bunker

• balthazar'ın en nadide eseri. tarçınlı süt içer gibi yumuşak. tarçın gibi karakterli.
  
  every time ı walk on by
  stroll these lonely streets
  can't believe there's not a thing in the world
  a thing left to repeat
  
  and ı was walking on your floor
  begging to get more
  can't believe there's not a thing in the world
  a thing to ask for
  
  so leave my broken bones
  ı'll take a load of your skin
  throw me all your stones
  for me to sit around in
  
  every time ı walk on by
  stroll along these streets
  can't believe there's not a thing in the world,
  a thing left to repeat
  
  so leave my broken bones
  ı'll take a load of your skin
  throw me all your stones
  for me to sit around in
  
  so leave my broken bones
  ı'll take a load of your skin
  throw me all your stones
  for me to sit around in
  
  don't you know
  don't you know what to say
  every time you think about it
  talk around it again
  
  don't you know
  don't you know where to stay
  every time you think about it
  talk around it again
  
  don't you know
  don't you know where to stay
  every time you think about it
  talk around it again
• balthazar ile tanışmamı sağlayan şarkıdır. ne kendisi ne de balthazar beni pişman etti tanışalı.
• bir çeşit terapidir.
  
  yalnızken dinle.gece yarısı şehirler arası bir yolda araba kullanırken mesela.
• çok sevdiğim, balthazar'ın başucu alternatif rock şarkılarından.
  
  bölüm bölüm incelediğinizde, farkediyorsunuz ki başından sonuna kadar her aşamasında farklı bir güzellik sunuyor bu şarkı. ilk 32 saniye, tadı damakta kalan notalara sahip olan keman sesi duyuyoruz. şarkının havasıyla çok iyi bağdaşması bir yana, sanki "oradan piyano da dahil olsun, devam etsin" dedirtip klasik müzik havasına sokuyor insanı.
  
  ardından bas gitarın sihiri başlıyor. öyle güzel iniş çıkışlara sahip ki, kaç kez başa alma gereği duydum orayı hatırlamıyorum. o tonlamaları bu kadar güzel kılan iki etken daha var. birisi akustik gitarın dokunuşları. diğeri de synthesizer! şarkı boyunca en derinden ama en güzel eşlik eden de o.
  
  sözler başladığında bas gitar belli bir düzlemde giderken, kelime sonlarında ve vurgularda tonunu değiştiriyor, can yakıyor. bas gitarın etkisi yine tüm şarkı boyunca sürüyor;
  
  " ... so leave my broken bones" *tap,tap,tap,tap,tap*
  
  eşsiz bir armoniye sahip bir şarkı, her yönü ile. nakarattan sonra 1:42'de sözleri tekrarlama aşamasına geliyoruz. şarkının başında o dingin tınılardan sonra yalnız başına şarkıya giren vokalimize bu kez birisi daha eşlik ediyor tüm aykırılığıyla. nerede tekdüzelik, nerede sıradanlık?
  
  bunlarla bitmiyor. 3:12'de, sadece güzel dokunuşlar yapan akustik gitar, sihrini bu kez bütünüyle ortaya çıkarıyor. sözler tekrarlanıyor, gitarın leziz dokunuşlarıyla.
  
  iyi bir kulağa sahip olan, neler duymaz ki bu şarkıda?
• sözlerinin doğrusu "for me to sit around in" ya da "you need a sinner i will" değil, "we need a sinner, i'm in" şeklinde olan şarkıdır.
  
  başlığa bir bakayım dedim, sözleri görünce "yıllardır yanlış mı duydum ben" diye düşündüm, genius da dahil olmak üzere bir sürü sitede yukarıda yazıldığı iki şekilde yazılmış ama doğrusu dediğim gibi. emin olamayıp klibe baktım, solistin dudaklarını okursanız göreceksiniz, bahsedilen de o zaten, "tüm taşlarını bana at, bir günahkara ihtiyacımız varsa o benim, varım".
  
  ölene kadar sadece 10 şarkı dinleyecek olsam biri kesinlikle bunker olurdu. öyle de kıymetli.
• (bkz: eargasm) yüz elli kere falan dinlesem her defasında aynı etkiyi yaratıyor. her bir detayı ayrı keyif veriyor insana.
  
  bu şarkı benim için yediğim en güzel cheesecake gibi. bende bıraktığı his bu.
• cephedeki kum torbalarıyla ve odunlarla muhkemleştirilmiş 3-4- kişilik sığınaklar. önde mavzer deliği vardır, arkada 2 kişinin yatağı, erlerden biri dinlenirken diğeri kazma kürek işiyle uğraşır, 2 kişi de nöbetçilik yapar. ölmeyiz sanırlar, ama onlar ölür en çok.
• ing. sığınak.
• gemicilikte yakıt veya yakıt tankı
• iyi kurulduğunda düşmana sürpriz parti yapmaya çok uygun, kamufle edilmiş siper.