• cagdas, zamana ayak uydurmus anlaminda.
  • (bkz: modernizm)
  • ilk kez isadan sonra 5 ya da 6. yuzyilda "eskisi gibi pagan degiliz cok sukur" manasinda kullanilmis soz. sonralari mantik cagi vesaire ile bir kez daha gundeme oturmustur.
  • iki şey modern hissini uyandırır: hayatın çözümlenmesi ve hayattan kaçış... eski mobilyalar da modern olabilir, şimdiki nevrozlar da... atomları parçalamak, kozmosla top oynamak bütün bunların hepsi modern olabilir. modernlik, bir ruh halini, bir iç çekişi, bir tereddütü didiklemek ve güzelliklerin açığa vuruşuna, renklerin uyumuna, benzetmelerin çarpıcılığına, dokundurmaların parlaklığına içgüdüsel olarak, uykudaymışcasına boyun eğmektir
  • sozcuksel baglamda, latincede tam simdi anlamina gelen "modo" kelimesinden turemistir.
  • entel dantel dallamaların "çağdaş" kelimesi yerine olur olmadık kullandıkları olgu.
  • modernin modernce soylenmis hali. (bkz: moderen)
  • bugüne dair. herkesin olduğundan başka bişey olmak zorunda olduğu konjonktürlerde –kendini modernleşmekte geç kalmış gören ve yeniden yeniden modernleşen memleketler- tekrar tekrar icat edilen kavram. monden. yalnız modern’in mantığı tam da bu tekrar tekrar icadı gerektirir ve avrupa ülkelerinde yaşamak geri kalmadığın anlamına gelmez. zaten an'ı* değil yarın'ı yakalamaya çalışan bir bugün insanı nereye götürür* nesiz getirir bilmem. postmodernlerin modernizm bitmiştir narası böle bi mantık içerisinde yer bulmuş, ama modernizmin bitmiş olan kısımlarına noktayı koyarken, içinde bulunduğu gemiyi yakarak kendini de bitirmiştir.
  • ‘şimdi, şu an (just now)’ anlamına gelen latince modo kökeninden türetilmiş modernus’tan gelmekte olan bir sıfat‘. dolayısıyla kendi dönemi içinde olmak koşuluyla her ‘şey’ aslında moderndir.

    modernus’un, ilk olarak i.s. beşinci yüzyılın sonunda antiquus (kadim/ancient)’un karşıtı olarak kullanıldığı söylenmektedir. terimin yaygınlık kazanması ise onuncu yüzyıldan sonra modernitas (modern zamanlar) ve moderni (bugünün insanları) kullanımları ile mümkün olmuştur.

    sözcüğün kökeninde zamansal bir anlam olduğuna kuşku yoktur. ilk ortaya çıkışıyla birlikte sözcüğün imlemeye çalıştığı şey ‘içinde yaşanılan/bulunulan zaman’dır. bu şekliyle ‘modern’, her hangi bir toplumsal ya da siyasal kurumun ya da yapının, niteliklerinden ziyade zamanına işaret etmektedir. ancak zamana yapılan bu atıf, belirli niteliklere sahip tarihsel bir süreci ifade etmek için değil, her hangi tesadüfi bir zaman parçasını üstelik de belirleyici bir ayrım noktasını ifade etmekte kullanılmaktadır. modernite’yi, kavrama içkin bu zamansal çağrışıma da uygun olarak, ele alan tüm yazarlar, adına ister ‘antikite’, ister ‘geleneksel toplum’, ister ‘neolitikite’ desinler; ‘eski’ bir toplum modelinden ‘kopuş’tan, eski’den yeni’ye bir geçişten bahsetmektedirler.

    sözcüğün kullanılmaya başlandığı dönem, bir ironi oluştururcasına hristiyan ortaçağı’ olmuştur. hristiyan ortaçağı’nın bir icadı olarak ”modern” eski dünyayla güçlü bir karşıtlığı ifade etmekte kullanılıyordu. zira, eski dünya pagandı, modern yani ‘şimdiki’ dünya ise hristiyan. yani eski dünya karanlığın örtüsü altında kalmış, ama modern dünya, tanrı’nın, oğlu isa mesih biçiminde ortaya çıkmasıyla dönüşmüştü. buna göre, modern toplum herhangi bir hristiyan batı toplumu, antik (ilkel) toplum ise batı’nın dışındaki pagan topluluklardı. böylece onuncu yüzyıl ve devamında hristiyan dünyasında kullanılan ‘modern’ kavramının tek söylemeye çalıştığı ‘artık eski olmayan, şimdiye ait’ bir dünyanın varlığıdır.

    rönesans düşünürleri, modern ve antik toplum ve devlet ayrımı yaparak kelimenin anlamını genelleştirdi. modernus, novus gibi sözcükler on bir ve on ikinci yüzyıldan rönesans’ın sonuna kadar hep yüceltme değil tersine, aşağılayıcı anlamda kullanılmaya başlandı . hatta bir şeyi ‘yeni’ olarak nitelendirmek düpedüz küfürle eşdeğerdi.rönesans’ta da değişen bir şey yoktur. gerçekten rönesans, ortaçağ’dan devrimci bir kopuş olması hasebiyle kimilerince modernliğin başlangıcı olarak kabul ediliyorsa da, kendisini tarihsel döngü içerisinde, ortaçağ’dan önceki altın çağ diye adlandırılan döneme dönüş hareketi olarak tanımlamaktaydı. modern olmak rönesans için de küfür mahiyetindeydi. rönesans’ın yüzü geleceğe değil, geçmişe dönüktü. yine de, ortaçağ kilisesine karşı giriştiği saldırı esnasında rönesans, tüm düşünsel otorite biçimlerine karşı çevrilebilecek yeni eleştirel ve rasyonel standartlar geliştirmek suretiyle modernliğin doğuşuna katkıda bulunuyordu.

    daha sonra aydınlanma çağına geçildiğinde, aynı istikamette, fakat daha yaygın ve geniş bir anlam kazandı.
    on sekizinci yüzyıl aydınlanması sadece orta çağın antik ve modern ayrımına katkıda bulunmakla kalmadı, bundan sonra da geçerli olacak kritik bir tespitini de yaptı. bu andan itibaren modern toplum "bizim" toplumumuzdu, yaşadığımız türden toplumlar, ister on sekizinci yüzyıldaki olsun isterse yirminci yüzyıldaki. kelimenin ilk ve son anlamları arasında fark olsa bile, bu iki kelime (modernlik ve toplum) birbirleriyle eş anlamlıydı, batı toplumu modernitenin amblemi oldu. modernleşme demek, batılılaşma demekti. bugün, modern kavramı batı toplumlarının vasıflarını açıklamaktadır. ancak bir soyutlanmışlığı değil tüm dünyaya yayılma amacı taşıyan bir oluşumu nitelemek amacıyla kullanılmaktadır. bu nedenle modern toplumlar onsekizinci yüzyıldan beri batı toplumlarının damgasını taşımaktadırlar. bu bağlamda modern, dört boyut ve bunlar arasındaki gerilimleri ifade eder bir niteleme anlamı kazanmıştır:

    - ekonomik boyut: kapitalist ilişkiler içerisinde, inorganik enerjiye dayalı üretim yapan sanayileşmiş
    - bilgi boyutu: toplumsal olguların bilimsel tanımının yapılabileceğine, evrensel olarak geçerli ahlak değerlerinin ve hukukun kurulabileceğine inanan, dili bilgiyi etkilemeden aktaran saydam, nötr ve sadık bir araç olarak gören
    - bireysellik boyutu: geleneksel toplum bağlarından kurtulmuş,kendi aklıyla kendini yönetebilecek, belli bir yöreye bağlılığı azalmış,yer değiştirebilen,çok uzaklardaki gelişmelerden haberdar olabilen, akışkanlığı artmış bir toplumda yaşayan, eğitimli, anonim ilişkiler içinde eşit, kamu yaşamına yutttraşlık sorumluluğu ve bilincine sahip katılımcı bireylerden kurulu olan
    - kurumsallık boyutu: kurumsal ekonomik faaliyetlerde bulunabilen bireylerden oluşmuş yeni bir örgütlenme, yerel bağlamda toplumsal ilişki biçimini aşmış yaygın bir zaman ve mekanda anonim toplumsal ilişki kalıplarını oluşturabilecek bir ulus devlet niteliği ve kendisi için iyi olanı belirleyebilecek bireylerden meydana gelmiş demokratik
    bu özellikler yukarıda belirtttiğimiz gibi kendi içinde bir takım gerilimleri de birlikte getirerek modern kavramını detaylandırırlar:
    - kapitalizmin eşitsizliği sürekli yeniden üreten dinamiği ile demokratik ulus devletinin bireyler arası eşitliği öngören niteliği arasındaki çelişki
    - kapitalizmin ulus devlet sınırlarına sığmayışı ve tüm dünyaya yayılma eğilimi

    bu noktada temel olgular şöyle sıralanabilir:

    hiyerarşi, düzen, merkezileştirilmiş kontrol
    büyük politik yatırımlar (millet-devlet, parti)
    milli kimliğin ve kültürün söylemi; kültürel ve etnik orijinler miti
    bilim ve teknoloji vasıtasıyla büyük ilerleme söylemi
    temsilcilerin ve medyanın önündeki “gerçeğe” inanç, “orijinalin” içtenliği
    bilgide uzmanlaşma, her şeyi kapsama: ansiklopediler
    kitle kültürü, kitle tüketimi
    medya yayını
    merkezileşmiş bilgi
    yüksek ve aşağı kültür ayrımı; yüksek veya resmi kültürün normatif ve otoriter olmasında konsensüs
    tam çalışmaların ve amacın sanat olması
    sanat: sanatçı tarafından meydana getirilen orijinal bir objedir
    genel sınırlar ve bütünlük hissi (sanat, müzik ve edebiyatta)
    kent (new york) mimarisi,dizaynı ve planlaması
    derinlere uzanan kökler/derinlik
    niyet ve gayede ciddiyet
    birleşmişlik duygusu, benliğin merkez olması; “ferdiyetçilik”, birleşmiş kimlik
    organik ve inorganik arasındaki açık farklılık, insan ve makine.
    cinsel farklılığa göre şekillenmiş güç düzeni, tek cinsiyetler, pornografinin dışlanması
    determinizm
    dünyanın anlatıcısı olarak kitap, yazılı bilgi sistemi olarak kütüphane
    makine
    ilkel
    nesne (object)
    gerçeklik; gerçek (realite)
    maddi olan
    çekicilik
    kural
    mekan
    ev

    modern sıfatı bir devlet için kullanıldığında ise , feodal parçalanmışlığın coğrafî ve siyasî merkezîleşme yoluyla aşılması sonucu ortaya çıkmış, iç ve dış egemenlikle donanmış coğrafî/mekânsal (territoryal) egemenlik birliği olarak tanımlanabilir. bu yapının ana rahmine düştüğü anı 15. yüzyıla kadar geri götürmek mümkünse de, esas olgunlaşmaya başladığı dönemin 17. yüzyıl olduğu söylenebilir.

    sosyolojide ele alındığı anlamıyla modern ise, bir toplumun bilim ve teknoloji doğrultusunda farklılaşması ve kompleks olması sürecini niteler. sanatta olduğu gibi sosyal yapıda da realizm reddedilmemekte, aksine toplum, rasyonalite nosyonu üzerine bina edilmektedir:
    - davranışlar artık geleneksel, duygu temelli veya inanca dayalı değildir.
    - sebep-sonuç arasındaki mantıki ilişki esastır.

    bu dönemdeki sosyo-kültürel değişmenin iki veçhesi vardır:
    - birincisi, sosyal mobilitenin artmasıdır. sosyal, ekonomik ve psikolojik özellikler ve örnekler hızla eskimekte bundan dolayı insanlar yeni örneklere göre sosyalleşmektedirler.
    - genel rollerden uzman rollere geçiş şeklinde bir sosyal farklılaşma ortaya çıkmıştır.

    öte yandan modernite ve modernlik sözcükleri iki farklı, ancak birbiriyle ilişkili düzlemde kullanılmaktadır. bu düzlemlerden biri düşünsel düzey olarak adlandırılabilecek felsefe ve bilimler alanıdır. buna karşılık, modernlik dendiğinde kastedilmeye çalışılan bir diğer düzlem ise toplumsal ve siyasal pratikler düzeyidir. ‘modernlik’ kavramının daha ziyade toplumsal yapı, kültür vs.den söz edilirken kullanılması uygun düşerken ‘modernite’nin devlet, hukuk vs. gibi bazı üst yapı kurumlarını ifade ederken kullanılması daha uygun düşmektedir.

    daha özel bir anlamı olan modernizm kavramı ise, ondokuzuncu yüzyıl ortalarında kültür tarihinde, daha ziyade sanat ve bilimle ilgili olan değişmeleri ifade etmektedir. bu dönemin öncesinde, sanattaki realist akım, bir ayna görevi görerek, varlığı tıpkı tabiatta bulunduğu gibi yansıtma düşüncesiyle ortaya çıkmıştır

    kaynak:
    modernite aşılırken kent planlaması (ilhan tekeli) imge kitabevi (2000)

    not:
    yukarıda copy paste bazlı bir kolaj yapmış olmam bir noktada bağışlanamaz. ama bunun alıntı yapılan yazarların bilgilerini aşırmak amacı taşımadığını belirterek konu edilen sözcüğün ve türevlerinin detaylı anlamının sözlükteki ekşikliğinin giderilmesi yüce amacı ardına sığınıyorum. (bkz: ekşik sözlük)

    edit: e-kaynakların hiçbirine artık ulaşılamıyor. ancak http://www.google.com.tr/…nizme&fp=84fa2a1c621ffaf9 nevinden bir arama sizi benzeri kaynaklara ulaştırabilir.
    fazlası için (bkz: burası istanbul/@andrew)
hesabın var mı? giriş yap