• düsünüyorum o halde varim.
    olay bu.
    rene descartes
  • fransız filozof rené descartes'ın discourse on method (1637) adlı eserinde geçen ve metodik şüphesinin süzgecinden kurtulan ilk ifade. çevirisi “düşünüyorum öyleyse varım” olsa da aslında “düşünüyorum öyleyse var olmalıyım” anlamındadır.

    descartes insanları var olduğuna ikna etmek için yola çıkmadı, zaten aklı başında hiç kimsenin bundan şüphesi yoktur. sadece elinden gelen her şeyden şüphe etmeye karar verdiğinde duyularının kendisini aldatabileceğinden emindi.(ampirizmi reddetmiştir.)

    felsefe aksiyomlara dayanır. aksiyomlar, felsefenin geri kalanını üzerlerine inşa etmenize izin veren mantığın açık yönleridir. descartes, temelde daha önce kullanılmış olan tüm aksiyomların yanlış olduğunu çünkü açık olmadıklarını savundu. nasıl rüya görürken rüyada olduğunuzu bilmiyorsanız, etrafınızdaki her şeyin gerçekte olduğu gibi olduğunu nasıl anlarsınız? böylece felsefesine her şeyden şüphe ederek başladı. belki ilk başta bu şüpheciliğin nereye gideceğini bilmiyordu. her şeyden şüphe ediyorsan, bir şeyi nasıl bilebilirsin?
    sonunda vardığı nokta: düşünüyorum öyleyse varım.

    kişinin her şeyden şüphe edebilmesi için öncelikle var olması gerekir. gerçekte kim veya ne olduğu hakkında hiçbir şey varsayamaz, ancak var olduğunu kesinlikle varsayabilir, aksi takdirde var olduğu gerçeğini düşünmezdi. düşünmenin sürmekte olduğu gerçeğinin, bir şeyin var olmasını gerektirdiğini biliyordu. düşünme varsa düşünen bir şey de vardır.

    fiziksel duyular, gerçekliğin görünümü, matematiksel gerçek ve hatta tanrı'nın varlığı da dahil olmak üzere diğer tüm bilgi kaynaklarını inceledikten sonra, tüm bunlar birer aldatmaca olsa bile, düşünen bir şey olarak “ben”in var olması gerektiği sonucuna varmıştı.

    arzuladığı şey, düşüncenin görünen bir gerçekliğe değil, kendi içinde bir gerçekliğe sahip olmasıydı. bu, descartes'ın tüm argümantasyonunun sonucudur. bu yalnızca bir gerçeğin doğrulanması değil, aynı zamanda mantıksal bir sonuçtur.

    debe editi: bonus
    *sentio ergo sum
    *scio ergo me
    *ego sum qui sum
  • 'her şeyden kuşku duyabilirim, ama kuşku duyduğumdan kuşku duyamam; ne var ki, kuşku duymak düşünmektir ve öyleyse şu kesindir: düşünüyorum, öyleyse varım'

    descartes'in yöntemli kuşkusundan sonra ulaştığı nokta (bkz: septisizm).
  • hadi descartes i cogito ya goturen yolun ayrintilarina bir bakalim..zihnini onyargilardan temizleyerek uzerine saglam bir yapi kurabilecegi bir varolan yakalayabilmek maksadiyla o gune kadar bilgi diye gecmis olan herseyi kusku yonteminin nesnesi haline getirmekle ise basliyor, descartes..bunlar;

    -kendisi..[ruyadayken ruya gordugumuzun bilincinde olamayacagimiza gore, tum yasamimiz bir dusten ibaret olabilir mi?]
    -duyu organlarimizla algiladigimiz seylere guvenemeyiz; cunku duyular kimi zaman bizi yaniltiyorsa, nicin her zaman yaniltmasin? [suyun icindeki nesnenin suda baska, suyun disinda baska gozukmesi..]
    -matematiksel bilgiden de suphe duymaliyiz..ya kotu bir cin bizi aldatiyorsa..hakikate ulasmamiz onunde surekli bir engel olusturuyorsa..[ya 2+3=5 degilse..]
    -tanri "mukemmel" olan varlik ise, insanlar nasil oluyorlar da yanilabiliyorlar? [cevabini yine kendisinden aliyoruz sonralari..]

    dort unun varliginin ve o varliklara iliskin bilginin acik secik [clara distincta] olmadigini goren descartes boylelikle sifir noktasini da yakalamis oluyor..bu sifir noktasi, kusku duydugu surece varolmaktan kesilemeyecek olmasi..meger ki yanlis bile olsa, butun bunlarin yanlis oldugunu dusundugu surece yine kendi varligindan kusku duymayacak..kusku duyma diye birseyin varligini kanitliyor..cunku kusku duymak bir dusunce bicimi, kusku var ise dusunme de vardir..[aslinda burada soyle diyebiliriz: dubito ergo sum] kusku duyacagi surece varolmasi gerektigi sonucuna varmasindan hareketle kusku duyamayacagi bir "ben"in varligini acik secik goruyor descartes..o "ben" ne peki?

    iste buradan sonra bir kabul [axiom] le yoluna devam ediyor,descartes.. soyle ki; dusunme bir toz degil, bir ilinek..bir toze bagli olarak varligini surduren birsey..yani zorunlu olarak dusunme eyleminin tasiyicisi bir "ben" var..dusunen sey [res cogitans] diyor o buna..bu sey sadece dusunuyor, baska bir ozelligi yok..[yaniliyor, hayal goruyor, kusku duyuyor vs..]

    [dusunen sey] in tasidiklarinin disinda birsey var, onu yakaladıgı zaman kendi zihninden disari cikabilecek ve bir solipsist olmaktan kurtulacak..lakin o da bu basligin konusu degil..
  • bhagwan shree rajneesh'in konu ile ilgili soyle bi anekdotu vardir:

    once, a teacher was trying to explain the statement "i think, therefore i am"
    a student raised his hand and asked "sir, i think but how do i know that i am?"
    the teacher pretends as he hasn't saw the student and asked to the class "who is asking?"
    "i am" said the student.
  • çıkarım* olup olmadığı oldukça tartışmalı descartes buluşu. modern düşüncenin anahtarı olarak kabul edilen ve her türlü özne felsefesinin yapı taşı olan kartezyen motto.

    şimdi hintikka gibi bir analitik felsefe devi ile heidegger gibi bir kıta felsefesi yiğidosunun üzerinde tamamen hemfikir oldukları bir nokta var ki, o da bu önermenin herhangi bir şekilde çıkarımla bir alakası olmadığı. ikisi de ergonun atılması, cümlenin cogito sum haline getirilmesi gerektiği fikrini benimsiyorlar. bu geçerli bir çıkarım* ile alakalı bir önerme olsa idi, dile getirilmemiş büyük öncül* id quod cogitat, est (her kim ki düşünüyordur, o kişi vardır), küçük öncül* ego cogito (ben düşünüyorum), ve sonuç da sum (varım) olacaktı. lakin "düşünüyorum" önermesinde dile getirilen bilginin "her kim ki düşünüyordur, o kişi vardır" gibi daha genel ve ilksel bir yargıdan türemiş olması kulağa oldukça saçma gelmektedir. farkına vardığım ilk şey düşünüyor olduğumdur ve bunun farkına varmam ancak ve ancak sezgi* sayesinde mümkündür. hatta ve hatta düşünüyor olduğuma ilişkin sezgiden başkalarının düşünüyor olduklarına ilişkin yargıya geçiş yapmama izin verecek herhangi bir aracıdan da yoksunumdur. bu anlamda descartes felsefesi, başkasının beni sorununa kapı aralamakta, solipsizm problemine iyi bir örnek teşkil etmektedir.

    hintikka, bu önermenin temel esprisinin, "yokum" demenin saçmalığını dile getirmesinde yattığının altını çizmektedir. herhangi bir anda hem "yokum" diyebilmem, hem de gerçekten yok olmam mümkün değildir. o halde "cogito, ergo sum" önermesi, içinde geçen düşünme fiili performe edildiği sürece doğrudur. bu noktada performatif bir doğruluktan bahsetmek ve mantıksal doğruluğu dışarıda bırakmak şarttır. o halde önermenin doğru çevirisi "düşünüyorum, o halde varım" değil, "her ne zaman düşünüyorum, o anda varım" olacaktır. descartes düşünmek hasletini haiz varlıklar vardırlar diye bir iddia dile getiriyor değildir. onun söylemeye çalıştığı, daha ziyade, varolduğumun kanıtı o anda düşünüyor olduğum olgusunda saklıdır gibi bir şeydir. düşünmeyi kestiğim herhangi bir anda varolduğumdan da emin olamam.

    kartezyen mottonun geçerli çıkarımı temel alan bir önerme meydana getirmiyor oluşu, onun mantıksal zorunluluktan da yoksun oluşu anlamına gelmektedir. varlıksal bildirim yapan bir önermenin mantıksal zorunluluk taşıyamayacağı; mantıksal zorunluluk taşıyan önermelerin ise varlıksal bildirimde bulunamayacağı (yani bilgi vermeyeceği) fikri, descartes sonrası felsefeciler arasındaki temel tartışmalardan birine kaynaklık edecektir. bu sorunun çözülmesi için geleneksel, formal mantığın yanına aşkınsal mantık* gibi bir ucube koyan kant'ı beklemek gerekecektir. nesneler hakkındaki bilgimizin mantıksal zorunluluktan hiç de aşağı kalmayan bir zorunluluk içerdiği fikri, sentetik a priori önermelerin varlıklarının gözler önüne serilmesi ile kanıtlanmış olacaktır.

    yeri gelmişken... heidegger bu konuda özel olarak ne demektir? onun için de:

    (bkz: sum ergo cogito)
  • orjinali "ego cogito, ergo sum" olan, descartes'in en bilindik cümlesi.

    latince türkçenin de olduğu gibi eklerle çalışan bir dildir, dolayısıyla ingilizce de düşünüyorum demek için i kelimesini kullanmak zorundayken, türkçede de latincede de buna gerek yoktur.
    "ego cogito" cümlesindeki "ego" sadece düşünüyorum demek dururken ben düşünüyorum demeye benzer.
    dolayısıyla ego kelimesini cümlenin anlamını değiştirmeden cümleden atabiliriz.

    bu cümlenin yanında "sum, ergo cogito" , yani "varım, öyleyse düşünüyorum" sözünü de benimseyenler mevcuttur.
  • bugun bir taksinin arkasinda gorup hatali sollamaya sebebiyet veren cumle. helal olsun diyor yurdum insanina, plakasini alamadigim taksi abiye de saygilar sunuyorum bu platformdan.
  • nietzsche, "werke: kritische gesamtausgabe" eserinde(sf: 215), dilin çarpıtılmasından yola çıkarak bir cevap vermiştir, bu önermeye.

    "düşünme var, öyleyse düşünen bir şey var: descartes'ın bütün akıl yürütmesinin sonucu budur. ama bu töz kavramına duyduğumuz inancın a priori doğru olduğunu varsaymak demektir. ortada bir düşünce olduğunda, düşünen bir şey de olması gerektiği fikri, her fiile bir fail ekleyen dil bilgisi alışkanlığımızın bir ifadesinden ibarettir."

    ed: türkçe karakterler
  • bugün belki de postmodern adı altında pazarlanan sözde bir felsefenin etkisiyle belki unuttuğumuz, belki “tam” farkına varamadığımız, belki “tam” anlayamadığımız, belki de hiç bilmediğimiz bir patlamadır cogito ergo sum.

    descartes'ın rahip boudin'e verdiği meşhur örnekteki gibi, sepetteki sağlam yumurtaları bulmak için sepeti yere boşaltma eyleminin kendisidir cogito. sonra yerden sağlam yumurtalar ayıklanır ve tekrar sepete konulur, böylece sıfır noktasından başlanan temel inşa etme faaliyeti ardında çürük yumurtalar bıraksa da, “sepeti boşaltma” edimi baki kalır.

    descartes bunu yine arnaud'ya yazdığı bir mektubunda açıkça ifade eder: “ben sadece “düşünüyorum o halde varım” diyor değilim, pekala bende düşünen şeyin bedenim olabileceğinin farkındayım. ama ben şunu soruyorum: nasıl oluyor da ben böyle bir bedenden kuşku duyabiliyorum, bende verili hangi güç benim böyle bir etkinlik gerçekleştirmemi sağlıyor?” işte o zaman da bu soruyla meşhur formülüne ulaşıyor descartes: dubito*, ergo cogito*, ergo sum*, ergo ego sum res cogitans*. demek ki burada döngünün can alıcı noktası “düşünüyorum”un kalıcılığı değil, “kuşku duyuyorum”un çığlığıdır.

    böylece descartes'ın skolastik muarızlarından derin farkı açığa çıkar: skolastikte fikirler, raptedildikleri şeyin varlığından bağımsız oluşurlarken, descartes'da fikirler etkileşim halinde bulunur ve düşünen şey olan insanda kendiliğinden açığa çıkarlar. böylece fikirler zinciri bir soyutlama olmaktan çıkıp birbirini kuşatan* bir gerektirim haline gelir. işte cogito'nun önemi burada bir kez daha ortaya çıkar: fikirlerin böyle bir etkileşim dizgesine oturtulabilmesi ancak düşünen bir ben sayesinde mümkündür ve bu ben'in sürekli değişen fikirleri kendine mâl edebilmesi için bir etkinlik, bir öznellik tarzı olarak tezahür etmesi gerekir. bundan böyle ben'in her varoluş talebi, politik bir taleptir de... *

    bugün cogito ergo sum, batıyla anılan bir kültürün temeli olarak değil, insanın coğrafi bir belirlenime indirgenemeyecek özgürlük talebinin bir yansıması olarak da okunabilir.
hesabın var mı? giriş yap