• bütün diğer ressamlar gibi uzun uzun yaşamıştır. çünkü ressamlar estetiğe önem veren, temiz adamlardır efendim; kendilerine bakarlar iyi görünmek isterler, tuzu şekeri kısarlar, yağlı yemezler, hatta vakti gelince tütünü alkolü de azaltırlar, öyle diğer sanatçılar ya da edebiyatçılar gibi kapıp koyvermezler. chagall'ım bitanemin öve öve bitirilemiyen kubik pastoral rusya kırsalı kokan resimlerinin yerini yaşlandıktan sonra el ele uçuşan, öpüşen çiftler almıştır. resim eleştirmenlerinin fazla sulu zırtlak ve duygusal bulduğu bu eserler chagall'ın ölen karısına duyduğu özlemden başka bişi değildir oysa.. ne demiştik? ressamlar uzun yaşıyorlar evet..
  • notting hill filminde bahsi geçen, maviyi güzel kullanan ressam.
  • sanırım en sevdiğim ressam.
    st. petersburg, pera müzesi, nice chagall müzesi'nden sonra bu hafta da paris luxembourg müzesinde 4. sergisini gezdim chagall'ın.

    bence de andre breton'un kendisinin resimleri için kullandığı büyüleyici sıfatını hak ediyor. (hatta magical kelimesi büyüleyiciden daha fazla büyü içeriyor ya, öyle işte..)

    kişisel olarak chagall sevme sebebim ise bir resmi/sanatı verdiği duygu ile ölçüyor olmam.

    marc chagall benim için her şeyden önce bella chagall'dır. marc, bella'ya aşıktır. su gibi. öylesine nettir ki aşkı, resimlerinde parlar. resimlerinden fışkırır. resimlerinde canlanır. bella resimlerde can bulur, aşk rengarenktir, sonsuzdur ve coşkundur. hayatla içiçe geçmiştir. ayakları yerden kesilmiştir..

    seneler seneler önceydi; kaybolan samsa'mın yerine yine siyah ama bu kez dişi bir kedi almaya karar verdiğimde, kedime 'çok aşık olunmuş bir kadın'ın ismini vermeye karar vermiştim. piraye'den, salome'a, elsa'ya genelde tabii ki edebiyattan çok aşık olunmuş kadın isimleri düşündüm durdum.
    sonra evimin mavi duvarında senelerdir -üstelik de kendi aşkıma dair bir mücevher gibi parlak ve sakin- duran ev hediyem olan resme baktım. aşık olunduğuna emin olabildiğim tek kadın: bella chagall.
    bella:
    http://media.liveauctiongroup.net/…=8cd76a0b8666070

    bu resimdeki kadar aşk'ın bariz olduğu başka bir tablo yok. bir hissi bunca geçirebilen, aşkın o rengarenk, uçucu, canlı ve hayatla içiçe sonsuzluğunu, coşkunluğunu veren başka tek bir tablo hatırlamıyorum. ve chagall'ın bütün resimlerinde bella hep gelindir, aşkları hep orada durur. kah yanda kitap okur, kah öpüşürler.. kah çiçek buketi vardır elinde, kah ayaklarını yerden keser. hep beyazdır. renklerin içerisindeki gelindir, her tabloda hissedilir: bella marc için ilham değil ışıktır. aşk ışıktır.

    bu resim kişisel olarak hayatımda en önemli şeylerden biri olabilir. bir şeyi sanat yapan onun bir diğerinde yaratabildiği his bence ve bu tabloya her baktığımda "aşk var" hissi içime doluyor..
    -yeni evimin duvarına asmamış olmam da belki "aşk yok" hissinin gerekliliğindendir, insan her gün "aşk var" manifestosuna bakıp 2010larda sağlıklı bir birey olarak var olamıyor-

    herneyse, bu resme şu sebepten değindim. marc'ın bella'sı 1944'te ölür.

    sergide 1945te yapılmış iki tablonun karşısında ağladım.
    yasın, acının, sevilen kişinin yokluğunun yarattığı çaresizliğin, ters yüz olmuşluğun, varoluşsal anlamda değil "o yok diye" hissedilen yalnızlığın, göstermek istenilen şeyleri "o'na gösterememenin çığlığı vardı tablolarda. yine de ama yine de hatırlandığında, yokluğuna rağmen beliren aydınlık, renklerin, hayatın, anılarda çırpınışı.. debelenme, çırpınma, fışkırma, coşkunluk vardı.
    yasın da aşk kadar coşkun olduğu, tepetaklak olma ile simgelendiği, yaşam ve ölüm, geçmiş ve bugün arasındaki bölünmüşlüğün -torn apart der ya ecnebice- kendi acısını anlatma aracı olarak sanata sığınıldığının bunca net olduğu çok az tablo vardır.

    the soul of the city (1945)
    http://uploads8.wikiart.org/…l-of-the-city-1945.jpg

    autour d’elle (1945)
    http://www.google.com.tr/…bs=1&sa=x&ved=0cd4qrqmwcw

    hele ki ters yüz olmuş kendi yüzünü görünce -halen de tutamadığım- gözyaşı düşüverdi gözümden.. upuzun sıranın, uzun uzun inceleyen fransız teyze ve amcalar arasında ağladım geçtim.

    bella'nın adını "twilight'tan dolayı mı, italyancan mı var?" diye sorgulayanlar bazen "keşke poşet ya da haşema koysaydım şu hayvanın ismini" dedirtse de, bella'ya seslenmek bile hem aşka inanmak hem yası anlamaktır belki.

    en azından bir zamanda bir yerlerde birileri bunca sevilmiş. sanat da bu yüzden güzel.

    bazıları rothko sever bazıları chagall.. ben renkleri, keçileri, çiçekleri, aşkı ve yası sevenlerdenim.

    ps: http://www.telegraph.co.uk/…during-love-affair.html
  • kırk küsur yıl önce bir resminin minik bir kopyası bana hediye edilen ve uçuşan mutlu insanları çizen ressam.

    '81 olmalı. o zamanlar birlikte arkın'da çalıştığımız ustam rekin teksoy yurt dışına gitmişti. sanırım o günlerde türkçe yayımladığımız courier de l'uneco dergisi yıllık editörler toplantısıydı paris'te.

    dönüşte o küçük kopyayı getirmişti ve yıllarca masamda durmuştu.

    kitabevi sahibi oğlanla (malum favorim böyle iki film ve bir dizi var) ünlü aktris aşkı konulu komik/romantik nothing hill filmini tekrar izledim.

    unutmuşum.

    o chagall resmi tekrar karşıma çıkmaz mı?

    .

    sulu zırtlak da olsa aşk böyle güzel bir şey. (filmi kastediyorum.)

    chagall'ı sevmek ise daha ciddi bir şey. (hayatı kastediyorum.)

    .

    tesadüfe bakın ki şimdilerde unesco'nun iki dergisini (biri courier) türkçe yayımlamak üzere girişimlerde bulunmaya çalışıyorum. 11 yıl önce kaybettiğimiz rekin beye de selam olsun.
  • "only love interests me."
    ~ marc chagall
  • sergisine gidene kadar hakkında çok şey bilmediğimi farkedip utandığım sanatçı..
    mutlu bir adam chagall. her şeyden önemlisi insan... çok başarılı oldukları için kendilerinde ukala ve deli olma hakkını bulan ressamlara benzemiyor. hayatı seviyor. gülümsemekten ve gülümsetmekten korkmuyor.
    bilinen ve beğenilen eserleri harika kişiliğinin sayesinde oluşmuş.illüstrasyon yaptığını, taş baskı teknikleriyle çizdiğini ve vitray süslemelerini bilmiyordum. çok yönlü, çok sevimli...sergisi buradayken pera müzesine uğranılmasını tavsiye ederim.
    gitmişken osmanlı döneminde yaşamış yerli ve yabancı ressamların harem,saray içerikli eserlerini müzede görebilirsiniz.
  • asıl adı moishe shagal olan rus asıllı fransız ekspresyonist ressamın, büyük aşkı bella ile evlendikten sonra tuvallerinin ana konusu aşk olmuştur.
    chagall, sanki paylaştıkları aşk yerçekiminden daha güçlüymüş gibi sık sık kendisini ve bella'yı aşktan ayakları yerden kesilmiş bir şekilde tasvir etmiş, aşklarının gücünü resimlerinde belgelemiştir.
    over the town, 1918
    the birthday, 1915

    gelenekselliği ve modernizmi ustalıkla birleştirdiği vitrayları ise dünyanın birçok yerinde birbirinden görkemli yapıların bedensel ağırlıklarını hafifleten ışıklı resim sanatıdır.
    sanatçıyı çalışırken izleyebileceğiniz 1961 yılana ait bir video: marc chagall working on a series of stained glass

    vitray çalışmalarından örnekler:
    metz cathedral, france, 1962
    st stephen church, germany, 1978-86
    abbell synagogue in hadassah medical center, jerusalem, 1962
    america windows, art ınstitute of chicago, 1977
    reims cathedral, france, 1971
  • büyük şair, kahin, büyücü.

    resimlerinin baskılarını, dijital kopyalarını izlemek bile güzel. özgün resimlerinin olduğu bir müzede, o renklere, şekillere bakarak can vermekse chagallvari bir öte dünya isteğini yansıtabilir. hem acı veren dünyadan kopmak, hem sonsuzluğu müjdeleyen resimleri izlemek, hem bu acıya rağmen dünyada olmayı sevmek...

    ikinci yeni içinde adı açıkça anılan ressamlardandır. ilhan berk paul klee'yi şiirine yerleştirdiyse*, edip cansever de şiirine chagall'i yaymıştır. cemal süreya da "marc chagall'in şiirleri" yazısıyla modern şiir içinde diğer sanatların yerini, modern resim-modern şiir ilişkisini göz önüne sermiştir.

    modern kavramını tartışmak gerektiğini gözümüze sokar resimleri. modern şiir, modern resim, modern akıl, modern bilim, modern felsefe, modern sinema vs aynı sıfatla nitelense de bunlar arasında bir karşıtlık olacağını en iyi gösteren resim bence chagall'indir.
  • palais garnier'in tavanını tek kuruş almadan boyayan ressamdır.. söylenene göre, üstündeki kirli tulumuyla öğle yemeği için operanın karşısındaki bir cafeye giden chagall burada iki portekizli boyacıyla karşılaşır.. iki memleketli aralarında ne kadar da az paraya çalıştıklarını tartışmaktadırlar o sırada.. derken içlerinden biri chagall'a döner ve onun kaç paraya çalıştığını sorar.. chagall "bedava" cevabını verince portekizli gülerek "bak bizden kötü durumda olanlar da varmış" der.. bendenize ilk duyduğunda saçma gelen bu anektod kaynağı* göz önünde bulundurulursa büyük ihtimalle yaşanmış bir hadisedir ve chagall'ın ismini her duyduğumda içimin ürpermesine neden olur.. esasen chagall gibi insanların meselesi kozmik bir meseledir: “varlıklı olmakla var olmak arasındaki fark; bir piyano satıcısıyla bir piyanist arasındaki farka benzer.. ikisi de piyanonun tadını çıkarır. birincisi satarken, öteki de çalarken...” (bkz: çetin altan)
  • cocuklugunun gectigi vitebsk adli kucuk yahudi koyu onda cok iz birakmistir, yahudi kulturunden ve koy yasantisindan motifler resimlerinde sik sik tekrarlanir. ayrica bircok resminin kiyisina kosesine minik hayvanlar -cogunlukla keciler- yerlestirmistir. hayalperest, buyulu, cocuksudur resimleri, en sevdigim ressamdir.
hesabın var mı? giriş yap