• shohei imamura'nın 1983 cannes altın palmiye en iyi yönetmen ödülünü aldığı müthiş film...
    filmde, 19. yüzyılın sonlarında narayama dağı’nın eteğindeki ıssız küçük bir köyde yaşanan acımasız bir gelenek anlatılır:
    aşırı yoksullukla başa çıkabilmek için fazla çocuklar sokağa atılmakta, 70’ine gelen ihtiyarlar da aileleri tarafından dağın doruğuna taşınıp ölsünler diye orada terk edilmektedirler...

    (bkz: country death song) ...
    (bkz: insan eti ağırdır) ...
  • fotografik doga cicek bocek goruntulerinin filmin icerigi ve akısından cok daha guzel oldugu ödüllü film..konusu kısaca belli bir yasa gelen*kadın ya da erkeklerin daha fazla aileye maddi ya da manevi katkıda bulunamamalarından dolayı ailenin guclu bir bireyi tarafından narayama adındaki bir daga cıkartılıp orada yalnız basına bırakılp olume terkedilmeleridir..yasam mucadelesinin insana neler yaptırabilecegi uzerine cesitli goruntulerle dolu gereksiz yere uzun kasıntı bir filmdir..
  • 21. istanbul film festivalinde shohei imamuranin toplu gosteriminde yer alan izlemesi zor film.
  • neredeyse belgesel mantigiyla cekilmis imamura filmi. 100 yil oncesi japonyasinda bizim hic bilmedigimiz bir turun yasam sekli, belgesel mantigi uzerinden anlatiliyor. zaman zaman araya giren bortu bocek ve silsile ile ilgili goruntulerde filmin dokumanter yaninin altini ciziyor. filmi seyrederken eglenmek zevk almak gibi edimler maalesef teorik olarak mumkun degil, cunku karakterlerin motivasyonlari seyirci tarafindan asla algilanamiyor. binlerce yildir suren kabile hayati ve geleneklerini vicdan süzgecinden gecirdiginizde vahsice veya kabul edilmez buluyorsunuz. ancak imamura zaten size ozel dramatik bir yapiyi degil, kamerasi ile bir kis sabahi yaklastigi koyun kendi icinde gelistirdigi ozel dunyayi anlatmak istiyor. 3 saate yaklasan ve hayatlari bizim empati kurabilecegimiz bir cizginin disinda gelisen karakterleri izlemek yer yer sikici dahi oluyor. tum bunlara karsi, filmin yer yer insanin yuzune tokat gibi carpitigini ve sonunda insani son derece rahatsiz ettigini. hatta bu rahatsizlik yuzunden insanlarin filmden ya hic bahsetmeyip ya da bahsettiklerinde hadi canim ne bicim film bu be dediklerine sahit olabilirsiniz. zor anlayacaginiz. * * *
  • yeryüzünde yaşayan her bireyin sürekli karşılaştığı bir durumu gözler önüne seren, seyrettiğim en anlamlı filmlerden biri. varlığı sürdürmek için öldürmenin mubah olduğu dünyada, yaşlı ninenin yaşatmak üzere -vakti gelmeden- ölmeyi tercih etmesi, filmi sinema sanatının bir örneği olmaktan öteye taşıyor.
  • ana amacı hayatta kalmak olan bir grup insanı belgeselvari bir bakış açısıyla anlatan shohei imamura filmi.

    --- spoiler ---

    çok zor koşullarda yaşayan insanların bizim için olmazsa olmaz birçok değeri (vefa, şevkat vb.) rafa kaldırıp tüm çabalarını hayatta kalmak için sarfetmesi ele alınmış. bu amaçla boğaz sayısını arttırdığı ve satılıp para kazandırmadığı için erkek çocuklar toprağa gömülüyor, yaşlılar artık verimli olamayacakları düşünülerek ölüme terk ediliyor. bu durumun o insanlarca gayet doğal bir döngü gibi algılanıyor olması izleyenleri daha da dehşete düşürüyor. gerçekten de yönetmen insanı bir hayvan gibi görmüş; çiftleşme, yemek bulma, sürüye ihanet edeni cezalandırma gibi güdüleri de buna göre anlatmış. özellikle yemek çalan ailenin diri diri toprağa gömülmesi sahnesi buna dair korkunç bir ayrıntıydı.

    enteresan ve bir o kadar da güzel konunun yanı sıra makrovari böcek ve kurbağa sahneleri, insanların baykuşun arkasından çekilmesi vb. gibi görsel ayrıntılar da takdire şayandı. bu arada bitmeyen yılan sahneleri nedeniyle shohei amcanın ciddi bir yılan takıntısı olduğunu da tespit ettik, yılan fobisi had safhada olanları önceden uyarmak adına not düşelim.

    --- spoiler ---

    sonuç olarak sinema salonundan çıktığımızda aklımızda şunlar vardı:

    1. bir türlü milli olamayan erkekler, filmdeki amca karakteri gibi greve gitse ve toplum bu işgücü kaybını engellemek için filmdeki gibi seferber olsa hayat bayram olur mu? (çoğunluk evet cevabını verdi)
    2. bu japonlar manyak hacı.
  • bazı sahneleri çok çarpıcı olan film.
    ör. diş kırma, canlı gömme, yılanın doğumu gibi ama ayak tırnağı sahnesi izlediğim yüzlerce film içerisinde en iğrenç sahnelerdendir.
  • kültürel görelilik kavramını açıklamamıza yardımcı olan bir film.
  • izlekdikten sonra bunca yıl neler kaçırmışım ben dedirten bir başyapıt. çırılçıplak bir film. insan türünün toplumsallığının en sade ve en etkileyici hikayesi.

    --- spoiler ---

    aslında modern hayatla, o köy halkının hayatı arasında hiç bir fark yok. sanki giysilerimizi alsalar, biz de öyle olacakmışız gibi. bizim sadece kurallarımız yazılı ve ‘medeni.’ acılarımızı ortaya koyma biçimimiz gösterişli ve öğrenilmiş; cinselliğimiz kirli. doğa ile artık mücadele etmiyoruz ama yeni modern düzende başka mücadeleler var. herşeyin özü aynı sadece karmaşıklaşarak evrilmiş.

    filmde herşey o kadar olması gerektiği gibi ki, insanın kanını donduracak türden bir sahne olan hırsız aileyi diri diri toprağa gömme hikayesi sadece olması gereken bir şey. aksi olsa rahatsız edecekti, ya da orin narayama’ya gitmese, oglu yarı yoldan dönse alsa filan filmden nefret edecektim. öyle olması gerekiyor ve bu o kadar normal ki. muhteşemdi ya. ne kadar yazsam iyi ifade edemiyorum. birkaç insani kavram ve his üzerinden aklımda kalan anektotları şeyedeyim.

    hamile karısını kaybeden diğer kardeşin acı sahneleri muhteşemdi, o kadar insan, o kadar basit ve ne kadar gerçek içten doğal tepinmeler.

    köyün ötekisi de vardı, kokulu. dağ tanrısının sunağına çiçek toplayıp bırakan kokulunun dileğinde de başka bir insan gerçekliği duruyordu: cinsellik
    bir de filmde aşk yok, haklı olarak yok; aşk insanın değil. aşk icad edilmiş. ama adalet var ölüm var, ölümsüzlük var. çok çok çok güzel.

    süper film süpersüper. benim tabi tuz tüccarının yanındaki kız çocuklarını diğer köylerden satın almış olduğunu filmden sonra, üzerine düşünürken farketmem olmadı tabi.

    --- spoiler ---
hesabın var mı? giriş yap