• sitemim turizm bakanlığı'na*;

    tavşan size küstü, ekşi aracılığıyla haber vereyim dedim.

    kıymet bilen insanın dokunmaya kıyamayacağı bizans tuğlalarının, müstakil evlerin * bahçe duvarlarında kullanıldığını görünce o tuğlalar kafama fırlatılmış gibi hissettim. neyin kadrini, kıymetini bilmişiz ki, iki imparatorluğa başkentlik yapan bu “duru güzel” ilçenin kıymetini bilelim?

    tebriğim iznik mezarlıklar müdürlüğü'ne;

    yabancı turist olarak mezarlık gezmişliğim vardır. yunanistan, polonya, italya...iç geçirmiştim, keşke bizde de bu şekilde çiçeklerle-heykellerle süslenmiş mezarlıklar olsa diye. meğer bizde de varmış* hayatımda ilk kez yerli turist olarak mezarlık gezdim. arkadaş o nasıl çiçeklendirmedir? eczacılık fakültesi öğrencilerine tüm bitkileri gösterebileceğiniz çeşitlilikte bir botanik park oluşturmuşlar resmen, mezarlık demeye dilim varmaz. tebrikler gerçekten!

    uyarılar:
    1) ilçeyi gezerken gül, iğde, akasya kokusundan dolayı başınız dönebilir, dikkatli olun.

    2) çok güzel bir sıcağı ve tatlı tatlı esen bir rüzgarı var. orada gezerken anlamıyorsunuz ama eve gelince aynada kendinizi görmek yerine, bir adet kırmızı ıstakoz* görebilirsiniz. bir de v yaka t-shirt giymeyin lütfen, fayans deseni gibi olursunuz!

    3) acemi olanlar buraya arabayla gelmesin. zira yolda çok çok fazla tır, traktör, römork, hayvan, motosiklet var. insan neye dikkat edeceğine şaşırıyor, hugo oyununda hissedersiniz.

    4) mezarlık gezerken mezar taşı da okudum bolca. gölde boğularak ölenler dikkatimi çekti. 20-30 yaşlarında ölenler de çok fazlaydı. dikkat edin derim.*

    debe editi: umarım turizm bakanlığı bu güzelim ilçeyi daha fazla sahipsiz bırakmaz. o görkemli kemer kapıların, o güzelim nizami surların, yurt dışına kaçırılamayan muhteşem renklerdeki 3-5 çininin kıymeti bilinir.
  • dört tarafı surlarla çevrilidir, içine girdiğinizde ana rahmine dönme isteğinizi yok eden bir güven duygusuna kapılırsınız. göl tarafındaki surların çoğu harap olmuşsa da diğer taraflardakiler iyi durumdadır. kentin hemen yanıbaşındaki abdullahvahap tepesi'ne çıktığınızda enfes bir manzarayla birlikte surları daha rahat görebilirsiniz.

    herhangi bir yeri kazdığınızda alttan eski eserlerin fışkırması sebebiyle definecilik mevhumu baş göstermiş ve iznik yedi kattır efsanesi haklılık kazanmıştır. arkeologların ve jeologların sık sık kamp kurduğu bir kenttir. duvarlarından birinde kocaman bir leylek yuvası olan ve işgüzar belediye tarafından yapılan ahşaptan kapısıyla birlikte ayasofyayı gördükten sonra göle doğru inip iznik konsili'nin toplandığı, incil'in; matta, markos, luka ve yuhanna'ya ayrıldığı yeri görebilirsiniz.

    bereketli toprakları ve bol suyuyla uluslararası fabrikaların da (bkz: cargill) dikkatini çekmiş ve göl çevresi boyunca yavaş yavaş fabrikalar kurulmaya başlamıştır. özellikle amerikan firması cargill'ın kurulum aşaması, yargı tarafından defalarca kapatılması akabinde hükümetin (akp) amerika'dan gelen (g.w.bush) isteklerle kanunları değiştirip tarım arazisi tanımlarıyla oynayarak bu fabrikanın üretim yapmasına vesile olması ibretliktir. bütün fabrikalar arıtma tesislerinin kalitesinden bahsetse de göl hızla kirlenmekte bereketli topraklar hızla verimliliğini yitirmektedir.

    ayrıca ilçede üç adet yerel gazete çıkmakta, şu sıralar ise tüm gündemi iznik gölünün kirliliği ve yok olma sorunu oluşturmaktadır. halk ise misafirperver olmakla birlikte türk halkının karakteristik özelliklerini taşıyıp duyarsız bir kimliğe bürünmüştür.

    son olarak gezilmeli ve görülmeli, göl kenarında bir çay, artı bar'da iki bira içilmeli, güneşin batışında bir sigara tüttürülmelidir. insana hayat verdiği tecrübeyle sabittir.
  • tarihte 3 kez başkent olmuş şehir. anlatmaya sayfalar, entryler yetmeyecek, yaklaşık 10 senedir gider gelirim, sonunda şuna kanaat getirdim, "bu şehrin insanları 4. kez başkent olmak istemiyor". ne bir turizm rehberinde adı geçer, ne bir gezi programında, amerikan korku filmlerinde gidenlerin dönmediği ve hakkında bir şey anlatamadığı hayalet kasabalar gibi dışarıda adı anılmayan bir ilçemizdir. halbuki orhangaziden geçen vızır vızır istanbul bursa karayoluna sadece 40 km mesafede, o 40 km ki zeytin ağaçlarının iki yanını kapladığı cetvelle çizilmiş gibi düz ve çok bakımlı bir karayoludur, yalovaya 60km, istanbulun göbeğine ise 2.5 saat ! belli ki mümbit topraklardan elde ettikleri bol mahsül, kaymağından yenemeyecek kadar güzel sütleri, yoğurtları, sakin ve dingin gölleri kendilerine kalsın istiyorlar. bu entry'i yazdıktan sonra beni de kaçırıp ortadan kaldıracaklar. bu entryi okuyanlar mutlaka 10 kişiye forwardlasın. kaybolursam cesedim iznik de çinili sarnıcın içindedir
  • tarihteki önemine, bir zamanlar çini sanatının en önemli merkezi olmasına ve muhteşem bir göl kıyısında kurulmuş olmasına rağmen günümüz yozlaşmasından nasibini ziyadesiyle almış, ziyaret ettiğinizde insanı hayrete düşüren, o muhteşem doğasına ve tarihine rağmen pekala sultanbeyli'nin göl kenarında kurulmuş olanı şeklinde ifade edilebilecek ve bu ifade edilebilişten de büyük bir üzüntü duyulabilecek savunmasız, acınası bir gizli cennet...
  • dünyada benzeri olmayan çinileri, camileri, konsili, etrafını çeviren surları ve gölüyle görülebilecek en ilginc yerlerden biri ve sırf güneşin batışını izlemek için bile gidilebilecek ilçe.

    göl kenarında tanıştığımız iznikli bir balıkçıya göre dünyanın 2. güzel manzarasına sahipmiş iznik gölü güneş batarken.osmanlı döneminde sultanlar göl içersinde kendilerine özel yapılmış minik havuzlarda manzarayı izleyip yüzerlermiş...hava serin olmasina rağmen gölde yüzen insanlar vardı ama malesef göl kenari yavaş yavaş yosun tutmaya başlamış.ilçeyi her türlü tehlikeden korumak için yapılmış surlar malesef gölün kirlenmesine engel olamamiş balıkçı da bu konuda dertliydi ve işte burdan sonra hikayemiz türkü türkü türkiyem modundan 13. cuma moduna geçti.

    balıkçıya göre buranın garip bir laneti varmiş yani aslında bu surlar izniklileri dışarıdan korumak için değil de onlari içeri hapsetmek için yapılmış ne kötülük yapıyorlarsa kendilerine yapıyorlarmış iznikliler ve iznikli biri başka bir yere çıkamazmış pek çıksa da geri dönmek ister sonra da burada mutsuz olurmuş.

    bunlar anlatanın hayalgücünden başka birşey değil belki ama o kırmızı atmosferde tüylerimi diken diken etmeye yetti de arttı bile.

    balıkcı-burda bi küp altının varsa gümüş olur önce sonra da bakır..lanetli bir yer burasi.
    ben-neaaa!!...neyse ben cıkıyorum kendine iyi bak bye
  • tek tiyatrosu ms 111 yılında yaptırılan roma tiyatrosudur. zamanında 1500 kişiyi alan, büyüklüğüyle, ihtişamıyla göz kamaştıran tiyatro şu anda beş on taştan oluşan arkeolojik bir eserdir.

    iznik'e gidildiğinde roma tiyatrosuna uğranıp, çok az kalan basamaklarına oturup, "bu nasıl ilerleme, bu nasıl gelişme mını avradını skym.." şeklinde düşüncelere gark olunabilir.
  • bir zamanlar liman olan, bugun kasaba modunda sehir. izgara planlidir, sehri kuzey-guney*, dogu-bati* dogrultusundaki iki cadde dort parcaya ayirir. bu caddelerin surla kesistigi yerlerde sehrin dort kapisi bulunur. dolayisiyla iki caddenin kesisim noktasindan bakildiginda dort kapi da gorulebilir. iznik konsili'nin yapildigi ayasofya zaten bu kavsaktadir. dandik bir balik olmasina ragmen buradaki sudak izgara ve bugulama tadindan yenmez.
  • bu kadar zengin bir tarihin ve tarihi dokunun bu kadar atıl kalıp boşa harcandığını gösterip hayretler içerisinde bırakan ilçe.

    şunlara bir bakar mısınız :

    - öncesinde ve roma imparatorluğu zamanında bitinya bölgesinin en önemli merkezi imiş
    - 4. yy'da iznik konsülü burada toplanmış ve incil kaleme alınmış
    - anadolu selçuklularına ilk başkent olmuş,
    - 1. haçlı seferinde selçuklu ve haçlılar arasında dehşet muharebelere sahne olmuş,
    - 1204 - 1261 yılları arasında bizans'a başkentlik yapmış,
    - 1331'de de uzun bir kuşatmanın ardından osmanlıların eline geçmiş.

    binlerce turiste ev sahipliği yapıp, takır takır turizm geliri elde ediyor olması gereken yer normalde. peh...
  • bir sonbahar günü, aynı adı taşıyan gölün etrafından gide gide gelinen yer.
    bir garip hüzün var ne olduğu belirsiz.
    senato sarayı aranıyor, suyun altında kalmış;
    kapılar, şehri çevreleyen surlar garip bir şekilde az katlı evlerin arasında kaybolmuş gibi gibi...
    sanıyorum, zetyindalından bir zeytin öylece yenir, yok çok acı bu...ağzım zehir gibi oldu...
    15.000 kişilik anfitiyatro toprak altında, kalıntılar üzerinde güzel gözlü ilkokul çocukları dolanıyor, okuldan eve dönüyor. osmanlı dönenimden kalma çini fırınları kalıntısı etrafında çini dükkanları var ama nedense insan oradan bir şey almak istemiyor. bir şey var burada bilemedim, duramadım, kalamadım...şehrin ortasında ayasofya da, mozaik kalıntıları var, az kalmış, orası da biraz yalnız kalmış....bir şey var bu şehirde bilemedim, gittik, gördük, kalamadık, kapılardan geçtik, devam ettik, göl kenarından, tamam ettik su çevresini...
  • kalkıp bu güzel ilçenin yerlilerinden birine burayı şarap tanrısı kurmuş desem, söverler ama yine de mitolojik olarak kurucusu dionysos'tur. buyrun size efsane:

    tanrıça kybele'nin kızı nikaia hanım kız tanrımız, erkek milletine ne garezi var bilinmez, evlenmiycem bakire kalacam diye tutturmuş. o böyle inadım inat takılırken günlerden bir gün çoban hymnos (çoban diyip geçmeyin bayağ popü dür kendisi) bu güzel tanrıçayı görür aşık olur. eros'un "seviyorsan git konuş" gazlamasıyla ilanı aşk eden hymnos bu ilanı aşkın cevabını kezban ruhlu hanım kız tanrımızın okunun kalbine saplanmasıyla alacaktır.
    bu olay karşısında tanrılar bile ağlar. tabi eros şok, "yılların pezevengiyim böyle göt olmadım arkadaş, ben bunun acısını çıkarmazsam bundan sonra adım eros değil" diyip dionysos a intikamına yardımcı olması için ispikler.
    dioynysos kafa güzel olduğundan "hallederiz koçum" der ve o gazla nikaia yı görmeye gider. şans eseri dionysos reyiz nikaia yı derede yıkanırken çıplak görür ve ne sarhoşluk kalır ne bir şey. tabi hatunun kafadan noksan olduğunu, hayır demek yerine ok attığını falan hatırlar, aynı şey kendi başına gelsin istemez. kendi bildiği yoldan işi çözmek ister ve dereye şarap karıştırır.
    artık bu tanrıça dere suyunu içerek mi yıkanıyo, yoksa kokusu bile mi çarpıyor bilinmez sarhoş olur. bizim yakışıklı tanrı dionysos u da görünce hepten baştan çıkar, evlenmiycem bakire kalacam lafları yalan olur ve gebe kalır.
    nikaia her ne kadar başta, "ay ben bu tipsizden mi gebe kaldım, kendimi öldüriciiim" gibi tripler atsa da yemez ve çocuğu doğurur.

    dioynsos da bu kutlu olayın ardından bu kenti kurar, kezban mezban ama çocuğumun anası diyip kent kurar ve kente nikaia (sonra o nikea oluyor) adını verir.

    esasen gerçek kuruluşu da aşk hikayesidir denilebilir ama öyle çok da romantik bir şey beklemeyin:
    antipatros diye bir generalimiz var, sonrasında bu eleman iskendere**** (bkz: büyük iskender) babasıymış gibi yaklaşacak (gerçek babası da olabilir diyenler var, ben bilmem onların yalancısıyım) hatta annesine de arkadaşlık edecek (fesatlanmayın kötü bişi yok). neysem, iskender büyüyüp ortalığın tozunu attırırken kendi generallerden biri olan lysimakhos ile antipatros'un kızı evlenir (adı tabi tahmin ettiğiniz gibi nikea).

    gel zaman git zaman yine bizim büyük iskenderin generallerinden biri olan antigonus helikare adı verilen kenti alır ve adını antigonei olarak değiştirir (böyle bir kendini beğenmek yok). büyük iskender öldükten sonra bazı generaller bir birlerine girer bunlardan bir çift de lysimakhos ve antigonus'dur. savaşı lysimakhos alır ve antigonei yi işgal eder, kentin adını da karısının adı olan nikea olarak değiştirir (romantik general / vali).

    işte böyle romantik bir yerdir burası.

    edit: anlam şey olması vardı düzelttim.
hesabın var mı? giriş yap