• festivalin 75. yılına özel olarak 75 yılın posterini bir araya topladım. bu yılın posterini çok beğenince çıkış noktam orası oldu. yaklaşık son 15 yıldır posterlere özel ilgi gösterilmiş. nereden esinlendiği, neden seçildiği, festival temasının şifreleri verilmiş. bildiğim ve bulduğum kadarıyla bunların açıklamalarını yazdım. ancak öncesi için pek bir açıklama yok. yine de bazı eski posterler de çok başarılı ve çok estetik. kimine yorum katmak mümkün ama o yıl festivalin nasıl bir atmosferde gerçekleştiğini bilmek pek mümkün olmadığı için hepsine değil.

    75. cannes film festivali
    the truman show'dan ilham aldıkları ve kırmızı halılarla kaplı merdivenlerine atıf yaparak umuda, özgürlük arayışına ve ilerlemeye vurgu yaptıkları 75. yıl posterleri sade, anlamlı ve şık olmuş. (direkt kendi entry'mi kopyaladım. #136419728)

    74. cannes film festivali
    pandemi arasından geri dönüşün habericisi olarak güneşli bir gün ve palmiye ağaçlarının yanı sıra, o yıl jüri başkanlığını yapan spike lee postere taşınmıştı. bununla birlikte ilk kez bir jüri başkanı posterde yer almıştı.

    73. cannes film festivali
    kameranın arkasındaki kişi agnes varda. yeni dalga'nın babaanesi. yenilikçi fikirleri ve yaklaşımları ile sadece kendisinden sonraki kadın yönetmenlerin değil bugünün büyük yönetmenlerinin yollarına da ışık tutmuştur. gelecekte tutmaya devam edeektir.

    71. cannes film festivali
    pierrot le fou filminden bir kare. efsanevi ikili, jean-paul belmondo ve anna karina'nın tutkulu öpüşmelerinin ölümsüzleştiği an.

    70. cannes film festivali
    kendine has gülüşü ve tüm canlılığı ile dans eden kişi claudia cardinale'den başkası değil. cardinal'in enerjisinden de anlaşılacağı üzere neşe, özgürlük ve cüret dolu bir festivale işaret edilmişti.

    69. cannes film festivali
    godard'ın başka bir klasiği olan le mepris filminden bir kare. bu sahneyi takiben bridget bardot'nun ikonik bir pozunu görür, güneşin yakıcılığını hisseder ve filmdeki çözülmeyi izleriz.

    68. cannes film festivali
    o yıl onurlandırılan ve postere taşınan kişi hüznü ve ciddiyeti ile hafızalara kazınmış olan ingrid bergman'dı.

    67. cannes film festivali
    sinema tarihinin en ikonik pozlarından biri ile karşımıza çıkan kişi muhteşem guido'muz marcello mastroianni. küçük bir detay; filmde (otto e mezzo) o bakışı attığı kişi de claudia cardinale'dir.

    66. cannes film festivali
    yine 1963 yılındayız. a new kind of love filminin o yılki afişine bir gönderme niteliği taşıyan posterde, filmin başrol oyuncuları ve aynı zamanda ömürlerini de beraber geçiren bir çift, paul newman ve joanne woodward onurlandırılıyor.

    65. cannes film festivali
    ''gizem, zarafet ve baştan çıkarma gücü'' vurgusu ile onurlandıran kişi marilyn monroe. vefatının üzerinden bu kadar yıl geçtiği hâlde bugün dahi gizem ve zarafetin en büyük temsilcilerinden biri olmayı sürdürüyor. saygılarımızı sunuyoruz.

    64. cannes film festivali
    jerry schatzberg tarafından 1970 yılında çekilen fotoğraf, faye dunaway ile birlikte jerry schatzberg'ü anmayı da ihmal etmiyor. ve ekliyor: ''cannes'ın sürdürmeye çalıştığı sinematik rüyanın somutlaşmış hâli.''

    63. cannes film festivali
    sinemanın gizemli kadın kahramanları serisinin bir devamı olarak ışıklı fırçası ve sade kıyafeti ile cannes'ı alegorik şekilde aydınlatan juliette binoche'a bakıyoruz.

    62. cannes film festivali
    michelangelo antonioni'nin başyapıtlarından l'avventura'dan bir kare. ''gizemli bir kadın sinemanın büyüsüne bir pencere açıyor gibi görünüyor ve bizi bir rüyaya davet ediyor.'' olarak tanıtılmıştı. (posterdeki gizemli kadın monica vitti)

    61. cannes film festivali
    pierre collier tarafından david lynch'in bir fotoğrafından esinlenerek ortaya çıkarılan afişin gizemli kadını anouk marguerite.

    60. cannes film festivali
    60. yıla özel hazırlanan posterdeki kişiler pedro almodovar, juliette binoche, jane campion, souleymane cisse, penelope cruz, gerard depardieu, samuel l. jackson, bruce willis, wong kar wai.

    59. cannes film festivali
    bu gizemli kadın ise wong kar-wai'nin in the mood for love'ından. sinema sanatının en kalp kırıcı merdivenlerine açılan kapı ve gizemli kadın.

    58. cannes film festivali
    frederic menant and tim garcia imzalı poster. cannes'ın meşhur merdivenlerine atıf var. yıldızlar, gökyüzü ve kırmızı halı yeterince açık zaten.

    57. cannes film festivali
    alerte orange'ın çalışması. çıkış noktasını bulamadım.

    56. cannes film festivali
    jenny holzer imzalı poster. ''çok yaşa sinema'' anlamına geliyor olsa da ''yaşasın sinema'' anlamına gelse daha iyi olurdu. yaşasın sinema!

    55.cannes film festivali
    bu poster cannes'ın kendi sitesinde bile yok. artık sadece ekşi sözlük isimli sitede var. kimin tasarımı olduğunu bilmiyorum. bulursam eklerim buraya.

    54. cannes film festivali
    michel granger imzalı posterde yine geceye ve gökyüzüne atıf olduğu dikkat çekiyor. sanırım bütün dünya şapka çıkarıyor.

    53. cannes film festivali
    antonioni'nin blow up filmini anımsatan bir poster olmakla beraber, o yılın seçkisinde ne antonioni ne de blow up var. çalışmanın sahibi lorenzo mattoti.

    52. cannes film festivali
    jean-pierre gendis-ddb les arts ortak çalışması ile ortaya çıkmış olan ve anlamının ne olduğuna dair fikir bile yürütemediğim bir çalışma.

    51. cannes film festivali
    ddb les arts ajansından çıkma bir poster.

    50. cannes film festivali
    sadece dümdüz altın palmiyeyi gösteren tat kaçırıcı bir poster. yine ddb les arts imzalı.

    49. cannes film festivali
    jean-françois aloisi imzalı fotoğraf ddb les arts tarafından poster hâline getirilmiş.

    48. cannes film festivali
    ryszard horowitz ve michel landi'nin ortak çalışması ile ortaya çıkan bir poster. görüntülerde charlie chaplin var. diğer görüntüleri seçemesem de öndeki kişiler clark gable ve vivien leigh; gone with the wind filmi anılmış. suya yansıyan görüntüler ve bebekle birleştirince sinemanın doğuşunu çağrıştırsa da emin değilim. yine de diğeriyle kıyaslayınca öne çıkan bir çalışma.

    47. cannes film festivali
    la strada filmindeki ikonik bir anın federico fellini tarafından taslak çıkarılmış hâli. 1993 yılında aramızdan ayrılan fellini bu şekilde anılmış.

    46. cannes film festivali
    bu poster çok güzel. sinemanın en kıymetlilerinden bazıları yer alıyor. alfred hitchcock ve en iyi filmlerinden biri olan notorious'dan bir an.; cary grant ve ingrid bergman'ın aşk tazeledikleri o an.

    45. cannes film festivali
    bu posterin hikâyesini aradım ama bulamadım. eğer sonradan bir değişikliğe gidilmediyse ya da çok kısa sürede çalışmalar yapılıp poster hazırlanmadıysa, büyük bir tesadüf olarak festivalden bir gün önce vefat eden marlene dietrich o yılki postere taşınarak onurlandırılmış. marlene dietrich, sinemanın en büyük yıldızlarından biridir. ona özel bir çalışma yapılma ihtimalini o yüzden eleyemedim.

    44. cannes film festivali
    film şeritlerinin kırmızıya halıya dönüştüğü, 44'ün palmiye yapraklarıyla hemhal olduğu bir poster. philippe and pascal lemoine imzalı.

    43. cannes film festivali
    palmiye yaprağına uzanan el temalı poster castella traquandi imzalı.

    42. cannes film festivali
    ludvic'in ellerinden çıkan poster bir şeyler anlatmaya çalışıyor fakat bir türlü anlatamıyor.

    41. cannes film festivali
    yine film şeritlerinin havada uçuştuğu konsept üzerinden bir insan sureti ve yine mavilik dikkat çekiyor. maviliği gökyüzüne veya denize yormak mümkün. zaten ikisi de özgürlüğü çağrıştırıyor. timo timar çalışması.

    40. cannes film festivali
    film karesi olarak kare kare bakıldığında cannes yazısına doğru uçuş yapıp yavaşlayan ve sonra hızla uzaklaşan bir martı dikkat çekiyor. henry cueco imzası taşıyor.

    39. cannes film festivali
    information et strategie tarafından tasarlanan poster gerçekten çok başarılı. sinemanın ikonik kişileri, anları ve filmleri var. tek posterde sinemanın resmi geçidini yapmayı başarmışlar. north by northwest'ten charlie chaplin'e, singin' in the rain'den rear window'a kadar neyi ararsak bulabiliyoruz.

    38. cannes film festivali
    birkaç fotoğrafı birleştirerek hareketli fotoğraf oluşturma yöntemi ile sinemanın en ilkel hâlini tasarlayan eadweard muybridge'e bir saygı duruşu olan poster yine information et strategie imzası taşıyor.

    37. cannes film festivali
    alexandre trauner 'ın les enfants du paradis filmine dair çalışmasını poster hâline getirilmiş.

    36. cannes film festivali
    akira kurosava'nın kagemusha filmi için yaptığı bir çizim bruno ducourant tarafından postere uyarlanmış.

    35. cannes film festivali
    federico fellini'ye ait bir çizim. elbette aklımıza direkt e le nave va filmi geliyor.

    34. cannes film festivali
    michel landi'ye ait çalışmada film şeritlerinden oluşan bir elbise dikkat çekiyor. kadın figürünün dudak yapısı, saç modeli ve omuz hareketi göz önüne alınırsa esinlenilen kişi muhtemelen marilyn monroe.

    *** 33. ve 34. festivalin posterleri aynı. sebebine dair bir bilgiye ulaşamadım.

    32. cannes film festivali
    ilginç bir çalışma olan poster michel folon imzalı.

    31. cannes film festivali
    yine michel folon'a ait olan poster sade bir tasarıma sahip.

    30. cannes film festivali
    sinemanın kutsallığı ve çıplaklığın önemsizliğine dikkat çeken poster wojciech siudmak imzası taşıyor.

    29. cannes film festivali
    wojciech siudmak'ın bir başka posterinde yine çıplaklık dikkat çekerken sinema bu sefer bir inci tanesine benzetiliyor.

    28. cannes film festivali
    dune'ün polonya baskısı için hazırlanan çalışmaya kendi dokunuşunu katıp farklı bir yorum getiren kişi yine wojciech siudmak.

    27. cannes film festivali
    georges lacroix'a ait posterde kırmızı koltukların arkasındaki denizden anladığımız üzere direkt festivalin kendisini merkez almış. kanatlı göz ise enteresan ve dikkat çekici. sinemanın açtığı yollara da zihinde tetiklediklerine de yorumlanabilir.

    26. cannes film festivali
    jl castelli'ye ait fotoğraf jouineau bourduge tarafından poster olarak tasarlanmış. görünen o ki yetmişli yıllarda cannes'ın deniz kenarında olduğunu kanıtlamak için epey uğraşılmış.

    24. ve 25. festivallerle ilgili karmaşık bir durum var. 25. yıl posteri cannes'ın resmi sitesinde yok. aratınca şöyle küçük bir poster çıkıyor. belli ki resmi poster bu. ancak resmi sitede ''24. film festivali'' olarak görülen kısımdaki posterin üzerinde dev gibi 25 yazıyor. buradaki 25 muhtemelen festivalin ''25. yılı'' olması. çünkü 1948 ve 1950 yıllarında bütçe yetersizliğinden dolayı festival düzenlenmiyor.

    23. cannes film festivali
    rene ferracci'ye ait bir çalışma.

    22. cannes film festivali
    klaketi merkeze alan poster yine nispeten basit tasarıma sahip.

    21. cannes film festivali
    uzak doğu esintilerinini sebebini çözemediğim posterin tasarımcısı henri beaugendre.

    20. cannes film festivali
    romen rakamlarının (xx-20) projeksiyon ışıklarını andıran görüntüsüyle güzel bir etki bırakan posterin tasarımcısı rene ferracci.

    19. cannes film festivali
    yine 24. ve 25. edisyonlardaki durum burada da geçeri. gerçekleştirilen 19. festival olmasına rağmen, festivalin 20. yılı olması nedeniyle posterde 20 yazıyor. feracci'nin çalışması.

    18. cannes film festivali
    birkaç yıllık aranın ardından yeniden ülke bayrakları temasına dönüldüğü dikkat çekiyor.

    17. cannes film festivali
    jean-claude moreau imzalı posterde, film şeritlerinin bir şekilde tasarıma dahil edildiğini görebiliyoruz. festival deyince film şeridi geliyormuş akla.

    16. cannes film festivali
    muhteşem çizgilere ve inceliğe sahip olan posterin tasarımcısı jean-denis maillart. festival tarihinin en iyi posterlerinden biri.

    15. cannes film festivali
    a.m. rodicq'ın tasarımı ise van gogh'un yıldızı gece'sini anımsatıyor. belki de ondan esinlenmiştir.

    14. cannes film festivali
    rodicq'in başka bir yıldızlarla bezeli çalışması.

    13. cannes film festivali
    jean-denis maillart'a ait poster yine keskin estetiği ile öne çıkıyor. kuşların, çiçeklerin ve palmiye yaprağının karmaşık görüntüsünün uyumu gerçekten çok güzel.

    12. cannes film festivali
    western filmlerini anımsatan poster, bu açıdan bakıldığında festival posterleri içinde eşsiz. böyle bir tema veya western'i andıran başka bir poster bulunmuyor. jouineau bourduge'a ait.

    11. cannes film festivali
    raptiye ya da iğne görünümlü çizgileri uzun süre inceledikten sonra tamamaen rastgele olduklarına karar verdim. posterin sahibi pon't.

    10.cannes film festivali
    yeniden estetik bir kadın teması etrafında ve yine bayraklarla şeritler postere taşınmış.

    9. cannes film festivali
    festivalin uluslararası kimlik kazanmaya çalıştığı yıllarda farklı ülke bayrakları marcel huet tarafından film şeritlerinin değişik kullanımı ile birleştirilmiş ve ortaya ilginç, özgün bir çalışma çıkmış.

    8. cannes film festivali
    marcel huet'in, uluslararasılığı vurguladığı bir başka poster.

    7. cannes film festivali
    cannes'ın kameranın ucunda/içinde yer aldığı şık çalışma piva'ya ait.

    6. cannes film festivali
    yıldızlı gece temasının ilk kez kullanıldığı poster jean-luc'a ait.

    5. cannes film festivali
    jean don'a ait olan özgün tasarım kendisinden sonra yapılmış onlarca poster düşündüldüğünde oldukça başarılı bir temaya sahip. bayraklar yine ön planda.

    4. cannes film festivali
    paul colin'in çalışması deniz temasıyla öne çıkıyor.

    3. cannes film festivali
    kadın, film makarası ve ülke bayrakları birlikteliğinin fitilinin ateşlendiği poster. g.c. chavane'e ait.

    2. cannes film festivali
    kameranın merkezde olduğu ve onun da merkezine şehrin bulunduğu poster jean-luc'a ait. festivalin ilk yılları olduğu için konum belirtme gereği duymuşlar. zamanın imkanlarıyla konum atmışlar.

    ilk festivale ait 3 farklı poster görünüyor.
    1 - leblanc
    2 - paul colin
    3 - remy hetreau

    bir de 1939 yılında planlanan fakat savaş nedeniyle ilk önce ertelenip daha sonra tamamen iptal edilen bir festival ve posteri var. gerçekleşebilse ilk festival olacakmış.
    1939

    ingrid bergman, juliette binoche, jean-luc godard ve federico fellini iki kez postere taşınmış.
    ilk yıllarda uluslararası kimlik kazanmak adına bayraklar sürekli ön planda tutulmuş.
    film şeridi çok sık kullanılmış. posterlerin yarısından fazlasında var.
    yıldızlı gece teması da sanatçıların favorisi olmuş.
    cannes'ın coğrafi konumuna (deniz kenarı) nedenini anlamadığım şekilde fazlaca önem verilmiş.

    kişisel favorilerim: 75., 73., 70., 67., 65., 62., 59., 46., 39., 38., ve 16. festivallere ait posterler.
  • gitmeyi düşünenlere rehber niteliğinde olsun, bulunsun.

    efenim şimdi, yeni döndüm cannes'dan. gitmeden önce nasıldır, naapılmalıdır, ne bilmek lazım, ne götürmek lazım, bulmaya çalışıp anca bir iki blogda çok genel geçer yazılara denk gelmiştim. yani resmi bilgilerin dışında, "hacı giden var mı, bi anlatsın, nası oluyo"nun cevabını bulamadım. şimdi geldiğime göre kendim yazabilirim.

    hem gezisini film festivali zamanına denk getirip, oralarda turist olarak bulunmayı planlayan, hem de filmini festivale götürenler için anlatıyorum.

    herşeyden önce cannes çok pahalı bir şehir. ayağınızı ona göre denk alın. bunu herkes söylemiş, orada ucuza nasıl hayatta kalınır, onu da anlatmaya çalışayım. önce nis cote d'azur havaalanına ineceksiniz, ama cannes'a otobüsler erkenden bitiyor, o yüzden gece 12'de, 1'de filan varacak şekilde almayın uçak biletinizi, akşam 8'i geçirmeyin. çünkü cannes'a anca taksiyle gitmek zorunda kalırsınız, kafadan 100 euro. "e ben baktım, tren varmış nis'ten cannes'a" diyorsanız, o da şöyle, tren nis'in öbür ucunda. bavullarınızla filan geceleyin tren istasyonuna yine taksiyle gitmekten başka çareniz yok. tren bileti bulunması durumu da şaibeli. trenin kaçta bittiğini de bilemiyorum şu an, yani risk. en temizi, havaalanından çıkar çıkmaz otobüse atlayıp cannes'ın göbeğine varmak.

    oteller hosteller filan baya pahalı, cannes küçücük yer, şehir merkezindeki otel sayısı belli, festival döneminde zaten anında ful doluyor. yıl öncesinden yer ayırtıyormuş insanlar. otel seçerken fiyat düşsün diye biraz şehir dışlarına bakacaksanız, en azından oraya otobüs filan gittiğine mutlaka emin olun. ama yine de gidiş gelişin kolay olup olmayacağı belli olmuyor, lakin bu sene film festivali sırasında otobüs şöförleri grev yaptılar. bir de otobüsler genelde sabah 8 akşam 8 arası çalışıyor. oradayken gece otobüsü hangisi filan çözersiniz, ama gece otobüsü dediği de zaten bir buçuk iki gibi bitiyor.

    cannes'ın tamamını bir günde gezersiniz. pek bi olayı yok. lüks mağazalar filan. palmiyeler, plaj.. festival döneminde kıyı şeridindeki otellerde şirketler oda kiralayıp boy boy filmlerinin tanıtımlarını asıyorlar. şehirde en merkezi yer palais de festival. yani festivalin yapıldığı alan. kırmızı halı filan işte orda. filminizle gittiyseniz cannes'a, palais'de tourist info yazan, hediyelik eşya satan bir yer göreceksiniz, hemen yanına da akreditasyon çadırı açıyorlar. ordan festival kartınızı, broşürleri, bilgileri filan almak yapacağınız ilk iş. tam da oralarda gezinirken başınızı eğip yerlere bakın, sophia loren'in, liza minelli'nin filan el izlerini göreceksiniz.

    şimdi festivale katılımcı olarak geldiniz, akreditasyonunuzu aldınız. önce koşarak davetiye rezervasyonunun nerden yapıldığına bakmanızı öneririm. palais'nin içinde mediterranee hall'u bulun, palais'e girince sola doğru. orda ekranlar göreceksiniz. puan sistemine göre davetiye alabiliyorsunuz. biz bunu keşfederken, festivalin açılışını yapan grace of monaco filmine davetiye alma şansımızı kaçırdık. o yüzden ilk ona bakın diyorum. gitmek isteyeceğiniz ne var, davetiyeler nasıl işliyor. erken yakalamak gerekiyor davetiyeyi.

    hazır davetiye demişken, bir de palais'nin önünde gran tuvalet elinde "invitation si'l vous plait" yazan kağıtlar tutan insanlar göreceksiniz. ilk anda anlam veremeyebilirsiniz, ama o şekilde kağıt tutmak cidden işe yarıyor. çıkanlar davetiyelerini insanlara veriyorlar. davetiye rezervasyonunu kaçırdıysanız ya da akreditasyonsuz, sadece turist olarak gidip bir filme girmek istiyorsanız bu yöntemi denemenizi öneririm. gelir biri veriverir davetiyesini.

    seminerler, workshoplar, mastercalss'ler filan yapılıyor olacak. katılmayı istediğiniz şeyin popülerliğine göre yarım saat ile bir buçuk saat öncesinden orada olup sıraya girmenizi öneririm. buna film gösterimleri davetiyeli, davetiyesiz, ve seramoniler dahil. örneğin bu yıl godard'ın filmine davetiyesi olmasına rağmen yaklaşık 200 kişi giremedi. salon dolduğu için. gösterimden yarım saat önce grand theatre lumiere kapılarını kapatıyor zaten. grand theatre lumiere kırmızı halıyla girilen ana salon. sophia loren'i dinlemeye bir saat öncesinden gitmek lazımmış, ben yarım saat kala sıraya girdim, ucundan zor girebildim, en arkada yer buldum. belli olmuyor, katılmayı ne kadar istediğinize göre kendiniz karar verirsiniz. ama ilk günlerde erken gidip sağlama alın derim.

    march du film, yani film marketinde düzenlenen gösterimlerin günlük programı bir gün öncesinden çıkıyor, palais'nin her yerinde bulabilirsiniz. bazen bu programlara ekstra organizasyonları da yazıyorlar, sürekli göz atmak lazım. üç adet ana sinema salonu var, grand theatre lumiere, salle debussey ve salle du soixantieme. palais'nin içinde bir de salle du bunuel bulunuyor. filmleri buralarda izleyeceksiniz. turist olarak geldiyseniz de, plaj sinemasını kaçırmayın derin. herkese açık film gösterimi oluyor burada. bu sene kumların üstüne oturup fransızca alt yazılı, italyanca orjinalinden fellini'nin 8 1/2 filmini izledik. 2014 cannes posteri de bu filmden marcello mastroianni'nin bir karesi. açılışı 8 1/2'la yaptılar. havaifişek gösterileri bilmemne, baya güzeldi.

    ama daha önemlisi, film izleyerek çok vakit kaybetmemek. oraya gitmeden önce benim okuduğum tavsiyeler de bu yöndeydi. networking fırsatından faydalanmak lazım. march du film'in karşısında ülkelerin pavyonlarını göreceksiniz, sıra sıra bayrakları kaçırmak mümkün değil zaten. çadırlarda ilgilenebileceğiniz organizasyon kişi, kuruluş ve filmlerin broşürleri, flyerları filan bulunuyor, bazıları festivalde bulunan dağıtımcı, prodüktör vs kişilerin listelerini yazdıkları bir duvar yapmış oluyorlar. kullanışlı bir tavsiyem, bunların fotoğrafını çekmeniz, önemli olduğunu düşündüğünüz kişilerin kartvizitlerinin de. kulaklarınızdan fışkıran broşür flyer ve kartların arasında kaybolma riskini azaltmış olursunuz.

    peki parti nerede diye soruyorsanız, parti her yerde. ama festival sırasınca asıl parti her gece petit majestic'te. sinemayla uzaktan yakından alakalı herkesi her gece burada bulacaksınız. burası ufak bir bar, ve önündeki sokaklar her gece tıklım tıkış insan doluyor, yapımcılar, yönetmenler, oyuncular, postçular, görüntü yönetmenleri, aklınıza ne gelirse. ha tarantino'yu filan görmeyi umuyorsanız muhtemelen burada görmeyeceksiniz onu, görebilirsiniz de, belli olmaz, ama petit majestic içmek ve insanlarla tanışmak için mükemmel ortam. dedikoduları, hangi özel parti nerdeymişleri filan da buradan öğrenirsiniz zaten. yanınıza bolca kartvizit almayı unutmayın.

    iş anlamında en çok faydayı nasıl sağlayacağınız size kalmış, her an festivalin her köşesinde o kadar çok şey oluyor ki, seçmek zorundasınız. herşeye yetişmek tamamen imkansız. ben orada koşuşturmaktan kilo verdim, öyle söyleyeyim.

    geleyim biraz da nasıl hayatta kalacaksınız. kilo verdim derken tabi bunun yemeği sürekli nasıl makul fiyata getiririz çabasının da etkisi var. biz ilk gün gar tarafında bi tavukçu bulduk, 5 euro'ya yarım piliç, içecek ve pattiz. adam sonradan zam yapıp 5.5 euro yaptı. en ucuzu bu. gar a kadar her öğlen kim yürüyecek vaktim yok diyorsanız, ülke çadırlarının olduğu yerde kiosklar var. 4-5 euroya kocaman sandviç alabiliyorsunuz. ama bi kola filan alayım dersen o da 2-3 euro. marina tarafına doğru giden şehir hattında mc donalds, arkasında da subway var, bunlar da ucuz opsiyonlar. su bile 2 euro. musluk suyu içilebiliyor tabii, ben kendi şişemi yanımda taşıyordum.

    mc donalds özellikle kullanışlı çünkü beleş wi-fi. akreditasyonunuza göre palais'de wi-fi kullanabiliyorsunuz ama mesela bizim heryere giriş çıkış iznimiz olmasına rağmen wi-fi bize paralıydı. günlük 15 euro. haliyle mc donalds'a dadandık. taxiphone gibi internet paketi sunan yerler varmış. bizim onu çözmeye vaktimiz olmadı.

    festival sırasınca sürekli galalar oluyor. her filmin öncesinde palais'nin önündeki yolu 1-2 km boyunca kapatıyorlar. yayalara karşıdan karşıya geçiş bile vermiyorlar hatta zaman zaman. barikat boyunca yürüyüp etrafından dolanmak gerekiyor. akreditasyonun da bu konuda bir hayrı yok. polisin umurunda değil çünkü kimsin nesin. yassah. akreditasyonunuz varsa plaj tarafına gitmek için palais'nin içinden geçebiliyorsunuz, yoksa barikatların etrafından dolaşmak gerekiyor. beni çok sinirlendiren durumlardan biri. çünkü barikat çevresi bir de ünlü görmeyi uman insan yığınlarıyla dolu oluyor. zaman zaman yürümek imkansızlaşıyor.

    başka bi mesele, ne giyeceğiz? ne istersen onu giy canım kardeşim. valla bak. hava soğukluğu anlamında, yanınıza mutlaka yağmurluk mont filan alın. biz türküz, sıcak ülkeden geldik, avrupalıların sıcak plaj dediği şeyde biz üşüyoruz. ilk gün kot bluz indim şehre. sonraki her gün mont taşıdım, bir kere giymediğim olmadı, o mont hep lazım oldu. bir gün fırtına koparken ertesi gün cayır cayır güneş çıkabiliyor. hatta bu aynı gün içinde olabiliyor. orada kaldığımız 2 haftanın bir günü bir gününü tutmadı. ama ne istersen giy derken kastettiğim bu değildi, burdan bakınca görünen fashion tv çekimleriydi. galalarda takım elbise, gece elbisesi zorunluluğu var yazıyor resmi kitapçıkta. ben yanımda abiye elbise ve topuklu götürmeme rağmen kış uykusunun galasına 20tl lik eski babetlerim ve sırtçantamla girdim. elbise ve topuklular çantamdayken. kırmızı halıda kotlu spor ayakkabılı fotoğrafım var. yapacak birşey yok, öyle denk geldi. insanlar öyle de giriyorlar.

    ama en şatafatlı gelinliği de giysen kimse dönüp bakmıyor, kotla sırt çantasıyla kırmızı halıya çıksan da. ha şatafatlıysan fotoğrafını çekiyorlar, ama önünde flaşlar patlayan gece elbiseli tipler bile kanıksanmış. o patlayan flaşlar zaten muhtemelen "abla 10 euro" diyecek birazdan. yani paparazzi değil o. turist fotoğrafçısı. her türlü kıyafet kabul yani. bütün gün takım elbiseyle, gece elbisesiyle nasıl gezicez de demeyin, bir sürü insan düğünden çıkmış gibi geziyor ortalıkta. sadece festival alanında değil, şehirde. yapılı saç makyaj, 10cm sivri topuk, pullu boncuklu kuyruklu kırmızı gece elbisesiyle 4 euroluk sandviçe gömülen, barikatlardan sarkan, sokak köşesinde içen tipler göreceksiniz. yani sıkıntı yok.

    sonuç olarak, mont şart, gece elbiseleri filan opsiyonel. davetiye rezervasyonlarını, seminer ve workshopları takip etmek size kalmış. toplu taşımaya güvenmeyin, taksiler dolandırıcı da, pazarlık da yapılabiliyor. networking için en güzel ortam petit majestic. ve tabii film izlemeyi de unutmamak lazım.
  • entre les murs (2008)

    4 luni 3 saptamâni si 2 zile (2007)

    the wind that shakes the barley (2006)

    l'enfant (2005)

    fahrenheit 9 11 (2004)

    elephant (2003)

    the pianist (2002)

    la stanza del figlio (2001)

    dancer in the dark (2000)

    rosetta (1999)

    mia aioniotita kai mia mera (1998)

    ta'm e guilass (1997)
    unagi (1997)

    secrets and lies (1996)

    underground (1995)

    pulp fiction (1994)

    ba wang bie ji (1993)
    thepiano (1993)

    dengoda viljan, (the best intentions) (1992)

    barton fink (1991)

    wild at heart (1990)

    sex lies and videotape (1989)

    pelle erobreren (1987)

    sous le soleil de satan (1987)

    the mission (1986)

    otac na sluzbenom putu (1985)

    paris texas (1984)

    narayama bushiko (1983)

    missing (1982)
    yol(1982)

    czlowiek z marmuru (1981)

    all that jazz (1979)
    kagemusha (1980)

    apocalypse now (1979)
    die blechtrommel (1979)

    l'albero degli zoccoli (1978)

    padre padrone (1977)

    taxi driver (1976)

    chronique des années de braise (1975)

    the conversation (1974)

    the hireling (1973)
    scarecrow (1973)

    il caso mattei (1972)
    la classe operaia va in paradiso (1971)

    the go-between, (1970)

    mash (1970)

    if....(1968)

    blowup (1966)

    signore and signori (1965)
    un homme et une femme (1966)

    the knack ...and how to get it (1965)

    les parapluies de cherbourg (1964)

    il gattopardo (1963)

    o, pagador de promessas (1962)

    une aussi longue absence (1961)
    viridiana (1961)

    la dolce vita (1960)

    orfeu negro (1959)

    letyat zhuravli (1957)

    friendly persuasion (1956)

    le monde du silence (1956)

    marty (1955)

    jigokumon (1953)

    le salaire de la peur (1953)

    due soldi di speranza (1952)
    the tragedy of othello: the moor of venice (1952)

    fröken julie (1951)
    miracolo a milano (1951)

    the third man (1949)
  • sanıldığı kadar kapalı ve elitist olmayan, doğru yöntemlerle pek çok etkinliğe katılabileceğiniz festival.

    gitmeyi düşünenler için ilk önerim (tabii bu sonraki yıllar için geçerli) festival sitesini takip etmeleri. cannes cinephiles, 3 days in cannes gibi özellikle öğrencilere yönelik akreditasyon kampanyaları yapıyorlar. bir şey ödemiyor, yalnızca motivasyon mektubu yazıyorsunuz ve şanslıysanız kabul alabiliyorsunuz. bana denk gelmedi, belki size gelir.

    akreditasyonlu veya akreditasyonsuz, festival zamanı sırf atmosferi görmek bile güzel şehirde. özellikle zaten avrupa birliği ülkelerinden birinde bulunacak olan ve gitmesi bir trene/otobüse bakanlar için tavsiye ederim. bu konuda en büyük önerim erken otel rezervasyonu. gitme ihtimaliniz kesin olmasa bile elinizin altında ücretsiz iptal imkanı olan bir rezervasyon bulundurmanızı öneririm. daha sonra çok teşekkür edebilirsiniz bunun için kendinize. bir diğer seçenek de nice, antibes gibi en fazla yarım mesafelik bir yerde kalıp günlük trenle gidip gelmek.

    festivale gelen pek çok yönetmen, yapımcı ve oyuncuyu kırmızı halıda görebilirsiniz çünkü kırmızı halı halka açık ve sandığınızdan çok daha az kişi oluyor (selfie yasağı tutmamış bu arada). açılış veya kapanış zamanı cannes'daysanız bu fırsatı kaçırmayın. filmleri izlemek için davetiye gerekiyor ancak son dakikada davetiye veren insanlar oluyor. festival mekanı sıralarda elinde üstünde film adları yazan kağıtlar tutan insanlara şaşırmayın. bu yöntemle davetiye bulmak sanıldığı kadar zor değil, ben yönetmen seçkisinde bir filme son dakika davetiyesini bu şekilde buldum. festival filmleri izleyemeseniz de her gece 9 buçukta plaj sineması oluyor. burada çoğu klasik, bazıları daha yeni filmleri açık havada izleyebiliyorsunuz. yeniden belirtiyorum: bu paragrafta şimdiye kadar saydığım her şey ücretsiz.

    yönetmen panellerine davetiye bulmak muhtemelen daha zordur. bu yıl yönetmenler birliği quinzaine (ellinci yıl) isimli bir gösterimler serisi düzenledi. bunlardan birine martin scorsese'i davet ettiler. gösterim + söyleşi ücreti ise yalnızca 5 euroydu. (kurla bile 25 lira, bir zorlu center sineması değil.)

    genelde partiler oluyor geceleri, tabii bunlar çok daha kapalı. ben hiç denemedim çünkü yanımda takım elbise yoktu ancak şık ve resmi giyinip bilet unutmuş gibi yapan veya yine son dakikada davetiye bulup girebilenler oluyormuş. davetiye ihtiyacı olmayan bir yerse le petit majestic isimli bar. burası barlar sokağına ve gara yakın bir sokak arasında bulunuyor ve asmalımescit'teki herhangi bir yerden farkı yok. neden bilmiyorum ama festivale gelen daha alt ve orta düzey konukların uğrak noktası olmuş. fransa ve hele cannes şartlarında uygun fiyata içki alıp sokağı dolduran insanların arasına karışabilir, beklenmedik tanışmalar yaşayabilirsiniz.

    son önerim gerek bu bahsettiğim barda, gerek film sırasında, kırmızı halıda, aklınıza gelebilecek her yerde insanlarla tanışıp konuşmanız. nereden ne çıkacağını, kimden ne öğreneceğinizi hiç bilemezsiniz.

    bütün bu saydıklarım az para ile ve de davetiyesiz yapılması mümkün şeyler. cannes mükemmel bir deneyim. hayaliniz görmekse hiçbir şey sizi durduramaz.
  • her sene mayıs ayında avrupa'nın jet sosyetesini biraraya getiren festival. oscar'dan sonra en meşhur sinema ödülünün dağıtıldığı, kanaatimce oscar'dan daha adaletli bir jüriye sahip olan festival.
    (bkz: cannes)
  • 1968 yılında godard ve truffaut tarafından henri langlois 'in görevden alınmasını protesto etmek ve 68 olaylarına destek olmak amacıyla, gösterimlerin olduğu sinema'nin perdesi yerinden sökülerek yapılması engellenmiştir.
  • mankenlerin neden bu kadar doluştuğunu anlayamadığım festival. bir bakıyorsun bütün victoria's secret mankenleri cannes fotoğraflarını sosyal medyada paylaşıyorlar. iyi de kim bunlar oyuncu mu senarist mi yönetmen mi yapımcı mı? hadi bunlardan birinin eşi dostu sevgilisi olursun onu da anlarız da hepiniz öyle değilsiniz ya. sırf festivallerin vitrini olsun zoptirik markaların elbiselerini taşısın diye bunları festivale dolduran zihniyetin sanat anlayışına sokayım.
  • sinemanin yakin donemdeki degisiminden bu yil bariz bir sekilde nasibini almistir.

    cagin getirdigi bireysellesme sonucu sinema da etkilendi; bir yanda netflix vs kisisellestirilebilir platformlar, diger yandan da salon algisinin degismesinden (tabii artik tercih edilmemeleri sonucu ekonomik buhrandaki buyuk salonlarin kapanmasi, kazancin avm sinemasi ve anaakim filmlerden elde edilmesi vs).

    bu zorunlu degisim bu yil 70.yilini onurlandiran cannes'i da etkiler. netflix yapimi olan
    the meyerovitz stories ve okja, therry fremaux tarafindan festivalin yarisma bolumune davet edilmistir. ancak cannes'dan bir ay once, iki filmin de yalnizca netflix'te gosterilecegi, fransa'da vizyona cikmayacagi duyurulur.

    o ana kadar 'vizyonda gosterilme' gibi bir kriteri olmayan cannes, fransa sinema sahipleri birligi'nin de baskilari ile, 2018 yilindan itibaren uygulanmak kosulu ile, festivale davet edilecek filmlerin mutlaka vizyona cikmalari kosulunu getirir.

    dunyada guzel seyler de oluyor.

    sinema, her ne kadar evde rahatlikla ulasilabilme imkani pratikte tercih edilebilir gibi gorunse de; emek gibi, beyoglu veya atlas gibi, ortak zevklerin paylasildigi insanlarla birlikte bulunulan, ayni havanin teneffus edildigi, binlerce filmin ruhunun dolastigi, sadece betondan ibaret olmayan o guzelim binalarda anlamli. son olarak gercek sinema asla yalnizca bir kazanc kapisi olmamali. yeni cag dunyayi nereye gotururse gotursun.
  • festival direktörü thierry fremaux'nun kırmızı halıda selfieyi yasakladığı festival. bu yüzden cannes'ın prestiji 2 paralık oluyormuş aynı zamanda gülünç ve grotesk buluyormuş.

    https://www.hollywoodreporter.com/…-selfies-1096787
  • her sene böyle mi bilmiyorum ancak an itibariyle tekrarını izliyorum da, bir kırmızı halı röportajcısı bi salak var ki, tam tokatlık. ulan ezik olduğunuzu anlıyoruz siz fransızların da, her gelen ünlüye, "bu festivale kendinizi nasıl hazırladınız" diye sorulur mu. her sorduğu ünlü de şaşırıp, ne diyo lan bu der gibi adama bakıyor. en güzel cevabı şipilbörg reyiz verdi kanımca

    -bu festivale kendinizi nasıl hazırladınız?
    +önce üstümü giydim. önce kıyafetinizi giymelisiniz...
hesabın var mı? giriş yap