• alm. uzak özlemi.
    heimweh kelimesinin, yani sıla hasretinin, evini özlemenin tam tersi. her şeyi bırakıp gitmek isteyenlerin, kendi evinde yabancı gibi hisseden insanların, evinde kendini evinde gibi hissetmemek derdinden muzdarip olanların içini dolduran his.
  • türkceye tam cevrilemeyen, yaklasik anlami "uzaklara gitme istegi" olan, almanca sözcük. dünyanin üzerinde gidilmedik köse birakmayan milletimin nasil olup da bu kelimenin kesfini almanlara biraktigini ise hala idrak edemedim...
  • almanca'nın belki bütün dillerin içindeki en güzel en şiirsel kelimelerden biri; uzağı özlemek, gitmek istemek.
  • almancada uzaklara duyulan özlemi ifade eden, şiir güzelliğinde bir kelime.

    weh alman dilinde fiziksel bir acı ve ağrıyı ifade etmek için kullanılırken, sılaya özlem fiziksel bir acıya eşdeğer tutulur ve dilde heimweh olarak yer bulur. daha da karmaşık bir duygu yoğunluğunu, ruh acısını anlatan uzaklara özlem de benzer şekilde fernweh olarak adlandırılır. alt metinde "özlemek acıtır" diyen almanca'nın ne kadar halden anlayan bir dil olduğunu; almancada duyguların kelimelere nasıl ustalıkla aktarıldığını sadece bu yapılardan bile anlamak mümkündür.

    kelimenin anlattığı hissiyat için ise;

    (bkz: nerede değilsem orada iyi olacakmışım gibi gelir)
  • ingilizce'deki serendipity gibi bir sözcük; öyle güzel, öyle derin.
  • "(...) almanya'nın hiçbir köşe bucağı yoktur ki bu huzursuz adam (heinrich von kleist, invulnerable) gitmemiş olsun; hiçbir şehir yoktur ki bu ebedi vatansız oturmamış olsun. hemen hep yoldadır o. berlin'den bir atlı posta arabasıyla dört nala dresden'e, erzgebirge'ye, bayreuth'a, chemnitz'e uçar gider, bakarsın birden peşinden atlı kovalarcasına würzburg'a, sonra napoleon savaş alanlarını katederek paris'e. orada bir yıl kalmak istemektedir, ama daha birkaç hafta sonra isviçre'ye kaçar; bern'i bırakır thun'a, basel'i bırakır yine bern'e; ansızın sapandan fırlamış bir taş gibi wieland'ın ossmannstedt'de sakin evine iniverir. gecenin ertesi yine yerinde duramaz, yine alev tekerlikli bir arabaya atlayıp milano üzerinden ve italya gölleri üzerinden paris'e koşar, boulogne'da yabancı bir ordunun ortasına düşüncesizce atar kendini ve mainz'da ansızın ölüm döşeğinde gözlerini açar. sonra yine berlin'e, potsdam'a fırlatmıştır kader onu (...)"

    die baumeister der welt (dünyanın fikir mimarları), kleist; stefan zweig
    çeviren: gürsel aytaç

    (bkz: yerleşik yabancı)

    edit: (bkz: heimweh)
  • almanca bir kelime: fernweh. daha önce bulunmadığın, uzak yerleri özleme anlamına geliyor. tek kelimelik şiir gibi. anlıyor ve anlatıyor.
  • (bkz: heimweh)
  • kendi tecrübeme dayanarak konusursam fernweh yani gurbet hasreti melankoli gibi, nostalji gibi psikolojik (belki de psikiyatrik, kimbilir) bir durum ama gecici oldugunu ya da sonradan edinildigini düsünmüyorum. en azindan bende bu hep vardi ve beni sik sik yoklar. kurtulacak gibi de degilim.

    fernweh konusundaki ilk elle tutulur anim 14 yasindaykendi sanirim. durup dururken evden ayrilip, bilmedigim kasabalara gidip, bilmedigim yerlerde yemek yiyip, bilmedigim insanlarla konusmak istiyordum. o zamanki hayalimde amerikadaki o sikici kasabalar vardi nedense. ki o zamana kadar ben ailemden ayri 2 günden fazla gecirmedim hic, o da mutlaka kuzenlerimden birinin evine gitmem demekti. yani hayatimda hic yalniz kalmamistim.

    ilk yalniz seyahatim 15 yasinda ailemin beni 2 ayliginda ingiltereye dil kursuna postalamasiyla basladi. sudan cikmis balik gibiydim. haftalarca yalnizlik cektim cevremde türk tanidiklar oldugu halde, telefonda ailemi özledigim icin kim bilir kac kere agladim. simdi düsünüyorum, sanirim yalnizliktan aglamam filan cevremde istemedigim ya da sevmedigim insanlarla cevrili olup onlarla iletisim halinde olmam yüzündendi. tamamen tek basima olsaydim, bu kadar zorluk cekmezdim gibi. o ilk uzun seyahatimdeki son 3 haftami mümkün oldugunca sehirde tek basina dolasarak gecirdim. farkettim ki hem yalnizlik hissimden kurtuldum, hem kendime güvenim geldi, hem de ailemden ayri kalmanin da cok da kötü bir sey olmadigini gördüm.

    sonra lise sonda orhan pamukun yeni hayat adli kitabini okudum. oradaki karakterler de rastgele otobüslere binip bilmedikleri kasabalara gidiyorlardi. evleri yoktu, hep seyahat halindeydiler. o kadar cesaretim ve enerjim yoktu, ama karakterlerin yaptiklarini hayranlikla okuyordum. orada gerci bir kiz ve bir erkek birlikte seyahat ediyorlardi 'melegi görmek icin'. bense hep kendimi yalniz hayal ediyorum ve bu gurbet hasretini yabanci bir sehirde sadece yalniz kaldigimda bastirabiliyorum. bilmiyorum, bana normal gelen de bu sanki. yanimdaki insanin sikilmasindan korkmamak, benim istedigim köseyi benim istedigim zaman dönebilmek, bazen 5 dakika bazen de 1.5 saat sebepsiz yere bir yere oturabilmek. baska kimse benimle benimle ayni seyi ayni anda isteyemeyecegi icin, illa ki bir kisinin taviz vermesi lazim geliyor. fernwehi bastirmak icin yalniz seyahat sart bence.

    hicbir zaman öyle romanlardaki gibi kapiyi cekip eski hayatimi geride birakmadim ya da ailemi, sevgilimi vs terketmedim. sanirim o kadar hayalperest ve bencil degilim. ama oyle hikayeleri okuyunca da yapanlarin ruh halini kesinlikle anliyorum. yalniz fernweh sadece bunalip evden kacmak demek degil. fernweh hic görmedigin ama asik oldugunu bildigin bir diyara gitmek, orayi plansizca kesfetmek, sokakta banka oturup ise gidip gelenleri, barda tabureye oturup karsinda icenleri izlemek demek. fernweh kaybolma korkusu olmadan bir sehri kesfetmek, bir yabanciyla en derin sorununu, korkunu, hayalini paylasmak istemek, bir yabancinin ruhunu tanimak, yagmurda sirilsiklam olasiya yürüyüp o yüksek binaya varmak, arabayla giderken karsina ansizin cikan ve hayatin boyunca unutamayacagini bildigin bir manzarayi aramak istemek demek bence.

    evlenmezse ölecek hastaligi gibi, fernweh de seyahat etmezse ölecek hastaligi gibi bir sey. tek caresi pasa pasa plan yapip, para biriktirip, o istenen diyara bir an önce gitmek. bazen de insan sansliysa hic beklemedigi bir anda kendini tek basina bir seyahatin ortasinda buluyor ve o yalnizlik pinarindan kana kana su iciyor. coktur benim 24 saatlik yalniz seyahatlerimde haftalarca yaptigim esli/aileli tatillerden daha fazla zevk aldigim.

    tahmin ettiginiz gibi bana yine geldiler. simdiki hayalim ise iskocya. tek umudum bir anca oraya gidip görebilmek.
  • bence almancadaki en guzel kelime fernweh. tam turkceye cevirisi sanki uzaklara kacip gitme arzusu gibi ama degil de gibi. heimweh kelimesinin tam turkcesi olup bu iki zitlik arasindaki duyguyu bence en guzel yeni turku gurbete kacacagim sarkisiyla anlatir. sarkida hem gitmeyi istemek ya da mecbur kalmak varken, hem de gidince aci cekecegini bilmek ama kabul etmek vardir bence.

    fernwehe donersek; kisa bir suredir dunyanin en kuzeyinde bir ulkede kisa bir is icin bulunuyorum. benim icin gunun en guzel tarafi sabah ve aksam olmak uzere gunde iki kere transporter ile yemyesillik ile sinirlandirilmis oto yoldan giderken, gunes piril piril ama yakmazken, radyoda sans eseri buldugumuz ama hic degistirmedigimiz, 24 saat klasik rock calan kanal ile yolculuk ettigimiz kisim. oyle ki, mecburi olarak 80-100 km/s ile giderken icim icime sigmiyor, daha hizli, daha hizli gitmek istiyorum. o an icimden neler neler geciyor. kacmak, kosmak, daha hizli gitmek istiyorum yol boyunca ama o yol da hic bitmesin istiyorum. 20 dakikalik seanslar boyunca bir sabah, bir de aksam olmak uzere icime donuyorum, heyecanli hayaller kuruyorum. babamin hala hayatta oldugu, transporterda yanimda oturdugu, ayni kanal acikken, arka tarafta aletler degil de bir cadir, bir kutu dolusu kitap, kasa kasa bira, bir kac sarap ve bir kac single malt sisesinin oldugu hayaller. ikimizin de hic konusmadi, ama cok huzurlu oldugu hayaller. sonsuza dek gitmek istiyorum, referans noktam neresi olursa olsun oradan sonsuza dek uzaklamak istiyorum. fernweh ile yanip tutusuyorum.
hesabın var mı? giriş yap