• anthropic priciple mecvut yasam formu ve biciminin ancak mevcut standard ve dinamiklerin daracik araligindan mumkun oldugunu savunan bir ihtimal teorisidir diyebiliriz. yani su anda bildigimiz, tanidigimiz anlamda bir yasam ancak mevcut sartlarin ince ayarinin tutumasiyla mumkun olacaktir, bu ayarlardan birisi birazcik oynansin "mevcut yasam" (ve zorlanirsa varolus) mumkun olmayacaktir. en basit anlamda acilimi bu.

    tanisik oldugumuz yasamin suregeldigi dunya'nin icinde bulundugu "musait" konumun siradisiliginin altini cizmesi gereken bu "prensip" dogal olarak "yaradilisci" retorigin kisa zamanda begenisini kazanmis, esas oglani konumuna gecmistir. yani "bilim adamlari dahi artik dunyanin ince bir ayardan gectigini kabul ediyor" diyerek yaratici(lar)in mecburi bir hal oldugunu, oyle iktiza ettigini dayatmaya calisan yeni nesil yaradiliscilar bu prensipten gucle kendi kulturlerindeki metafizik havuzundan zeus, allah, yallah kim varsa "ince ayardan sorumlu tanri" diye dayatiyorlar.

    elbette "inanc"in daraltilmis perspektifinde yaratiliscinin zittigi, bile isteye iskaladigi kimi temel noktalar var.

    1. mevcut yasam formu, mucbir yasam normu demek degildir. yani su bazli, karbon temelli yasam, bizim gozlemleyebildigimiz bir yasam formudur, eyvallah. ama bu -sadece- bu formda yasam olusabilecegine delil degildir. exobiyoloji'nin amaci da bizim alistigimizin disinda gerceklesebilecek, alternatif yasam formlari hakkinda bilimsel ongorulerde bulunmaktir. bu temelde bakildiginda "mevcut yasam icin gecerli olan sartlar darsa da, herhangi bir yasam formu ve bicimi icin dar oldugu manasina gelmez. bu da "ince ayar" in sayisiz ve rastlantisal "ince ayar"'lardan birisi olabilecegini ongorur ki, ayarin inceliginden bahsetmek pek mumkun olmaz.

    2. bu presipte bahsi gecen "dar koridor" hususi "daraltilmis" bir koridor olmak zorunda degildir. ince ayar, elbette ince ayar yapan bir ayarciya referans verir. ama kelime secimini boylesi bir gizli ozne'ye dayamak sart degildir. dar bir koridor, alcak bir esik, kucuk bir delik gibi tamlamalar da kullanmak mumkun. ama diyeceksiniz ki: "neden boylesine dusuk bir ihtimal'i tanri gibi dengi bir dusuk ihtimalle anlamlandirmayalim?".

    basta hakli gibi gorunuyorsaniz da, prensibin gucunu aldigi "dar koridor" un temel dayanagi olan ihtimal hesabi presibine ters gitmemek icin tanri ya da metafizik bir mudahil ihtimalinii hesaba katmamak lazim. cunku mevcut haliyle dar koridor'un darliginin kendiliginden olma ihtimali, tanri, tanrilar, metafizik gucler ruhlar, mistik hareketler musteregi ihtimalinden daha saf bir halde "gozlemlenir ve olculebilir"e bina edilmis olarak durmaktadir. oysa ki ihtimal hesabina bu saydiklarimdan bir tanesini eklemek, hepsini eklemek icin yeterli faraziye araligini olusturacagi icin, ihtimaller mansasizca sinirsizlasmakta, presnsibin tabiyatina aykiri bir aksi yonde hareket olusmaktadir. yani mevcut haliyle bir gozlem olan dar koridordan tanrilar gectikce, koridor acilmakta, follos olmaktadir.

    elbette "inanc" dahilinde koridorlugun darliginin musebbibinin bildiginiz ve sevdiginiz metafizik guclerden birisi oldugunu ongorebilirsiniz, ama bu ihtimalden guc alarak bunu dayatamazsiniz. dayatirsaniz, ihtimal guc vermez, savinizin altini kazir. haberdar etmek istedim.

    (sozum sana adnan hoca)
  • antropik ilke, evrenin sadece samanyolu'ndan ibaret sanıldığı dönemlerde ortaya atılmış, çoğu eski, temelsiz ve kısıtlı bilgilere sahip olduğumuz dönemlerde şekillenmiş bir düşünce biçimidir. bugün biliyoruz ki, evren samanyolu galaksisinin 100.000 ışık yıllık genişliğinden çok ama çok daha büyük, olağanüstü genişlikte bir yer. görebildiğimiz evrenin "çapı" 100 milyar ışık yılından büyük ve içeriği 300 milyar büyük, 1 trilyon kadar da cüce galaksiden oluşuyor. güneş gibi yıldız sayısı katrilyonlarla ifade edilemeyecek kadar fazla. hele ki dünya benzeri gezegenlerin miktarı tüm dünyadaki kum tanelerinin sayısının birkaç misli (oh be, kum tanesi örneğini sonunda bir entry'mde verebildim, pek mesudum)

    antropik ilkeyle ilgili bir örnek verelim:

    eskiden kalma yanlış (ve çoğu astronomca ısrarla doğru kabul edilen) bir bilgi, jüpiter ve satürn gibi gaz devlerinin bulundukları konum itibarıyla dünya'yı göktaşları ve kuyruklu yıldızlardan koruduğu yönünde. tabi burada kimse sormuyor; "madem dünyanın göktaşlarından korunmaya ihtiyacı var, o halde niçin "zararlı" olan bu göktaşları güneş sisteminde cirit atıyor, olmasalar da dünya korunmaya ihtiyaç duymasa?" ya da; "e bunlar madem bizi koruyor, o halde dünya'ya düşen göktaşları nereden geliyor?"

    neyse, yanlış bilginin doğrusu şu; jüpiter ve satürn, en az "engelledikleri" kadar göktaşını dünya'ya doğru yönlendirir. yani, dünya'ya düşen göktaşlarının büyük kısmı jüpiter'in (satürn, neptün ve uranüs'ün) kütleçekimi nedeniyle kararlı yörüngeleri bozulmuş ve dünya'ya yönelmiş gök cisimlerinden oluşur.

    özetle, belki jüpiter dünya'ya yönelme ihtimali olan bir kuyruklu yıldızı saptırıp bizi kurtarır ama, aynı zamanda dünya ile uzaktan yakından ilişkisi olmayan başka bir kuyruklu yıldızı doğrudan üzerimize yollar. işte insanlar bunu hesaba katmadığı için "bak işte gaz devleri orada dünyayı korumak için varlar" diye düşünürler.

    bu tür iddialarda bulunmadan veya bunlara inanmadan önce en azından temel astronomi okumak iyidir. carl sagan boşuna astronominin temel düzeyde de olsa herkese öğretilmesi gerektiğini anlatıp durmuyordu...
  • icinde bulundugumuz evrenle ilgili kestirimlerde bulunurken kendi varligimizin olasiliklari kisitladigini da hesaba katmamiz gerektigi fikri. adinda insani icermesi nedeniyle cok kez yanlis anlamalara neden olmaktadir. aslinda insana ozel bi fikir diildir, herhangi bi gezegendeki gozlemci varlik icin gecerlidir. ornek vermek gerekirse, biyolojisi organik (karbon bazli) kimyaya dayanan bir canliyi ele alalim. boyle bir canlinin varligi evrenin milyarlarca yillik olmasini gerektirir. cunku yildizlar olusacak, akabinde yakitini tuketip patlayacak, ancak boyle karbon olusup etrafa sacilacaktir. dirac, elektromanyetik / kutlecekimsel kuvvet oraniyla evrenin planck birimi cinsinden yasinin asagi yukari ayni (10^40) olduguna dikkat cekmis ve bunu aciklamaya calismisti. oysa bu oranlar zaten herhangi bir karbon bazli canlinin var olabilmesi icin boyle olmak zorundadir. dolayisiyla olaya insanci ilke, daha dogrusu gozlemcinin varligiyla tutarlilik kosulu isiginda bakildiginda aciklama gerektiren bir durum yoktur.

    daha guncel bir ornek kozmolojik sabit ile ilgilidir. son yillarda ortaya ciktigi uzere bu sabit, tam sifir olmamakla birlikte teorik anlamda dogal degerinden 10^120 kez kucuktur. supersicim teorisi veya baska bir teorinin evrenin kozmolojik sabiti icin tek bir deger verdigini varsayarsak bu degerin neden boyle kucuk oldugu bir muammadir. ama teorinin farkli bolgeler icin farkli degerler verdigini kabul edersek (ki gozlemleyebildigimiz evren bu bolgelerden biri icindedir) bizim bolgede kozmolojik sabitin elbet kucuk olmasini bekleriz aksi takdirde var olmazdik. kucuk ama sifir olmayan kozmolojik sabit boylece teorinin tek diil farkli degerler verdigi kanisini guclendirmektedir.
  • insancı ilke,
    insanı evrenin özeği ve ereği olarak ele alan düşünüş, daha çok "insaniçinci" (anthropocentric) olarak geçer. özetle, evreni öyle görüyoruz, çünkü başka türlü olsaydı, burada olup onu gözlemleyemezdik.
  • douglas adams'ın tek örnekle noktayı koyduğu ilke. yaratılışçıların hala kullanıyor olması ilginç.

    |bir su birikintisinin bir sabah uyanıp şöyle dediğini hayal edin: “bu içinde olduğum dünya çok ilginç bir dünya. bu içinde bulunduğum çukur tam benim boyutlarıma göre. benim şeklime tam olarak uyuyor, sanki ben gelip içine yerleşeyim diye yapılmış!” bu fikir o kadar güçlü bir fikir ki, her gün güneş doğmasına ve su buharlaşıp birikintiyi küçültmesine rağmen, birikinti kendi kendine “her şey yolunda, bu çukur ben içinde olayım diye yaratılmış, bu çukurun var olma sebebi benim, dünyanın var olma sebebi benim varlığım” demeye devam ediyor. bu yüzden sonunda tamamen buharlaştığı zaman çok şaşırıyor. bence insanlar olarak biz de aynı hataya düşmemeye dikkat etmeliyiz.| douglas adams
  • ayrica belirtmeden gecmeyeyim bicimlerine gore anthropic principle 4 e ayriliyor:

    wap: weak anthropic principle. yasam icin gerekli olan kosullarin cok dar bir ihtimal araligindan mumkun oldugunu kabul eden, ama bunu metafizik sosla bulamayi luzumsuz ve maksadini asmis goren formu. stephen hawking bu gruptadir.

    pap: participatory anthropic principle. tum evrenin varolusu ve nedeni akilli bir zihinin evreni gozlemlemesi ile anlasilabilir" diyor.

    fap: final anthropic principle: "tum evrenin varolusu nedeni insan zihininin onu gozlemlemesidir" diyor. (buna az da olsa katiliyorum, ama bir sart ile: o zihin ise olsa olsa benim enfes zihnim olabilir)

    crap: competely ridiculous anthropic principle: "zeus birdir, bizim kabilenin sefi onun elcisidir. demek ki evreni zeus yaratmistir. baska turlu izahi mumkun olabilir mi?", "kirec buz tutmustu, sahaya sis inmisti, top fizik kurallarina aykiri bir aci aldi. kisfmetsizlik" gibisinden icinde bulundugu kultur ve dogmaya gore bicim alan anthropic principle.

    olarak ozetlenebilir.
  • simdi burada variz, demek ki dunyamiz zeki varliklarin gelismesine uygun bir ortamdi seklindeki mantik, bunun en guzel aciklamalarindan birisini herhalde carl sagan yapmistir.
  • anthropic ilke konusunda calisan kisiler, evrenin parametrelerinin bir kismini degistirsek dahi, o evrende enteresan karmasik yapilar olusabilecegini iddia etmis, iyi mi etmis, kotu mu etmis?

    http://web.mit.edu/…ce/2010/multiple-universes.html
  • nasa uzay araştırmaları goddard enstitüsü’nün kurucusu ve eski yöneticilerinden robert jastrow ise insancı ilke hakkında şu şekilde bir yaklaşımda bulunur:

    ''fizikçi ve astronomlara göre, evrenin çok kritik sınırlar içinde yaratıldığı görülmektedir. bu sonuç, insancı ilke (anthropic principle) olarak isimlendirilmiştir. bence bu bilim dünyasının sunduğu en teistik sonuçtur.'' [#]

    [#] bert thompson, the anthropic principle, (www.apologeticspress.org)
hesabın var mı? giriş yap