hesabın var mı? giriş yap

  • herkesin çok mutlu mesut bir şekilde çok ucuza siparişler verdiği yıllar. sonra akp bu millet niye mutlu lan diyerek vergi getirdi.

  • aslında x8 hızda konuşmasa mantıklı şeyler de söylüyor ama hızdan dolayı mevzu sadece komik kısımlarıyla kalıyor. örnek:

    "şimdi istanbul'dan beni çağırıyorlar. filmden falan çağırıyorlar. o zaman da gidince ne oluyor, sanatçı mı olacağım ben şimdi? ilkokul 3'ten terk sanatçı mı olacak? sanatçı neye denir? bir beste, bir türkü, bir müzik, bir resim, bir heykel yapana sanatçı denir. sinema filminde oynayana sanatçı denmez bana göre. çünkü kameralar çekiyor, alttan biri konuşuyor, o konuşuyor, biri söylüyor, o yapıyor, kötü yerleri kesiyorlar. g*tü yiyen tiyatroda oynasın."

    :]

    son cümle hariç edebiyat dergisine koy sırıtmaz. gerçi son cümleyle de sırıtmaz.

  • -gelecekcilik-

    20. yuzyilin basinda italyan sair marinetti tarafindan sistemlestirilip kurulan ve daha cok edebiyat alaninda akis bulan sanat akimi. marinetti futurizm'in temel ilkelerini izah eden iki beyanneme yayinlamistir. bunladan 1909 tarihinde yayinlanan ilki futurizm'in muhtevasini aciklar. buna gore:

    1- edebiyat simdiye kadar dalginligi*, hareketsizligi*, kendinden gecisi* ve uyku halini ovdu.
    2- oysa hayatta her sey hareket halindedir ve bir bicimden baska bir bicime girmektedir.
    3- bunu gerceklestirebilmek icin gecmisin butun sanat degerleri terkedilmeli, bu degerleri tasiyan muze ve kutuphane gibi kuruluslar yikilmalidir *
    4- hayatin suratli degismesine uygun yeni anlatim bicim ve yollari bulunmalidir.
    5- bu yapilirken sanatin her dalina dinamizm getirilerek, sanayide saglanan hiz sanat sahasina da kazandirilmalidir.
    6- sanatta, enerji ve atilganlik, tehlike, korku ve gozupeklik, asrin hizi ve bu hizi temsil eden * hersey gibi sanayinin yarattigi sehir hayatinin renkliligi, calismanin kutsalligi, ugrunda olunecek buyuk olculer ifade edilip yuceltilmelidir.

    butun bunlarin anlatilmasi icin marinetti 1912 yilinda yayinladigi ikinci beyannamesinde yeni bir dil anlayisi ortaya koyar. buna gore:

    1- kelimeler hurdur. *
    2- cumle duzeni ve butun noktalamalar terkedilmelidir. *
    3- surekliligi ifade edebilmek icin fiiller, mastar halinde kullanilmalidir.
    4- ifadeyi carpitan butun sifatlar ve cumleye agirlik veren zarflar terkedilmelidir.
    5- kelimeler tek baslarina ve ciplak olarak kullanilmalidir.

    futurizm, eskiyi yikici, yenilik taraftari ve hizlandirici bir sanat akimidir. (bkz: anarsizm)
    ancak bu akimin italyan milliyetciligini esas almasi gibi bir yani da vardir.
    rusya'da ise marksist edebiyatin akis buldugu ve gelistigi bir akim olmustur.
    rusya'da en onemli temsilcisi vladimir mayakovski'dir.
    turk edebiyatinda ise mayakovski'nin tesiri altinda siir yazan nazim hikmet tarafindan uygulanmistir.

    bu akim resim, heykel ve mimarligi da etkilemistir.

  • bu insanları da anlamaya çalıştım, ne bileyim ilk kez metroya biniyordur, böyle bir görünmez kuralın varlığından haberi yoktur vesaire. bir sağda dikilen olarak daima solda dikilenin en az üç-dört basamak gerisinde durdum ki geçmek isteyenlere manevra alanı kalsın.

    dün akşam bu solda dikilen arkadaşlar yüzünden, kalkmak üzere olan metroma yetişeyim diye (orası benim süzme salaklığım, ayrı mesele) "sağ"layayım derken ayağım kaydı yürüyen merdivenden 5 basamak birden filan düştüm. dikilen arkadaşlar sadece bir "aman aman" filan dediler arkamdan, ben de "siz şurada dikilmeseniz bu olmayacaktı" dedim yüzlerine bakmadan kalkıp yürürken. neyse. pantolonum dizden aşağı yırtılmış, onu bir şekilde kamufle ettim. dizle bilek arasında da boydan boya derin sıyrıklar oluşmuş. akşamdan beri acısı dinmedi meretin. gene bin defa şükrettim, bu kadarla kurtardım diye.

    yani demem o ki şu kuralı biliyorsanız yapmayın güzel kardeşim. benim gibi salakların başına iş açmamak için yapmayın bari.

  • ahaha dediğim islamcı akpli açıklaması.

    evet adamlarda diktatör vardı, en sonunda öldürüp haftalarca direkte asılı beklettiler.

    bir de seçim falan demeyelim lütfen ki seçim kazanmayan diktatòr neredeyse yok,
    sen devletin tüm kurumlarını parti teskilatı gibi kullan,
    80 bin cami ve tüm diyanet kurumları direk senden gelen propaganda metinlerini okusun,
    polis-asker muhalif bastirmaktan başka bir işe yaramasın,
    devlet hazinesinden kendine ait 9378383 tane yayın kuruluşu oluştur ve 7/24 propagandanı yapsınlar,
    yargı muhalif parti başkanları dahil tüm fark yaratabilecek muhalifleri tutuklatsın,
    ilçe başkanların bile mahkeme sonuçlarına karar versin,
    üstüne ohal ilan et bu şartlar altında seçime gidilsin ve yetmesin milyonlarca mühürsüz oy sayılsın sonra kalk seçim kazandım de.

    daha tüm bunlara rağmen beğenilmeyen seçimlerin yenilenmesi, daha da olmazsa kayyum atanması gibi durumalar da var.

    bu seçim meselesine ancak cahillikten tarikat şeyhlerine kendini badeleten kitle inanır.

  • ben yanlış mı anladım, yoksa bazı yazarlar hdp meclis dışı kalırsa chp-mhp koalisyonu kurulacak hayali mi görüyor dedirtir. lan aktrollseniz bizi yiyonuz, değilseniz birileri sizi feci yemiş. hdp baraj altı kalırsa akp 300+ mv, ortalığı bulandırmaya hiç gerek yok şimdi.

  • sinema tarihinin en bencil karakterlerinden birine ev sahipliği yapar. bahsettiğim kişi elbette ki "cooper" karakteridir. kendisi, sadece yapmak istedikleri için karar alan, bu uğurda her şeyi arka planda bırakabilen, bunları yaparkenki kararlılığı ile de göz dolduran ilginç bir karakterdir. genelde bencillik, yaşamın ve sanatın hemen hemen her alanında tu kaka gösterilen bir özellik iken; bu filmde destansı bir kahramanlıkla anlatılır.

    -spoiler-

    cooper'ın uzay görevini kabul etmesinin insanlığı kurtarmakla yakından uzaktan bir ilgisi yoktur. kendisi yaşadığı hayattan nefret etmektedir. çiftçilik yapmak, ergen erkek çocuğuyla muhatap olmak, geri kafalı okul yönetimine dert anlatmak ve kayın babasıyla toza bulanmış evinin terasında içki içmek; bu dünyada yapmak istediği en son şeylerden biridir. onun, her gün rüyalarına giren tek bir arzusu vardır. gökyüzünde olmak ve hatta mümkünse aldığı eğitimler doğrultusunda bir gün uzaya çıkmaktır. onun hayali ve isteği bu yöndedir. ve bu hayalleri için çok sevdiği kızını bile geride bırakır. misyonu tamamlayıp dönebilirse kızından çok daha genç kalacağını ve belki de kızının öleceğini bildiği halde görevi kabul eder. filmde cooper'ın kızını çok sevdiği defalarca bize gösterilir. bunu hepimiz biliriz. fakat o, hayallerinin peşinden gitmek isteyen bencil bir kahramandır. ne kızı ne de bir başkası onu bunlardan alıkoyamaz.

    uzaya çıkar, solucan deliğinden geçer ve ulaşmak istedikleri galaksiye varırlar. önemli bir kararın eşiğindedirler. brand'in erkek arkadaşının gittiği gezegene mi yoksa dr. mann'nin bulunduğu gezegene mi iniş yapacaklarını tartışmaktadırlar. brand, duygusal bir konuşma yapar. "kalpten kalbe bir yol vardır görülmez" der. "bir şeyler hissediyorum, sevgilimin olduğu gezegene gidelim" der; ama cooper asla onu dinlemez. çünkü o, dr. mann'in bulunduğu gezegene gitmek istemektedir. o ne derse o'dur. hatta ilginç bir şekilde brand'i, kararında bencillikle suçlar:) ve yine cooper'ın istekleri doğrultusunda dr. mann'in yanına giderler. bildiğiniz üzere işler sarpa sarar. yanlarındaki üçüncü arkadaşları da ölür. kendilerini yirmi yıldan fazla bekleyen adamı kaybederler. daha sonra bu bilim insanının bir kez olsun ismi anılmaz. o, bildiğinden bir adım geri atmayan, sevdiği kadını bilimsellik maskesiyle kıskanan bir kahramandır.

    meşhur karadelik sahnesinde de aynısını yapar. bu sefer terk ettiği kişi görev sırasında aşık olduğu brand'in ta kendisidir. "ikimiz kurtulamayız, sen git" deyip kendini karadeliğe bırakması işin tamamıyla şov kısmıdır. burada da yine istediğini yapmıştır. daha önce hiçbir canlıya nasip olmamış bir olayın evresindedir. karadeliğe girecek ve belki de içinde neler döndüğünü öğrenebilecektir. o an bunu yapmak ister ve yapar. o, yok edilmesi imkansız bencilliği ile karadeliğe bile girip çıkabilen bir kahramandır.

    ve sıra o muazzam sahneye gelir. hani kızının yaşlı haliyle karşılaştığı sahne... bu arada, bu sahneden bahsetmeden geçemeyeceğim. bu sahne öyle bir sahnedir ki bundan önce yapılagelmiş hiçbir sanat eserinde böyle bir sahneye rastlayamazsınız. ne bir resimde, ne bir hikayede, ne bir masalda ya da şiirde, ne daha önce çekilmiş herhangi bir filmde... hiçbir yerde biz ölümlüler, bir baba ile ondan çok çok yaşlı evladının yan yana geldiği bir ana daha önce şahitlik etmedik. bu anlamda eşsiz bir sahnedir. eğer yanılıyorsam da düzeltin beni.

    işte bu muhteşem sahnede cooper; kızını görür, yanına gider, samimi bir şekilde ağlar. akan göz yaşları gerçektir; fakat kızı, "onun (brand) yanına git" der ve cooper, ayıp olmasın diye yaptığı itirazın ardından çok sevdiği kızını ikinci kez terk edip brand'a gider. bu arada zaten gidecektir; çünkü brand'i görmek istemektedir ve onu durdurabilecek evrende hiçbir güç yoktur. gerçekten yoktur. karadelikten çıkıp gelen birini bu evrende başka ne durdurabilir ki. kızı da bunu bilmektedir. "gitme baba, beni terk edip gittin zaten. ben ölene kadar kal bari yanımda" dese bile babasının gideceğini bildiğinden "onun yanına git" der haklı olarak. ve cooper, yine istediğinin peşinden gider. o, bu sefer de aşık olduğu kadını seçen uslanmaz bir kahramandır.

    o, istediklerini yapmaya geldiği bu dünyada istediğini almaya ant içmiş, bencil; ama bir o kadar da özgür ruhlu bir kahramandır.