik bir gelisimdir… yani devletler birbirleriyle dil, din, irk, kultur ya da tarih olarak degil aslinda tamamen askeri gelismelerle (ve politik gelismelerle) ayrilirlar… ancak yeni olusan modern ulus-devletlerin kendi mesruiyetlerini kazanmalari icin sadece kendi mevcudiyetlerini degil, ayni zamanda topraklari uzerinde yasayan insanlarin kimliklerini butunlestirmeleri lazimdir…

    yani kendi topraklari altindaki insanlara “biz artik bir butunuz”, “biz tek bir kimligiz”, “ve biz bu devlete silah zoruyla degil dogal sebeplerle bagliyiz” mesaji gondermeleri gerekmektedir… zaten okullar bu mesaji vermek icin merkezi-egitimlerini hazirlamislardir… ama tek bir sorun vardir? bu ortak kimlik ne olmalidir?

    fransizlar once dil-din-kultur’den yola ciktilarsa da 12 sene icerisinde bu tanimdan vaz gecmislerdir… cunku fransiz topraklarinda tek bir dil konusulsa da, tek bir din ve kultur yoktur ve vatandaslar bunu yememektedirler… bircok avrupa devletinde tek bir dil de yoktur… balkanlardan iskandinavyaya kadar uzanan bolgede germanic diller, fin-ugor dilleriyle karismakta, bati avrupa anglo-saxon-latin dillerinin karisimindan olusan 20 kusur baskin dili konusmaktadirlar… bu problem karsisinda ilk once dil tanimini genisletip dil-aileleri tanimini koyarlar… nufus sayimlarina “dil” kategorisi eklenir… ama bir turlu beklenen homojen kimlik saglanamaz…

    dil calismalari zamanla yerini irk calismalarina vermistir… darwinizm’in de etkisi ile insanlar milletleri birbirinden dogal olarak ayrilmasini saglayacak kategoriler uretmeye calismislardir… bircok istatistikcinin 19. yuzyilda irk calismasi iste bu yuzdendir… irk kavramini bilimsel olarak olustururlar ancak bu kavram maalesef istenilen etkiyi yaratmaz… cunku ayni toprak uzerinde farkli irklar oldugu gorulur… kimi devlet adamlari bu anomaliden kurtulmak icin farkli irklari yok etme yoluna gitmistir, kimileri ise azinlik kavramini ortaya atip “ustunluk” soylemini olusturmustur, kimisi de “yoktur boyle bir ayrim” diye konuyu kapatmistir… fark ettiginiz uzere millet sorunu henuz cozulmemistir…

    sonra baska bir yontem denenir: denir ki, ulan madem biz bu insanlara ayni kimlikten geldigimizi ispatlayamiyoruz, onlarin oyle algilamasini saylariz… “ortak tarih” kategorisi bu noktada devreye girer… okullarda anlatilan “ortak-tarih” hikayeleri, tamamen tek bir kimlik yaratmak uzerinedir… ki bu kismen daha etkili olur… ta ki dunya savaslari patlak verip, ortak tarih diye bir sey avrupa’da kalmayincaya kadar…

    birinci ve ikinci dunya savaslarinin koloni rejimlerini bitirmesi ve dunyaya 10larca yeni devletin gelmesi bu “millet” kavramini daha da karmasik bir hale getirmistir… ozellikle afrika’da kurulan devletler birbirinden tamamen farkli dil-din-etnik temeller uzerinde kurulmus amah ala “millet” kavrami cercevesinde kendisini tanimlar olmustur… burda en onemli silahlar, “haritalar”dir… harita’nin sembolik etkisi, o haritanin gosterdigi sinirlar icerisindeki insanlarin birbirlerini tek bir kimlik altinda gormelerine sebep olmaktadir… harita, bizim orda bir koy var uzakta hikayesinin basladigi noktadir; gitmesek de gormesek de o koyun bizim oldugunun ispatidir… gitmeyip gormedigimiz o sinir disarisinda da olan koyler olmasina ragmen, o sembolik sinir icerindeki her koy bizimdir… millet haritalarin belirledigi bir sembol olmustur yani...

    tabi burdaki sorun sudur, haritalar da degisir… turkiye bunu sadece hatay’la yasasa da yugoslavya’nin (yoksa simdi sirbistan-karadag mi demeliyim) yasadigi su gunler haritanin da millet yaratma etkisini ortadan silmistir… ozellikle insane hayatinin goc, ekonomi ve ticaret sayesinde daha da hareketli olmasi, 1970 sonrasinda kuresellesmenin modern dalgasinin tum devletleri vurmasi “millet” kavramini daha da anlamsizlastirmistir…

    evet! bugun herhangibir ulkenin tarih kitabina, ansiklopedisine bakarsaniz bakin, size bir millet tanimi verir: turkiye’de bu genelde ortak dil-din-tarih diye kendisini gosterir… ancak tarihte ortak bir dil-din ve tarih yasamis tek bir millet (evet tek bir millet) bile yoktur… mesela turkiye devleti bir ulus-devlet olarak kuruldugunda icerisinde yasayan farkli dilleri konusan, farkli kulturleri olan etnik gruplari “turk” millet kimligi altinda toplamistir… modern egitim sistemini buna gore hazirlamistir… kendisini osmanli tarihinden kurtarmis, kendisine batici yeni bir tarih yaratmistir… kendi kokenlerini avrupai toplumlarin kokenlerine baglamistir… bu yuzden gunes dil teorisi ortaya atilmis, sumer dilleri ile turk dilleri arasindaki benzerlikler incelenmis, ataturk’un manevi kizi afet inan turk kafataslarini inceleyerek, turklerin bati irklarindan geldigini iddia etmistir (darwinizmin etkileri surmektedir)… ilk devlet kurumlarina sumer ve eti isimleri verilmistir… sumerbank, etibank vesaire… turk kulturu kendisini anadolu tarihi ile, hititlerle yeniden tanimlamaya calismistir ve turk kimliginin insaasi, turk milliyetinin olusmasi boyle olmustur… yani aslinda millet bahsedildigi gibi dogal farkliliklarla birbirinden ayrilan bir kategori degildir…

    millet sembolik olmakla beraber anlamsiz bir kavram da degildir halbuki… assimile edici ozellikleri olmadigi, ve kulturleri homojenlestirmek icin farkli etnik gruplari tanimamazliga, dilleri yok etmeye, kulturleri yok etmeye donusmedigi zamanlar da, farkli insanlarin ve farkli kulturlerin kendilerini ortak kimliklerde o ya da bu sekilde tanimlama cabasidir… tabi burda sorun millet ici degil ancak milletler arasi karsilastirmalarda ortaya cikar… cunku bu heterojen kimligin baskin olarak kabul edilmesi, baska milletleri kucumseme tarafina da kayabilir… bu milliyetciligin iki yuzudur iste… birincisi milliyetin devlet ici, sinir icindeki yansimasidir; ikincisi ise milliyetciligin uluslararasi arenada kendisini gostermesidir… ikisi de duzgun oranlarda kullanilmadigi taktirde son derece tehlikelidir…

    sinirlarin ortadan kalkmadigi ve devletlerin yok olmadigi bir dunya da, millet kavrami dengeli kullanimak sartiyla elzemdir… ancak bu yazida ustunu cizmeye calistigim gibi milletlerin birbirinden dogal olarak ayrildigi (dil, din, irk, gen gibi ayrimlarla) varsayilmamak sartiyla… tabi bunu anlayabilmek icin once su uzerimizdeki hegemonyadan ve sozluk tanimlarindan, ve de birbirimizi anlamaya calisirken kullandigimiz onyargilardan kurtulmak gerekir…
  • fransız, üst sınıfa hitap eden bir outdoor markasıdır. kendisine laflar etmeden önce söylemek isterim, markalara bu kadar ara verdiğim için sözlükten özür diliyorum.
    öncelikle ben millet diye telaffuz ettiğimi belirtmek isterim. her markanın kulağa oturan bir okunuşu vardır, genelde eski dağcı abiler bu markayı zamanında mile diye okumaya başlamışlar, outdoor malzemesi satan bazı dükkanlar da aynı şekilde telaffuz etmeyi seçiyorlar. işin esası ikisi de doğru. nike için nayki ya da nayk diyenler var, bir de bu konu üzerinde fikir terakkisi yapanlar var; kendilerine allah akıl fikir versin diyor, guy debord'u da konuşurken gudöbo diyerek mi telaffuz ediyorlar, çok merak ediyorum vesselam.

    neyse, konuya dönecek olursak millet dediğim gibi üst sınıf bir markadır, dağcılığın olimpos'unda oturan abiler/ablalar kendilerini pek bir severler, sevmekte de haklılar. taş gibi ürünleri var, ama biraz pahalılar, naçizane.

    botlarından başlayalım isterseniz. trekking ve hiking * botları fiyatlarına göre oldukça tuzlu. şahsen 2/4 tabanlı botlara yüksek meblalar vermeyi tercih etmiyorum, versem bile bu marka millet olmaz. 3/4 alan arkadaşların paraları çok sanırım, ara modelleri ben ercih etmiyorum, alana saygım sonsuz. son kertede de 4/4 botları taş gibi, enfes! özellikle gtx ve rock&ice modelleri türkiye şartlarında gayet taş gibi botlar. fiyatlar biraz uçuk yalnız, yanılmıyorsam gtxin fiyatı 1000tl'nin üzerinde, rock&ice da 700 küsür gibi uçuk fiyatlarda. yalnız verdiğiniz paranın sonuna kadar değerini görürsünüz, net.
    yine radikal diye bir modelleri var. esasında malzeme dağcılarına hitap ediyor. botu bir görseniz, böyle fırfır ediyor her yanı. kalite konusunda demin söylediğim modellerin bir model altında.
    şimdi şöyle açıklayayım isterseniz; saydığım üç modele de otomatik ve yarı otomatik kramponlar takılıyor, o konuda sıkıntı yok. onun dışında gtx ve rock&ice'ın kendinden tozluğu var, 2.8mm deri kalınlığıyla kış şartlarında çok sağlam yalıtım sağlıyorlar. tabanlar üçünde de vibram.
    gtx ve rock&ice her türlü kış faaliyetinde türkiye'de rahatlıkla kullanılabilir. ağrı kış, demirkazık, erciyes kış gibi faaliyetlerde rahat ettirir. radikal daha kısıtlı kış şartları için kullanılabilir. ağrı kış faaliyetini taşıyabileceğini sanmıyorum.
    bir de unutmadan ekleyeyim; 3/4 tabanlı botları var, ismini unuttum şimdi de 600tl civarı fiyatlarla satılıyor. aman diyim, sakın almak gibi bir gaflete düşmeyin. zaten o modelde tek bot olduğu için o fiyatta gözünüze çarpan botu sanırım anlarsınız, uzak durun canlarım.
    ha, son eklemem: millet everest diye bir ekspedisyon modeli var, dünyanın en sağlamı olarak kabul görüyor. ben phantom 8000i ikamesi olarak görüyorum yine de. bu botlar size gelmez, nanga parbat ya da bir cerro torre denemesi * yapmayacaksanız hiç gerek yok efenim, hoş zaten o denemeleri yapacak biri olsanız burada kaya tırmanışı yapan, yüksekten çakmayan ama yine de zırvalayan anarax'ın yorumlarını mı dikkate alırdınız, orası da ayrı bir muamma tabi.

    botlar motlar derken biraz da dış katmanlardan bahsedelim. millet çok sağlam dış katmanlar yapıyor, belki en iyisi değil * ama iyidir, cidden sağlamdır. teknik cekette en önemli hususlar; ağırlık, su geçirmezlik mmsi ve rüzgar geçirmezliktir.
    boş bir zamanımda şayet yazmışsam, şuradan daha detaylı bilgiler alabilirsiniz.

    (bkz: teknik ceket)

    termalleri de iyidir. kalite olarak marmot'tan sonra* en kaliteli termalleri üretir. marmot termaller 150-200tl arasında iken 100tl'ye çok sağlam dry termaller alabilirsiniz. eldiven konusunda da iyidir. windstopper ve gore-tex teknolojili, ortalama 100tl'ye çok sağlam eldivenleri vardır.
    kaz tüyü montlara gelelim, millet modelleri 400milyondan başlıyor sanırım. fiyat/performans olarak da oldukça iyiler. yine kaz tüyü konusunda marmot ile ikame olduklarını söyleyebilirim.

    çantalarına geleyim; millet çanta kullananı görmedim, türkiye pazarında da model konusunda da diğer markalar gibi oldukça kısıtlılar zaten. ben derim ki, 400tl ve üstü millet çantalara güvenmeyin. deuter air contack pro, the north face primaloft, lowe alpine cerro torre gibi 60+ çantalar varken millete para vermek biraz kumar oynamayı gerektiriyor. ha paranız çoksa her birinden bir çift alın, kullanın ve deneyimlerinizi benimle paylaşın; hatta denk gelirsek ödünç verin değişelim birkaç faaliyet için.*

    söylenecek pek bişi kalmadı gibi. her yönüyle kaliteli bir marka işte, gıpta ediyorum kendisine, valla.
  • bugün gerçek anlamı dışında kullanılan sözcüklerden biridir. son zamanlarda nasyon karşılığı kullanılsa da gerçek anlamı şemsettin sami sözlüğüne göre din demektir. osmanlı'da milletler etnisiteye göre değil, dine göre ayrılırdı. mesela 3 ayrı ermeni "milleti" vardı: gregorien milleti, protestan milleti ve katolik milleti gibi. osmanlı'nın adı ise millet-i hakime (islam) idi. sanırım bu kelimeyi tek doğru kullanan parti, milli görüş, milli nizam ve milli selamet partisi dir.
    milli= dini.
  • "kendine has dili olanlara millet denir. sonu; lı, li ile bitenler belirsizdir. amerikalı, kanadalı, perulu, pakistanlı, avustralyalı, arjantinli, şilili, yeni zelandalı, isviçreli diyebilirsiniz. çünkü, bunların kendine has dilleri yoktur. alman'a almanyalı, fransız'a fransalı, italyan'a italyalı, ingiliz'e ingiltereli, rus'a rusyalı, japon'a japonyalı diyemezsiniz. aynı türk'e türkiyeli diyemediğiniz gibi."

    prof.dr. ilber ortaylı
  • profesyonel dagcilik malzemeleri (özellikle giyim) üreten bir fransiz markasi.

    http://www.millet.fr/
  • bireylerdeki zümreleşme, gruplaşma, ait olma, farklı olandan çekinme içgüdüleri tarafından tetiklenen aksiyonların son ve en büyük boyuta ulaşmış şekli.
  • 36° - 42° kuzey enlemleri, 26°-45° doğu boylamları arasında yaşamını sürdürenine, illet demenin daha doğru olduğu topluluk.
  • bu sözcükle ilgili en güzel tanımı desiderius erasmus şöylece yapmıştır;

    ". . .

    ingilizler, güzel adam, iyi müzisyen ve ziyafetlerinde cömert olmakla övünürler. iskoçyalılar, asaletleri, ünvanları, krallarının hanedanı ile olan akrabalıkları ve skolastik tartışmalardaki olağanüstü incelikleri ile iftihar ederler. fransızlar, nezaket iddiasındadırlar; parisliler özellikle sorbonne'larında en bilimsel teoloji okuluna sahip olmakla gururlanırlar. edebiyat ve söz söyleme sanatına sadece kendilerinin sahip olduklarına inanan italyanlar, kendilerini dünyanın barbarlık karanlıklarına dalmamış biricik kavmi sanırlar. aralarında bu tatlı yanılgıyı en fazla yaşayan romalılardır; eski romalıların büyüklüğünü sayıklar ve onlardan bir şeyler aldıklarına iyice inanırlar. venedikliler, asaletlerini düşünmekle; grekler, bilimlerin kurucuları olduklarını düşünüp, eski kahramanlarının sıfatlarını kendilerine takmakla mutludurlar.

    türkler ve yeryüzünün dörtte üçünü kaplayan şu sayısız barbarlar, doğru dine girmiş olmakla övünürler; boş inanç sahibi, alçak kimseler saydıkları hristiyanlara yukardan bakarlar.

    çok daha mutlu olan yahudiler, mesihlerini tatlı tatlı bekleyerek yaşar ve bu arada daima musa'nın dinine bağlı kalırlar. ispanyollar, dünyanın en büyük askerleri geçinirler. yüksek boylarından gururlanan almanlar, sihirden anladıklarını, büyük sihirbaz olduklarını iddia ederler.

    . . ."

    desiderius erasmus

    (bkz: morias enkomion seu laus stultitiae) * *
  • lider sultasından kurtulamayan, biat kültürüyle sakatlanmış bir yaklaşımın siyasetini yapanlar açısından kendilerine oy verenlerin oluşturduğu sosyolojik yapı.

    halk, millet... denince sadece kendi yandaşını anlayan "zihniyyet"in yaklaşımı budur.

    "beni destekleyen millettir, desteklemeyen illet!" ilke(sizliği)si ile hareket ederler.

    illetimizi bulaştırmak boynumuzun borcu olsun.
  • ulus türkçedir. millet arapça.

    millet kelimesinde özellikle aynı din ve mezhep vurgusu vardır.
    şimdi anlıyor muyuz? recep tayyip erdoğan beyefendi neden milletim milletim diye ...

    ulus'ta özellikle ortak vatan vurgusu ön plandadır.

    toplumsal sözleşmenin önündeki engel bu adamlar ya.
hesabın var mı? giriş yap