• stefan zweig erasmus'u şöyle tanımlıyor:

    "bütün yalnızlar gibi özgür, bütün özgürler gibi yalnız..."
  • 15. yüzyilda ya$ami$ hollandali dü$ünür.hümanizmin babasi.
    din adami olmasina kar$in kilisenin dogmatizmine (bkz: dogmatizm) hep kar$i çikti.bunun üzerine reformistlerden ilgi gördü.amareformistlere de ele$tiri getirdigi için asla taraf olamadi.her zaman insan için iyi olani savundu ve kilise yanlilariyla k,lise kar$itlarini uzla$tirmaya çali$ti.ölünceye dek bunu ba$aramadi ama iki tarafa da dahil olmadi.türkçeye çevrilen tek eseri delilige övgüdür.bunun di$inda stefan zweig'in onun hakkinda yaptigi ara$tirma kitabili dilimize çevrilmi$tir.diger latince eserlerini meraklisi olmadigi için çevirmiyorlar sanirim.eh tabi insan caninin ekmek parasi kadar ucuz oldugu ve hatta ekmegin incan canindan daha pahali oldugu bir memlekette kim napar elin hümanistini.ne desem bo$.
  • iki erasmus ilkesi:

    nulli concedo.
    hiçbir gruptan yana değilim.

    homo per se.
    kendisinden yana olan insanım.

    ne kilise'den yanaydı ne de luther'den.

    ona göre insancıl duyguları paylaşmak partilerin safında değil, üzerinde olmak demekti.

    bu yüzden hiç risk almadı, deliliğe övgü risk almayan ama her şeyden rahatsız olan bir düşünürün deliliğe sığınmasıdır.

    ne var ki, erasmus'un bir sığınak olarak gördüğü alaycı ve deli dili bile bazen ani patlamalarla hayli ciddi bir tona teslim olur. deliliğe övgü'nün beni asıl kendisine çeken yanı da budur, diye düşünüyorum.

    budala kitleden kaçmanın bir değeri varsa, bunu en iyi gördüğümüz figür erasmus'tur. zweig bunu rotterdamlı erasmus: zaferi ve trajedisi'nde harika bir şekilde özetler:

    "kitle çılgınlığının yol açtığı en vahşi çarpışmalar sürüp giderken zaman zaman gizli köşelere sığınarak, arka yollardan geçerek korundu. en önemlisi, düşünce hazinesinin en değerli parçasını, insanlığa olan inancını çağının nefret fırtınalarından zedelenmeden kurtarabildi... erasmus'un canlılık yoksunu kişiliği hiçbir zaman gerçek bir savaş için yaratılmış değildi. onun yapabileceği tek şey tehlike karşısında ölmüş gibi yapan ya da renk değiştiren bazı küçük hayvanların yöntemini andırır biçimde kendisini savunmaktı. bir karışıklık çıktığında kabuğuna yani çalışma odasına çekilerek... kendini ancak kitaplarından örülü duvarın arkasında güvenlik altında hissederdi."
  • "körler ülkesinde tek gözlü adam kraldır" deyişinin sahibi yazar düşünür eski rahip.
  • biraz önce eski kokulu bir kitabın sayfasından, "bir dert onu önemsemeyene dert değildir." diye seslenerek yüzüme tebessüm yerleştirendir.
  • entellektuel faaliyetleri ile hayatini idame eden büyük düşünür.
    ayrıca incil'in ana metni olan aramca'dan yaptığı tercüme ile (onun zamanina kadar, daha da önce yapılmış olan latince tercüme kullanılıyordu) yerleşmiş olan bir 'çeviri hatasını' tesbit etti. tesbit ettiği hata hıristiyanlığın en büyük dogmalarından birini yıkıyordu!
    erasmus'a kadar olan incillere göre; musa paygamber tuva'dan indiğinde başına boynuz (kern) vardı!
    erasmus aramca orjinalleri okuyunca musa'nın başındakinin boynuz değil nur (gern) olduğunu çözmüştür.
    tabii hıristiyan teolojisi tekrardan kendini revize etmek zorunda kalmıştır.
    ayrıca benzeri bir geyik snatch filminin soygun sahnesi öncesi radikal dinci musevi kılığındaki soyguncular arasında da hakimdir (meryem genç kızdır/bakiredir).
    islami versiyonu ise; antik arapçada 'ikraa'nın 'oku!' manasına değil; 'davet et/çağır' manasına geldiği iddiasıyla gündemdedir. ikraa; allah için 'boynuz', 'nur' kavramları kadar alakasız değil; her iki durumda da manadardır.
  • asıl adı desiderius erasmus von rotterdam (1467, rotterdam -1536, basel) olup bugün hollanda'ya, zamanında ise kutsal roma-germen imparatorluğu topraklarına ait olan liman kenti rotterdam'da bir papaz adayı ile bir tabîp kızının -dönem yargılamalarında önemli olduğu için belirtme gereği duydum- gayrî meşrû çocuğu olarak doğmuştur.

    sorbonne üniversitesi'nde yüksek öğrenim gören bu âllâme-î cihân sonrasında 1506-1509 arasında italya'da ve 1509 ilâ 1514 arasında ise ingiltere'de kalmıştır ki bu sayede ünlü ütopya'nın müellifi ingiliz din ve devlet adamı thomas more ile yâren olmuştur. bu süre zarfında cambridge üniversitesi'nde yunanca dersleri vermiş olan rotterdamlı hümanist erasmus, 1514 senesinde, krallar gibi karşılandığı, basel'e yerleşmiş ve 1536 senesinde vefat etmiştir.

    kişisel sözlükçe'mdeki ehemmiyeti is eğitim ile ilintili olarak geliştirdiği nazariye, kuramdır. kısaca özetleyecek olursam;

    -desiderius erasmus, hassaten, kaynakların anadiline dönülerek antik eserlerin filolojik büyüteçle incelenmesini salık verir. bunun, dinî ve edebî tenkit için ne kadar önemli olduğuna sonraki çağlarda şahit olacağız. bu nedenle hazret, incil'in eleştirel yunanca orijinalini (bkz: novum testamentum graece) yayımlar. bu metin, sonradan incil'i almanca'ya çeviren alman reformist martin luther'in kullandığı metin olacaktır.

    -yabancı dil öğretiminin erken yaşlarda başlatılmasının önemini vurgular. tutarlı ve doğru bir dil, yalnızca güzel konuşmak için değil, ayrıca doğru hüküm vermek ve bilgilerin doğru öğrenilmesi için de önemlidir, erasmus'a göre.

    -benim gözümde kendisini değerli kılan görüşü ise, o zamana kadar özel hocalar tarafından aristokrat sınıf için yapılan eğitimin/öğretimin özel hocalar (bkz: tutor) yoluyla değil, bir kamu kuruluşu olması öngörülen okulda herkes için ortak olarak yapılmasını dillendiren -çağına göre- devrimci görüşüdür. ancak şunu da belirtmek gerekir ki, yine de kendisi sonrasında kutsal roma-germen imparatoru; almanya, italya ve ispanya'nın kralı; alçak ülkeler'in (bkz: the netherlands) lord'u ve burgonya kont'u titrlerini üzerinde toplayacak, ve çağdaşı osmanlı sultanı kanunî sultan süleyman'ın en büyük hasmı olacak olan v. karl için (bkz: charles v.) bir hıristiyan prensin eğitimi (bkz: institutio principis christiani) eserini yazmaktan geri durmamıştır. bu eseri yazmasının altında ise neo-platoncu bir bakış vardır: erasmus da platon gibi hükümdarın bir nevi filozof olmasını ister.

    -öğretmen eğitimi de erasmus'un eğitim ile ilintili görüşlerinde önemli bir yer tutar. öğretmen yetiştirmenin devlet tarafından ele alınarak iyi bir şekilde işlenmesini talep eder.
  • günümüzde, rönesans’la birlikte ortaya çıkan hümanizm akımının yaratıcılarından ve en büyük temsilcilerinden biri olarak bilinen rotterdamlı erasmus, 1465 yılında hollanda'nın rotterdam kentinde doğdu. bugünkü ortaöğrenimi karşılayan bir öğrenim döneminin ardından augustin tarikatına girerek rahip oldu. ancak hiçbir zaman geleneksel anlamda bir rahip olarak etkinlik gösteremedi; kendini daha çok bilime adamak istediği gerekçesiyle, dini makamlardan "cüppe giymeme" iznini aldı. paris üniversitesi'ne devam etti. 1499'da ingiltere'ye gittiğinde, john colet, thomas morus (more) gibi aydınlarla tanıştı ve bu dostluklarla ufku daha da genişledi.

    papalığın düşünceler üzerinde kurduğu hegemonyaya karşı çıkarak, gerçek hıristiyanlık ruhunu antik çağın yalınlığında aradı. güzel sanatların ve bilimlerin yayılmasını, avrupa'nın ortak bir sanat ve bilim anlayışının çatısı altında birleşmesini, hümanizmin birinci koşulu saydı. özgün yapıtlarıyla ve çevirileriyle antik çağ düşüncesinin avrupa'da yayılmasına çok büyük katkılarda bulundu. martin luther'in reformları başladığında, kilisenin yenilenmesi görüşüne katılmakla birlikte, hıristiyan dünyasının kargaşaya, parçalanmaya sürüklenmesine şiddetle karşı çıktı.

    1536'da basel'de öldüğünde avrupa'nın düşünce yaşamında papaların bile ziyaretine geldikleri bir kişi olacak kadar saygın bir yer edinmişti.

    deliliğe övgü (özgün adıyla: morias enkomion seu laus stultitiae), erasmus'un canlılığını, geçerliliğini ve çekiciliğini günümüze değin değişmeden koruyabilmiş tek yapıtıdır. bu küçük kitabın taslağını 1509 yazında, italya'dan ingiltere'ye yaptığı yolculuk sırasında çıkaran erasmus, yazma işini ingiltere'de, dostu thomas morus'un evine vardıktan kısa süre sonra gerçekleştirdi; kitabı da thomas morus'a adadı. yapıtını birkaç gün gibi kısacık bir sürede tamamlayan erasmus, bu arada hiçbir kitaptan yararlanmadı.

    gülmece türündeki yapıta egemen olan iki temel görüş vardır. bunlardan birine göre gerçek bilgelik, deliliktir. öteki görüşe göre ise kendini bilge sanmak, gerçek deliliktir. insana yeryüzünde yaşama gücü kazandıran şey, gerçek bilge olma niteliğiyle doğrudan doğruya deliliğin kendisidir. kitapta delilik (stultitia) , kendi kendisine övgüler düzer; bu arada çocuklukta ve yaşlılıkta, aşkta, evlilikte ve dostlukta, politikada ve savaşta, yazında ve bilimde deliliğin nasıl her zaman egemen olduğu gösterilir.

    tüm uğraş alanları, bu arada özellikle din kurumu ve din adamları bu panorama çerçevesinde sergilenir. deliliği konuşturma kisvesi altında erasmus, çağının kilisesine ve o kilisenin mensuplarına en acımasız eleştirileri yöneltir. bu niteliğiyle deliliğe övgü çağlar boyunca bağnazlığa karşı kaleme alınmış en yetkin düzeydeki başyapıtlardan biri olmuştur. yapıtın yazılışım izleyen sonraki yüzyıllarda -haklı olarak- düşünce düzeyindeki bağnazlığın her türlüsüne yönelen bir eleştiri diye yorumlanması, belki de bugüne değin koruduğu kalıcılığın baş nedenidir.

    yazınsal açıdan deliliğe övgü, latin ozanı horatius'un "hakikati gülerek söylemek" ilkesinin belki de en yetkin örneğidir. biçim açısından erasmus, yapıtını kaleme alırken daha önce yapıtlarım çevirdiği lukianos ve libanios'tan da esinlenmiştir.
  • hümanizmin prensi olarak adlandırılan düşünür. asıl dinin özünden uzaklaşıldığına dair düşünceleriyle bilinir. teologların üçleme, tanrının isa olarak insan kılığına girmesi, tözün dönüşümü gibi dinin temel dogmaları üzerine sonu gelmez tartışmaları gülünç bulmuştur. ona göre özellikle manastırlardaki yaşam, dinin özünden uzaklaşmış bir takım garip ayrıntılar ve uygulamalar altında çekilmez bir hal almıştır.

    hatta bir yazısında, "ayakkabıların bağına atılacak düğüm sayısı, giysilerin hangi renk, kuşakların ne genişlikte ve ne uzunlukta olacağına kadar bir yığın ayrıntı, tarikatçıların zihnini meşgul edip durmaktadır." der.
  • halka ve olaylara tercuman dusunur.

    hristiyan inancina gore isa'ya inanmayanlar cennetlik olamadiklari icin* amcam dusunmus ve demistir ki "yahu bu sokrates, platon falan da cici adamlar, guzel insanlar, faydali vatandaslar, neden bunlar cennetlik olmasin.."

    olmeden once son sozu freedom diye bagirmak olamamistir belki ama kendisi dunyaya veda ettikten cok sonralar adi okullara*, koprulere, yollara verilmis, kendisi yoldaslarina ilham vermistir..
hesabın var mı? giriş yap