• burjuvanın, ama öyle ülkemizde sıklıkla anlaşıldığı gibi bir miktar parası olan kişi anlamında değil de kültür, şehir alışkanlıkları sahibi, evinde milyon tane kitabı olan gerçek anlamda kentsoylusunun igrencliğine tanık eder haneke bizi bu filminde. onun alıskanlıklarının kolesi olmus, farklılıklardan korkan, gercekler yerine yalanlarla yaşayan, çok sosyal gözükse de aslında iletisim ozurlu olan, kayda deger bi bok yapmadığı halde kendini baskalarına hep mesgul lanse eden, hep kendi cıkarının pesinden giden, alıskanlıklarıyla cevrili o kucuk dunyasından dısarı cıkmaya odu kopan, yasadıgı dramlar uzerine biraz kafa yormayı çok görüp 2 hap alıp uyumayı yegleyen o igrenc yasantısına tanık ediyor bizi. ve bunu eglenceli seyleri gösterelim, araya sekil katalım da cocuklar sıkılmasın demeden olduğu gibi o igrenc hayatın tum sıkıcılıgıyla yapıyor.
    son not: o kasetleri haneke cekti..!!
  • --- spoiler ---

    georges in film sonunda karanlıkta * uyuması, macit in oğluyla tek kelime mantıklı konuşamaması,3.dünya devletleriyle modern devletler arasındaki ciddi iletişimsizlik sorunlarına,vurdumduymazlık, sağduyu kavramlarına yorulabilirken, son sahnedeki enfes ışıkla macit in oğluyla georges in oğlunun konuşmasını yeni nesilin dünya barışına daha yakın, rasyonel çözümlere itibar eden bir geleceğe ışık olarak yorumlamayı temenni ediyoruz. kaliteli şaraplar tüketilen , fondülü fransız yemeklerinin yendiği masalarda entel sohbetleri gırla giderken,aynı masanın yanındaki tv deki savaş istila görüntülerine alışmışlığı yüzümüze vuruyor haneke, iğreniyoruz kendimizden. bu sahne bana daha çok hotel rwanda da ki gazetecinin ben bu katliam görüntülerini göstersem avrupalı insanlar görüntüleri gördükten sonra ah vah çekip yemeklerini yemeye devam edecekler sözlerinin hatırlattı. ben de alıştım bu haberlere, bağdattaki 30 kişinin öldüğü haberleri radyoda çerez gibi dinler oldum, silkinelim kendimize gelelim.
    filmle ilgili diğer bir ayrıntı da baban yapmadıysa, sen yapmışsındır zihniyeti *. ne de olsa cezayirli deyiminden bahsediyorum. benzerlerini görmek çok da zor değil amerikada 9/11 den sonra her ortadoğulunun potansiyel terörist, güneyde her meksikalının uyuşturucu satıcısı, her güney amerikalının da mülteci olması gibi.

    --- spoiler ---
  • haneke işçiliğine bir örnek:

    filmde georges majid'in evine üç kere gider. ilk ikisinde kendi kararıyla gider, beklenmemektedir ve bunlarda georges koridorda kapıya doğru yürürken kamera da onunla beraber ilerler. sonuncusunda ise majid onu evine çağırmıştır. bu sefer kamera onu koridorun sonunda beklemekte ve georges kameraya doğru yürümektedir.
  • --- spoiler ---
    upuzun es'leri, soğuk tarafsız gibi görünen ama konunun kendisi ile her zamanki mevkisinde taraf olan kamerası ile bir haneke filmi daha. hakkında yazmak isteyip de bir türlü çok yazamadığım, kelimeleri bulmakta zorlandığım yazamadığım. gene o pek sevdiği eşitliksizlik / burjuva yargısı; haksız kazançlar* ve bu haksız zenginleşen burjuvayı en azından filmlerinde cezalandırma çabası. ne burjuva cezalandırılmaya doyamadı ne de haneke onları cezalandırmaya.

    başı, eski bir günaha bağlanan; sonu vicdan azabından olmasa bile vicdan azabı yaratması söz konusu olan ve varlığı çoktan unutulmuş bir adamın ölmesiyle huzurlu uykuya dönüşen. sahi ya o yorgunluk, bitmişlik,tüketmişlik dou uyku nasıl hissettirmişti kendini. o boynu kesilen tavuğun upuzun tutulan sahnesi ile boynu kesilen insanın haddinden kısa sahnesi. bi daha seyredilesi filmlerden.

    ah tabi ailenin cezayirli olması; filmin fransız aktörlerle çekilip fransa da geçmesi; televizyonda amerika, ırak, filistine ilişkin görüntiler olması; sömüren & sömürülen ilişkisine bir başka deyinmektir ki. her zamanki gibi haneke işte.
    --- spoiler ---
  • sevenlerini üzmeyecek, beklentileri yüksek tutsanız da hüsrana uğratmayacak haneke filmi.
    bundan sonrası spoiler...

    --- spoiler ---

    öncelikle film, hiç film havasında değil. haneke bunu filmin başına koyduğu uzun sahne ile belli ediyor. adeta "bu film değil, gördükleriniz gerçek. o yüzden iyi izleyin..." mesajını veriyor seyirciye. ayrıca uzun süre haneke'nin kamerası diye izledikten sonra, aslında karakterlerin kaseti izliyor olduğunu göstermesi; haneke'nin açık açık seyirciye "sizin hayatınızı, size göstericem" demesidir. film bu açıdan yorumlanmalı.

    senaryo kötü yorumları at koşturmuş. kesinlikle klasik bir senaryo değil. ne bir şey açıklıyor, ne şaşırtıyor, ne yanıltıyor... tamamen gerçek hayat gibi, bilinmezlerle bizi bize bırakıyor. gerçek hayatımızda, etrafımızda olan şeylerin kaçının tüm iç yüzünü bilebiliyoruz ki? bu açıdan senaryoya laf edenler, haneke'nin gözden çıkardığı seyirci kitlesine giriyor.*

    filmdeki spesifik noktalara gelirsem:

    kaseti gönderenin belirsizliği... tamamen haneke'nin farklı izleyicilerin farklı yorumlarına bıraktığı hadise. haneke bu belirsizliği yaratırken, aklında -kendi açısından- belirlediği bir cevap vardır illaki, ama o da haneke'nin kendine sakladığı yorum olarak kalmıştır. benim yorumum ise, majid'in oğlunun yaptığıdır. kendi içimde kurduğum mantık, sonraki paragraflarda kümülatif bir şekilde anlaşılacaktır.

    filmde genel olarak georges laurent'e* el bile kalkmaması... haneke burda burjuva toplumunun, büyük korkularla yaşadığını ama sonuç olarak bir zarar görmediklerine bir gönderme, dokundurma, sürtme yapmıştır. ayrıca georges laurent'in korkusuzca zenciye atarlanması, majid'in evine girip çıkması, tuvalette majid'in delikanlı bıçkın oğluna atarlanması falan, hepsi bunlara alamettir.

    hanım teyzenin aldatma durumu ve sübyanın tribi... yönetmen, burjuvanın içinde bulunduğu -genel olarak herkesin birbirine hissettiği- güven bunalımını gözümüze gözümüze sokmuştur. misafirleri ağarlama sahnesinden, hanım teyzenin pierre ile yakınlaşmasından, laurent'in yengeye herşeyi anlatmaması ve teyzenin buna çok bozulması, laurent'in emriyle teyzenin misafirleri bir yalanla evden kovuşu, çocuğun annesine olan tribi vs...
    ayrıca sübyanın attığı tribe şöyle bir açıklamam var:
    kurduğum mantığa göre kasetleri çeken majid'in oğlu. bu ne demek; aileyi gözetleyen o. yani bir şekilde hanım teyzenin, pierre veya başka fransız erkekler ile yaşadığı durumlara tanık olacak birisi varsa, bu o'dur. yani sübyana söyleyen bu majid'in oğlu. ne alaka, var mı böyle saçmalık, palavra! diyenlere cevabım tokat gibi gelecek; filmin sonu... majid'in oğlunun bizim sübyanla rahat bir şekilde konuşması, bundan önce bir muhabbetleri olabilme ihtimalini destekliyor. ayrıca sübyanın annesinden nefret edip, babasına da bir şey çaktırmamasının sebebi: annesine kızgınlığı çok fazla, çünkü ailesine ihanet ediyor; babasına olan soğukluğu ise babasının eskiden yaptığı şeyi bilmesi ve onu suçlu bulması. bu açıdan kilit nokta bizim artist sübyan. en sonda majid'in oğlu ne mi dedi? açıkçası annesinin aldatmaya devam ettiğini, babasının ise geçmişinden hiç vicdan azabı çekmediğini anlatmıştır. çocuk ta zaten konuşmadan sonra evine doğru değil de, arkadaşlarının yanına doğru gidiyor.

    majid'in oğlunun detaylı yorumu... majid'in oğlu, bu filmde en soru işaretli adamdır bizzat. yukarda aslında soru işaretlerine cevapları belli bir mantık çerçevesinde cevapladım. adam yapmadım diyor, cezayirli adam yalan mı söyler diyenlere cevabım ise; ailesi hizmetkar olarak ölmüş, kendisi yetiştirme yurdunda büyümüş bir adamın oğlu olduğu düşünülürse, bu adamın, sistemin çarklarını bir şekilde sekteye uğratmak için -ki tamamen başarıyor- sistemden memnun, kaymağını yiyen kesime yalan söylemesi gayet normaldir.

    majid'in kendisi... majid'in intiharı, eski kuşakların artık bu sisteme karşı koyacak gücü kalmadığını ve değişmeyeceğine olan inancını simgeler. öte yandan oğlunun bütün her şeyi organize etmesi, bu açıdan genç nesilin gücünü ve isteğini gösterir.

    genel olarak toparlayacak olursam yönetmen, ırkçılık ve sınıf farkı üzerine yoğunlaşıp, bir yandan da burjuvanın boktanlıklarına -medyada saman altı, aile içi huzursuzluk, polise olan güvensizlik vs...- derinleme inmeye çalışmıştır.

    son olarak ırkçılık üzerine haneke'nin hoşuma giden 2 ince mesajını belirtirsem:
    georges'in, emniyet binası çıkışı bisikletli zenci çocuk ile atışmasından sonra, söylediklerinden dolayı zenci çocuktan değil de kavga çıkarttığı için karısından özür dilemesi.
    majid'in oğlu asansörde laurent ile çıkarken, asansöre sonradan binen iri fransız abimizin majid'in oğluna "bu herifin burda ne işi var?" gözüyle durmadan bakması.

    --- spoiler ---
  • michael haneke'nin "rahatsiz edici" (tirnak icinde, evet) denen filmlerinden biri..

    --- spoiler ---
    filmin jenerigi, anliyoruz ki eve yollanan kasetten.. haneke diyor ki, "sizin alginizla oynayacagim" iyi eyvallah, cok guzel.. bunu 3-5 kez yapiyor haneke.. sonracigima, daha once yaptigi gibi, horoz kesimi - ki daha once benny's video'da domuzun oldurumunu gostermisti -.. ardindan da macit'in "horoz"un olumune benzer intihari - ne kadar da alegorik*..

    hepsine eyvallah.. video kasetleri kimin kaydettigini de ogrenemiyoruz ki eyvallah, hic sozum yok, haneke bununla ilgilenmiyor, bizi de ilgilendirtmiyor.. filmin sonunda macit'in oglu, esas adamin ogluna bir sey diyor, biz duymuyoruz, buna da eyvallah, haneke zihnimizi bulandirmak istiyor.. peki cocuk neden kaciyor? hadi kacti, bu yuzden esas adam macit'i polise sikayet etti.. intihara giden yolu tetikledi, peki o zaman pierre'le anne yakinlasmasinin filmdeki islevi nedir? daha dogrusu boyle bir yakinlasma var mi? ha diyor ki hazret haneke, bakiniz burjuva ailesinde anne, kocasindan gizli sakli ne varsa aciklamasini isterken, kendisi de saman altindan su yurutuyor.. eger buysa, cocugun bunu sezinlemesi nasil oldu? ayriyeten cocuk bunun uzerine neden evden kacsin? mantiksal bir baglilik var mi?.. ha diyor ki "burjuva ailenin gizli sakli"si, cocuk o zaman masum mu? yani diyecegim odur ki, haneke bana uymuyor..
    --- spoiler ---
  • haneke'ye öğütler:

    --- spoiler ---
    1. küçük macit'in evden götürüldüğü sahne: ne o öyle anasının dininden tek plan? macit arabaya götürülürken çak yakın planı, bağırıyo filan zaten, binsin arabaya. arabada şöyle alttan bir çekim, gözyaşları kameraya dökülsün çıp çıp. bas alttan damar müziği, şöyle amelievari birşey.bir kare üvey anneyi göster, mutsuz bir surat.
    bir kare üvey babayı, yüzü allak bullak. bir kare de küçük georges pencereden izliyor olup biteni, ifadesiz bir suratla.

    2. macit'in intihar ettiği sahne: ne o öyle zart diye, olur mu hiç öyle, olmaz di mi. yavaşlat olayı. eli böyle yavaş yavaş cebine gitsin. çat kes, bas zumu georges'in gözlere, böyle kıllanmış bir şekilde baksın, çat yine macit, daha bıçağı anca çıkarıyo. bas fona da şöyle arya filan, adagio bişeyler. sindire sindire izlesin millet. altı saat okul merdiveni göstermeyi biliyosun ama.
    --- spoiler ---
    rahatla, yak bi sigara şimdi. gişe hasılatı on katına çıkmazsa ben de cengizhan değilim.
  • ke$ diye okunur.. normalde ula$ilmasi vakit alan bir bilginin tekrar eri$ilmek istendiginde kolayca alinabilecek kopyalarinin saklandigi bolgeye denir.. (bkz: cache memory) dezavantaji bilgi her zaman guncel olmayabilir.. cpu'larin "olmazsa olmaz"'idir.. i$letim sistemlerinin ise file system'larda mutlaka kullandigi eger kullanmazsa diski surundurecegi ozellikleridir.. kullandiginiz web browser'larin bile yaptigi bir$eydir..
  • michael haneke'yi sevip sevmemek tamamen kişinin sinemaya bakışına bağlı. izleyici haneke'nin tarzından hoşlanıyorsa haneke'nin çoğu filmine iştahla yaklaşacaktır. hoşlanmıyorsa filmler başarılı olsalar da bu filmleri sevemeyecektir. haneke hollywood yönetmenleri gibi belli formüllere bağlı kalıp filmlerini kotarmaz. hollywood gibi izleyiciyi tatmin etmeye, onu mutlu etmeye, rahatlamaya çalışmaz. bazı gerçeklerin üstünü örtüp izleyicisini aptal yerine koymaz. izleyicisini filmine dahil etmez. soğuk bir tavır takınır bütün filmlerinde. soğuk bir anlatımdır onun benimsediği. hollywood'tan o kadar uzak ki sineması... sanırım bu yüzden çok seviyoruz kendisini. ikamet ettiği ülkeyi en ağır şekilde eleştirebilecek cesarette olduğu için. izleyiciyi sarsıp bazı gerçeklerle yüzleştirdiği için. bütün filmlerinde toplumun sorunlarına eğildiği için. bu yüzden seviyoruz kendisini.

    cache yönetmenin en kaliteli filmi. sinemasının bütün özelliklerini içinde barındıran film yönetmenin diğer filmleri gibi izleyiciyi zorluyor. ama bu zorluk atlatıldığında filmin ne denli kaliteli olduğu da anlaşılıyor. yönetmen bu filminde tekrar iletişimsizliğe, ötekileştirmeye, önyargıya, kindarlığa, burjuva yaşamına/iki yüzlülüğüne, sınıflar arasındaki farklılıklara değiniyor. daha önce de işlediği bu temalara fransa'nın emperyalist yüzünü de dahil ediyor ve ikamet ettiği ülkesinin 'öteki' vatandaşlarına (araplar, cezayirliler vb) davranış şeklini eleştirdikçe eleştiriyor.

    laurent ailesinden tiksinmemek, aslında bütün burjuvalardan tiksinmemek mümkün değil. diğer burjuvalar gibi laurent'lerin evi de kitaplarla dolu. entelektüel insanlar olduklarını hemen her şekilde belli etmeye çalışıyorlar. baba, bir kanalda edebiyat programı sunmakta. her şeye kayıtsız bir aile karşımızdaki. arkadaşlar gelir, çene çalınır, arkadaşlar gider, monoton yaşama devam edilir. kitaplar okunur. gün gelir kapının önüne bir kaset bırakır. bu iğrenç burjuva ailesi kaseti izlerler. kasette ailenin evinin dışarıdan çekimi vardır. tabi rahatına alışkın, keyfi yerinde, hiçbir şeyi dert edinmeyen bu şerefsizler hemen ürkerler. kim benim rahatımı bozmaya çalışan? hemen polise gidilir, ifade verilir ama polis bir şey yapabilecek durumda değildir. bu burjuva bunu anlamaz. ille de polis onların rahatlarını tekrar sağlayacaktır. neyse. filmin en can alıcı bölümü de bundan sonra başlar. georges bilinçaltını sürekli meşgul eden bir adamı suçlar kasetlerden ötürü. kimdir o? yıllar önce, georges henüz onlu yaşlardayken fransa ile cezayir arasında bir çatışma patlak verir. fransa bu sömürgesinde bolca katliam yapar. majid'in ailesi de katledilenler arasındadır. majid, georges'un ailesine sığınır. aile majid'i sever, benimserler. ama georges şımarıktır. bencildir. şerefsizdir. majid'e oyun oynar ve ailenin majid'i devlete vermesine neden olur. yani majid'in hayatını mahveder. ailesini yeni kaybeden majid sağlam bir hayatı da yitirir böylelikle. georges, majid'ten kurtulur ama vicdan azabından kurtulamaz. gene de büyük bir başarıyla vicdanını susturmayı, "sorun yok, her şey iyi, güzel" demeyi başarır. zaten bu "sorun yok" şeysi de bütün burjuvalarda bulunur. ortada savaş olsa bu elemanların umurunda olmayacak. ta ki savaş kapılarına dayanıncaya kadar. işte georges da majid'i bu kaset olayıyla hatırlar. gider onu suçlar. bütün kinini yıllar sonra tekrar majid'in üstüne boşaltır. majid'i polise ihbar eder ama majid'in suçsuz olduğu ortaya çıkar ama bu, georges için yeterli değil. kendisini polisten de üstün görür ve hayatının içine ettiği majid'i ve oğlunu rahatsız etmeye başlar. her şeyden majid'i sorumlu tutar. majid'in ona vereceği hediye ise muhteşemdir. majid kendi evinde, georges'un karşısında boğazını keser. georges bu intihardan sonra georges konforlu evine döner, yatağa uzanır, karısına her şeyi anlatır. karısı onu boşayacağına ya da onu eleştireceğine gider bu hayvana sarılır ve "önemli değil" der. zira karısı da batmıştır konfora. bunu kaybetmek istememektedir. georges her şeyi unutmak için uyur. senin gibi elemanların kafalarını sikeyim der ve filmi dvd'den çıkarırız.

    filmde georges fransa'yı simgeler. yabancılara tahammül edemeyen, faşizmin doruğunda olan, en küçük bir sorunu yabancıların ortaya çıkardığına inanan, bencil, aç gözlü, konformizmi sonuna dek savunan bir georges ya da fransa karşımızdaki. majid ise cezayirlidir. georges'un majid'e yaptığı, yani onun hayatını mahvetmesi, onu durmadan suçlaması vs fransa'nın cezayir'e yaptıklarını akla getirir.

    sağlam bir filmdir özetle.
  • --- spoiler ---

    bu filmi daha izlemeden bütün akademik çevrelerin "fransa'nın cezayirlilere yaptığına enfes bir cevap" dediğini bildiğimden, filmde haneke'nin sinematik kaygılarına odaklandım. zira buralarda da güzelce tartışıldığı gibi, salonda/evde filmi izleyip vicdanı rahat bireyler olarak evimize/yatağımıza (az sonra ben de yapacağım bunu) gideceğimizden, filmin içeriğine dair tartışmalar bir yerden sonra bayabiliyor.

    bir kere kasetlerin haneke tarafından çekildiği garanti. onu tartışmaya bile lüzum yok. haliyle bu "ekranlarınızın ayarıyla oynamayın!" tarzı bir uyarı ile açılan filmde, kasetleri mantıklı bir zemine oturtmaya çalışmak, ayarlarla hakkaten oynanmadığına delalet eder. oynayın lan azıcık!

    beni filmde en çok etkileyen sahne: intiharın ardından kahramanımız nereye gidiyor? sinemaya! neden? unutmak için. biz ne yapıyoruz? film izliyoruz. neden? unuttuk bile! ya da şöyle de yapabiliriz: intihar sahnesinin ardından hangi sahne var? kahramanın sinemadan çıktığı sahne. yani? bu etkiyi ancak böyle açıklayabilirim, sinemadan bu adam gibi çıkacaksınız! her türlü, o çıplak intihar sahnesini kıvama getiren bir devam sahnesiydi o sinema sahnesi.

    neticede salonlarda oturup filmi izledik; akademik makaleler yazdık; geldik ekşisözlük'te de entelliğimizi belirttik. güzel filmdi yani.

    --- spoiler ---

    bir allah'ın kulu da 1960'larda fransa'da cezayirlilere ne olmuş, diye anlatmamış şurda...
hesabın var mı? giriş yap