hesabın var mı? giriş yap

  • ılık bir ibraninin sözüdür.

    musa'ya epey çıkışmıştı: ''tamam firavunu sevmeyebilirsin, nefret de edebilirsin ama saygı duyacaksın kardeşim. adam bu ülkenin kralı. hainliğin lüzumu yok.''

    şimdi o ibrani'yi değil, musa'yı hatırlıyoruz.

  • özel okullarda en düşük öğretmen maaşını milli eğitim belirlemeli. bu maaşı veremeyen özel okul kapansın zaten.

  • msn rüzgarının estiği yıllar. whatsapp portakalda vitamin, facebook var mı emin değilim..
    hatırlarsınız; kanka kız msn'si var mı? sorusunun sorulduğu yıllar.

    oyun_bozan@hotmail.com adresiyle fırtınalar estiriyorum..
    serpil'le tanıştık. fransa'da yaşayan gurbetçi bir ailenin en büyük kızı.
    zalimguzel@hotmail.fr

    bütün gün serpil'le konuşuyorum. yatıyorum serpil, kalkıyorum serpil. 1 ay sonra o malum şarkı patladı..

    "zaaalim, oyunbozaan. sen de, bu büyü de yalan."

    ''yok artık!! böyle tesadüf mü olur?'' dedik ve aşık olduk.
    o zalim, ben oyunbozan..
    o fransa'da, ben türkiye'de..
    ancak her aşk gibi kısa sürdü ve ayrıldık..
    ----------------------

    yıllar geçti. biz büyüdük, msn tarih oldu.. bir gün serpil ekledi facebook'tan ve yine konuşmaya başladık..

    - biliyor musun? türkiye'ye her gelişimde seni aramak istedim ama bir türlü cesaret edemedim. beni unutmuş olmandan korktum..

    + seni unutmak mı? deli misin sen?
    aylarca yazmanı bekledim. fotoğrafına bakıp içtiğim günlerin sayısını ben bile bilmiyorum.
    ne unutması serpil? anahtarlığımda bile senin resmin vardı. eve girerken seni görüyordum, evden çıkarken seni..
    ne unutması??

    bir hafta sonra malum şarkı patladı..
    " eve senle dönüyorsam, evden senle çıkıyorsam, yine de doyamıyorsam, aşksın.."

    birkez daha başladık, hiç ayrılmamak üzere.
    ama nerdee?
    2 hafta geçmeden, savrulduk gittik yine..
    ------------------------

    aylar, yıllar geçti.. sayısız kez sarhoş, sayısız kez aşık oldum. aldattım, aldatıldım. terkettim, terkedildim..
    unuttum, unutuldum..

    bir gece serpil aradı. türkiye'ye gelmiş, çok özlemiş..

    - gitmeden görüşelim, mesela çarşamba akşamı.
    + çarşambaya çok var. ben de çok özledim. yarın akşam görüşelim mi?
    -bugünkü gibi yağmurlu olmazsa olabilir. haberleşiriz..

    yarın, tıpkı dün gibi yağmurluydu.. yine de buluştuk..

    sarıldım, sımsıkı sarıldım.. ilk kez, rüya gibi, yıllar sonra..
    sarıldık, yağmur durdu, ağladık..

    - artık yağmur yağmaz, sarıldım sana..
    + bırakma beni.

    2 hafta sonra malum şarkı patladı..
    " sana sarıldığım an, yağmur duracaktı.. "

    gel de yeniden aşık olma! ömrümün en güzel iki haftasını geçirdim. güldüm, sevdim, sevildim.. bir daha hiç bırakmamak üzere tuttum ellerinden..

    ancak yalnızca 2 hafta sürdü. önce gitti, sonra bitti.. her zamanki gibi..
    -----------------------

    dün yine aradı. haftaya türkiye'de olacakmış ve bu sefer beni almadan gitmeye hiç niyeti yokmuş..

    " gelir misin? " dedi, " hiç düşünmeden. " dedim..

    hazır olun. yeni albüm kapıda..

  • rezalet puanım 10000/10.

    net sözlükte okuduğum en büyük rezalet.

    umarım adalet* yerini bulur. gündemde kalması gereken rezalet

  • amerikan kısa öyküsünün en babalarından, zehir gibi, çivi gibi, hap gibi bir yazar. çehov’un yalınlığını, süssüzlüğünü, edebiyatsızlığını alın, savaş sonrası amerikan coğrafyasına taşıyın, içine highsmith’in şiddet-dehşet-kötülük tohumunu sallayın; güzelce karıştırıp salıverin kafkaesk bir zemine bu bulamacı. öyle korkusuz, öyle tabiî, öyle insanca yayılacaktır ki, ortaya bildiğimiz, aşinâ olduğumuz hiçbir şeye benzemeyen şehevî bir lezzet çıkacaktır. işte bu olağanüstü lezzetin yaratıcısıdır raymond carver. bütün usta öykücüler gibi, önce kurup sonra bozar o. kurarken nasıl sakin, nasıl serinkanlı, nasıl korkutucu ölçüde dümdüz ise, bozarken de o denli usta, o denli dehşet verici, o denli çoşku doludur. tıpkı hayat gibidir öyküleri, vurucu son sözlerden, ağlamaklı finallerden, parıltılı karakterlerden yoksun. bir bitmemişlik vardır öykülerinde, bir de tabii, acıtan bir dürüstlük. bir raymond carver öyküsü, ‘a small good thing’ oluverir hayat gailesinin orta yerinde. uzaktan vüs’at o bener’e el eder.

  • karidesli noodle:

    - markete gidilsin
    - makarna reyonundan noodle alinsin
    - sosların, ketcaplarin reyonundan soya sosu alinsin
    - sogutucu dolaplardan dondurulmus karides alinsin
    - odeme yapilip eve gelinsin (isteyen parka da gidebilir ama zor olur orada pisirmek)
    - noodle, makarna haslaniyor gibi haslansin, cok yumusak olmasin ama
    - karides de baska bir tencerede haslansin
    - karidesin suyu suzulsun ve birazcik yag ile tavada kavrulsun
    - suzulen noodle da tavaya ilave edilsin
    - hepsi kavrulsun*, soya sosu dokulsun ustlerine, biraz daha kavrulsun
    - tabaga konup yensin
    - sabahlar olmasin*

  • diline sahip çıkan insanlardır.

    ayrıca ana dilini doğru kullanmak da "ruh hastalığı" olarak görülüyorsa o zaman ben de ruh hastasıyımdır.

    ulan öküzler, bir zahmet artık "şey"in ve bağlaç olan "de, da"ların ayrı yazıldığını öğrenin ki biz de sırf siz doğru kullanın diye zırt pırt sizi uyarmaktan vazgeçelim, hayır sonra "takıntılı-sorunlu-garip insan" biz oluyoruz. bu gibi şeyleri yanlış kullandığınızda cümlenin anlamı tamamen değişebiliyor, bunun da farkına varsanız keşke. hani yaptığınız şey basit dilbilgisi hatası olmaktan çıkıp kendi dilini konuşamama haline dönüşüyor. e bu da komik oluyor tabii ama siz sizi düzeltenlere kızmakla meşgul olduğunuz için kendi rezilliğinizin farkına varamıyorsunuz. kabak yine biz "ruh hastaları"nın başına patlıyor.

    sinirli not: "diline sahip çıkmak" deyince bunu milliyetçilik sanan insanların varlığını görmemi sağlayan başlık oldu an itibariyle. canım benim bak şimdi, ben amerika'da yaşasaydım orada kullandığım dile sahip çıkacaktım, her normal insanın yaptığı gibi. çünkü ana dilim ingilizce olmuş olacaktı ve ben onu doğru kullanmaya çalışacaktım, bu kadar basit.

    not 2: "bağlaçlara -ek işareti konmaz. bitişik olan -de -da'ya işaret konur." diyenlere teşekkür ediyorum, çok haklılar. ben bu hatayı yaptığımı fark etmemiştim, düzelttim şimdi. bakın, uyarılmak ve doğrusunu öğrenmek güzel.

    not 3: "ana dil" olmalıymış doğrusu, uyarılar üzerine tdk'ya * * * anca bakabildim. mesaj yağdıranlara teşekkürler. onu da düzelttim şimdi. vay arkadaş, başka hatam varsa yine söyleyin.

  • atina havaalanından çıkış:

    polis: nereye gidiyorsun?
    ben: istanbul
    polis: hayır, bizans
    ben: hayır, istanbul
    polis: bizans
    ben: istanbul
    polis: bizans demezsen gidemezsin
    ben: istanbul.. baksana, sen istanbul demezsen buradan bir adım bile atmıyorum
    polis: hadi git
    ben: istanbul demezsen gitmiyorum
    polis:...
    ben:..
    polis: tamam tamam istanbul hadi git
    ben: özür dileyeceksin
    polis: tamam özür dilerim

  • black mirror'ın 1. sezon 3. bölümünün ismidir.

    the entire history of you adlı bölümde, en yakın iki insanın dahi teknoloji yüzünden hayatlarının paramparça olabileceğini görüyoruz. teknolojinin hissizleştirdiği insanların ve onların hayatının yıkılışına tanıklık ediyoruz.

    sevdiğimiz adamın/kadının hayatını yeterince iyi biliyor muyuz? onunla aramızda yaşanan ilişkinin doğruluğuna ne kadar eminiz? teknolojinin getirdiği yeniliklerin günün birinde hayatımızı alt üst edeceğine hazır mıyız peki?

    gelecekte insanların beyinlerine eklenen çipler vasıtasıyla geçmişimizin her anını kayıt altına alma ve istenildiği an gözler vasıtasıyla ya da herhangi bir video izleme aygıtı aracılığıyla yeniden izleme mümkün bir hale getirilmiştir. liam ve fifion adlı çift de bu teknolojiyi kullanan kişiler listesindedir.

    eşini jonas adlı başka bir adamla aldatan fifion, gelecekte yaşanması muhtemel bir aldatma hikayesi sunuyor bizlere. geçmiş anları eşelemeye başlayan liam’ın acı sonla yüzleşmesi geç olmayacaktır. o güne dek hayatlarını kolaylaştıran teknolojinin o andan sonra onları geri dönüşü olmayan bir yola sürüklediğinin farkına varacaklardır. gerçeklerin aydınlanmasını sağlayan teknoloji, birden fazla insanın hayatını heba edecektir.

    bu bölümü izledikten sonra aklımıza hemen her anımızı kaydettiğimiz twitter, facebook, ınstagram gibi sosyal medya hesaplarımız geliyor. çünkü izlediğimiz şey tam olarak bu “iletişim araçlarının” bir adım ilerisi. mevcut dünyamızda insanlar anılarını bu tür sitelerin geçmişlerine bakarak tekrar görebiliyorlar, dizide ise o anılar boynumuza takılan ve “grain” adlı verilen bir teknoloji sayesinde eksiksiz kaydedilebilmekte.

    dizinin anlatmak istediği ise tam olarak bu. bu bölüm, hayatımızın her anının eksiksiz kaydedilebildiği cihazlara sahip olmanın bir ilişkiyi nerelere sürükleyebileceğinin altını çiziyor. teknolojinin gelecekte insanları nasıl yozlaştırabileceğinin somut kanıtı bu senaryoda saklı.

    teknolojinin insanı paranoyaklaştırması, duygusuzlaştırması, insanlar arası ilişkilere verdiği zarar gibi konuların ustaca işlendiği bir bölüm olan the entire history of you, dizinin etkileyicilik dozu yüksek bölümlerinden ve aynı zamanda da ilk sezonun bittiğine dair bir uyarı.