• iş bankası kültür yayınları bu enfes kitabı bir kez daha basarak nefis bir iş yapmıştır. darısı hikmet birand'ın bulunması neredeyse olanaksız olan tez çalışmalarına, araştırmalarına, ders kitaplarına...
  • ilk kez 1968 yılında yayımlanan alıç ağacı ile sohbetler'de, bitkilerin yaşadıkları ortam ve birbirleriyle olan ilişkileri, türkiye'nin bitki örtüsü ve toprak yapısı, erozyon, bitkilerin kara hayatına geçişi gibi oldukça karışık sayılabilecek konular herkesin anlayabileceği sade bir dille anlatılmaktadır. geçmişten günümüze önemini yitirmeyen, türünün az rastlanır örneklerinden biri olan bu kitap hikmet birandimzasını taşımaktadır ki bu okunması için ayrı bir vesiledir.
  • bu kitabı almak ayrı sevinç, okumaya başlamak ayrı sevinç benim için... bakalım bitince neler hissedeceğim.
  • tübitak yayınları tarafından 1996'da tekrar basımı yapılmaya başlanmış hikmet birand kitabı. alınıp okunası, okutturulası... http://kognozi.blogspot.com/…gac-ile-sohbetler.html
  • her ziraat mühendisi'nin mutlaka okuması gereken kitap. bütünü görmek için önemli.
  • okuduktan sonra anladım ki bu kitap çok kıymetli bir kitap. bu yapıtı başta coğrafya öğretmenleri olmak üzere; coğrafya, ziraat veya botanik gibi bölümleri okuyan tüm öğrenciler, amatör veya profesyonel düzeyde bitkilerle ilgilenen herkes okumalı. ben coğrafya öğretmenliği okurken fakültede ders hocamız kendi tezini okutmakla yetinmişti. ben olsam yan kaynak olarak bu kitabı da mutlaka tüm öğrencilere edindirirdim. hem bu ihmal hem de kendimden kaynaklı nedenler dolayısıyla bu kitabı mezun olduktan on sene sonra okuyabildim.

    kitap adından da anlaşılacağı gibi yazar hikmet birand'ın dikmen sırtlarında tek başına bekleyen bir alıç ağacı ile sohbetlerini içeriyor. yazar gerek mevsim döngüsünü takip ederek gerek kendi yurt gezilerinin ardından alıç ağacının dibine varıyor ve koyu bir sohbet başlıyor. bitkilerin karalarda ve sularda yayılışı, tohumun ve çiçeği serüveni, bitkilerin göçleri ve toprağın yapısı gibi geçmişi içeren başlıklarda yazar soruyor alıç ağacı uzun uzadıya anlatıyor. anadolu'nun geçmişten o zaman orman örtüsü, karasal iklimde yayılan bozkır desenleri yani total anadolu'nun bitki örtüsü gibi şimdiyi ilgilendiren bahislerde alıç ağacı soruyor, yazar anlatıyor. karşılıklı bu hasbihalden tadına doyum olmayan bir anadolu panoraması çıkıyor. hem genel bitki fizyonomisini hem de bunların anadolu'daki dağılışını kavramak için müthiş bir kaynak.

    kitabın yayım tarihi 1968. yazar karaman doğumlu bir bozkır çocuğu. 1950'lilerin ikinci yarısından itibaren anadolu'yu bir uçtan bir uca geziyor ve bitki örtüsünün genel profilini, alt ve üst sınırlarını, beşeri kaynaklı tahribatların bilançosunu vb. çıkarıyor. o dönemin ulaşım kısıtlılıklarını düşünürsek müthiş bir çaba. bu çabasını genel bitki bilgisiyle birleştirip sade ve öyküleyici bir dille okuyucunun önüne seriyor. bu kitap türkiye'deki geniş kitlelere yönelik popüler bilim kitaplarının da başında geliyor bence. yazarın bitki coğrafyasını ve sosyolojisini geniş bir okuyucu kitlesine nasıl anlatırım şeklindeki kaygısını yansıtıyor.

    ben çok şey öğrendim bu kitaptan. büyüdüğüm ve hala yazları gittiğim köy ve çevresindeki bitki örtüsü aklıma geldi. hepsi film şeridi gibi geçti gözümün önünden. bitkilere ne kadar hoyrat davrandığımı hatırladım ilk gençliğimde. bozkırın ortasında yaşayabilmek için yirmi metreye değin kök salan deve dikeninin hikayesini okuyunca aklıma bu bitkinin tekme attığım tohumları geldi. yavşan bozkırına dair kısımlarda yavşan otlarının o güzel kokusunu anımsadım. bitki birlikleri kısmını okuyunca şimdi tek tük bulunan bitkilerin hepsinin bir birlik üyesi olduklarını ve onların varlığından geçmişi yorumlamayı öğrendim vesaire. sözün özü insanın bitki ile kurduğu ilişkiyi değiştirecek, onların insan ve hayvan yaşamının temeli olduğu olgusunu kanıksatacak bir kitap.

    ayrıca ankara'da yaşayan ve ankara bitki örtüsünün öyküsünü merak edenler için de iyi bir kaynak. neticede sohbetin muhatabı alıç ağacı ankara'nın kuş bakışı genişçe görüldüğü dikmen sırtlarında yer alıyor. buradan bakışla elmadağ'ın ahlatlıbel'in bağlum'un vb. 1950'ler ve öncesi bitki varlığı ile ilgili güzel bilgiler veriliyor.
  • benim gözümde çok değerli bir kitap. bir kere yazarı hikmet birand, bitki sosyolojisi bilim dalının türkiye'deki kurucusu. doğaya ömrünü vermiş, sevmiş, saygı duymuş bir adam. ama onu sadece bilim adamı kimliği ile anmak ve edebi yönünü görmezden gelmek bence kendisine yapılmış büyük bir haksızlık olur. botanik bilimini, insanların anlayabileceği bir dille, bu kadar sade anlatan başka bir kitap var mı bilmiyorum, rastlamadım. yıllar önce aldığım bu kitabı halen ara sıra açar okurum.

    ankara dikmen'in ardındaki çal dağının doruğunda yaşlı, heybetli bir alıç ağacıyla yazarın karşılıklı sohbetleri masallar diyarında geziyorum tadı verir bana. sanki ben 14-15 yaşlarında bir kız çocuğu, akşam üzeri o alıç ağacının altında ateş yakmışız, kollarımı dizlerime bağlamış, çenem dizimin üzerinde, hikmet bey dedem soruyor, ağaç dede de masal anlatıyor gibi dinliyorum kitabı.

    içimdeki derin doğa sevgisi bu kitap sayesinde daha da kuvvetlendi. doğaya ezelden hayran ben için, doğa hakkında bu kadar şey öğrenmek gerçekten hediye gibi. kitaptan sonra baktığım her bitkinin bir hikayesi olduğunu düşünüp düşünüp uzaklara bile dalıyorum. bu dünyada insanların gerçekten yararsız, faydasız ve gereksiz olduğunu düşünüyorum. sahiden niye varız ki. hikayemiz ne. bizim dünyadaki görevimiz sadece tahrip etmeye yönelik olmamalıydı, daha mantıklı dizayn edilebilirdik. neyse. kitaba dönersek; kitap dünyanın ilk oluşumunda sadece sularda yaşayabilen bitkilerin karalara nasıl taşındığını, oradan dünyanın çeşitli yerlerine nasıl göç ettiklerini, soyunu sopunu, çiçek oluşumunu, renk oluşumunu, tohumu, toprağı, atalarını anlatıyor.

    mesela ilk kez deniz görüp de etkilenmemek mümkün değildir sanırım. uçsuz bucaksız bir mavilik. deniz kıyısında yaşayanlar için daha da kolaydır ondan etkilenmek. zamanla deniz görmek bir ihtiyaç haline gelir çünkü. bozkır öyle değil. bozkırı bir dağ yamacından ya da tepeden oturup izlemek gerekir. renk cümbüşüdür. gözlerin daldığı yerde bir kaç dakika durmak gerekir. anlamak gerekir. bozkır ancak saygı gösterene açar kalbini. toprağın üzerindeki ekinlerin nasıl salındığını, neler dediğini duymak gerekir.

    bir araba yolcuğu hayal ediyorum bu sıralar. sessiz sakin bozkırın ortasında nereye gittiğinin hiç önemi olmayan bir yolculuk. o yüzden geldi bu kitap aklıma.
  • okunmak istenen ama bahaneler nedeniyle okunması ertelenen kitap.
  • uzun yıllardır okumayı ertelediğim/baskısını bulamadığım bu kitabı tek göz mahalle kütüphanesinde buldum. toplasan 10 kitaplık yoktur ama çok nadide eserler çıkıyor, şaşırıyorum. (bkz: halk kütüphaneleri)ni ihmal etmemek lazım.
    kitap oldukça keyifli, akıcı ve sade bir dille yazılmış birazcık kalın görünüyor ama bu sizi ürkütmesin. uzun, sıcak ve boş bir yaz gününde, kendini alıç ağacı gölgesinde hayal ederek bir çırpıda okunuyor
hesabın var mı? giriş yap