• filmde cazibe adlı otuzlu yaşlarında bekâr bir kadının yaşamına tanıklık ediyoruz. cazibe’nin ailesi ve çevresi tarafından sürekli baskı altına alınması, doğumundan o yaşına kadar bastırılmış cinselliği, uçsuz bucaksız fantezileri psikanalitik bir bakış açısı ile çözümlenmeye çalışılır. cazibe hanımın gündüz düşleri, türkiye sinemasında psikanalitik ögelerin bu kadar ağırlıklı olarak kullanıldığı ilk filmlerden biri olması bakımından da ayrıca bir önem taşımaktadır.
    bu enfes filmi tek kelimeyle tanımlamak gerekirse bence bir bu kelime başkaldırıdır. bu film bir kadın üzerinden ülkemizdeki tüm kadınlara uygulanan baskılara, dayatmalara karşı bir isyandır. yıllarca her türlü toplumsal baskıya, aşağılanmaya, dışlanmaya rağmen psikolojik olarak yıpransa da ayakta kalmayı hatta hayatta kalmayı başarabilen güçlü bir kadındır cazibe.
    yayınlandığı döneme kıyasla da bugün de cesur bir filmdir. hatta şöyle ki, üstadın dediği gibi “ödünsüz ve yürekli” bir film.

    müthiş derinliği olan bir film. cazibe karakteri üzerinden psikanalitik yaklaşımlar var filmde. cazibe, ne aile içinde ne yakın çevresinde ne de yaşadığı mahallede konuşabileceği, anlaşabileceği kafa dengi birini bulamadığı için kendi hayâl dünyasını yaratmıştır. bu derin ve sarsıcı film bu nevi şahsına münhasır özelliğiyle altın portakal dahil pek çok film şenliğinden en iyi film ve en iyi senaryo ödülü gibi önemli ödüller kazanmıştır.

    cazibe karakterine hayat veren hale soygazi rolünü oynamamış, yaşamış. mükemmel bir performans ortaya koymuş. bu şahane oyunculuğu karşılığında maalesef önemli sayılabilecek bir ödül alamamıştır festivallerden. cazibe karakterini müjde ar dahil kimse onun kadar harika canlandıramazdı. hale hanımefendinin bu roldeki performansına bayıldım.
    müziklerini çok beğendim filmin. filmle yakışan etkileyici, kaliteli, güzel ve nostaljik müzikler var. bu başarılı müzikleri sayesinde altın portakal film festivali’nde en iyi müzik ödülünü de kapmıştır.

    türk sinemasında kadın filmleri diye tabir edilen filmlerin sayısı çok azdır. bu yüzden irfan tözüm’üm bu filmi kadın filmi deyince aklımıza ilk gelen yönetmen atıf yılmaz’ın filmleriyle karşılaştırabilir.
    filmin en göze çarpan özelliklerinden biri de gerçeklik algısının kısmen yitirilmesidir. bu algının yavaş yavaş kaybolmaya başlamasıyla filmimiz bizlere adı vasfiye’yi ve en çok da aaahh belinda’yı anımsatır. cazibe hanımın gündüz düşleri’ni salt kadın hikâyeleri dışında ele aldığımızda gerçeklik yitimiyle insanın parçalanmış zihnini başarılı bir şekilde aktarması ve yakaladığı atmosfer bakımından yavuz turgul’un 1993 yapımı gölge oyunu ile ve bu açıdan en çok da ömer kavur’un anayurt oteli ile kardeş film sayılabilir.

    cazibeciğimin hayatını izlerken hatırıma sıdıkacığım geldi. ikisi de akıllı, güçlü kadınlardı. tek suçları zihniyet olarak her geçen gün ortadoğu bataklığına daha çok saplanan bu ülkede doğmaktı. bizim ülkemizde değil de gelişmiş bir ülkede dünyaya gözlerini açsalardı iki karakterimizin de dünyaya çok değerli şeyler armağan edeceklerini düşünüyorum. ancak ikisi de şanssız bir aileye sahipti. sıdıka’nın da annesi tıpkı cazibe’inn annesi gibi aşırı baskıcı ve tutucuydu. neredeyse kızlarının yalnız bakkala bile gitmesine izin vermeyecek derece bir baskı vardı ikisinin de üzerinde. hatta sıkıda’nın annesi durumu bazen o kadar abartıyordu ki ortaya şu
    moral bozucu diyalog çıkabiliyordu,
    sıdıka: kız anne, dışarı çıkıp kardan adam yapsak?
    anne: koca gelinlik kızsın, komşunun gözü önünde yapılmaz öyle! “içi adam çekiyor” derler.
    işte cazibe de böyle bir anneye sahipti. bu yüzden cazibe’yi en iyi sıdıka, sıdıka’yı en iyi cazibe anlar. bu kadar baskıdan sonra cazibe ruhsal anlamda ciddi sorunlar yaşamaya başlar.

    filmin en güzel yanlarından biri de izlerken bizlere zamanda yolculuk yaptırması. doksanların başlarında istanbul kenar mahallelerinden birine gidiyoruz. döneminin doğallığını hissediyoruz.

    bu muhteşem filmin en az yönetmeni irfan tözüm ve senaristi macit koper kadar sanat yönetmenini de takdir etmek gerekiyor. psikoloji ve dram ağırlıklı bir filmi enfes dokunuşlarla adetâ sanat filmine çevirmiştir başarılı sanat yönetmeni mete özgencil. kendisi bu estetik başarısının karşılığında da ankara film festivali’nde “en iyi sanat yönetmeni” ödülüyle onurladırılmıştır.

    cazibe hanımın gündüz düşleri türk sinemasının kıyıda köşede kalmış gizli başyapıtlarındandır. o kadar gizlidir ki bu filmi bilen ve izleyenler neredeyse parmakla gösterilir. ben bu enfes filmin az kişi tarafından bilinmesini ayrıca seviyorum.

    kaynaklar

    kaynak, kaynak 2

    --- spoiler ---

    hayâl kurmak cazibe’nin işidir. bunaldığı zamanlarda hayâllar kurarak kendini iyi hissetmek ister. bunu da “en iyi hayal kuranlar” yarışmasından kazandığı projeksiyon cihazının olduğu gizli odada yapar. buradaki cihaza özellikle istanbul’dan manzaralar koyar ve ilk aşkıyla ilgili binbir çeşit fantezi kurar. bu fotoğrafları izlerken derin düşlere dalması en büyük zevkidir. en büyük zevki budur, çünkü içinde bulunduğu şartlar gereği burada kurduğu hayâllerini hiçbir zaman gerçekleştiremeyeciğini bilir ve bu kanıksamanın hüznüyle yaşar.

    filmde pek çok unutulmaz, etkileyici sahne vardı. beni en çok etkileyen sahnelerden biri de cazibe’nin film izleme odasında loş ışıkta gerçekleştirdiği orgazm sahnesi. bu sahne tek başına türk sinemasının en sıra dışı, en nadide sahnelerinden biridir. diğer unutulmaz sahnelerden biri de sallanan o eğimli sandalyedir. o sandalyenin ritmik bir şekilde sergilediği performansı bugün televizyonlarda benim diyen çoğu oyuncu oynayamaz. işte o sandalyemiz öyle büyük bir oyunculuk ortaya koyuyor. diğer unutulmaz sahneyse cazibe’nin bakkal çırağıyla hayâl odasında yaşadıklarıydı. cazibe adı gibi büyüleyici cazibesiyle çırağın aklını başından almıştı. yine cazibe’nin kürşat ile okuldaki sınıfta yaşadığı fantezi de unutulmazlarım arasındadır. filmin en keyifli yanıysa kemani tahir bey ile tamburi behçet bey’in alaturka sohbetleri ve besteler söyleyerek adeta yaşama meydan okumalarıydı.

    filmle ilgili filmloverss.com sitesinden melek yeşilyurt’un değerli yazısından alıntılar.

    “cazibe geleneksel kodlarla yetiştirilmiş, bu kodlara uygun bir yaşam sürmektedir. hayatında cinselliğe yer yoktur. cazibe 40’ına yaklaşmış olmasına rağmen, annesinin en büyük korkusu dışarı çıktığında erkeklerin ona sarkıntılık edeceğidir. “dikkat et!” der annesi, “esnaf dediğin, iki arada bir derede sıkıştırır seni.” cinsellik doğal bir şey olarak değil, bir tehdit olarak hüküm sürer hayatlarında. yalnızca annesinin cinsellik üzerine düşünmeye, arzularını dile getirmeye hakkı vardır. çünkü o evlenmiş, evlilik yoluyla cinselliğe de hak kazanmıştır. fakat, bu hak yalnızca yıllar önce kaybettiği kocası ile sınırlıdır. düşlerinde, fantezilerinde yalnızca ona yer vardır. annenin müdahaleciliği, cazibe’nin bu müdahalelere karşı esaslı bir duruş sergileyememesi anne ve kız arasında henüz bir benlik ayrışmasının yaşanamadığını göstermektedir. cazibe’nin yaşamının ve bedeninin kontrolü hala annesinin elindedir. cazibe bir yönü ile büyüyememiş, annesinin küçük kızı olarak kalmıştır. cinsellikten kaçışının ya da uzak duruşunun altında da bu büyüyememe hali yatar.
    dünya sinemasından farklı örneklere baktığımızda ise, irfan tözüm’ün cazibe hanım’ın gündüz düşleri filminde ıngmar bergman’ın cries and whispers (çığlıklar ve fısıltılar, 1972) filminde yakaladığı, oldukça etkileyici atmosferini andıran bir hava yakalamayı başardığını söyleyebiliriz. cries and whispers’taki klostrofobik ortam tözüm’ün filminde de vardır. her iki filmde de yoğun bir şekilde kullanılan kırmızı, bu klostrofobik ortamı destekleyici niteliktedir. cries and whispers’ta önce zamanın sonra zamansızlığın simgesi haline gelen saatler, gong sesleri ve tiktaklar; cazibe hanım’ın gündüz düşleri’nde zaman içinde birbirinin içinde kaybolan gerçeklik ve fanteziyi birbirinden ayıran bir öge olarak kullanılır.
    cazibe’nin yaşayamadığı, günlük yaşamında dışa vuramadığı cinsel dürtüleri ve arzuları, düşler ve fanteziler olarak açığa çıkar. çünkü düş ve fantaziye giden anahtar yalnızca cazibe’nin elindedir. cazibe’nin düş dünyası filmde karanlık bir oda ile simgelenir. eski, köhneleşmiş konakta, daha eski, daha da izbe bir odadır bu. çünkü cazibe’ye göre cinsellik de o oda gibi kirli ve pistir. odadaki hamam böcekleri bu algıyı iyiden iyiye pekiştirir. hamam böceklerinin yani, cinsellikle ilgili fantezilerin o odanın dışına çıkmasına izin yoktur. bu yüzden kapının önüne her gün böcek ilacı döker, böylelikle cinsel dürtülerini de yeninden yeniden bastırır.
    dış dünyada ise erkek olarak bir tek babasından söz etmeye, babasını sevmeye izin vardır. babasının fotoğrafını alıp zaman zaman dışarıya çıkması, toplum içinde yaşadığı kabul edilebilir tek kadın erkek ilişkisidir. bu da filmin psikanalitik yönünü besleyen bir ögedir.”

    açılış sahnesinde alman filozof novalis’in şu harika sözüyle yazımı sonlandırıyorum.

    “yaşam bir düş değil, ama bir düşe dönüşebilir.”

    cazibe hanımın gündüz düşleri

    --- spoiler ---
  • irfan tozum'um yönettiği, hale soygazi'nin götürdüğü bir filmdi bu...

    cazibe hanım denen kişi, hanım olmasına rağmen halasıyla, dayısıyla beraber oturmaktadır... halası mıdır nedir, delirmeye yüz tutmuş bi insandır adeta, tabii ki böylelikle cazibe hanım'da kendinden geçer... "yıllardır bana çektirdiniz, ben de sizin çektirmezsem" diyerek sapıtır...

    mahallede çok sevilen hanfendiliğiyle olsun, kalçaları, sarı saçları, lehçesiyle olsun küçük büyük herkesin sevgilisi olan hale işi orospuluğa döker... inadına dayısının, halasının önünde çatır çatır cinsel birliktelikler yaşamaya başlar ve onları kâh kalp krizinden öldürür, kâh utandırarak derinden yaralar... bu da yetmeyince önüne gelene vermeye başlayan cazibe adeta bir seks manyağı evet yanlış okumadınız "seks manyağı" olup çıkmıştır birdenbire, hale cazibe abartarak mahalleye afişe olmakta yarar görür ve yapar...

    çıktığı dönemde yeşilçam en fazla 3-4 film çıkarabildiği için mecburen bi kaç tane ödül almıştır ve lakin, o dönemin furyası "sosyal içerikli film" kategorisinde anılmış, hiç bir halta yaramamış, manasız, boş bi çaba olmasına rağmen aylarca "neydi lan bu film" diye genç kafalarımızı meşgul etmiştir, sanırsın ki lost highway...

    hale soygazi yine de cüretkâr sevişme sahnelerinde gösterdiği üstün performans ile bir çok er bezini tıka basa doldurmuştur...
  • bombo$ bir film..
    en iyi yardimci oyuncu odulu o sallanan sandalyenin hakki idi.. yediler..
  • içerik açısından vurucu olmasa da, ismiyle büyüleyen türk yapımlarındandır.
    (bkz: geçmiş bahar mimozaları)
    (bkz: salkım hanımın taneleri)
    (bkz: dar alanda kısa paslaşmalar)
  • --- spoiler ---

    cazibe hanımın gündüz düşleri bir delirme öyküsü ama öyle içtenlikli öyle mizahi bir anlatıma sahip ki ah vah etmekten ziyade cazibe’nin cazibesine kapılıyorsunuz. düşler ve gerçekler arasındaki çizginin farkında olmakla olmamak arasında gidip gelen cazibe’nin hayaller alemine dalıyorsunuz . bir yanı düşlerin dünyasının ayrı bir dünya, kapısının anahtarı boynunda asılı ayrı bir oda olduğunu bilirken, diğer yanı ise sallanan sandalyedeki şuursuz hali kadar düşlerin gerçekliğine inanmış bir kadının portresine severek bakıyorsunuz.

    peki gerçekler nedir? gerçekler göğsündeki uru içinde büyüyen tek şey olduğu için sevecek kadar deli ve kızını erkeklere karşı hastalıklı bir tavırla baskı altında tutan bir anne; eskilerin meşhur tamburilerinden olan ama alkolik ve yeğenine karşı inceden aşk besleyen bir dayı;onlara bakmak yükümlülüğünde evde kalmış kız kurusu cazibe ve sinirlendikçe camı çatlayan babasının kınayan bakışlı fotoğrafı… nice yaşanmışlıklara sahip olan köhne evde acıklı hikayeler, mizahi ayrıntılarla birleştiğinden nefret etmeyiz bu karakterlerden, acımayız da çok. yap-bozun birbirini tamamlayan eğri büğrü ama parlak parçaları gibidir hepsi…

    peki düşler nedir? cazibe hanım’ın harikalar diyarına inen sonsuz kuyu, eski köhne evinin gözlerden uzak ve kapısı her daim kilitli odasıdır. gündüz düşlerinin sahibi, bir ileri bir geri sallanarak, zikredercesine soluk soluğa kalarak hayat bulur. ayin havasında başlar ve biter her şey. istanbul’un çeşitli yerlerinde çekilmiş manzaralar eşliğinde bir erkeğe dair düşler kurar cazibe. lise sıralarında aşık olduğu kürşat bu hayallerinin adamıdır. toplumda sosyal bir statüsü olmayan ve dış dünyayla bakkal manav dışında ilişkisi bulunmayan cazibe, çareyi iç dünyasına kaçmakta bulur. ama üzerinde öyle büyük bir baskı vardır ki hayallerinde bile özgürce her istediğini yapamaz. şimdiye kadar kadınları tutsak etmiş ama bu iki aşığın buluşma yeri olmuş kız kulesi'nde bile cazibe’yi arar çaçaron annesi ve alkolik dayısı.

    biraz gizemli ve müneccimdir cazibe. eve gelenlere fal bakar, o kadar güzel canlandırmış ki hale soygazi o sahneleri değinmeden edemedim. düşler odasının kapısına yarım daire olacak şekilde bir büyücü edasıyla naftalin döker. biraz sembolik bir yanı vardır bunun. o atıl ve rutubetli odadan dışarı böcekler kaçmaktadır. sankli kafasındaki böcekler gerçeğe dönmüş şekilde evin her tarafında dolanmaktadır: babasının fotoğrafının üzerinde, ayağının altında… halbuki düşler ve böcekler yerlerinde o odada kalmalıdır. aralarına bir sınır çizer cazibe. ama o sınır tozdan olduğu için zamanla uçup belirsizleşecektir.

    sonra bir gün hayallerindeki adamın gerçeği çıkar ortaya. cazibe gerçeği hayaller odasına sokar ve orada gerçekleşir hayalleri. ama hayaller odasına gerçeğin girmesi gerçeklerin de hayalleşmesine sebep olacaktır. bu noktadan sonra gerçeklikten kopma başlar. üst üste olaylar da bu kopmayı hızlandırır. cazibe yarı farkında yarı şuursuz cinnetlere girer, dayısı öldüğü için artık gelir kaynakları yoktur, annesine felç iner, üstelik de hamiledir. ama başını kurtaracak kadar akıllıdır cazibe. karnımdaki cin der fal bakar, para kazanır. en sonunda da annesini bırakıp düşler alemine dönüşsüz bir yolculuğa çıkar. film başa döner. kayığı içinde hayallere dalmış küçük cazibe’yi görürüz. belki de tüm hikaye o küçük kızın hayal ettiği bir düştür. bilemeyiz…

    antalya film festivali’nde de en iyi senaryo, film ve müzik dallarında birincilik kazanan film türk sinemasında kadına dair yeşilçam’dan bağımsız da güzel işlerin yapılabileceğinin nişanesi gibidir 90lar için. seyretmeye değer. hale soygazi, uğur polat, suna selen, hepsi çok iyi canlandırmış karakterlerini. müzikler enfes. film kendi atmosferini yaratmayı ve izleyiciyi o atmosfere her ne kadar uçuk olsa da inandırmayı başarıyor. yönetmen irfan tözüm de çok iyi iş çıkarmış.

    --- spoiler ---
  • aslında cazibe iddia edildiği gibi önüne gelene falan vermez filmde. zaten sorunlarının temelinde de bir anlamda bu bulunmaktadır. sadece tek bir kişiyle ilişkiye girer o da sonra bir not bırakıp gider. dayısının bu sahneye dayanamaması ise aslında cazibe'ye olan gizli aşkından dolayıdır. annesinin ise zaten olan bitenden haberi yoktur. cazibe kafayı yiyip eşyaları camdan atmaya başlayınca felç olup konuşamaz. iyi filmdir kanımca. barındırdığı komedi unsurları da daha bir izlenir kılar filmi.
  • 1992 yapımı film.
    hale soygazi (cazibe)
    uğur polat (kürşat)
    macit koper (behçet- cazibe'nin dayısı)
    suna selen (fürüzan- cazibe'nin annesi)
    nüvit özdoğru (tahir- dayısının arkadaşı)
    suat sungur (bakkalın çırağı)
    yaman okay (kasap recep)
    ayten uncuoğlu (fal baktıran kadınlardan)
    sedef bediz
    can kolukısa
    nazan kırılmış (komşu kadın)
    halil ergün (cazibe'nin rahmetli babası)
    melike tözüm
    salih kalyon
    zerrin doğan
    ali uyandıran
    kedi (mahmut)

    bu filmde müzisyen argosu diye tabir edebileceğim bir söz duydum "eşek makamında arkadaş karşılama"
    cazibe hayatı boyunca ailesiyle birlikte konakta yaşamıştır. müzisyen dayısı ve annesi artık yaşlanmışlardır. annesinde tümör vardır, tümörünü seven bir kadındır. rahmetli kocasını özlemektedir. cazibe'nin bir düş odası, bir de sallanan sandalyesi vardır. düş odasına girerken her seferinde boynuna anahtarı asar. bir de böceklere tahammülü yoktur. cazibe boş zamanlarında sallanır. lise yıllığı elinden düşmez.
    hale soygazi'nin ve uğur polat'ın performansı iyiydi. zaten uğur polat'ı görünce filmi merak etmiştim.
    --- spoiler ---
    - daha hazır değilim.
    - ne zaman hazır olacaksın? yüz yaşına gelince mi?

    "gelmelisin. artık sorumlulukların var."

    "bizim köyde bir kadın vardı, kuyuya düştü hamile kaldı. sonra başkaları da kuyuya düştü ama onlar hamile kalmadı."
    --- spoiler ---
  • evde baskı altına alınmaktan dolayı zamanla bunalıma giren ve karanlık bir odadaki slayt makinesinde baktığı istanbulun çeşitli yerlerinden çekilmiş üç beş slayt ve lise yıllığına bakarak hayaller kurmaya başlayıp bunları gerçek hayata uyarlamak sureti ile ruh sağlığı bozulan bir kadının ve çevresinin yaşadıklarına başarı ile değinen, ancak başarılı olduğu kadar da sinir bozucu olan bir film. hatta daha çok sinir bozucu özelliği ağır basıyor.

    özellikle başta sessiz evde gırç gırç gırç gırç şeklinde sandalyenin sallanma efekti ve saat sesi efektleri olmak üzere efektler de sinir bozucu geliyor. yine de enteresan bir film.
  • gelmis gecmis en guzel isimlerden birine sahip oldugunu dusundugum, seyrettigim halde hakkinda hic bi sey hatirlamadigim bi adet turk filmi
  • "mahmut yapma çok hoşuma gidiyor"

    --- spoiler ---

    mahmut, kedinin adıdır.
    --- spoiler ---
hesabın var mı? giriş yap