• demiştir ki:

    "yüz anlamdır, bağlamsız anlam. demek istiyorum ki, başkası, yüzünün eğilmezliğinde/dikliğinde [rectitude], bir bağlam içindeki bir kişi değildir. normalde, bir "kişi"yizdir: sorbonne'da profesörüzdür, devlet konseyinde başkan, birinin oğlu, pasaportta yazan her şey, giyinme, kendimizi tanıtma biçimimiz. ve bütün anlam, sözcüğün alışıldık anlamıyla, belli bir bağlama ilişkindir: bir şeyin anlamı başka bir şeyle olan ilişkisinde yatar. buradaysa, tam tersine, yüz kendi başına anlamdır. sen, sensindir. bu anlamda, yüzün "görülmediğini" söyleyebiliriz. yüz, düşüncenizin kuşatacağı bir içeriğe dönüşemeyendir; o içerilemeyendir [incontenable], sizi öteye taşır."

    (çeviri alın teridir...)
  • cıplak yüz karşısındakini de soyar diyen felsefeci. aynı zamanda 'insanlar kendini evinde hissetmek için felsefe yapar' diyerek de, felsefe ogrencilerinin "biz simdi bu kadar niye felsefe okuduk' demelerine bir nebze yanıt vermistir.
  • "emmanuel levinas, maurice blanchot ile olan dostluğundan bahsediyor. "
  • bir radyo mulakatinda sabra ve satilla katliamini kinamayi reddeden, ultra-siyonist felsefeci.
  • heidegger'i felsefenin bütün anlamını varlık nedir'e, yani varlıkbilime indirgediği için eleştiren levinas, saf yokluk (oluşum içerisindeki yani dönüşüm içerisindeki, aristotelesçi ve hegel'ci anlamdaki dönüşen yoklukla ya da varlık ile bir olan yokluk ile değil de, akılcı bir umutla akıldışına açılan bir boyuttaki umutla, zamanda kendisine yer olmayan başka bir zamansallık kökeninde varolan bir umutla yan yana duran saf yoklukla, ölümden sonraki zamanın zamansızlığıyla ilişkili hiçlikle) kipini ölüme-doğru-olmanın karşısına koyar ve saf yokluğun heidegger'in ölüm ve zamanla ilişki içerisinde çözümlediği ve varoluşun kökenine işleyen kaygı içerisindeyken bile ulaşılabilir olmadığını ve varlık'tan daha öte boyutlara gereksindiğini söyler.

    bütün anlamı varlık'ın doluluğuna ve onun çobanı olmaya yükleyen heidegger, levinas'ın gözünde felsefe tarihinin olası bir yorumundan daha ötesini yapmış görünmez. ve heidegger'in varlığın içselliği ve ölümlülüğü içerisinden özne'ten türettiği ölüme doğru olmayı ve zamanda durmayı levinas, başkalarının ölümünden ve onların yükünü taşıyan arkada kalandan türetmeye çalışmaktadır. (burada doğrudan bir etik boyut açılır) ötekinin ölümü karşısında insana kalan anlam nedir ve burada zaman olmayan zamanda geleceğe atılmaktan başka bir yol var mıdır? daha önemlisi "varlık nedir" bu iki sorunun bütün anlamını ve ufkunu tüketebilir mi? heidegger bu son soruya evet diyebilecekken, levinas buna şiddetle karşı çıkar ve varlıkbilimin kapsayıcı olmadığı alanları keşfetmeye dalar. bu noktada ölüm ve zaman'da levinas heidegger'e karşı kant'ı öne sürmektedir... bu önesürüşün içeriğini de sonramıza bırakalım...
  • gayet yakın temas kurduğu ve büyük bir hayranlık beslediği heidegger için, holokostun ardından, "bazı almanları affedebiliriz ama heidegger'i asla" demiştir.
  • ölüm ile olan derdi ve buna yönelik kavramsallaşmayan ifadeleri oldukça etkileyicidir, esasında ben'deki ayrı'nın ya da başkasının ölüm ve zamanla olan ilişki üzerinden kurulması ve bunun, bu düşünsel ya da kategorik hiçbir ayrım, sentez tanımayan ilişki biçimlerinin etik bir ilişki olarak, felsefenin en temel kökeni ve ahlakı olarak sunulması gerçekten ben ve başkası ilişkisinin önceki felsefelerde olmayan bir şekilde köktenci bir şekilde sözkonusu edilmesidir. bunun fenomenolojik içerimleri ve yoğun etkilenimleri bulunsa bile levinas'ın kavramları olmasa bile derdi fenomenolojik değildir, husserl ya da heidegger'in varlık ve yokluk ilişkisinden çıkarak belirledikleri temsiller, kaygı ya da duygu -heyecanın belirliliği- değildir. blanchot'nun yazı deneyimindeki ölüm sorusu, levinas açısından sanki felsefedeki ölüm ve etik sorununa, başkasının ben'deki yerine ve aynının bu indirgenemez tabanının, ben'in hiçbir zaman ödeyemeyeceği bu borcun biricikliğine atıf yapar. aslında tam da bu biriciklik ve ben'deki kesintidir ki onu etik bir sorumlulukla ve yüzün ta kendisiyle baş başa bırakır. ölümün ya da zamanın ben'deki başka'nın kesintili ve indirgenemez asıl varlığında, ki belirsizlik ufkunu içerir, mevcudiyeti ben'in sabrıyla ilişkilendirilir ve bu sabır hep başkası üzerinden, yaşamın olayı üzerinden şekilleneceğinden edilgendir, öznenin elinde olan bir eylem alanı olmaktan uzaktır, bu yüzden aynı'nın kategorilerine ya da duygulanımlarına, yaşadıklarına ya da gördüklerine bağlanamaz, en azından bunlar o bağda tüketilemez: ölüm de zaman da bunların hepsinden taşar ve bu taşma bilginin konusu değildir, ama bu esrimenin ya da mistik bir örtünün de konusu değildir, bu felsefenin sorusudur, yanıt yoksunluğudur. zamanın sabrı olarak ölümdür. ölüm ben'in edilgenliğini sağlayan sabrın, sorumluluğun dıştaki yakınlığın kendisidir, bilgiye gelmeyen başkasıdır. levinas'ın ölüm ve zaman (la mort et le temps) yapıtındaki ifadelerle:

    "ölüm, bilinmeyene gidiştir, dönüşü olmayan bir yola çıkıştır, adres bırakmadan gidiştir... ölüm, ölüm deneyiminden başka bir anlama gelir artık. başkasının ölümünden kaynaklanır, başkasının ölümünde bizi ilgilendiren bir şeyden kaynaklanır... başkasının ölümü benliğimin sorunlu kimliğinde beni yaralar - bu birbirinden değişik kimlik edinme kavranışlarının basit bir tutarlılığından ibaret de değildir, dile getirilemeyecek sorumluluktan oluşmuştur... ölmek, başkasının ölmesi olarak benim "ben" kimliğimi etkiler. ben de aynı olanı kesintiye uğratmış olmakla anlam kazanır; benim ben'imde "aynı"nın kesintiye uğratılmasıdır... oysa ölümden etkilenme duygulanımdır, edilgenliktir, ölçüsüzlük tarafından etkilenmedir; mevcut olanın mevcut olmayan tarafından etkilenmesidir, kopuşa varıncaya kadar her türlü mahremiyetten daha mahrem olandır, her türlü a priori'den daha yaşlı bir a posteriori sunar, deneyime geri götürülemeyecek kadar eksi zamanlardaki unutulmuş ardışık zamansal sıra düzenine boyun eğer."
  • 21-22 mayıs tarihlerinde kongresi yapılacak olan.
  • simon critchley, levinas üzerine bbc radio 3 için hazırladığı radyo programını (1998) şu şekilde bitirmiş (ki levinas'ın etik anlayışına çok güzel bir giriş olarak okunabilir bu cümle):

    "perhaps the source of wonder with which, as aristotle claimed, philosophy begins, is not to be found by staring into the starry heavens, but by looking into another's eyes, for here is a more palpable infinity that can never exhaust our curiosity."
  • "benim başkasının ölümüyle ilişkim, başkasının ölümünden etkilenmem işte budur. artık bana yanıt veremeyen birine bu ilişki içerisinde duyduğum şimdiden bir suçluluğa dönüşmüş saygıdır; ölümden artakalan birinin suçluluğudur bu. " der levinas, ölüm üzerine düşünmenin şaşırtıcılığını hissettiren kitabı ölüm ve zaman'da.
hesabın var mı? giriş yap