11 entry daha
  • okuduktan sonra anladım ki bu kitap çok kıymetli bir kitap. bu yapıtı başta coğrafya öğretmenleri olmak üzere; coğrafya, ziraat veya botanik gibi bölümleri okuyan tüm öğrenciler, amatör veya profesyonel düzeyde bitkilerle ilgilenen herkes okumalı. ben coğrafya öğretmenliği okurken fakültede ders hocamız kendi tezini okutmakla yetinmişti. ben olsam yan kaynak olarak bu kitabı da mutlaka tüm öğrencilere edindirirdim. hem bu ihmal hem de kendimden kaynaklı nedenler dolayısıyla bu kitabı mezun olduktan on sene sonra okuyabildim.

    kitap adından da anlaşılacağı gibi yazar hikmet birand'ın dikmen sırtlarında tek başına bekleyen bir alıç ağacı ile sohbetlerini içeriyor. yazar gerek mevsim döngüsünü takip ederek gerek kendi yurt gezilerinin ardından alıç ağacının dibine varıyor ve koyu bir sohbet başlıyor. bitkilerin karalarda ve sularda yayılışı, tohumun ve çiçeği serüveni, bitkilerin göçleri ve toprağın yapısı gibi geçmişi içeren başlıklarda yazar soruyor alıç ağacı uzun uzadıya anlatıyor. anadolu'nun geçmişten o zaman orman örtüsü, karasal iklimde yayılan bozkır desenleri yani total anadolu'nun bitki örtüsü gibi şimdiyi ilgilendiren bahislerde alıç ağacı soruyor, yazar anlatıyor. karşılıklı bu hasbihalden tadına doyum olmayan bir anadolu panoraması çıkıyor. hem genel bitki fizyonomisini hem de bunların anadolu'daki dağılışını kavramak için müthiş bir kaynak.

    kitabın yayım tarihi 1968. yazar karaman doğumlu bir bozkır çocuğu. 1950'lilerin ikinci yarısından itibaren anadolu'yu bir uçtan bir uca geziyor ve bitki örtüsünün genel profilini, alt ve üst sınırlarını, beşeri kaynaklı tahribatların bilançosunu vb. çıkarıyor. o dönemin ulaşım kısıtlılıklarını düşünürsek müthiş bir çaba. bu çabasını genel bitki bilgisiyle birleştirip sade ve öyküleyici bir dille okuyucunun önüne seriyor. bu kitap türkiye'deki geniş kitlelere yönelik popüler bilim kitaplarının da başında geliyor bence. yazarın bitki coğrafyasını ve sosyolojisini geniş bir okuyucu kitlesine nasıl anlatırım şeklindeki kaygısını yansıtıyor.

    ben çok şey öğrendim bu kitaptan. büyüdüğüm ve hala yazları gittiğim köy ve çevresindeki bitki örtüsü aklıma geldi. hepsi film şeridi gibi geçti gözümün önünden. bitkilere ne kadar hoyrat davrandığımı hatırladım ilk gençliğimde. bozkırın ortasında yaşayabilmek için yirmi metreye değin kök salan deve dikeninin hikayesini okuyunca aklıma bu bitkinin tekme attığım tohumları geldi. yavşan bozkırına dair kısımlarda yavşan otlarının o güzel kokusunu anımsadım. bitki birlikleri kısmını okuyunca şimdi tek tük bulunan bitkilerin hepsinin bir birlik üyesi olduklarını ve onların varlığından geçmişi yorumlamayı öğrendim vesaire. sözün özü insanın bitki ile kurduğu ilişkiyi değiştirecek, onların insan ve hayvan yaşamının temeli olduğu olgusunu kanıksatacak bir kitap.

    ayrıca ankara'da yaşayan ve ankara bitki örtüsünün öyküsünü merak edenler için de iyi bir kaynak. neticede sohbetin muhatabı alıç ağacı ankara'nın kuş bakışı genişçe görüldüğü dikmen sırtlarında yer alıyor. buradan bakışla elmadağ'ın ahlatlıbel'in bağlum'un vb. 1950'ler ve öncesi bitki varlığı ile ilgili güzel bilgiler veriliyor.
hesabın var mı? giriş yap