• - şu kadını görüyor musun?
    - hangi kadını?
    - elleri cebinde yürüyen kadını...
    - evet.
    - sence nesi var?
    - bilmem.
    - sıkıntılı gibi gelmedi mi sana da?
    - anlamadım.
    - bence bir derdi var...
    - nasıl anladın buradan?
    - elleri cebinde ve ağır ağır yürüyor, bir de farkındaysan başı önüne eğik...
    - sıkıntı ve derdin izleri mi bunlar?
    - bana göre öyle.
    - ...
    - şu arkadan gelen adamı görüyor musun, sence o nasıl biri?
    - hızlı yürüyen ve yürürken kollarını savuran biri.
    - bana öfkeli geldi.
    - olabilir...
    - kadının "derdi" de olabilir, baksana ona yetişmek için yürüyor gibi...
    - sanmam, kadının ondan kaçar gibi bir hali yok, hatta hiçbir şeyden kaçan bir hali yok. baksana n'kadar ağır adımları.
    - adam yetişmek üzere...
    - ...
    - ...
    - başkaymış derdi.
    - dedim sana...
    - neydi acaba?
    - boşver.

    ......

    - şunlara bak, birbirlerini n'kadar çok sevdikleri her hallerinden belli oluyor...
    - sence en çok hangisi seviyor?
    - genel gelebilir ama kadın hep daha çok seviyormuş gibi gelir bana.
    - bu ikisi arasında daha çok seven erkek bence...
    - bunu nasıl anladın?
    - çok açık; kadın koşuyor, erkek kovalıyor...
    - açıktan ziyade çok düz bence, hem aralarında eğleniyorlar canım.. idrardan hastalık tahlili gibi, hareketten sevgi tahlillerin senin de...
    - e öyle ama.
    - nasıl öyle?
    - kadının korkusu yok koşarken ama erkek kaybetme korkusu taşıyor sanki içinde, baksana nasıl da koşuyor arkasından.
    - onlar birbirine aşık canım, ikisinde de vardır o korku.. kadının korkusu da erkeğin bir anda çekip gitmesi olabilir pekâlâ; baksana nasıl da dönüp, dönüp bakıyor arkasına...
    - olabilir...
    - senin böyle korkuların oldu mu hiç?
    - boşver.

    ......

    - çöpün yanında biri mi var?
    - evet.
    - kokudan da mı midesi bulanmıyor hiç?
    - açlık, tiksintiyi de kokuyu da akla getirmez.
    - sence bu adam açlıktan mı, alışkanlıktan mı karıştırıyor çöpü?
    - her ikisi de olabilir.
    - açlık ne zor şey değil mi?
    - tamahkârlık kadar zor ve kötü değil ama...
    - bu adamın ki açlıktan bence, baksana haline;
    - çöpten iyi malzeme çıkar bilirsin...
    - onu bilemem de, ben olmasam burası çöp ev olur ve millete iyi malzeme çıkardı herhalde.
    - hiçbir şeyi atmaya kıyamıyorum.
    - cisimlere kıyamıyorsun sadece...
    - bende her cism bir tine sahiptir.
    - tin de tin diyorsun yani?
    - 'hiç'bir şey demiyorum.
    - peki ya insanlar; onlar neye sahip?
    - boşver.
  • sait faik abasıyanık'ın semaver isimli hikaye kitabında bu isimle yer alan 'keyif kaçıran' bir hikaye.

    gecenin bir yarısı sıcak yatağının hayalini kurarak taksim tramvay durağında gelecek olan tramvayı bekleyen tuzu kuru izlenimini edindiğimiz ağabeyimizin kırık dökük bir görünüşe sahip sabahçı kahvesi müdavimi bir hamalla aralarında geçen kısa diyaloğu anlatır.

    ''burnum yastıkta, yorganım ağzım hizasında, kirpi gibi büzülmüşüm; dalmak üzereyim: bir şeyler, birtakım kuşlar tüylerini döküyor, bir ılık su damlıyor, içimi yıkayan bir çeşme var...'' gibi cümeleler kuran kişi kendisine birtakım insanları

    ''- ağabey, dedi, buradan bana benzer birtakım adamlar geçti mi?'' şeklinde tarif eden hamalın görüntüsü ve hali karşısında düşünsel anlamda da olsa rahatından oluyor ve sorgulamaya başlıyor:

    ''bana benzer adamlar... bütün insanlar birbirine aşağı yukarı benzemez mi? bana benzer adamlar ne demekti?
    ...
    bu adamın ne paltosu, ne şapkası ne de ayakkabıları vardı. buna mukabil sırtında mor pamukları yer yer, parça parça dökülen bir hırkası, belinde ipi, ayağında yazlık, tüy gibi pantalonu ve ayaklarında da yine iplerle bağlanmış çuvalı...''
  • ”ah bu insan yüzleri ! her şeyimizi bağladığımız, durmadan yanıldığımız, istediğimiz kadar bol hasletler, adilikler, iyilikler, kötülükler, delilikler, akıllılıklar , sevdalar yüklediğimiz insan yüzleri !yanılsak da zararı yok. bu yüze olmazsa ötekisine yükleriz saydıklarımızı.
    yanılmamız muayyen bir insan içindir, insanlar için değil.
    o halde yanılmıyor sayılırız.”
  • "yalnız olgun berberlerde düşünmekle makas şıkırdatması arasında bir muvazene vardır. kötü berber düşünürken ya makas elinde donakalır; yahut da makas ahenksiz şıkırdar."
  • hava ne vakit dehşetli soğuk olsa böyle, ne vakit uslanmaz bir kar yağsa dışarıda, sait faik'in birtakım insanlar hikâyesini hatırlarım. hele bir de saat yarı geceyi geçmişse, yorganın altında büzüldükçe büzülmüşsem bir de, hikâye cümle cümle dolanıp durmaya başlar gözümün önünde...

    bilirsiniz, sait faik, hikâyesinde, kıştan artakalan buz gibi bir bahar gecesi, sabahçı kahvelerinde yatmaları yasaklanan evsizlere rastlayışını, onları yırtık pırtık elbiseler içinde biçare gördükten sonra sıcak yatağının hayalini kurmaktan handiyse utanışını anlatır...

    size de olur mu, bilmem. ben hava ne vakit dehşetli soğuk olsa böyle; ne vakit uslanmaz bir kar yağsa dışarıda; evsiz-barksız, üstsüz-başsız insanları düşünür; sıcak evimde, sıcak yatağımda olmaktan müthiş utanırım...

    zira "memleketin kışı bazen ne kadar uzun, ne kadar uzun ve bitmez tükenmez bir afettir", bilirim...
  • sait faik'in istanbul'da geceleri sabahcı kahvelerde yatan gündüzleri hamallık yapan birtakım adamlardan bahsettiği hikaye. eğer sizde sabahlamışsanız istiklal caddesi'nde kışın hem de gidecek bir yer olmadığı için sokakta kalmışsanız daha iyi anlarsınız bu hikayeyi.
  • hikaye ve romanının birbirinden ayrılması gerekir. zira birtakım insanlar ismiyle bilinen romanın asıl adı medarı maişet motoru'dur ve yıllarca sansüre uğramıştır. bu roman yazarın iki romanından biridir. ikinci romanı için (bkz: kayıp aranıyor).

    sait faik abasıyanık'ın birtakım insanlar isimli eseri ise semaver isimli ilk eserindeki bir öyküdür.
  • dört kısımdan oluşan sait faik romanı .
  • türkçe derslerinde belgisiz sıfatları öğretirken vazgeçilmeyen örneklerdendir.
hesabın var mı? giriş yap