• alman şair georg friedrich phillipp von hardenberg.
  • aydınlamanın ne mene bir şey olduğunu anlayıp, öyle alamet-i farikadan sayılamayacağını savunmuş en bi alman romantik..

    sophie'nin yası ve sahip olduğu nahiflikle ancak 29 yaşına kadar yaşayabilmiştir zaar..

    geriye inanç ve sevgi'sinin taslağı kalmıştır..

    (bkz: realist player lazım sana kuzum)
  • "aynı masalları dinlemelerine rağmen, ötekiler hiç böyle bir şey yaşamadılar." demiş bilge romatik.
  • "dusunde dus gormeye basladigin zaman uyanma vakti gelmistir," buyurarak sanatin da bir sonu vardir beyler diyen alman romantik. bir de ismine bakarak kendisini aeshylscus'un kankasi sanan romantikler vardir.**
  • friedrich leopold baron (freieherr) von hardenberg gibi epey terleten bir isme sahipmiş bu çocukcağız.
    prusya saksonyası'nda 1772'de doğduğunda daha işçi bayramı filan da değilmiş o mayıs günü.
    friedrich von schiller ile dersler, eğitim derken kanka oluvermişler. neyse teferruat bir yana, sevgilisi sophie 1797'de tüberkilozdan ölünce derin bunalımlar yaşar ve kendini matematik, kimya ve madencilik eğitimine verir. bir yıl sonra julie von charpentier ile tanışır, törensiz bir nişan yapar. ancak 1801 ağustosunda, bu defa da o tüberkilozdan ölür, evlenemezler haliyle.
  • filolojinin din işlerine karışmasından ve onu etkilemesinden son derece rahatsız olmuştur kendisi. çünkü incil bu dönemde, herhangi yazınsal ve kültürel bir metin gibi, araştırma ve arzu nesnesi haline geliyor. bu sebeple dilbilimine karşı tepkisel yaklaşmıştır. tanrı hakkında konuşmak, onu tasvir etmeye çalışmak, onun üzerinde bir egemenlik kurmaya çalışmak, onu temsil etme iddiasında bulunmak demektir.
  • "what if you slept? and what if, in your sleep, you dreamed? and what if, in your dream, you went to heaven and plucked a strange and beautiful flower? and what if, when you awoke, you had the flower in your hand? ah, what then?"

    "ya uyursan, ve uykunda rüya görmeye başlarsan? ya, rüyanda cennete gidip garip ve güzel bir çiçek koparırsan? peki ya uyandığında o çiçeği elinde tutuyor olursan? ya sonra?" şeklinde çevirebileceğimiz dizeleriyle olmuştur ilk tanışmam kendisiyle. hala ilk okuduğum zamanki gibi etkiler beni bu dizeler, neden bilmem.
  • "çoğu yazar yazarken aynı zamanda kendi okurları gibi davranır, işte bu yüzden eserlerde yazara değil okura ait olan çok sayıda izler, çok sayıda eleştirel bakışlar ortaya çıkar. konuşma çizgileri –büyük basılmış kelimeler- vurgulanmış yerler- bunların hepsi okurun sahasına girmektedir. okuyucu vurguyu keyfi olarak yapar: esasen bir kitaptan ne isterse onu üretir. alışılmış anlamda her yerde geçerli olan bir okuma şekli yoktur. okumak serbest bir eylemdir. neyi nasıl okumam gerektiğini kimse bana söyleyemez.”
  • goethe'lerin, hegel'lerin, tieck'lerin, schiller'lerin çağında yaşadı. yalnızca 29 yaşında öldü, derin bir romantikti ama kendisine ait çok eşsiz fikirleri vardı. transandantal (aşkınsal) bir büyüsel şiir anlayışından tutun da şiirsel bir ansiklopedi yazmaya kadar. kuşkusuz o, alman şiirinin erken solan en güzel mavi çiçeğiydi: die blaue blume onunla hafızalara kazındı.
hesabın var mı? giriş yap