• "sembolisttir, şiirlerinde tablo çizer" denir ama olayın işe yarayan kısmı yani nasıl yaptığı, bir şiire bakıp tabloyu görmek pek anlatılmaz. misal kendisinin bir günün sonunda arzuşiiri.

    ...
    akşam, yine akşam, yine akşam
    bir sırma kemerdir suya baksam;
    üstümde sema: kavs-i mutalsam!

    akşam, yine akşam, yine akşam
    göllerde bu dem bir kamış olsam!

    ne anladık bu şiirden? güzel şiir, iyi kafiye filan. ama sembolizm ve tablo dediğimiz tarafında ahmet haşim'in esas yeteneği ortaya çıkıyor. şimdi bu amcanın hayatla kendisiyle ilgili bir takım sorunları olduğu herkesçe malum. ömrün sonuna benzettiği akşamlar hüzünlendiriyor filan, kurtulmak istiyor akşamlardan da yaşamdan da. bu şiirdeki resim de bunu anlatıyor. kavs-i mutalsam dediği tılsımlı yay anlamına gelen bir sözcük. kalem kağıtlar hazırsa sırma kemer diye söz ettiği suyu çizebilirsiniz. düz bir çizgi kendisi. üstümde sema kavsi mutalsam diyerek "üzerimde gökyüzü tılsımlı bir yay gibi" diye anlattığı mısrayı da çizginin üstüne bir yay biçimide çiziniz. "göllerde bu dem bir kamış olsam" dediği de su diye çizdiğiniz çizgi ve yay arasına bir kamış yani düz dik çizgi eklemenizin ricasıdır. ne oldu? yaydan fırlatılmaya hazır bir ok resmi elde ettiniz ki haşimin bu dünyadan uzaklaşma isteğidir kendisi.
  • tanpınar, haşim'in hayatı kasten daraltmaktan hoşlanan bir şair olduğunu söyler. zira imgeleme yoğunluk kazandırmak için tekdüzelik harika bir yoldur. haşim, modern bir divan şairi olarak, o pek hoşlanmadığı kavruk kafasının içinde tasarladığı hayalden süzülmüş imgelerini incelte incelte onlara hususilik ve mükemmellik kazandırmıştır. kanaviçe örgüsü gibi işlediği testisine daldırdığı kabından defalarca aynı suyu içmekten bir an olsun geri durmamıştır. çünkü yine tanpınar'ın dediği gibi, bir şeye yeteri kadar uzun süre bakarsak, ondaki tüm şiiriyeti görürüz. yani özetle dikkati ilahlaştırırsak en koyu gecede bile bir cennete rastlarız. haşim de aynı derede yıkanmaktan hiç yüksünmeden, bilakis bunu arzulayarak, şiirini dar fakat çağrışım ve yoğunluk bakımından zengin bir imge dünyası üzerinde temellendirmiştir.
  • nurullah ataç, ahmet haşim hakkında şöyle diyor: "bizim için ahmet haşim bir mihenk taşı olmuştur. bütün tanıdıklarımızı, hele kendilerini edebiyata vermiş olanları ahmet haşim'i anlayanlarla anlamayanlar diye ikiye ayırırız. anlamayanlardan hiçbir zaman hoşlanmayız."

    orhan veli, bu ikinci gruba dahil yani ahmet haşim'i anlamayanlardan ve hatta nefret edenlerden. yoksa bir insan bu kadar zaman ayırıp haşim'in şiirleriyle dalga geçen şiirler kaleme almazdı sanırım. sıralıyorum.

    1) orhan veli'nin eskiler alıyorum şiiri, ahmet haşim'in bir günün sonunda arzu'yla dalga geçiyor.

    eskiler alıyorum- o.veli

    eskiler alıyorum
    alıp yıldız yapıyorum
    musiki ruhun gıdasıdır
    musikiye bayılıyorum

    şiir yazıyorum
    şiir yazıp eskiler alıyorum
    eskiler verip musikiler alıyorum.

    bir de rakı şişesinde balık olsam

    ***
    bir günün sonunda arzu- a.haşim

    yorgun gözümün halkalarında
    güller gibi fecr oldu nümâyân,
    güller gibi... sonsuz, iri güller
    güller ki kamıştan daha nâlân;
    gün doğdu yazık arkalarında!

    altın kulelerden yine kuşlar
    tekrârını ömrün eder i'lân.
    kuşlar mıdır onlar ki her akşam
    âlemlerimizden sefer eyler?

    akşam, yine akşam, yine akşam
    bir sırma kemerdir suya baksam;
    üstümde semâ kavs-i mutalsam!

    akşam, yine akşam, yine akşam
    göllerde bu dem bir kamış olsam!

    2) orhan veli'nin karanfil şiiri, ahmet haşim'in karanfil şiiriyle dalga geçiyor.

    karanfil - o.veli

    hakkınız var, güzel değildir ihtimal
    mübalağa sanatı kadar
    varşova'da ölmesi on bin kişinin
    ve benzememesi
    bir motörlü kıtanın bir karanfile
    'yarin dudağından getirilmiş'

    ***
    karanfil - a.haşim

    yârin dudağından getirilmiş
    bir katre âlevdir bu karanfil,
    rûhum acısından bunu bildi!

    düştükçe, vurulmuş gibi, yer yer
    kızgın kokusundan kelebekler,
    gönlüm ona pervâne kesildi...

    3) orhan veli'nin tahattur şiiri, ahmet haşim'in tahattur şiiriyle dalga geçiyor.

    tahattur - o.veli

    alnımdaki bıçak yarası
    senin yüzünden;
    tabakam senin yadigârın;
    "iki elin kanda olsa gel" diyor
    telgrafın;
    nasıl unuturum seni ben,
    vesikalı yârim?

    ***
    tahattur - a.haşim

    bir acem bahçesi, bir seccâde,
    dolduran havzı ateşten bâde...
    ne kadar gamlı bu akşam vakti...
    bakışın benzemiyor mu'tade.

    gök yeşil, yer sarı, mercân dallar,
    dalmış üstündeki kuşlar yâda;
    bize bir zevk-i tahattur kaldı
    bu sönen, gölgelenen dünyâda!

    4) orhan veli'nin cânân şiiri, ahmet haşim'in havuz şiiriyle dalga geçiyor.

    cânân - o.veli

    cânân ki degüstasyon'a gelmez
    balıkpazarı'na hiç gelmez

    ***
    havuz - a.haşim

    akşam yine toplandı derinde...

    cânân gülüyor eski yerinde
    cânân ki gündüzleri gelmez
    akşam görünür havz üzerinde,

    meh-tâb kemer tâze belinde
    üstünde semâ gizli bir örtü
    yıldızlar onun güldür elinde..

    bonus: orhan veli'nin ahmet haşim'e yönelik dalgası meğerse sadece nazımdan ibaret değilmiş, nesirde de devam etmiş. sağolsun sevgili @silivrili, orhan veli'nin işsizlik isimli öyküsünde ahmet haşim'e attığı çok pis bir dissten bahsetmiş şurada (bkz: #160274951)
  • gerçekten doğru söylemiş haşim...şairlerin ve hatta şu anda ölü ozanlar derneğinin en garip şairi...sıcaktan kavrulmuş mezarına uğradım iki gün önce, paslanmış yeşil demirleriyle yıllardır o beldede sürgün cezası çeken bir mahkum gördüm sanki...mezarına birazcık su dökmek dışında elimden bir şey gelmedi...100 metre ötesindeki gururlu beyaz mermeri son derece bakımlı ve tertemiz bir necip fazıl mezarının yanından geçerken, kaldırdım kafamı semaya, ağlayarak...
  • aksama olan ilgisinin, sevgisinin sebebi cok cirkin olmasiymis demisti (bkz: edebiyat ogretmeni)
  • "şairlerin en garibi öldü." mısraı tuhaf şekilde dokunur insana. bu "en garip" sözü bana zalim bir öngörü gibi gelir. birkaç yıl öncesine kadar, kabrinin nerede olduğu bile bilinmiyordu. mehmet nuri yardım'ın çabaları sayesinde tespit edildi.

    "kaybolan mezar konusu bir başka çalışmanızı hatırlattı bize. sizin ahmet haşim ve ziya osman saba’nın kayıp mezarları ile ilgili bir çalışmanız vardı...

    mehmet nuri yardım: evet 2000’li yıllardı ve rahmetli ahmet kabaklı hoca’nın ikazıyla bu iki şairimizin mezarlarının peşine düştüm. ikisi de eyüpsultan’da yatıyordu, lâkin yerlerini bilen yoktu. o dönemde aktif gazetecilik yapıyordum. derin araştırmalara girdim, birçok yazara, edebiyat tarihçisine sordum. ama ne yazık ki hiçbir kişi ve kurumdan bilgi alamadım. sonunda vakıflar’da çalışan kültür tarihçisi nedret işli ile birlikte eyüpsultan mezarlığı’na gittik. uzun araştırmalardan sonra ahmet haşim’in mezarı bulundu. eyüp belediyesi ve kültür bakanlığı o zaman duyarlı davrandı ve mezarlığı restore etti. harap olan kabri tâmir ettirdi, çevresini temizledi. şimdi, piyerloti’ye çıkarken ilk sol sokak üzerinde ahmet haşim’in mezarını gösteren levhalar görürsünüz. ziya osman saba için ne yazık ki bütün aramalarıma rağmen bir sonuç alamadım."
    .
    edit: alıntının kaynağı olan sayfa uçtuğundan link kaldırıldı.
  • yanlış bilmiyorsam galatasaray lisesi'nde okumuş, ve epey dalga geçmişler arap haşim diye... merdiven çok güzeldir bence...
  • "anlami için siiri desmek, eti için bülbülü öldürmeye benzer" cümlesiyle aktigi mecraya güzel bir selam çakmis olan 1933 ölümlü sair.
  • "zeka; nar,ayva,portakal gibi geç renk ve koku kazanan bir sonbahar ürünüdür..." cümlesinin sahibidir...
  • tdk'da "yalan" kelimesinin anlamını arattığınızda karşınıza şu alıntısı çıkan şair:
    "yalanı en güzel kullanmış olan eski şarklılardır."
    ancak siz gecenin bir vakti farklı bir ruh hali içindeyseniz bu cümleyi
    "yalanı en güzel kullanmış olan eski şarkılardır." diye okursunuz. şiire dair bir şeyler arama huyundan...
hesabın var mı? giriş yap