9 entry daha
  • ölüm ile olan derdi ve buna yönelik kavramsallaşmayan ifadeleri oldukça etkileyicidir, esasında ben'deki ayrı'nın ya da başkasının ölüm ve zamanla olan ilişki üzerinden kurulması ve bunun, bu düşünsel ya da kategorik hiçbir ayrım, sentez tanımayan ilişki biçimlerinin etik bir ilişki olarak, felsefenin en temel kökeni ve ahlakı olarak sunulması gerçekten ben ve başkası ilişkisinin önceki felsefelerde olmayan bir şekilde köktenci bir şekilde sözkonusu edilmesidir. bunun fenomenolojik içerimleri ve yoğun etkilenimleri bulunsa bile levinas'ın kavramları olmasa bile derdi fenomenolojik değildir, husserl ya da heidegger'in varlık ve yokluk ilişkisinden çıkarak belirledikleri temsiller, kaygı ya da duygu -heyecanın belirliliği- değildir. blanchot'nun yazı deneyimindeki ölüm sorusu, levinas açısından sanki felsefedeki ölüm ve etik sorununa, başkasının ben'deki yerine ve aynının bu indirgenemez tabanının, ben'in hiçbir zaman ödeyemeyeceği bu borcun biricikliğine atıf yapar. aslında tam da bu biriciklik ve ben'deki kesintidir ki onu etik bir sorumlulukla ve yüzün ta kendisiyle baş başa bırakır. ölümün ya da zamanın ben'deki başka'nın kesintili ve indirgenemez asıl varlığında, ki belirsizlik ufkunu içerir, mevcudiyeti ben'in sabrıyla ilişkilendirilir ve bu sabır hep başkası üzerinden, yaşamın olayı üzerinden şekilleneceğinden edilgendir, öznenin elinde olan bir eylem alanı olmaktan uzaktır, bu yüzden aynı'nın kategorilerine ya da duygulanımlarına, yaşadıklarına ya da gördüklerine bağlanamaz, en azından bunlar o bağda tüketilemez: ölüm de zaman da bunların hepsinden taşar ve bu taşma bilginin konusu değildir, ama bu esrimenin ya da mistik bir örtünün de konusu değildir, bu felsefenin sorusudur, yanıt yoksunluğudur. zamanın sabrı olarak ölümdür. ölüm ben'in edilgenliğini sağlayan sabrın, sorumluluğun dıştaki yakınlığın kendisidir, bilgiye gelmeyen başkasıdır. levinas'ın ölüm ve zaman (la mort et le temps) yapıtındaki ifadelerle:

    "ölüm, bilinmeyene gidiştir, dönüşü olmayan bir yola çıkıştır, adres bırakmadan gidiştir... ölüm, ölüm deneyiminden başka bir anlama gelir artık. başkasının ölümünden kaynaklanır, başkasının ölümünde bizi ilgilendiren bir şeyden kaynaklanır... başkasının ölümü benliğimin sorunlu kimliğinde beni yaralar - bu birbirinden değişik kimlik edinme kavranışlarının basit bir tutarlılığından ibaret de değildir, dile getirilemeyecek sorumluluktan oluşmuştur... ölmek, başkasının ölmesi olarak benim "ben" kimliğimi etkiler. ben de aynı olanı kesintiye uğratmış olmakla anlam kazanır; benim ben'imde "aynı"nın kesintiye uğratılmasıdır... oysa ölümden etkilenme duygulanımdır, edilgenliktir, ölçüsüzlük tarafından etkilenmedir; mevcut olanın mevcut olmayan tarafından etkilenmesidir, kopuşa varıncaya kadar her türlü mahremiyetten daha mahrem olandır, her türlü a priori'den daha yaşlı bir a posteriori sunar, deneyime geri götürülemeyecek kadar eksi zamanlardaki unutulmuş ardışık zamansal sıra düzenine boyun eğer."
37 entry daha
hesabın var mı? giriş yap