• önemli not: konu üzerine herhangi bir uzmanlığım yok, http://www.independent.co.uk/…-animals-9844721.html adresindeki yazıya dayalı bir entrydir (yazıda benim aşağıda aktardıklarımdan fazlası da var, okunmasını tavsiye ederim). son olarak, konunun uzmanlarından gelecek düzeltmelerin başımın üzerinde yeri var.

    (bu konuda yabancı dillerde araştırma yapmak isteyebilecekler için ingilizcesi intentional animal torture and cruelty ya da sıklıkla kullanılan kısaltmasıyla iatc).

    homicidal triad'ı* meydana getiren üç davranıştan biri.

    kişinin çocukluğunda sürekli yatağını ıslatma, bir şeyleri ateşe verme saplantısı ve hayvanlara eziyet üçlüsünden en az ikisi varsa, yetişkinliğinde cinayet işlemeye (ve/veya tecavüze) meyilli olabileceği düşünülüyor. aradaki bağ kesin olarak kanıtlanabilmiş değil ama seri katillerin yarısına yakınının çocukluğunda bu davranışlar görülüyor. bunların temelinde de aile yatıyor. eğer ebeveynler çocuğa şiddet uygulamışsa, çocuğu taciz etmişse, evde genel olarak şiddet varsa ve çocuk buna şahit oluyorsa, son olarak da çocuk ağır bir ihmal altında yetişiyorsa bu davranışlar ortaya çıkabiliyor.

    iatc'yle bağlantılı olduğu 2013 yılında dr. phillip kavanagh tarafından yürütülen bir çalışmayla gösterilmiş başka bir üçlü var, o da dark triad (psikopati, narsisizm ve makyavelizm).

    çocuklar antisosyal davranışları genellikle yakın çevrelerinden öğrendiklerinden, iatc'yi ve diğer kişilik bozukluklarını engellemenin bir olası yolu çocuğu doğru örneklerle yetiştirmek. burada esas sorumluluk ebeveynlere düşüyor. anneyle babanın prososyal davranışlarına ek olarak evdeki böceği öldürmek yerine zarar vermeden dışarı atmak, kuşları beslemek, ev hayvanlarını ailenin bir üyesi olarak görmek türünden doğru örnekler, çocukların üzerinde kalıcı olumlu etki bırakma potansiyelini taşıyor.

    buraya kadar yukarıda linkini verdiğim makale üzerinden gittim. şimdi yazacaklarımsa tamamen bana ait:

    psikopatların psikopatlıklarına öfkelenmek doğal bir tepki ama bu öfke başlı başına hiçbir sorunu çözmüyor. önemli olan, bunun tekrarlanmaması için gerek kendi çocuklarınıza gerek yakın çevrenizdeki çocuklara bu konularda doğru örnek olmak. oturduğumuz yerden küfür ederek hiçbir işe yaramamaktansa ulaşabildiğimiz çocuklara ufak tefek de olsa olumlu davranışları örnek göstererek bir şeyleri gerçekten değiştirebiliriz.

    konuyla ilgili bilimsel makaleler:

    kavanagh, p. s., signal, t. d., & taylor, n. (2013). the dark triad and animal cruelty: dark personalities, dark attitudes, and dark behaviors. personality and ındividual differences, 55(6), 666-670.

    james, s., kavanagh, p. s., jonason, p. k., chonody, j. m., & scrutton, h. e. (2014). the dark triad, schadenfreude, and sensational interests: dark personalities, dark emotions, and dark behaviors. personality and individual differences, 68, 211-216.

    jonason, p. k., & kavanagh, p. (2010). the dark side of love: love styles and the dark triad. personality and individual differences, 49(6), 606-610.
  • bazen cezası bu dünyada çekilen orospu çocukluğu örneği.

    8- 9 yaşlarındaydım, konya'nın bir içesinde geçti çocukluğum. evimizin komşu bahçesini de içeren bir ev vardı, sahibi de çatlak ve insanlıktan nasibini almamış deli karının biriydi. amına koduğumun üşütüğü. hatırladıkça cinlerim tepeme üşüşüyor.

    neyse,

    bunların bahçesinde bir tandır ocağı var, bilen bilir nasıl olduğunu. uzun uzadıya anlatmayacağım. içine ateş yalıkan, içi geniş fakat ağzı dar bir çukur olarak düşünebilirsiniz. iç anadolu'da ekmek yapımında kullanılır genellikle.
    bu vicdanını siktiğimin kadınının ekmek yapacağı tutuyor bir gün, bunların tandırın içine de bir kedi girmiş. artık kışın soğuktan korunmaya mı çalışmış kazayla mı düşmüş, bilmiyorum. girmiş işte içeriye.
    kadın ilk başta biraz sopayla filan çıkarmaya çalışıyo kediyi, daha doğrusu değnekliyor hayvancağzı içerde, çıksın diye. oradan çıkamadığını kafası basmamış anlaşılan. sonra da "ööehhh ne uğraşacam" diyerekten hayvanın üstüne kuru otları basıp ateşe verdi. evden fırladığım gibi koştum fakat söndürene kadar hayvancağız çok acı bir şekilde can verdi.

    o günden sonra o kadına olan nefretim katlanarak arttı. hayvanlara yapılan eziyeti insanlara yapılan eziyetle eşdeğer tuttuğumdan mıdır, yoksa böyle bir manzaraya direkt tanık olmanın verdiği şoktan mıdır bilemem, her gördüğümde, her ismi geçtiğinde beddua ettim. o gün tanık olduğum o dehşet durumun başına gelmesi ve aynı acıyı çekerken de tanık olmayı diledim.

    bazen ne dilediğimize dikkat etmemiz gerekiyor, bunu da o gün anladım.

    1 seneden biraz fazla zaman geçmişti, kadının 5 yaşında çocuğu, gözlerimin önünde o ocaktaki kaynayan süt kazanını kendi üzerine devirip çok acı bir şekilde can verdi.

    o andan itibaren çocukluğum bitti. günlerce kendime gelemedim, yemek yiyemedim, uyuyamadım. kime anlattıysam da hepsinden "sen neden vicdan yapıyosun ki, olacağı varmış olmuş" gibisinden cevaplar aldım ama benzer olayın aynı tandır ocağında ve yine benim tanıklığımda gerçekleşmesi her zaman içimde korkunç bir vicdan azabı olarak kaldı. asla tesadüf değildi çünkü bana göre.

    demem o ki, yapmayın...

    kıssadan hisse; öyle aşırı dindar bir adam sayılmam, hatta şöyle bir düşündüm de, hiç sayılmam...
    ama bir ilahi adalet var. adına karma de, ne dersen de amına koyim.
    hayvanlara yapılan zulmün, zalimin çoluğundan çocuğundan çıktığını 1. gözden gören birisi olarak, insanlara zulmedenlere eyvah eyvah diyorum...
  • beni çoğu zaman insanlara eziyet edilmesinden daha fazla üzen eylemdir. yapanlar gebersin dediğimdir.
  • kış uykusu* diye bir evre var ve biliyorsunuz ki yalnızca ayilar bundan faydalanmiyorlarlar. son bir hafta içerisinde tam üç kişinin evde beslediği kaplumbagasinin kış uykusuna yattığını, lakin bu aklı kit insanlarin bilemeyip, öldü sanarak hayvanciklari ya cope attığını, ya da canlı canlı gomdugunu ogrenince delirdim artık.

    zaten yemissin bir bok, almissin tencere boyu olmayan bir yere koymussun hayvancagizi bari yarım saat bakımını araştır öğren. hepsini geçtim ilkokul 4. sınıfta soğukkanlı canlilari ve kıs uykusu meselesini ogretiyorlar.. masal mi sanıyorsunuz?

    geçen yıl da kaplumbagasinin fanusunu kaloriferin üzerinde unutan bir hayvan evladından haberim olmuştu... onun da aklına ayrı ziplayayim.

    bir yanlış yapmışsiniz bari onu doğru yapın. yanlışıniz bile sikim sokum şeyler... hayvanlara eziyet etmeyi bırakın. "isteyerek olmadi" diyenin kalbini kırarım, bi kere o hayvanın habitati fanus değil.

    http://www.newton.dep.anl.gov/…tn/400-499/nb485.htm
    zor olmasa gerek "google ara: kaplumbağa bakımı"
  • hayvanlardan korkarım ben. kedi görsem ne yapacağımı şaşırırım. hele apartman gibi dar bi alandaysa bu karşılaşma olduğum yere pısar kedinin gitmesini beklerim. nedense üstüme atlayıp tırnaklarını suratıma geçirecekmiş gibi gelir bana kediler. ufak kedilere bile temkinli davranırım. (o nasıl güzel bi yaratık yarab)

    sürüngen hayvanlara bakmaya tahammül edemem. belgesel hastası bi babanın kızı, belgesel hastası bi adamın eşiyim. o sürüngenler böyle kıvrılırken falan fena olurum. içimi kaldırır mideme yumruk yemiş gibi olurum. hamilelikten gelen bi sorun sanıyordum ki değilmiş hala geçmedi.

    at fobim vardır. 1 km uzaktan at görsem ağzım tuzlanır bayılacak gibi olurum. küçükken bi keresinde at pazarı mıdır nedir onlarca atın olduğu bi yerden geçmek zorunda kaldığımı, dakikalarca ağladığımı hala unutamam. atlar hisli hayvanlardır, onlarda beni sevmez beni görünce huzursuz olurlar.

    köpek denen canlıya bayılırım. severim. en büyük isteklerimden biri, bahçeli bi ev golden retriever... oğlumla oynaşıp dursunlar... ama pitbull denilen ve ona benzer yırtıcı köpeklerden inanılmaz tırsarım. götüm götüm kaçarım nerde görsem.

    balık denilen hayvanı evde beslemeyi sevmem. eşimle sürekli kocaman bi akvaryumumuz olacak hayır olmayacak diye tartışmalarımız olmuştur. anlamsız gelir oynaşamayacağım kucagıma alıp sevemeyeceğim bi hayvanı evde tutmak.

    çok küçükken babam horoz beslerdi. yanlarından geçerken ayaklarım götüme vura vura koşardım. acayip tırsarım ne yapacagı belli olmayan horoz ve türüvlerinden.

    *********

    bundan 5 sene evvel çatı katı lambri olan bi evde oturuyorduk. evin balkon kısmındaki çatıya kuşlar yuva yapıyorlardı. bi delik bulmuşlar ordan çatının içine giriyolar kafalarına göre takılıyolorlardı. bi sabah sigara içmek için balkona çıktığımda hayatımda gördüğüm en çirkin, en tüysüz en çaresiz kuş yavrusunu yerde çırpınırken gördüm. aşık oldum. ben ilk defa hayatımda bi hayvana aşık oldum. nasıl çirkin nasıl tipsiz bişey... vik vik sesi, çelimsiz bedeni.. hayatımda hiç kuş yavrusu görmediğimden ne yapacağımı bilemedim. yeni doğmuş bebek çorabına koydum onu. odamda 3 gün besledim. babam, seni büyüyünce annesi sanacak ayrılmıcak peşinden bak gör diyordu. rahmetli dedemin adını verdim. deli hüseyin'in. hüso dedim.

    4. günün sonunda öldü hüso. bebeğini kaybetmiş anne gibi çırpınıp durdum... ne yapacagımı bilemedim. o sabah abim uzun bi yolculuğa çıkmıştı, hüso nasıl diye sordu bana, öldü diyemedim.

    hüso şimdi o güvercin senin bu güvercin benim uçup duruyordur cennetinde. canım benim.
    ************

    ben hayvanlardan bu kadar korkarken, bildiğiniz bazı durumlarda bayılacak kadar kendimden geçiyorken her gün sözlükte yeni bi şiddete denk geliyorum. biri köpeğe tecavüz ediyor, biri eşini köpekle cinsel ilişkiye zorluyor, eşi yapamayınca hayvana kendisi halleniyor, biri minik köpekleri nehire atıyor, biri etli çivi yediriyor biri kanatların ı kırıyo, biri boğazını kesiyor biri 5. kattan aşağıya atıyor falan. valla içim acıyor benim. gözlerim dolu dolu oluyor bildiğiniz. buruluyorum. utanıyorum. bu insanların arasında yaşamaktan utanıyorum.

    hayvandan ziyade bi cana eziyet etmenin ne gibi bi ruh haliyle alakalı olduğunu çözmeye çalışıyorum... ı ıhh yapamıyorum.
  • insanlardan nefret etme sebebi. bazen diyorum ne kopacaksa kopsun. çok büyük bir deprem mi olur, devasa bir gök taşı mı çarpar bir şey olsun ve insanlığın sonu gelsin istiyorum hani dinozorlar misali.. sadece hayvanlar içinde değil. insan kötü. tecavüz/taciz onda, hırsızlık, cinayet, işkence, savaş desen onda. vicdansızlık onda. doğa katliamı onda. ne kadar zararlı bir varlık insan ve etrafıma baktığımda boş beyinli ne kadar gereksiz insan var.

    konumuza dönersek daha önce de bahsetmiştim genelde ezilmişliğin bir dışa vurumu hayvanlara eziyet etmek. kendisine acınmadığı için o da acımıyor. kendi çektiği acıyı fiziksel olsun ya da olmasın başkası da çeksin istiyor. bunu da en kolay uygulayabileceği canlı hayvan. tamamen savunmasız. mahallemizde bile olmuyor mu bir köpeği çocuklar kızdırıyor, taş atıyor, hayvan dayanamayıp saldırınca ailesi çocuğum bir şey mi yaptın demeden belediyeye şikayet ediyor ki gelsin öldürsün. ben çocukken yaşadım bunu herkesin gözü önünde vurmuşlar köpekleri ki onları besliyorduk. iyi ki de şahit olmadım. çocuğunu eğiteceksin. şiddete maruz bırakmayacaksın. bunun en ufak belirtisini görürsen müdahale edeceksin çocuktur demeyeceksin. al sana kazık kadar olduğunda, kötülük, merhametsizlik ruhuna işlediğinde hayvana da eziyet eder sana da. bunun bile temelinde insan var. siz hiç beslenmek dışında zevk için bir canlıyı öldüren hayvan gördünüz mü? kuyruğunu kesen, tekmeleyerek öldüren bir hayvan olması mümkün mü?

    hayvanlara eziyet etmek geçici bir sapkınlık değil, çocukluk değil, hiçbir bahanesi olamayacak kadar büyük bir kişilik bozukluğudur. bana kalırsa bu tür insanlar topluma filan kazandırılamaz. aksine toplumu bunlardan arındırmak lazım ki düzgün bir nesil yetişsin.
  • karsiliginin kesinlikle idam olmamasi gerekiyor. boyle iskenceler yapan insan musveddeleri, cok daha beterini yasamalilar. bizzat yasatmaya da gonulluyum..
  • bu eylemi gerçekleştirenler yaşadığı dünyayı sadece kendi ırkına ait sanıp, diğer canlıları kendinden aşağıda görenlerdir ve bu yüzden en ağır cezayı almalarını umduğum insanlardır. gerekli fiziki ve biyolojik koşullar sağlandığı için varolan ve yaşadığımız gezegenin kaynaklarını tüketen bir nevi asalak olduğumuzu unutmuşlardır. o sokaktaki kedi ve köpekten değer olarak hiçbir insanın farkı yoktur. onlara karşı suç işleyenleri de insana işlemiş gibi yargılayan bir adalet sistemi olsa böyle iğrençliklerin önüne geçilebilir ama maalesef bu sistemi hazırlayanlar da düşüncesiz insanlar olduğu için birçok ülkede hayvanlara eziyet edenler rahat rahat aramızda dolaşabilmektedir.
  • "bir kadın, bir kediyi kapalı bir yere hapsetti. kediye yiyecek, içecek vermedi. dışarıda bir şey bulup yemesi için serbest de bırakmadı. kedi öldü ve kadın da bu yüzden cehenneme müstahak oldu." (buhari 3/553; müslim).

    "merhamet etmeyene merhamet olunmaz." (buhâri, edeb, 27)

    konudan çıkarılabilecek sonuçlardan bazıları şunlardır;
    -hayvanlardan da hesaba çekileceğiz.
    -günahları peşpeşe sıralamak, ısrarcı olup küçümsemek cezâ sebebidir.
    -insanlara eziyet etmek elbette hayvanlara eziyet etmekten daha tehlikelidir.
    -cezânın peşin verilmemesi iki sebeple de olabilir; hatadan dönüp tevbe etmek için fırsat da olabilir, azgınlığın artması için bir tuzak da olabilir,
    -ölmeden önce tevbe etmenin önemi; tevbe edilmezse büyük günahların cezâsı ahirete kalır.
    -sebep değişirse sonuç da değişir; iyi muâmele görmek iyi muamele etmekten geçer.
  • düşüncem şudur ki; bunu yapıp, eğlenip hala hayatına devam eden insanlar mental ve fiziksel eksikliklerini, toplum arasında kaybolup giden sönük tipli oldukları gerçeğini ve çocukluktan beri bozulmuş ve hep ayaklar altına alınmış karakterlerini az da olsa kendi çaplarında unutup "ben güçlüyüm" düşüncesine kapılmak için yapıyorlar.

    toplumdan hep dışlanıp, arkadaşları arasında taşak konusu olup hep güçsüz kalanların başvurduğu bir yol gibi. çünkü böyle bir işkenceyi ancak akli dengesi bozuk ezik orospu çocukları yapar.

    ne yazık ki, çocukluğumda ve de şuan hayatımda bunu yapan insanlar gördüm. tanıdığım insanlardı. hatta gözümün önünde kedinin tekine tekme atan bir arkadaşla (aslında arkadaşta değil öyle selam melam mesafesindeki bir kişi) yol ortasında ağır şekilde kavga etmişliğim de vardır. işte bu yüzden yukarıda yazdığım çıkarımları yaptım. kedinin götüne torpil sokup patlatan mahallenin sümüklü çocuğu da böyleydi. herkes tarafından itilir kakılır babasından dayak yerdi. yani demek istedğim şu;

    gerçek hayatında gösteremeyeceği bütün güç gösterilerini, yıllarca içinde kor ateş gibi yanan hırsını alacağı tek nokta maalesef sokak hayvanlarıdır.

    keşke içlerinde yanıp patlayan o ezikliklerini ve hırslarını kendi götlerine torpil sokup patlatarak çıkarsalar. hem böylelikle de topluma faydalı olmuş olurlar.
hesabın var mı? giriş yap