• korsanlar tarafından kaçırılma hikayesi kişiliği hakkında oldukça fazla ipucu içeren efsanevi lider.

    mö. 1. yüzyılda akdeniz'de ciddi bir suç problemi var. özellikle güney akdeniz'de o zamanlar kilikya denen bölgede korsanlar cirit atıyor. yağmalamalar çok yaygın ve romalılar tarafından ciddiye alınan bir risk.

    mö. 75 yılında bir gurup kilikyalı korsan ege denizi'nde kime denk gelir dersiniz? hitabet eğitimi almak için rodos yolunda olan 25 yaşındaki julius caesar'a (o zamanki okunuşu kaysar'dır bu arada).

    38 gün boyunca korsanlar tarafından esir tutulan caesar, tüm bu zaman boyunca bir esir gibi davranmayı reddediyor. korsanlar kendisi için 20 talent fidye isteyeceklerini söylüyor. caesar "kimi esir aldıklarının farkında değil bunlar" diye gülüyor ve 50 talent'in daha mantıklı bir miktar olacağı cevabını veriyor. tarihte fidye miktarını kendisi artıran ilk esir olabilir.

    caesar korsanların arasına kaynaşıyor. onlarla genellikle arkadaş canlısı olsa da esir tutulmaktan hoşnut değil ve serbest kaldığında öcünü alacağını açık açık belirtiyor. arada emirler yağdırıyor, uyuyacağında bunları susturuyor falan. bununla da yetinmeyip korsanlara, esareti sırasında derlediği konuşmalarını ve şiirlerini dinlettiriyor. yeterli reaksiyonu alamadığını hissettiklerine okuma yazma bilmeyen aptallar diye hakaret ediyor. korsanların oyunlarına ve egzersizlerine dahil oluyor fakat onlara hep sanki komutanlarıymış gibi hitap ediyor. zaman zaman onları çarmıha germekle tehdit ediyor. onlarsa bunu kendine aşırı güvenen, kafadan çatlak esirlerinin bir şakası olarak algılıyor, gülüp geçiyorlar.

    gerçek şu ki, caesar'ın şaka yaptığı falan yok. 38 günün sonunda fidye teslim ediliyor ve caesar serbest bırakılıyor. ilk işi milet'e gidip bir deniz kuvveti toplamak oluyor. işin ilginç yanı o zamanlar milet'te herhangi bir resmi gücü de yok. deniz kuvvetiyle esir tutulduğu adaya çeviriyor rotayı. vardığında korsanları hala adada kamp halinde buluyor. hepsini toplayıp götürüyor; 50 talent fidyeyi ve tüm diğer varlıklarını da. o zamanın asya valisi marcus junius'dan korsanların idam edilmesini talep ediyor. junius ise buna pek yanaşmıyor çünkü korsanları köle olarak satıp, kazancı da kendi cebine atmayı daha makul buluyor. bunun üzerine caesar bergama'ya korsanların tutulduğu hapishaneye gidiyor ve hepsini tek tek çarmıha gerdiriyor. lakin hepsini çarmıha gerdirmeden önce ufak bir kıyak geçerek önce boğazlarını kesiyor.

    kaynak: brittanica, timetravelrome
  • jül sezar, m.ö 101 yılında roma'da soylu bir ailenin oğlu olarak dünyaya geldi. sağlam bir eğitim gördüğü gibi, ailesi tarafından bir silahşor olarak yetiştirilmişti. edebiyata ve güzel sanatlara aşırı bir düşkünlüğü vardı.
    fakat bu genç adam, dünya zevklerine, içkiye ve kadınlara karşı da aynı ilgiyi duyar, bu arada kendisine açılan erkek kollarına hiç çekinme duymadan vücudunu teslim ederdi. olağanüstü bir hatip, yaman bir binici, kadınları baştan çıkarmada eşi bulunmaz bir ustaydı. roma'da genelev sokağında bir oda tutarak yıllarca sefahat içinde yaşamıştı.
    annesi auralia, bu çok yakışıklı, güzellikte mitoloji kahramanları adonis ve paris'le eş tutulan oğluna para yetiştirmekte güçlük çekiyordu. jül sezar, parası tükenince, arkadaşlarından ve düşüp kalktığı yosmalardan borç alır, bir daha da ödemezdi. onlara şöyle derdi yalnızca:

    "dostlarım, roma imparatorluğunu pençeme alacağım güne kadar bana zaman veriniz..."

    yirmi yaşlarındayken. imparator sulla'nın can düşmanı marius'un yeğeni olduğu için, roma'dan kaçmak zorunda kaldı. anadolu'ya kaçmak isterken korsanların eline düştü. korsanlar onu antalya'ya götürmüşler ve kurtuluş parası olarak 20 talent istemişlerdi. genç delikanlı kendisine biçilen bu fiyat karşısında küplere binmiş ve :

    "hayvanlar!., ben 20 talentlik bir tutsak mıyım? yakaladığınıza iyi bakın, size 50 talent getirteceğim!..)" diye bağırmıştı.

    roma'daki ailesine bir mektup göndermiş, para gelinceye kadar da korsanlarla al takke ver külah bir hayat yaşamıştı. onlarla içki içiyor, şiirler okuyup oyunlar oynuyordu. ara sıra da korsanlara :

    "hayvan herifler!.. elinizden bir kurtulursam, göreceksiniz hepinizi astıracağım!.." diyordu. korsanlar, bu deli dolu gencin sözlerini ciddiyi almazlar, gülmekle yetinirlerdi.

    parası gelince özgürlüğüne kavuştu ve ege bölgesindeki milet kentine gitti. buradan sağladığı birkaç gemiyle, kendisini tutsak eden korsanların üzerine giderek, onları antalya açıklarında yakaladı. hepsini zincire vurup bergama'ya götürdü, vali'nin vereceği emri beklemeden hepsini astırdı.

    roma'ya dönüp siyasi hayata atıldığında 33 yaşlarındaydı. yakın arkadaşlarından biri, jül sezar'a siyasi tutkuları olduğunu söylediğinde ondan şu karşılığı aldı :

    "ne diyorsun sen! makedonyalı büyük iskender'in hayatını okumadın mı? o benim yaşımdayken bütün dünyayı ele geçirmişti. ben daha ne yaptım?"

    kırk bir yaşına geldiğinde, roma'nın seçkin kişilerinden biri olmuştu. çağının ünlü generallerinden crassus ve pompeus ile üçlü bir anlaşma yaparak kendisini "konsül / devlet başkanı" seçtirtti. dostlarına ve düşüp kalktığı kadınlara olan 1300 talent borcunu ödemek için galya valiliği’ni de üzerine aldı. bu yetki kendisinde olmasına rağmen senato ses çıkaramadı. çünkü jül sezar’ın galya valisi olarak roma'dan uzaklaşması ihtimali hem senato’nun hem de pompeus'un işine geliyordu. bu nedenle galya dışında bazı eyaletleri de ona bağladılar.

    jül sezar'ın amacı, galya'da kendine bağlı bir ordu kurmak ve roma'nın üzerine yürüyerek diktatör olmaktı. konsüllük süresi bir yıl sonra bitince jül sezar galya'ya gitti. sekiz yüzden fazla kenti olan bu zengin ülke onun borçlarını ödedikten başka, gerekli adamları satın alacak ölçüde zenginleşmesine de yetti. savaşlarda ele geçirilen 1 milyon tutsağın köle olarak satışından eline gecen para, jül sezar’ın en güçlü silahı olmuştu. romalılar yüz yirmi yıl içinde galya'nın ancak güney bölgelerini ele geçirebilmişlerdi, sezar sekiz yılda bütün galya'yi roma imparatorluğu sınırları içine kattı.

    bu sıralarda crassus, doğu'da fırat ırmağı kıyılarında partlara yenilerek ölmüş ve pompeus roma'nın tek egemeni durumuna gelmişti. pompeus mutlu ye kaygısız bir yaşantı içindeydi. oysa çevresindekiler. jül sezar’ı iyi tanıdıklarından, pompeus'a sık sık şu soruyu soruyorlardı :

    "sezar, roma üzerine yürürse, onu durdurup geri püskürtecek askerleriniz var mı?"
    pompeus gururla gülümsüyor:
    "kaygılanmayın, italya’nın neresinde olursa olsun, ayağımla yere vurduğumda oradan ordular fışkırtırım,," diyordu. oysa elinde hazır ve kendine bağlı bir ordusu yoktu. sezar ise, kendisine ölesiye bağlı bir ordu kurmuştu. roma generallerinden hiç birine benzemiyordu. askerleriyle birlikte oturup şarap içer, onlarla zar atıp kumar oynar, en kaba ve cıvık şakalar, arkadaşlıklar yapardı. fakat savaşlarda değişir, gerçek bir komutan kesilirdi.

    m.ö. 50 yılında, kasım ayının ilk gününde toplantı durumundaki senato'ya bir haber ulaştı :
    "sezar, sekiz lejyondan kurulu ordusuyla, alplerden güney'e doğru iniyor."

    pompeus, beklemediği bu haber karşısında çok şaşırmıştı. daha önceki sözünü unutmayan bir
    dostu:
    "haydi ayağını yere vur da ordular fışkırsın, zamanı geldi..:" diyerek pompeus'la alay etmişti. pompeus ve senato'daki taraftarları. jül sezar'a şu haberi saldılar:
    "sezar askerlerini hemen terhis etmeli ve geriye yalnızca bir lejyon bırakmalı, ayrıca galya valiliğinden de istifa; ederek, roma'ya sıradan bir yurttaş olarak girmeliydi."

    sezar, bu şartları kabul etmedi ve savaştan başka çıkar yol olmadığını anladı. roma üzerine yürüyüşe geçtiğinde pompeus hazinesini bile almaya vakit bulamadan, taraftarlarıyla birlikte adriyatik denizindeki donanmasına binerek epir'e kaçtı.
    jül sezar'ın donanması yoktu, mevsim de kıştı. varını yoğunu askerlerine dağıtmış, meteliksiz kalmıştı. hızlı bir yürüyüşle karadan dolaşıp yunanistan'ın epir bölgesine girdi. pompeus ve taraftarlarının 47 bin kişilik yaya, 7 bin kişilik de atlı ordusu vardı. sezar'ın ordusu daha küçüktü. emrinde 22 bin yaya ve bin atlı askeri vardı.
    savaş, yalnızca jül sezar ve pompeus arasında geçmiyordu. kısa süre içinde bütün roma imparatorluğuna yayılmış, bir iç savaş halini almıştı. bir tarihçi, bu dönemi şöyle anlatmaktadır :

    "bütün senato bu savaşın içindeydi. ordular da öyle. hepsi roma kanı taşıyan askerlerden kurulu 11 lejyonla öteki 18 lejyon amansızca çarpışıyorlardı. galyalılar ve germenler jül sezar'ı tutuyorlardı. trakya, sicilya, yunanistan, makedonya ve doğu pompeus'la birlikti. savaş italya'da başladı, oradan galya'ya ve ispanya'ya sıçradı; batı'dan dönerek bütün şiddetini epir ve tesalya üzerine topladı; mısır'a kadar uzandı. küçük asya'ya el attı ve alev ancak afrika'da söndürülebildi..."

    yunanistan'da farsalos bölgesinde iki ordu arasında korkunç bir meydan savaşı olmuş ve sezar, pompeus'un ordusunu darmadağın etmişti. pompeus, mısır kralı ptolemeus'un yanına kaçmaktan başka çare bulamamıştı. roma artık jül sezar'ın "pençeleri" arasındaydı. dört bin kişilik seçme bir orduyla, pompeus'un arkasından mısır'a gitti. ptotemeus, başına gelecekleri anladığından, pompeus'un kafasını keserek jül sezar'a gönderdi. sezar burada, ptolemeus'un kız kardeşi kleopatra'yla uzun bir aşk hayatı yaşadıktan sonra onu mısır kraliçesi yaptı. sonra m.ö. 47 yılında anadolu'ya girerek pontus kralı pnarankes'i yendi. savaş beş gün sürmüş, sezar durumu roma senatosuna şu üç kelimeyle bildirmişti:

    "veni, vidi, vici." (geldim, gördüm, yendim.)

    aynı yıl roma'ya dönerek imparator oldu. önce 1 yıl için diktatör ilân edildi. senato daha sonra bu yetkiyi 10 yıla çıkardı. aradan çok geçmeden de jül sezar, ömür boyunca diktatör seçildi.

    koyu cumhuriyetçiler ve soylular, roma imparatorluğunun diktatörlüğe kaymasından tedirgin olmuşlardı. sonunda, sezar'ı öldürüp cumhuriyeti kurtarmak için gizli bir örgüt kurdular. bu örgüte, sezar'ın yetiştirmesi, bir söylentiye göre de, düşüp kalktığı kadınlardan servilia'dan doğan öz oğlu brütüs de girmişti. örgüt, suikast için m.ö. 44 yılının 15 martını seçmişti. bir kâhin ona daha önceden, "15 marttan sakın" demişti. bir gece önce de karısı kötü bir rüya görmüş ve jül sezar'ın sokağa çıkmamasını istemişti. o sabah yolda, kâhin'e rastlamış ve :

    "işte 15 mart geldi..." demişti. kâhin de jül sezar'a şu karşılığı vermişti :
    "15 mart geldi, ama daha bitmedi...)"
    jül sezar, senato'ya gelince suikastçılar çevresini sardılar. hançerleri harmanilerin altında gizliydi. içlerinden biri, siyasi hükümlü olan kardeşinin bağışlanmasını diledi. sezar onu dinlerken, suikastçılar hançerlerini çekip saldırdılar. titilus adlı bir soylu, jül sezar'ın harmanisini omuzlarından tutarak aşağı doğru yırttı. sezar, ilk önce kendini savunacak oldu, fakat vücuduna saplanmak için havaya kalkan hançerlerden birini brütüs'ün tuttuğunu görünce:
    "sen de mi oğlum brütüs!?.." diye bağırdı ve harmanisini başına örterek, kendini hançer vuruşlarına bıraktı.
    tam 23 yerinden hançerlenen jül sezar, cansız yere serildi. suikastçılar, sezar'ın ölümünden halkın sevinç duyacağını sanmışlardı. kanlı hançerlerini roma halkına göstererek :
    "zalimin vücudu ortadan kalktı!.." diye bağırıyorlardı.
    fakat, roma halkının tepkisi, umdukları gibi olmadı. halk, "katillere ölüm!." bağrışlarıyla ayaklanınca kaçmak zorunda kaldılar. o sırada, senato'nun jül sezar'ı öldürenleri bağışladığı öğrenilince halk senato'ya saldırdı. yapıyı ateşe verdiler. halkın ayaklanması üzerine sezar'ın katilleri roma'dan kaçtılar ama, peşleri bırakılmadı.
    bunlardan, sezar'ın çok sevdiği brütüs, makedonya'da yakalanacağını görünce intihar etti.

    bu bilgileri http://www.bilgilik.com/ dan aldım.
  • antik çağ'ın büyük iskender ve hannibal barca ile birlikte en yüce şahsiyetlerinden biri. kendisini daha yakından tanımalıyız.

    1. modern takvimlere göre mö 100 yılının 13 temmuz'unda doğar. doğduğunda roma'nın konsülleri gaius marius ve lucius valerius flaccus idi.

    2. roma'da aylar martius'dan yani mart'tan başlardı. caesar'ın diktatörlüğünde bu ayın adı iulius olarak değiştirilir.

    3. sezaryen kelimesi kendisine atıf olsa da kendisi bu yöntemle doğmamıştır. antik çağ'da sezaryen tehlikeydi ve anneyi kısa sürede öldürmekteydi. halbuki caesar'ın annesi aurelia uzun bir süre yaşayacaktır. aurelia öldüğünde caesar 46 yaşındaydı.

    4. hercules'e yazdığı bir şiiri vardır. kendisini pek çok defa onun yerine koyduğu görülecektir.

    5. bilinen aksine rubicon'u ilk geçen yani roma şehrinin üstüne yürüyen caesar değildir: lucius cornelius sulla'dır.

    6. roma'nın en önemli tanrısı jüpiter'dir. caesar genç yaşlarından flamen dialis olarak rahiplik görevinde bulunmuştur. bir nevi en kıdemli rahipti.

    7. diktatör lucius cornelius sulla, düşmanı olan cinna'nın kızı ile evli genç caesar'a eşini yani cornelia'yı boşamasını emreder. caesar buna uymaz ve roma'dan kaçar. annesi aurelia daha kötü durumlardan caesar'ı kurtaracaktır.

    8. caesar'ın konsül olana kadar yaşadığı yer subura'dır. subura, genelevleriyle meşhurdu.

    9. caesar, bitinya'da bulunduğu süre zarfında bitinya kralı nikomedes ile yakınlaşır. pek çok tarihçi ikilinin, ilişki yaşadığını söyler ki roma halkı da bunu duymuştur. yüzüne açıkça 'bitinya kraliçesi' denmiştir. yükselmek için her şeyi yapabilecek bir adam olan caesar için "bunu yapmaz." diyebilmek çok zor. kariyerine kondurulabilecek tek toz buydu.

    10. ilk cinsel deneyimini evindeki kölelerden biriyle ya da roma'daki pahalı genelevlerden birisindeki fahişe ile yaşadığı kabul edilir.

    11. diktatör sulla'nın ölümünden sonra roma'ya döner ve avukat olarak görev yapar.

    12. mahkemelerde göründükten sonra mö 78-77 arasında rodos'a gidip apollonius'un yanında eğitim alır. cicero da aynısını yapmıştı. caesar, rodos'a giderken bilindiği üzere bugünkü didim açıklarında yolu kesilir, korsanlar tarafından esir alınır. bu korsanları daha sonra çarmıha gerdirecektir.

    13. mö 73'te yavan yapan spartacus isyanında marcus licinius crassus'un emri altında görev yaptığı kabul edilir. caesar, dünyanın en zengin adamlarından biri kabul edilen bu romalı generalden defalarca borç alır. kariyerinde önemli anlardan biridir bu borçlar.

    14. karısı cornelia ve konsül eşi olan halasının cenazesini halkın huzurunda yapar. plutarkhos'a göre caesar, bunu genç bir kadın için yapan ilk romalıdır.

    15. ilk epilepsi nöbetini ispanya'da geçirdiği kabul edilir. tarih net değil.

    16. cato'nun üvey kardeşi servilia'yı, crassus'un eşini, pompeius'un eşi mucia'yı bafilediği bilinir.

    17. ne kadar çapkın olursa olsun ikinci eşi olan pompeia da onu pek çok kez aldatmıştır. hatta eşi, bona dea denilen sadece kadınların katılabildiği festivalde, eve partnerini sokar. caesar'ın annesi aurelia bunu fark edecek ve kısa sürede boşanacaklardır.

    18. kendisi aynı zamanda moda ikonudur. uzun ve bol tunik modasını roma'da kendisinin başlattığı kabul edilir.

    19. kral hiempsal'a karşı savunduğu numidialı arkadaşını aylarca evinde saklar ve ispanya'daki görevine giderken gizlice şehirden çıkarır.

    20. ispanya'dayken roma'daki arkadaşlarına sık sık mektup yazar. bunu düzenli olarak yapan ilk romalı olarak kabul edilir.

    21. mö 1 ocak 59 konsül olarak göreve başladığı ilk gündür.

    22. tüm zamanların en çok muharebeye giren roma generalidir. tarihçi pilnius, caesar'ın elli meydan muharebesine katıldığını söyler ki hayranı olduğu büyük iskender sadece beş meydan muharebesi yapmıştır. hannibal barca'nın da büyük iskender'den daha fazla savaşa katıldığı söylenir.

    23. büyük iskender 33 yaşında ölmüştür. hannibal barca ise son seferinde 45 yaşındadır. halbuki caesar, galya'ya gittiği zaman 42 yaşındaydı. yani yüksek seviyeye biraz geç yaşta ulaşmıştır.

    24. kendi tarihini yazdığı commentarii de bello gallica, latin edebiyatının en önemli eserlerinden biri olarak kabul edilir. aynı zamanda ilk propagadanda eseri olarak kabul edilebilir.

    25. caesar, askerlerine "yoldaşlar!" diye hitap eder. diktatör olduktan sonra bunu "vatandaşlar!"a çevirecektir. her başarılı lider gibi askerin dilinden çok iyi anlamaktadır.

    26. at sırtında teftiş yaparken iki sekretere birden emirlerini dikte ettirebildiği söylenir.

    27. caesar daha sonra iç savaşa tutuşacağı gnaeus pompeius magnus'un bir aralar kayınpederiydi ve de ondan 6 yaş küçük olduğu bilinmektedir.

    28. tacitus, o zamanların yeni dünyası olarak kabul edilen britanya'ya ayak basan ilk romalı'nın caesar olduğunu söyler. evet, tüccarlar belki de britanya ile ticaret yapıyorlardı fakat bir romalı general burayı ele geçirmeyi kısa süreliğine de olsa çalışmıştı.

    29. incilere olağanüstü derecede düşkündür. incinin bolca bulunduğu söylenen britanya'ya sırf bu yüzden çıkarma yaptığını söyleyenler var.

    30. galya'da yolculuğa ya da teftişe çıktığında romalılar tarafından barbar olarak adlandırılan kavimlerin/kabilelerin evlerinde kalır. büyük cesaret.

    31. büstlerinin çocuğu ölümünden sonra yapılmıştır. caesar'ın en gerçekçi büstünün şu olduğu düşünülüyor.
    görsel

    32. caesar henüz hayattayken tasviri paraya basılan ilk romalı'dır.
    görsel

    33. galya'da kaybettiği on beş cohorsun intikamını alana kadar saçını ve sakalını kesmeyeceğini askerlerine bildirir ki askerler çılgına dönmüş olsa gerek bu intikam söylevini duyunca.

    34. romalılar'ın kuzeyden gelecek tehlikelerden korktuğu bilinir. caesar bunu umursamamış, mö 55'te ren nehri'ni aşarak cermenler'in diyarına girer. gerçekten de, bu toprakların halkı hakkında çok fazla bilgi sahibi olmayan romalılar için caesar yine öncü olmuştur.

    35. caesar'ın, galya lideri vercingetorix'e karşı giriştiği alesia kuşatması'na özel bir ilgisi olan fransa cumhurbaşkanı üçüncü napoleon burayı kazdırmış ve ören yeri haline getirmiştir. amcası napoleon bonaparte'yi en fazla etkileyen kişi de caesar'dı.

    36. mö 49'da çoğu capua'da olmak üzere 5 bin gladyatöre sahipti.

    37. avrupa'da gallo-roman kültürünün oluşmasını sağlamıştır. her ne kadar büyük iskender'in helenizmi karşılaştırılamasa da önemlidir.

    38. mö 1. asırda dünya nüfusunun 100 ile 200 milyon arasında olduğu tahmin ediliyor. plutarkhos, caesar'ın 9 yıllık galya seferi boyunca en az 1 milyon kişinin öldüğünü ve yine en az bu kadar kişinin köle olarak satıldığını belirtir.

    39. yaklaşık 900 cermen süvarisinin şahsi korumalığını yaptığı söylenir. bu süvariler pek çok kez muharebelerin akıbetini değiştirmişlerdir.

    40. iskenderiye'ye geldiğinde düşmanı magnus pompeius'un kesik başı kendisine sunulduğunda ona bakamayıp ağladığı söylenir.

    41. iskenderiye kütüphanesi'ni kendisinin yaktığı gerçek değildir. gelgelelim, iskenderiye'deki muharebe esnasında halkın binaları ateşe verdiği bilinir. binalardan sıçrayan alevlerin kütüphaneye de ulaştığı kabul edilir fakat kısa sürede kontrol altına alındığı gibi kütüphane uzun yıllar bilim merkezi olmaya devam etmiştir. zaten el yazmalarına çokça düşkün olan caesar'ın kasıtlı olarak kütüphaneyi yaktırdığı düşünülemez.

    42. kleopatra, caesar'ın huzuruna çıkarıldığında bir çamaşır torbasının içindedir. kısa sürede kleopatra'nın cazibesine kapılan caesar'ımız, içkiye düşkün olmamasına rağmen onun yanında kendini kaybetmiş gibidir. sabahlara kadar içmeye başlar. kleopatra ile ilgili iddialardan biri caesar ile ilişkiye girdiğinde henüz bakire olduğudur.

    43. dış görünüşüne büyük önem veren bir kişi olarak mö 50'lerden itibaren saçlarının dökülmeye başlamış olması onu pek çok kez sinirlendirmiş olsa gerek.

    44. caesar'ın bugünkü anadolu'da iznik, izmit, bergama, antakya, tokat, tarsus'da kesin olarak bulunduğunu biliyoruz.

    45. veni, vidi, vici cümlesi roma'daki zafer alayı'nda pankartlara ve duvarlara yazılması propagandasının büyüklüğünü gösterir.

    46. afrika'da karaya çıkarken düşmüş "seni tuttum, afrika!" diyerek karizmasından ödün vermemiştir.

    47. diktatör sulla senatör sayısını 600 yaparken caesar bunu 800-900'e çıkarmıştır. aslında cumhuriyet'in artık işlemediğinin bir örneği gibidir.

    48. döneminde roma'ya gelip çalışmak isteyen doktor ve öğretmenlere vatandaşlık vermeye başlanır. bugünlerde, bu durumun çok da yabancısı değiliz aslında. sebebini anlamak çok zor olmayacaktır.

    49. roma'da belirli kişiler hariç tahtırevan kullanmayı, mor giysiler giymeyi ve de inci takmayı yasaklar. özellikle kendisinin mor renge büyük bir tutkusu vardır.

    50. düzenlediği jülyen takvimi, mö 1 ocak 45'te yürürlüğe girer. böylelikle mevsim başlangıçları yakalanmaya çalışılmıştır.

    51. kleopatra'dan olma caesarion isimli çocuğun caesar'ın oğlu olduğu kabul edilir fakat caesar, çocuğun hem gayrimeşru hem de roma vatandaşı olmadığını bilir. bu yüzden, siyasi vasiyetnamesinde bu çocuktan bahsetmez.

    52. caesar'ın ölmeden önce başkentini, iskenderiye ya da troya'ya taşımak istediği dedikoduları vardır.

    53. öldürüldüğünde vücudunda 23 adet hançer yarası bulunur. son anlarında yüzünü togasıyla örttüğü söylenir ki rome dizisi bunu kusursuz bir şekilde izleyicilerine sunmuştur. (gerçi orada 27 darbeden bahseder.)

    son olarak caesar'ın meşru bir oğlu olmamıştır. yeğeni evlat edinildiğinde ismi resmen gaius julius caesar octavianus olmuştur. daha sonra da augustus ismini alacak olan bu lider, 40 yıl boyunca hüküm sürecektir. ne onur ama!
  • tarihin en bilinen romalısı; aslında kaisar ama biz sezar diyip standardı bozmayalım.*

    tanımı yaptıysak devam edelim. kendisinin nasıl bir stratejist olduğunu* ya da nasıl bir taktisyen olduğunu** açıklamaya zaten gerek görmüyorum, bunlardan haklı olarak defalarca bahsedilmiş; lâkin, kendisinin nasıl etkin bir hitabet becerisine sahip olduğunu ve kelimenin tam manasıyla ne seviyede bir idari deha olduğunu göstermesi açısından bir örnek paylaşmak istiyorum.

    sezar ile galya'da yıllar yılı birlikte hizmet etmiş ve en seçkin lejyonlardan biri olarak bilinen onuncu lejyon*, iç savaşta da hamileri olan komutanlarının yanında yer alarak dyrrhachium muharebesi ve farsala muharebesi'nde üstün ve onurlu bir şekilde savaşıp görevlerini yerine getirdikten sonra, doğrudan sezar'ın emirleriyle italya'ya dönme talimatı alıyorlar. bu emir üzerine, muhtemelen italya'da kendilerini arazi, ev, ödül vb. gibi bir şeylerin beklediği inancına kapılıp yola koyuluyorlar. aradan aylar geçiyor. onuncu lejyonla birlikte pek çok diğer lejyon da roma yakınlarına yerleşiyor.

    öte yandan sezar, iskenderiye'de batlamyus xiii ile olan savaşını kazanıp peşinden bir de zile'de* pontus ordusunu hacamat edip italya'ya dönünce adeta şoke oluyor. zirâ, roma'yı yönetsin diye orada bıraktığı markus antonius adeta beceriksizliğiyle şehri isyan noktasına sürüklemişken sezar lejyonlarının tamamını da "nerede bizim mükafatlar?" diyerek isyan bayrağını açmış ve roma'nın hemen dışında tehditkâr bir biçimde konuşlanmış vaziyette buluyor.

    işte burada sezar'ın kişiliği, cesareti, hitabet becerisi, politikacılığı ve karizması bayrağı devralıyor ve kendisi tek başına lejyonlarıyla görüşmeye gidiyor. bunu yaparken de marcus antonius'tan isyanı başlatanların legio x equestris olduğunu öğreniyor. lejyonların kampına geldiğinde yüksek bir yere çıkan sezar, lejyonlarına adeta "anlatın ben dinlerim" diyerek dertlerinin ne olduğunu soruyor. birlikte senelerce sırt sırta, göğüs göğüse çarpıştığı askerlerinin kendisinden açık açık toprak ya da mükafat isteyemeyeceğini ön gören sezar, haklı çıkıyor ve her lejyondan söz sahibi birkaç centurion kendilerinin terhis edilmesini talep ediyor. bunu yapan lejyonerlerin esas gayesi ise sezar'ı kendilerine para, mülk, mükafat vb. vermeye ikna etmek ya da olası yeni bir seferde yer almak. lâkin, sezar bu kez de "tamam serbestsiniz kıymetli vatandaşlarım"* diyerek kendilerini terhis ettiğini duyurup roma'ya dönmek için atına doğru yöneliyor.

    kendilerine yoldaş değil sıradan birer vatandaş gibi hitap eden sezar'ın çekip gidecek olmasına çok şaşıran ve de yaptıklarının pişmanlığını derhal yaşamaya başlayan lejyonerler, centurion'larını bir kez daha koşar adım sezar'a gönderip af dilenmeye başlıyor. sezar ise bütün lejyonları affedip yalnızca onuncu lejyonu* affedemeyeceğini söyleyip atına binip yola koyuluyor. onuncu lejyondaki askerlerin büyük kısmı, sezar ile roma'ya yürümeye başlıyor ve yol boyunca sezar'dan af dilemeye devam ediyorlar. en nihayetinde, usta işi manevrası istediği sonucu veren sezar kendilerini de affediyor* ve afrika ile hispania'da cato ve şûrekası ile yapmayı planladığı kapışmaları için kendisine tek bir görüşmeyle 30 bine yakın askeri yeniden bağlamış oluyor. hem de bu askerlerin bir kez daha isyanı akıllarından bile geçiremeyeceğine emin olarak ve kendisine olan bağlılıklarını inanılmaz zekice bir hamleyle nirvana seviyesine çıkararak!

    bir taşla sayısız kuş vurabilen büyük bir dehadır kendisi. tarihte ve günümüzde dünyanın dört bir yanında gördüğümüz diktatör özentilerinin öykündüğü ama asla olamadığı ve olamayacağı kişidir. çok büyüktür. roma'dır.
  • (bkz: alea iacta est)
    gaius'u bir cümle ile özetlememiz gerekse sanırım bu vecizesi doğru bir seçim olurdu. galya'daki lejyonunu roma'nın sınırı olarak kabul edilen rubicon nehrinden geçirmeden önceki gece söylediği rivayet edilir bu vecizeyi. yaşamı boyunca şansına her daim güvenen, hatta literatüre "sezar şansı" şeklinde bir kavram katan bu adam, "from zero to hero" hikayesiyle roma'nın tarihini sonsuza kadar değiştirmiştir. hristiyanlık için isa ne ise roma için de sezar odur dersek, fazla ileriye gitmiş olmayız zannımca.
    gaius, julii gibi önemli bir (bkz: patricius) klana mensup olarak mö 100 yılında dünyaya geliyor. bu klan ki soyunu tanrıça venüs'e ve roma'nın kurucusu olduğu rivayet edilen aeneas'a dayandırır. anlayacağınız klanın kökleri baya kadim, lakin maddi anlamda isimleri kadar güçlü bir aile değil juliiler ve tarihlerine de bakıldığında herhangi bir konsül göremiyoruz. konsül, cumhuriyet dönemi roma'sında en üst düzey kamu görevlisi. velhasıl konuyu dağıtmayalım; gauis'un doğduğu dönemde roma bir iç savaş buhranı yaşamakta; (bkz: sulla) ve (bkz: gaius marius) cekismesinin akabinde sulla iktidarı ele geçiriyor. mottosu "cumhuriyeti kurtarmak!" ... ileride gauis'un da kurtaracağı gibi... gaius ile sulla arasındaki en önemli fark, sulla gerçekten aktif siyaset hayatından çekilip kırsalda emekliliğin tadını çıkarmış ve yatağında huzurlu bir şekilde ölmüştür. sulla bir diktatör müydü ? evet. ama tiran ya da kral olmak gibi ihtirasları olmadığını söyleyebiliriz, gaius'un aksine.
    gaius'un gençliğinin kendini kanıtlama çabasıyla geçtiğini söylersek yanlışa düşmüş olmayız. romalı bir aristokrattan beklenildiği üzere, inanılmaz gururlu. kilikyalı korsanlar tarafından esir olarak ele geçirildiğinde, tabiri caizse burnu düşse yerden almayacak bir tavır ile hepsini çarmıha gerdirecegine dair iddialarda bulunur. korsanlar onun bu konuşmalarını o zaman eğlenceli bulsa da, nitekim gaius fidyesi ödenip serbest kaldıktan sonra kendisiyle adı aşk dedikodularına karışmış bithynia kralı 4. nikomedes'ten aldığı bir gemi ile korsanların peşine düşer ve onları yakalayıp çarmıha gerer. sözünün eri ve nüktedan bir isim gauis. magnus pompei ile yunanistan'da karşılaşmadan önce pollio'nun aktardığına göre elinde bir turp ile askerlerine bir söylev verir. bir yandan turpu yerken, bir yandan da magnus'un capua'da peruğunu kaybettiğinde nasıl komik duruma düştüğüne dair bir anısını anlatır. samimi bir adam o ve askerleriyle çok yakın. bu mizacı, efsanevi x. lejyonun başarılarının temel taşlarından biri aslında. ordusunu çok iyi tanıyor gaius ve örnek aldığı isimlerden büyük iskender gibi katıldığı her muharebede hep en ön cephede, askerlerini cesaretlendiriyor. yönettiği orduların hızı ve mobilizasyonu mevcut dönemin şartlarına göre inanilmaz. galya'da, iberya'da ve yunanistan'da çokça kez kanıtlıyor bunu gauis.
    klan isminin "saçlı" anlamına gelmesi de talihin gauis'a oynadığı güzel bir oyundan başka bir şey değil aslında. çok da çapkın bu arada gaius'umuz. kendisini öldüren hançerlerden birini tutan manevî oğlum dediği brutus'un annesi servillia ile de ilişkisi var mesela. o kadar çapkın ki yönettiği lejyonlardan birkaçı eğlence amaçlı uydurdukları marşlardan birinde "kel zamparayı capitolium'a getiriyoruz, karılarınızı evlerinize kapatın" diyor.

    aslında onunla alakalı yazılacak o kadar çok şey var ki, ama entryi fazla da uzatıp okuyucuları yormak istemiyorum. daha fazla bilgi edinmek isteyen arkadaşlara adrian goldsworthy'in caesar adlı kitabını öneriyorum. kitap, sezar'ın kendi elinden çıkma "commentarii" adlı eserini de içeriyor. esenlik ile kalın, güzel günler sizinle olsun.

    edit: imla
  • gemileri yakmak deyimini tarihe kazandiran kisi. gemiyle isgale gittikleri bir yerde ordusu rakibin gucu karsisinda korku duymaya baslayinca sezar askerlerini yuksek bir tepeye cikartir ve asagida kalan bir kac askere gemileri atese vermeleri emrini verir.

    geldikleri gemiler gozlerinin onunde citir citir yanan ordu sok gecirmistir. sezar 'gordugunuz gibi gemileri yaktik artik donus yok ya bu savasi kazanirsiniz ya da hepimiz burada oluruz' seklinde bir konusma yapar. savas sezarin ordularinin ezici zaferiyle sonuclanir.
  • 2013 yılında uyduruk bir televizyon dizisi uğruna bütün karizması çizilmiş komutandır. aynısı herhangi bir osmanlı veyahut türk komutana yapılsaydı, ülkece komaya girerdik. (bkz: kestaneyi çizdirmek)
  • ömür boyu diktatör olduğu, cumhuriyet rejimine tehdit olduğu için öldürülmemiştir; yaptığı reformlarının özellikle toprak reformlarının zengin aristokrasinin işine gelmediği için öldürülmüştür.

    cumhuriyetin son zamanlarında roma'da toprak zengin kısımda toplanmıştı. bu zengin, elit kısım topraklarında sadece köleleri -ücretsiz olarak- çalıştırıyordu, bu yüzden halk arasında işsizlik ve açlık fazlaydı. caesar fethettiği yerdeki toprakları * askerlerine dağıttı, ayrıca toprak sahiplerinin çalıştırdıkları işçilerin en az 1/3 lik kısmının halktan seçilmesi gerektiği ilan etti. tabi ki bunun gibi halk için yapılan refomlara genç cato, marcus junius brutus, cicero gibi optimates mensupları karşı çıkmıştır.

    caeser'ın mensubu olduğu populares, pleblerin gücünü arttırmayı; soyluların zenginliğini paylaşmayı amaçlıyordu. bu amaçlar için yaptığı reformlar, fetihler sayesinde caesar, halk arasında çok seviliyordu. güçleri giderek azalan optimates sonunda caesar'ı öldürdü. ilk bıçak darbesini caesar'ın çocuğu gibi gördüğü hain brutus vurmuştu. caesar'ın tamamlayamadığını ise evlatlığı ve yeğeni olan octavian tamamlamış. suikastten sonra ise caesar tanrılaştırıldı ve adı imparatorlara ünvan olarak verildi. brutus ve cicero da layığını buldu.
  • o, brütüse "senle düşman olduğumuzda bile dostluğundan şüphe etmedim" diyor.
    ama brütüs ne yapıyor, cumhuriyet adına doğruyor onu*.
    cumhuriyet dediğin sucuktur be!
  • "sen de mi brutus?
    öyleyse yıkıl sezar."

    (w. shakespeare julius caesar oyunundan)
hesabın var mı? giriş yap