• bilindiği üzere arnavut olan patrona halil, çalışmak için horpeşte'den istanbul'a gelir ve beyazıt hamamı'na tellak olur.

    lale devri'nin en şatafatlı zamanlarının yaşandığı zamanlarda "din elden gidiyor" diyerek ortalığı karıştırmak isteyen ayasofya camii imamı ispirizade ahmet efendi önce patrona halil'in sonra da arkadaşlarının yani diğer külhanbeylerinin beynini yıkar.

    (bkz: külhanbeyi)

    ihtilal hazırlıkları 1 yıl kadar sürer. ihtilalin başlayacağı gün belirlenir ve tüm şehre haber salınır. ayaklanma beyazıt hamamı'ndan başlayacaktır. 28 eylül 1730 günü büyük bir güruhla hamamdan çıkılacak ve halkla bir olunup ihtilal edilecektir. ama o gece hamama sadece 30 kişi gelir. sokakta da beklenen kalabalığa ulaşılamamıştır. buna rağmen bu 30 kişi şehirde anarşi yaratıp bir şekilde saklanırlar. hamamdan çıkarken yanlarına bayrak almayı unutan bu anarşikler bir direğe peştemal asarak bayrak yaparlar ve aynı zamanda nedendir bilinmez; yalın ayaktırlar... bu "hamam oğlanları" her ne kadar zaman zaman umutsuzluğa kapılıp kaçmayı düşünseler de sabaha karşı yeniçerileri kandırmayı başarırlar. böylece sayıları artmaya başlar.

    bu grup baba cafer ve yedikule zindanlarını da açtırır ve adi suçlardan yatan tüm mahkumlar serbest kalır.

    (bkz: baba cafer zindanı)
    (bkz: yedikule zindanları)

    sokaklara yayılan ve hırsızlıktan yağmaya, tecavüze varan türlü şekillerde anarşi yaratan bu mahkumlar da diğerleri gibi yalın ayaktır.

    ipsiz sapsızlar için kullanılan ayak takımı deyiminin menşei de budur.
  • başka bir anlamıysa eğitimsiz, düşük karakterde olan, asalak kimse.
  • bunlar eğitimsizdir, sadece diploma konusundan bahsetmiyorum. görgü, adap, kendine-başkalarına karşı saygı ve etikten habersizlerdir. kaba insanlardır, korkarlarsa ellerini önlerinde bağlayıp başlarını eğerler. ancak korkacak bir şey yoksa ne verdikleri sözler ne merhamet ne de insana insan olduğu için saygı duymayı bilirler. paraları olsa da kötü giyinirler, ter kokarlar. ucuz kadınlardan hoşlanırlar, sanattan anlamazlar. alkolü sadece sarhoş olmak için içerler. hiç çekinmeden yalan söylerler, kurnazlık peşinde koşar ama ellerine yüzlerine bulaştırırlar. yakalandıklarında da başlarını eğer ve ellerini önlerinde kavuştururlar. kavga etmekten de korkarlar, ellerine bir sopa almadan ya da kalabalık olmadan mertçe karşınıza çıkmazlar. onlara siz derseniz sen diye karşılık verirler, sen deyip tepeden bakarsanız bu kez siz derler. bu konuların parayla da alakası yoktur. bu ayak takımı köylü zihniyet çok parayla değişmez.
  • platon toplumu makroantropoz yani büyük çapta bir insan olarak ele alır ve bu büyük çapta insanı anlamak için de insan organizmasini anlamak gerekir. bu analojide organizma -bel ve aşağısı, göğüs bölgesi ve kafa bolgesi ki her birinin temsil ettiği değer farklıdır- üç bölgeden oluşur. bel ve aşağısı beslenme, cinsellik gibi insanın en temel hazlarina karşılık gelen bölümdür ki karnımız ve genital bölgelerimiz bel ve aşağısında olur. göğüs bölgesi de amiyane tabirle mangal gibi yüreği de barındıran ve kişinin cesaret ve mertligine tekabül eden kalbin bulunduğu bölgedir. kafa bolgesi ise düşünme ve akletme melekelerini karşılayan bölümdür. tıpkı bir insan bedeni gibi toplum da bel ve belden aşağı kısım, göğüs bolgesi ve kafa bölgesinden olusur. bel ve aşağısında tanrı'nın insanı yaratırken mayasina demir ve tunç koyduğu tarım, hayvancılık gibi faaliyetlerle uğraşan besleyici sınıfı; göğüs bolgesinde mangal gibi yüreğe sahip askerlerden oluşan ve tanrının mayasina gümüş koydugu koruyucular sınıfı ve nihayet kafa bolgesinde tanrının mayasina altın koyduğu toplumu yönetmesi gereken bilge-filozoflar yer alır.

    ayak takımı dediğimiz grup da belden aşağıda bulunan ve misyonu besleyici olan sınıfıdır. açgözlülük, ahlaksızlık gibi birtakim olumsuz sıfatların 'ayak takımına' mal edilmesi de kuvvetle muhtemel ki açlık ve cinsellikle özdeşleşen bölgeye yakıştırılmalarinin bir uzantisidir.

    platon'a dair bkz. adam şenel, sağcı düşünüşün kritik tarihi, ankara, doğan yayınevi, 1968, s. 42 vd.
  • "tanrı'ya vardır üç niyazım: sırtım ile uçkurum, bir de boğazım."

    aslında insanın, akli yetilerinin başı civarında bulunduğunu sezinlemeye başladığı tarih kadar eskidir bu ifade.

    madem anlatan, bildiren, hikmet sahibi kılan özümü başımda seziyorum, öyleyse başa en uzak yanım da aklın işlevlerinden en yoksun, akla en zıt yanım olur deyü düşünmüş olsa gerek ilk zamanların türkçe konuşuru.

    dolayısıyla "ayak takımı" tabiri, sık sık ima edilenin aksine, yoksul olmakla ilişkili değildir. nihayetinde, zengin de makulce eylemez kişi olabilir, fakir de. (bkz: #130281239)

    nitekim tabirin içresinde anlam kazandığı bağlamda ayak takımından sayılan; akıldan uzak, nefsin savrukluğa iten isteklerine mahkum ve zamanın çoğu ahmaklığa düşer kişidir.

    (bkz: marka takıntısı)
    (bkz: gösteriş budalalığı)
    (bkz: zarafetten yoksunluk)
  • (bkz: serseri)
  • "...on üç mısır eyaleti birden bağımsız olmaya ve insanlığın geri kalanı için muhteşem bir örnek oluşturmaya karar vermiş. bütün bilginlerini bir araya toplayarak düşünülebilecek en usta işi anayasayı yapmışlar. bir süre işler oldukça iyi gitmiş; yalnız yüksekten atma huyları müthişmiş. ama bu on üç devletin on beş yirmi kadar başka devletle birleşmesinden sonra, yeryüzünde görülen en iğrenç ve dayanılmaz bir despotizme varmış işin sonu.
    iktidarı zorla ele geçiren despotun adını sordum. kont*un hatırlayabildiği kadarıyla bu despotun adı ayak takımıydı.."
    edgar allan poe - tales of mystery and ımagination - some words with a mummy
  • "ayak takımı insanların merhametine sığınmak çok garipti. rollerin tersine çevrilmesinin sakinleştirici bir etkisi oluyordu." henry miller - pleksus

    [şehirlerin talan edilmesine karşı çıkar ve hiç hak hukuk tanımayan ayak takımına ve kölelere karşı o zamanın roma'sında absürd sayılabilecek iyi niyet gösterilmesi talebinde bulunur (adversus infimos iustitiam esse servandum*). peş peşe zafer kazanılması ve bunların sağlıksız askeri zaferler olması nedeniyle roma'nın çöküşünü peygamberlere özgü bir bakışla önceden görür: "roma, sulla'yla salt ganimet uğruna savaşa giriştiğinden beri, imparatorluktaki adalet anlayışı tamamen yok olmuştur. ve bir halk başka bir halkın özgürlüğünü zorbalıkla elinden alırken, gizemli bir öç alma* duygusuyla hareket ettiği için kendi yalnızlığının büyüleyici gücünü kaybeder."] stefan zweig - sternstunden der menschheit (bkz: cicero/@ibisile)

    (bkz: ayaktakımı/@ibisile)
    (bkz: plexus/@ibisile)
  • http://www.halici.com.tr/sozluk/sozluk.aspx ' de tanımlandığına göre görgüsüzlükleri ya da bilgisizlikleri dolayısıyla toplum içinde aşağı durumda olan kişiler. rte'ye göre, sendika temsilcileri, işçiler, emekçiler, haklarını savunmak isteyen vatandaşlar.
hesabın var mı? giriş yap