• sanirim fantastik de, gercek ustunde, ruya sekansinda fellininin ustune ancak fellini cikabilir. bu film cekileli klasik kabul edilip adaklar adanali (bkz: adanaliyik) kac sene gecmis, hala ustune felliniden baska film cekip cikabilecek bir yonetmen daha cikabilmis midir? (hayiiir)

    fellini dahidir, "oyle dahidir demekle olmaz", demeyin deha sak diye izah edilemediginden dehadir. fellini dahidir cunku kendi gramerini, kendi alfabesini, kendi agizini, lehcesini bulmustur. fellini dahidir cunku bunu size ogretmeye, anlatmaya, "bak surdaki su sunu izah ediyor, burdaki bu buna denk geliyor" basogretmen agizlarina girmeden konusmaya baslar, ve agzindan salya akitan bir bebeye agu dedirtircesine dilin en dogru kullanimini konusarak, konusturarak gosterir.

    bu acidan kendisini ingmar bergman a benzetmek dogru olur, zira ikisi de "iste ben ve sanatim, farkliyiz, tersiz biraz, aha barmagim gozunuze" tipi fransiz yeni dalgasinin dustugu dalgaya dusmeden, kendilerinden menkul ozgunluklerini perdeye tasirlar. lakin ingmar bergman kuzeyin ikliminden midir nedir biraz soguk, birak donuk bir usluba sahiptir, fellini ise bu filmiyle ve takipcisi eserleriyle kendi arzusunu, istahini, hezeyanini ve dahi galeyanini bizlere tasimayi bilmistir. burda "gercek bir akdeniz insanidir" diyecektim vazgectim, osmanli erkegi gibi igrenc bir laf akdeniz insani.

    sekiz bucukda fellini doruklardadir, hatta filmde o doruklarda havalarin nasil soguk oldugundan, nasil usudugunden dem vurur gibidir. yonetmen olmayi, yonetmenin yonetilmesini, yonetilenin yonetilmesini, plastik sanatlarla mukayesede bir sanat olarak sinemayi sorgular, kendi gecmisinden, bugunune kah ileri, kah geri, kah pruvetler atarak rakseder.

    sinematografisi gregg tolandi iki omni bir dp ile calisan ikinci sinif ogrencisi formatina sokacak kadar super olan sekiz bucugun, erotizmi kendisinden sonra gelecek sanat filmi erotizminin ulasmaya calistigi bir ornek olacak, "alaam fellini niye bu kadar buyuk" sohbetlerinde belirtili nesne olarak kullanilacaktir.
  • gelmiş geçmiş en kişisel filmlerdendir. kişiselliği anlaşılmazlığından, sadece yaratıcısının zihninde anlamlı olmasından değil, fellini'nin özel hayatını samimiyetle ifşa edişindendir; her ne kadar filmin kendi yaşamıyla alakası olmadığını söylese bile. la dolce vita'nın ardından büyük beklentilere yok açan yönetmen herhalde ne yapması gerektiğini düşündüğü bir anda kendisini çekmeye karar vermiş olmalı. barton fink'ile beraber "writers block" un en yaratıcı şekilde bir esere yansıtılmasıdır bu açıdan sekiz buçuk.
    la dolce vita'da gazetecilik dönemlerini anlatır gibiyken, bu filmde de yönetmenlik dönemini anlatır fellini.

    mükemmel, coşkulu ve hüzünlü finali bana alakasız bir şekilde aşçı hırsız karısı ve aşığının finalini hatırlattı. peter greenaway'in en sevdiği 10 filmden biri olduğunu düşünürsek iki final arasındaki benzerliğin, çağrışımın sebebi daha kolay anlaşılır herhalde.

    bu arada yine greenaway'in "sekiz buçuk" a ithafen "sekiz buçuk kadın" isimli bir film yaptığını belirtmek gerekir, tribute mribute.
  • festivalde * seyrettim ve pek bir şey anlamadım. bunda filmi beraber seyrettiğim ve sinema kültürü benimkinden zayıf olan arkadaşımın film sırasında oflayıp puflamalarının payı var mı bilmiyorum? bu filme dair aklımda çok az şey var. belki de ikinci bir izlemeyi gerektiriyor.
    biliyorum herhangi bir başlığa okuyanlara fayda sağlamayacak, bilgi vermeyecek ya da enteresan gelmeyecek kişisel bir deneyim yazmak doğru değil ama bu filmle ilgili benim durumumda çok kişi var gibi geliyor.

    (bkz: bi bok anlamadim ama herhalde iyi bi film)
    (bkz: anlamadigi seye bok atmak)
    (bkz: ben bir bok anlamamissam gereksizdir)
  • yıllar önce bir gece vakti izlediğimden beri gündüz düşlerime en çok hükmeden filmdir bu. daha da doğrusu ben bu filmi izlemeye başladım fakat bitiremedim. hala içindeyim, çıkmak da istemiyorum.
  • filmin harika muzigi "la passerella di addio" diye bi$idir. nino rota denilen $ahis tarafindan bestelenmi$tir. ayni muzigin "la vita e bella" filminin ba$inda da cok kisa bir sure de olsa duydugumdan $upheleniyorum.
  • fellini'nin bilinçaltini kustugu fantastik bir filmi. hayati boyunca etrafi güzel kadinlarla çevrili olmasina ragmen asik olamayan, yine de onlarla ilgili fantezilerinden vazgeçemeyip, kisisel yargilamasinin girdaplarinda kaybolan adami marcello mastroianni oynamistir
  • bir başyapıt izlemek istiyorum. hayatla sanat birbirine karışsın, kaotik gibi görünsün ama estetiğinden ödün vermesin. deha ile yetenek sarılsın hiç ayrılmasın. binbir surat göreyim binbir tipte insan. figuran gibi değil, başrol oyuncusu gibi hayatının başrolündeki her insan gibi rolünü oynayan. bir de bayılırım oyun içinde oyuna, aman o da eksik olmasın diyorsanız.

    yönetmeninden oyuncusuna, ışıkçısından müzikçisine öpesiniz gelsin diye 8 ½, modern zamanlarda kalmadı böylesi!

    konularının benzerliği, zamanlarının aynılığı ve ardarda izlendiğinde birbirlerinin tadını sinerjik biçimde artırması açısından (bkz: le mepris)
  • ah guido, vah guido. 43 yasinda kocaman bir çocuksun sen guido. ortada film yok ki, kafan karismis, bunalmissin, simarmissin, küstah misin, kibirli misin ona bile karar veremiyorsun sen. katolik vicdanin çocuklugun esir almis ama sen gitmis saraghina'nin o devasa kalçalari ile yaptigi rumbayi izlemissin guido. bütün kadinlari istiyorsun, beni sasirtmadin, güzelim, agirbasli, sigara bacasi luisa yetmemis makjajla rüküslestirebilecegin metresini de sete getirmissin. en çok istedigin sey hepsini ayni eve toplayip, senin etrafinda pir pir dönmeleri degil mi? yalancisin guido, sahtesin, rüyalarini gördük: sculp diye ortalarda dolasip milleti kandirirken ( aslinda o aksam yemekte takma bir burun vardi yüzünde, sen de biliyorsun) anneni babani özlüyorsun. çocuklugunu ariyorsun, dininden çekiniyorsun, temizlik ve düzen istiyorsun ama ortaligi karistiran sensin, üstelik aradigin seyi de eski mahallenizdeki blmem kimin kizi sana veremez seni tembel guido. bunu bir düsün. istersen ayna karsisinda yüksek sesle tekrarla hatta.
    yardimcina sana dokunmamasi için bagiriyorsun, ceket giy diye hasliyorsun ama bilmiyor musun aslinda senin artik'eskiden oldugun adam olmadigini bilen' tek o var çevrende. guido, senin sorunun su bak tek cümle ile özetliyorum: 'nasil sevecegini bilmiyorsun'. olsun guido, biraktigin iyi oldu filmi falan. çünkü arkadasin da dedi ya sana:' gerçekten gereken seyleri yaratmadigin zaman, mahvetmek en iyisidir.' mutlu olamazsin guido, bu senin isin degil. bunu sana söyleyecek tek insan kardinal mi olmaliydi? minik hedonist çevrende bir kisi bile mi bulunduramadin bu gerçegi yüzüne sakince tükürecek? bir tanidigim var sana çok benzetiyorum. o yönetmen degil, koreograf. görseniz birbirinizi aynaya bakiyorum sanirsiniz. o öldü sonunda gerçi, 'bye bye love' ile ugurlandi bütün o cazdan sonra *. hayir hayir onu jaws yedi.
    artik korkma guido, korkarsan arkamdan tekrarla: 'asa nisi masa'. çünkü aslinda sen yoksun, federico diye birisin.
  • 8½ orijinal yazilisidir.
  • 20 mayıs 2005 tarihi itibariyle seyredebildiğim filmler içinde en eni. enliğini sıkılmış bir insanın hikayesini sıkmadan anlatmasına, gerçek/hayal geçişlerini ne kafama vurarak ne de çok kapalıca yapmasına, italyanları çok iyi anlatmasına, başrolunun inanılmaz performansına, planlarına, çekimlerdeki detaylandırmaya ve siyah beyaz bir film için harika olan ışıklandırmalarına ve en onemlisi bunların hepsini 1963 yılında yapabilmesine verdim. o zamanlar kıymeti bilindi mi bilmiyorum, ama bizde neden bunlar yapılmadı demek istiyorum. son olarak,başımıza ne geldiyse zaten bu yüzden geldi: (bkz: no spoon)
hesabın var mı? giriş yap