• okuduğum en iyi kitap. eğitimsiz ve fakir bir insan olan martin eden aşık olur. aşık olduğu kız kendisinden farklı bir sosyal sınıfa aittir. aşık olduktan sonra hayatını değiştirmek ister. entellektüel, eğitimli ve kültürlü insanların biraraya geldiği bu sosyal sınıfa dahil olmak ister. yeteneği, zekası ve insanüstü çabası sayesinde; geçmişte onu hor gören bu insanların özendiği, takdir ettiği ünlü bir yazar olur. ancak bu insanların arasına girdikçe bu sınıfın yozlaşmışlığını ve örnek aldığı insanların yapmacıklığını görmeye başlar. canını dişine takarak başarılı olmuş olsa da, herşey ve herkes anlamsızlaşır onun için. bu duydular içinde kazandıkça, aslında çok şey kaybettiğini anlar. hayalinin içinde kaybolur adeta. aşkı, yaşama sevgisini, inancını yitirmiştir. geçmişte daha mutlu olduğunu dehteştle farkeder. bildikçe, yükseldikçe tükenmiştir martin eden...
  • daha önce yazıldı mı bilmiyorum ama aşağıdaki bölüm dikkatimi çok çekti. martin morse'lerin evine ilk kez gittiğinde bir tablo görüyor ve tablo uzaktan çok güzel gözüküyor ama yaklaşınca o güzelliklerin yok olduğunu görüyor. çok fazla şey anlatan o bölümü aşağıya bırakıyorum:

    --- spoiler ---

    bir yağlıboya tablo dikkatini cezb etti ve bir süre resme dikkatle baktı. büyük bir dalga, denize doğru çıkıntı yapan bir kayaya çarpıp köpük köpük dağılıyordu; alçalan fırtına bulutları gökyüzünü kaplamıştı ve köpüklü dalgaların az ötesinde iki direkli, yelkenleri orsa giden, güvertesinin her ayrıntısı görülebilecek kadar yan yatmış bir kılavuz gemisi, fırtınalı bir günbatımında kabaran dalgalarla birlikte yükseliyordu. işte, güzellik gözlerinin önündeydi ve karşı konulmaz bir biçimde onu çekiyordu. biçimsiz yürüyüşünü unuttu ve tabloya daha da, iyice yaklaştı. güzellik tuvalin üzerinden yavaş yavaş kayboldu. şaşkınlığı yüzünden okunuyordu. sanki özensizce oraya bulaştırılmış boya lekesi gibi bir görüntüye dik dik baktıktan sonra tablodan uzaklaştı. tüm o güzellikler derhal tuvalin üzerinde yeniden belirdi. ilk anda, "hileli bir resim" diye düşündü; ama bu düşünceyi hemen aklından çıkarırken bir yandan da edindiği pek çok izlenim arasında, bir hile yapmak için bu kadar güzelliğin feda edilmesine öfke duyacak kadar zaman bile buldu.
    resimden anlamıyordu. ister yakından ister uzaktan bakılsın, her zaman belirgin ve pürüssüz, renkli taşbaskılarla büyümüştü. dükkanların vitrinlerinde yağlıboya tablolar görmüştü görmesine ama vitrin camları hevesli gözlerinin resimlere çok fazla yaklaşmasını engellemişti.

    --- spoiler ---

    görüldüğü gibi london, martin için kaçınlımaz olan sonu bu satırlarla çok önceden vermiş bize. sınırları belirleyen o vitrin camları aşılınca her şeyin iç yüzü ortaya çıkıyor.
    uzaktan büyülü ve insanı kendine çeken burjuva yaşamı -ya da güzel sanılan herhangi bir şey- aslında içine girilince sanıldığı gibi büyülü olmayan, yapay ve bayağı olan "hile uğruna feda edilmiş güzelliklerden" başka bir şey olmadığı gerçeği.
    her şey için herkes için geçerli olan hayatın bu "hileli resim" gerçeğine isyan ederek denizin sularına bıraktı kendini martin eden.

    --- spoiler ---
  • “ama ben benim. kendi beğenimin, çoğunluğun beğenisine boyun eğmesine izin veremem. eğer bir şeyden hoşlanmıyorsam hoşlanmıyorumdur, hepsi bu; ve çoğunluk hoşlanıyor ya da hoşlandığını sanıyor diye, hoşlanıyormuş gibi yapmam için de tek bir neden yok.”
  • yurt dışında türkiye'de olduğu kadar popüler olmayan jack london şaheseri. yurt dışında kitabın yazarından bahsettiğinizde akıllara en başta the call of the wild* ya da white fang * gelir. martin eden, bu kitapların yanında sönük kalır.

    türkiye'de ise jack london'ın en fazla bilinen ve beğenilen eseridir. bunun başlıca sebebi martin eden'in verdiği hayat mücadelesidir. hedefi; eğitimli ve kültürlü gördüğü bir üst sosyal sınıfa erişmek ve orada yer alan sevdiği kadınla evlenebilmektir. bu hedefi uğruna uyku saatini 5 saate düşürür, tüm zamanını okuyarak geçirir. dil bilgisi eğitimi alır ve yılmadan mücadele eder. hayatını yazarak kazanmayı hedefler. belli bir başarısızlık döneminden sonra kitapları yayınevleri tarafından kabul görmeye başlar ve ünlü bir yazar olarak hayalini kurduğu sınıfa erişir ve onlardan biri, hatta onların bile imrenerek baktığı biri olur. bir zamanlar ruth'u hak edememesinden kaygı duyarken artık ruth, martin eden'i hak edemeyecek konuma gelir.

    türkiye'de martin eden'in sevilmesinin nedeni insanların kendisiyle ortak noktalar bulmasıdır.

    türkiye'de; devlet halkın, aileler de çocuklarının hayallerini umursamaz ve köstek olurlar. türkiye'de insanın kendinden başka bulabileceği bir destek kapısı yoktur. bir şeyler başarabilmenin yolu hiç kimseyi umursamadan hedeflerinin peşinden koşmak, kendini sıfırdan yaratmaktır.

    martin eden'e kendimizi bu kadar yakın görmemizin nedeni budur. uğruna değişmeyi göze aldığı ruth "asla yazarlıktan para kazanamayacaksın" dediğinde dahi onu kaybetmeyi göze alıp hedefinden vazgeçmemiştir.

    türkiye'de bir şeyler başarmanın yolu martin eden olmaktan geçer.
  • 80 öncesi alemdağ koğuş kütüphanesinde okuduğum kitap. son sayfalara geldiğimde son bir kaç sayfanın yırtılmış olduğunu farkettim. koğuştakilere sordum, birisi sahiplendi : ben yırttım hoca, sonunu beğenmedim...
    böyle bir romandır..
  • zengin olduktan sonra etrafindakilere para sacmasi, butun roman boyunca bireyci olan martin eden karakterinin ozunde sosyalist oldugunu gostermez. aksine adam tutarli bir bicimde bireycidir. nedeeeen? cunku yardim ettiklerinin hayalleri vardir. ciftlik sahibi olmak, iscilerinin iyi sartlarda calistigi bir camasirhane sahibi olmak, kapitalist duzende yukselmek isteyen kizkardesinin kocasinin dukkanini buyutme hayalleri falan.

    peki martin eden bireyciyse neden bu paralari baskalarinin hayalleri yerine kendi hayalleri icin kullanmiyor? cunku artik o hayallerini tuketmis bir bireycidir. siradan bir insanken aska inaniyordu ve bunun icin herseyi yapabilirdi, yapti da manyak.. ama sevdiginin bir tanrica degil de her kadin gibi cevresinin ahlak kurallarina bagli, kendine sosyal bir statu isteyen, guce tapan bir kadin oldugunu gorunce destek alacagi birsey kalmadi. topluma dondu daha sonra, fakat yiginlarin bayagiligi artik onu tiksindiriyordu. arkadasinin mukemmel sanatini bile nasil bes paralik ettiklerini gordu. eserlerini daha once yazmis oldugu halde, o kendisi hic degismedigi halde, insanlarin gozunde bir anda nasil yukseldigini gordu. bunlar da insanlarin deger yargilarinin degersiz ve gercekdisi oldugunu gosteriyordu. yine dayanacak birsey bulamadi. son bir umutla eskiden ait oldugu sinifa geri donmeye calistigi sahne muthis bir sembolizmdi. ama artik o bireycilikte cok ileri gitmistir, ait oldugu bir sinif kalmamistir, o kendi sinifidir. bunu gorur veeeee

    --- spoiler ---

    bir stoaci gibi, bosuna ugrasip aci cekmekten vazgecer

    --- spoiler ---
  • jack london şöyle diyor;

    '' martin eden için neden biraz üzülmeyeyim ? martin eden bendim. martin eden bir bireyci idi, bense bir sosyalist. işte bu nedenden ben yaşamaya devam ediyorum ve işte bu nedenden martin eden öldü.

    bu kitap bireyciliğe bir saldırıdır. martin eden başkalarının ihtiyaçlarının farkına varmayan aşırı bir bireycidir. hayalleri kaybolduğunda uğruna yaşayacağı hiç bir şey kalmaz. ''

    --- spoiler ---

    insan ne ile yaşar demişti tolstoy. yaşamak için sevgiye, insanlara inanmaya ihtiyacımız var. martin eden için bunların bittiği noktada, hayat da ölümden farksız oldu.

    --- spoiler ---
  • onu hayatından tamamen sildiği anda bile, kızın kucağına gelip oturmasını ''kendini sunmaya hazır bir kızı reddetmek,onun ruhunda onarılmaz yaralar açabilir'' diyerek istemeye istemeye bu duruma katlanacak denli ince düşünceli bir kahramandır martin eden.
  • spoilerlarca.

    sosyalist olan jack london'in sosyalizmi hakir gören iflah olmaz bir nietzcheci ve bireyci olan kurgusal karakteri.

    kitap en temelinde burjuva toplumunun sigligina ve sekilciligine sert bir elestiridir. martin'in yazma tutkusu onu seven kadin tarafindan bile kabul görmez, ruth sürekli "yazma demiyorum, hobi olarak yine yaz. ama gel babamin yaninda calis da bi seklin olsun" diyerek martin'i kendi sosyal sinifi tarafindan kabul görecek bir kivama getirmeye calisir. sonradan anlariz ki ruth'un martin'in dil bilgisini düzeltmesini istemesinin altinda da benzer bir motivasyon vardir. onlarca eser yazip bunlari bir türlü yayinlatamayan martin yeri gelir 3 gün ac gezer, kimse orali olmaz. eserleri yayinlanmaya baslayip ünlü bir yazar oldugunda ise yemek davetlerinden basini kaldiramaz. kendisi de bu celiskiyi bir varolus krizine dönüstürür. "ben yine ayni martin'dim", der. "degisen bir sey yok. yazilmis eserlerdi onlar. yayinlandiktan sonra insanlarin bana karsi tavri degisti. e ben degismediysem, demek ki insanlarin bana karsi degisen tavrinin sebebi ben degilim, benim disimda, benim secmedigim bir sey."

    martin eden sosyal sinif farkina, insan ve toplumun beklentilerine, edebiyat dünyasina, ikiyüzlülüge, fakirlige, zenginlige dair muazzam bir tespittir, herkesin okumasi gereken bir eserdir.
  • martin eden once kavramlara inanmistir: ask, ahlaki normlar, iyilik gibi. bunlar teker teker cokunce, insanlara donmustur, onlardan destek almak icin. ama artik ait oldugu bir grup yoktur, jack londonun dikkat cekmek istedigi bireyciligin tehlikesi de buradadir.

    hayallerimiz tutkularimiz gecicidir cunku temel aldigimiz kavramlar da gelip gecicidir. hicbirsey zamandan ve sartlardan etkilenmeden size sonsuza kadar bir dayanak olarak kalamaz. iste bu yuzden insanlara muhtaciz; toplumun ustunde ilahi kavramlardan degil, yanimizdaki insanlardan guc almaliyiz. iste bu yuzden her bireycinin sonu husrandir.
hesabın var mı? giriş yap