• despotluk, zorbalık.
  • despotizm (baskı idaresi; diktatörlük; totaliteryanizm; mutlakıyetçilik; otokrasi): dictatorship / despotismus / diktatur: hukuk kaidelerini açıkça ve şuurlu olarak ihlal eden, yönetilenleri hemen her alanda baskı altında tutan, kişilerin hürriyetlerini sınırlayan, kişileri özgürce belirli faaliyetleri yapmayı yasaklayan, diğer taraftan cebri yöntemlerle kendi resmi ideolojisine uygun bazı faaliyetlere zorlayan baskı yönetimi...
  • bağdat halifesi harun el reşid tebaasının ne düşündüğünü anlamak için dilenci kılığına girer. böylece dalkavukların etrafında kümelendiği bir ortamda tebaasının gerçekten ne düşündüğünü anlayabilecektir. yine böyle dilenci kılığına büründüğü günlerden birinde şehrazat ile sohbet eder ve onu ölüm cezasına çarptırır. şehrazat her gece anlattığı binbir gece masallarıyla harun el reşid’in kalbini çalmayı başarır ve ölüm cezası kaldırılır. kenneth minogue’un "siyaset ve despotizm" kitabında anlattığı bu hikâye fetih ile oluşmuş, korkuya dayanan ve kararların keyfî olarak alındığı despotizmin güzel bir yansımasıdır.

    tiranlık, otokrasi, mutlakiyet, diktatörlük, totaliter rejim gibi türlerin bulunduğu bir aileye mensup olan despotizm belki de bunların arasında en az bilineni. günümüzde genellikle despotizmin tiranlıkla aynı anlama geldiği düşünülmekte ve bu iki kavram sık sık birbirinin yerine kullanılmakta. fakat aristo, hobbes gibi bazı önemli düşünürlerin eserlerinde despotizmi diğer idare biçimlerinden belirgin bir biçimde ayırmışlardır.

    despotizm bir kavram olarak ilk kez yunanlılar ile birlikte ortaya çıkar. aristo kavramı şöyle açıklar: “the authority of the statesman (polîtikos) is exercised over men who are buy nature free; that of the master (despôtês) over men who are by nature slave.” aristo’nun anlayışına göre despotizm ile kölelik düzeninin aynı insan ilişkileri sistemine dayandığı söylenebilir. pers imparatorluğu ile savaşların yapılmaya başlandığı dönemden itibaren yunanlılar despotizmi kökleri eski yunan (helen) uygarlığı’na dayanmayan barbar kavimlere özgü bir düzen olarak görmüşlerdir. asya’daki krallık sistemi de aynı şekilde algılanmıştır. çünkü bu dönemde doğu kültüründe (oriental) pers imparatoru achaemenid ve mısır firavunları gibi yetkisini tanrılardan aldığına inanılan mutlak bir hükümdar yer alır ve yetkisini tanrılardan aldığı için emirlerine karşı konulamayacağına inanılıyordu.
  • hiçbir yasaya bağlı olmaksızın ve buyrukçunun çıkarlarından başka bir amaç gözetmeksizin verilen çoğunluğu tanrısal buyruklarla sürdürülen yönetim biçimidir. ilk örneklerine ilkçağ'da mezopotamya, mısır ve anadolu'da rastlanmıştır.

    (bkz: sadrettin sarıkaya'nın görevden alınması)
  • süresi değişse, bazen sonsuza gidecek gibi dursa da bir zaman sonra hiçbir toplumda sökmüyor. coğrafyadan, kökenden, dinden bağımsız olarak. bir bam teli her zaman var. ya da istiap haddi.
  • devleti, bütün erklerini ve devlet adamlarını yüce görmek, devletin kişinin varlığından, yaşama hürriyeti ve diğer hak
    özgürlüklerden daha yüksek tutmak.
    (bkz: vatan sağolsun)

    bizim gibi doğu ülkelerinin temel sorunudur belkide. öldüğünde bile vatanım sağolsun, devletim sağolsun demek yerine ben neden ölüyorum, oğlumun neden bayrağa sarılı tabutu geliyor gibi sorular sorulsa egemenler öyle istediği zaman evlatlarımızı feda edemezler.

    despotçuluk bu halkın içine işlemiştir. despot, erkçi, baskıcı ve kuralları olan devlet yüceltilir, önce bayrak önce sakarya denir...

    oysa bayrağa sarılı tabutlarda evinde para sayma makinesi olan çürük raporlu oğlanlar yerine yozgatlı ali dayının çocuğunun gelmesinde yozgatlı ali dayının devletin kendisine hizmet etmek zorunda olan bir kurum olduğunu bilmeyişi sebeptir

    bu ülkede köylünün milletin efendisi olduğuna köylüler hariç herkes inanıyor galiba. oysa köylünün sırtında biçtiği toprağın kendisi de var, ankara'daki beyefendilerin ayak izleride.

    velhasıl
    (bkz: ben sağ olursam vatan sağolacak)
  • egemenliğin tek bir kişiye ait olduğu ve yönetimin, hükümdarın arzu ve kaprislerine
    göre şekillenmesidir.

    ilkesi ''korku'' olan despotizmin var olabilmesi için, korkunun tüm topluma hakim olması, halk arasında hüküm sürmesi gerekmektedir. montesquieu'ya göre korku, siyasi yok oluştur ve korkuya itaat edenler, insanlıklarını kaybederler.

    tanıdık geldi değil mi?
  • despot sadistlerin gerçekleştirmesi muhtemel zorbalık.

    tüm sadist kişilik bozuklukları arasında en tehlikeli olan despot sadistler, agresif sadistler ile benzerlik gösterseler bile en önemli ayrım despot sadistlerin daha dikkatli ve sistemli olmasıdır. bu nedenle despotizm bir rejim/sistem sorunu haline gelebilmektedir.
  • yeni türkiye bu yönetim şekline en büyük örnektir.
  • "montesquieu’nun kategorilere ayırdığı yönetim biçiminelerinden biri,monarşinin bozulmuş şekli olarak, “tek adamın kural ve yasa tanımaz keyfi yönetimini” tanımlayan despotizmdir. despotizmle daha ziyade doğu’daki tek adam yönetimlerini anlatmak isteyen montesquieu, despotizme bir önyargıyla yaklaştığı için onu mutlak bir kötülük olarak değerlendirir. gerçekten de despotizm aklı dışladığı için doğaya aykırı bir yönetim olup, insan doğasına bir hakaret olmak durumundadır; orada ne doğal hukukun, ne de evrensel adalet anlayışının kırıntısına bile rastlamak mümkün olur. montesquieu “tek adamın yasasız yönetimi” diye tanımladığı despotizmde, elbette birtakım yasaların bulunduğunu kabul eder; bununla birlikte, bu yasalar politik iktidar tarafından her an değiştirilebileceği gibi, kolaylıkla çiğnenebilir de."*
    edit:okumak isteyenlere yazının tamamı
hesabın var mı? giriş yap