• tanrının kuzusu olan agnus dei'ye en yakın deyim angus dei olup allahın sığırı anlamına gelmektedir.
  • part one requiem: agnus dei veyahut sadece agnus dei.

    agnus dei, rabb’in kuzusu anlamına geliyor. ‘yuhanna’ 1:29 içerisinde geçiyor ve isa’nın bütün insanların günahlarını kuşanacağından bahsederek böyle bir benzetmede bulunuluyor. kuzu benzetmesinin sahibi vaftizci yahyâ. yine ibrahim’in oğlu ishak’ı (islam inancında bu kişi ismail olarak karşımıza çıkar) kurban etmesi ile ilgili anlatıda geçen kuzu tasviri de isa’ya yorulmuş vesaire.

    ‘part one requem: agnus dei’, büyük usta krzysztof kieslowski’nin ölümü ardından zbigniew preisner’in yaptığı “requiem for my friend” albümündeki 6 numaralı parça, albüm bir requiem albümü, evet adı üzerinde.

    elzbieta towarnicka’nın sesi, öyle güzel ki, 1 dakika 49 saniye süren bu ağıt bile, insanı başka bir yere götürüyor. bir arkadaşın ölümü üzerine onu “tanrı’nın kuzusu” olarak tasvir eden bir parçadır bu, sıkı dostluğun ardından yazılabilecek en güzel beste herhalde bu olmalı.

    aynı albümdeki lacrimosa, discovering the world, isyan gibi parça veni et vidi’ye göre daha hafif bir parça, ve çok da güzel. batı hıristiyanlığının güzel bir geleneğidir requiem’ler. onca maddî uygarlığın (braudel ustaya selam çakalım hemen: civilisation matérielle, économie et capitalisme) içerisinden çeker alır götürür.

    (bkz: lacrimosa/#11991431)
  • bazı hristiyan inanışlarında "melek sesi" olarak tabir edilen ergenlik öncesi erkek çocuğu sesinden dinlenirse* insanın ruhunu bedeninden ayırabilecek bir eser.
  • belleğim beni yanıltmıyorsa incil'de agnus dei teşbihi iki kez geçer.

    ayasofya'nın bahçesinde yakın dönemde yapılan kazı çalışmalarında keşfedilen roma kalıntılarında taşlara oyulan kuzu motifleri tanrı'nın kuzusu (agnus dei) isa'yı ve çilekeş havarilerini sembolize eder.
  • novum testamentum, evangelium secundum ioannem (yuhanna), 1.29 :
    "altera die videt iesum venientem ad se et ait: 'ecce agnus dei, qui tollit peccatum mundi.'"

    novum testamentum, evangelium secundum ioannem, 1.36:
    "et respiciens iesum ambulantem dicit ecce agnus dei."

    tektanrılı dinler için kutsal kitaplar silsilesinin ikinci ayağında yani yeni ahit'te, incilde, ne derseniz deyin yukarıdaki ayetler, isa için kullanılan agnus dei tabirinin temel kaynaklarını oluşturur. genel olarak yuhanna'da ilgili bölümlerde yahya'nın isa'ya yaklaşımı ortaya konurken, onun müjdelerinin bir kuzuya işaret ettiğinin altı önemle çizilir. ilk ayette " yahya ertesi gün isa'nın kendisine doğru geldiğini görünce şöyle dedi: 'işte, dünyanın günahını ortadan kaldıran tanrı kuzusu!'" denir. burada "dünyanın günahını ortadan kaldıran isa" figürünün altında "kurban"lık durumu yatmaktadır. bunu anlayabilmek için evvela şunu bilmek gerekir: isa bir şehit değildir. hatta şunu da rahatlıkla söyleyebilirim, muhammed peygamberin misyonu ve yöntemini düşünürseniz, isa'da bunun tam tersi söz konusudur. isa bir savaşçı değildir, isa bir kurbandır; bile isteye çarmıha giden bir kuzudur. j.r.w. stott'a göre isa'nın halk arasındaki hizmetinin başlangıcından beri kendisini bunun için adamıştı (the cross of christ, 1986). kilise babalarından romalı clemens'e göre tanrı sevgi ile bizleri kendine çekmiştir ve isa da bu uğurda kanını akıtmıştır. bu kan akıtma arzusu, isa'da yukarıda da belirttiğim gibi bilinçli gelişmiştir: "bedenini bedenimiz için, yaşamını yaşamımız için verdi." (romalı clemens, korintoslulara mektup, 36,1-2, paskalya devresi, 4. cuma // günlük okuma kitabı)

    tabi burada, yine sözlükte evvelce #13301696 no'lu entiride değindiğim, isa'nın ardından gidebilmek için onun gibi herkesin, kendi çarmıhını taşıması gerekliliği kutsal kitapta dile getirilmektedir. "isa'nın çilesi (passion of christ) denilen şey, aslında insanların üzerindeki gam yüküdür, yürek ağrısıdır. çile modern insana özgü bir kavram değildir, o ancak sırta yüklenen ağır bir bohçadır. konformist insan için kuş tüyü yatak neyse, imanlı için de çile odur." demiştim söz konusu entiride, buradaki kasıt açıktır: tanrı'ya varabilmesi için insanın kendisini inkar etmesi gerekir. (#13417660) bu da bizzat "özgürleşmek" manasına gelir. bu durum, içinde bir tutarsızlık barındırıyor gibi dursa da, aslında "kendisinden vazgeçen imanlının özgürleşmesi" durumu hiristiyan theologia'sının bizzat tutarsızlığı ortadan kaldıran bağlarından biridir. buradaki kasıt, "kendimizi dışlamak, kendi yolumuzu çizme hakkından vazgeçmek"tir. (#13417660) yani tanrı'nın çizeceği çizgiden dışarı çıkmamayı tercih etmektir, süreç şöyle işler:

    1- insan kendini inkar eder. (günahlarını, hatalarını, yanılgılarını bir kenara koyar; aza / hatta hiçe tamah eder)
    2- böylelikle kendini kurtarır. (ruhunu kurtarır)
    3- idole uygun bir şekilde gerektiğinde ölüme bile gidebileceğini göstermiş olduğundan artık serbest bırakılır. (özgür kalır)
    4- insan dünyayı küçümsemiş olur. (contemptus mundi)

    dünyayı küçümseyen insanın da herhangi bir dünyevi tutkunun hükümranlığı altında ezilmesi söz konusu değildir. o, "contemptus mundi" (dünyanın küçümsenmesi) ile "contemptus dei" (tanrı'nın küçümsenmesi) arasında bir tercih yapmıştır, kendisini tanrı'ya teslim ederek özgürleşmiştir. artık hiçbir dünyevi ihtiras onun için baskı unsuru değildir. bu tabi müthiş bir varıştır, benzeri bir söyleme başka felsefe ekollerinde de rastlarız. mesela stoa felsefesinde insanın bilgeleşmesi için tutkularından sıyrılması gerekiyordu: bilge ya da özgür olan. insanın en nihayetinde gayesi huzurlu olması ve etrafındakilere huzur verebilmesidir, bunun için de yol dünyanın küçümsenmesinden geçer. yahya yine kutsal kitapta "ruh'un güvercin gibi gökten indiğini, o'nun üzerinde durduğunu gördüm." ("et testimonium perhibuit ioannes dicens: 'vidi spiritum descendentem quasi columbam de caelo, et mansit super eum;...'") der isa'dan bahsederken. bu kutsal ilham tanrı'nın kuzuluğunu, insanların çobanlığını gösterir. bu da müthiş bir alegoridir: isa hem teslim olmuş kuzu hem de yönlendirici çobandır. o halde dünyayı küçümseyerek -isa'nın çobanlığı eşliğinde- kendi çarmıhını taşıyan insan tanrı'ya varır, işte bu huzurdur. hatta öylesine yaşamı kapalı hale getirir ki bu düşünce / inanç yapısı, antakyalı ignatius "yaşıyorum ama yaşayan ben değilim, mesih bende yaşıyor... bırakın, tanrı'ya erişmeye araç olan hayvanların yemi olayım. ben tanrı'nın buğdayıyım ve mesih'in katkısız ekmeği olarak tanımlanmam için hayvanların dişi beni öğütecek" der; şunu da ekler: "... vücudumdan hiçbir şey arta kalmasın ve ölümümden sonra kimseye yük olmayayım. o zaman, dünya artık vücudumu bile görmediği zaman, ben isa mesih'in gerçek öğrencisi olacağım... ateş işkencesi, çarmıh, hayvanlarla boğuşma, kamçılanma, parçalanma, doğranma, ezilme, şeytan icadı tüm işkenceler üstüme gelsin, yeter ki ben isa mesih'e ulaşayım!" (romalılar amektup, 4.1-2;6.1-8,2; 17 ekim, aziz ignatius bayramı)

    tanrı'nın kuzusuna öykünmek, onunla birlikte dünyayı küçümsemek olgusu birçok filozof ve düşün adamı tarafından eleştirilmiştir; ancak içlerinde sadece bir tanesi burada özetlemeye çalıştığım durumu yerden yere vurarak çağımızın dünyasındaki çoksesliliğe katkıda bulunmuştur: bu düşün adamı, pos bıyıklı nietzsche'den başkası değildir. bir tek onun sözleri yıkıcı olmuştur, bir tek onunkiler "dünyayı küçümseme" olgusuna bu denli büyük bir kinle saldırmıştır. zerdüşt'te birinci bölümde "kötü düşmanlar" olarak görür yaşamı kısıtlayan hiristiyan din adamlarından bahsederken: "kötü düşmanlardır onlar: hiçbir şey onların alçak gönüllülüklerinden daha kindar değildir. ve çabucak lekeler kendini onlara saldıran... fakat ben onlarla birlikte acı çektim ve çekerim; esirdirler bence onlar, damgalıdırlar. kurtarıcı dedikleri, onları zincire vurmuş... sahte değerler ve aldatıcı sözler zincirine! ah biri onları keşke, kurtarıcılarından kurtarsa!... sahte değerler ve aldatıcı sözler; faniler için en kötü canavarlar bunlar, -uzun müddet uyur ve bekler onlarda felaket! ... ah rahiplerin kendilerine yaptıkları şu barınaklara bakın! kilise diyorlar baygın kokulu mağaralarına! ... ah, o bozulmuş ışık, o küf kokulu hava! ruhun kendi yüceliğine uçamadığı yer!
    ...
    boşluklardan meydana gelmişti o kurtarıcıların ruhu; ama her boşluğa kendi kuruntularını, tanrı dedikleri tıkaçlarını yerleştirmişlerdi. merhametlerinde boğulmuştu ruhlar; ve merhametle onlar kabarıp şiştikçe, daima büyük bir delilik çıkardı yüze. büyük bir istekle ve bağırışa çağırışa sürerlerdi sürülerini köprülerinin üstünden; geleceğe sanki bir tek köprü varmış gibi! gerçek, bu çobanlar kendileri sürüdendiler! küçük ruhları ve geniş gönülleri vardı bu çobanların: ama, kardeşlerim, en geniş gönüller bile ne küçük ülkeler olmuşlardır şimdiye dek!
    ...
    ve siz özgürlük yolunu bulmak isterseniz, kardeşlerim, kurtarıcıların hepsinden daha büyük kişiler tarafından kurtarılmalısınız! bir türlü gelmedi üstüninsan henüz. çıplak gördüm her ikisini de, en büyük insanla en küçük insanı: — pek benziyorlar hala birbirlerine. doğrusu, pek insan buldum, — en büyüğünü bile! zerdüşt böyle diyordu."

    nietzsche, ecce homo'sunu "çarmıhtakine karşı dionysos" diyerek bitirmişti, amaçladığı eski levhayı yıkmaktı. çünkü özgürlük düşünü görüyordu, ama bu düş yahya'nın düşüne benzemiyordu. anlaşıldığı gibi "eski ve yeni levhaları parçalama işi"nde nietzsche'nin özgürlük yolu, yahya'nın özgürlük yolunu bozmaktan, parçalamaktan geçiyor. islamiyet'in de ilk yaptığı şey hiristiyanlığın ve yahudiliğin özgürlük yolunu parçalamak, onları "değersiz" kılmak değil miydi? oysa onda ve diğer tüm derin çabalarda olduğu gibi hiristiyan theologia'sında da özgürlüğe varış temelde amaçlanandı. insanın özgürlüğe olan ihtiyacı, farklı levhalara inanma gereğini doğuruyor. agnus dei de bu levhalar içindeki çileci tutumun göstergelerindendir, öyle ya -persepolis'i anımsayın hemen- her özgürlüğün bir bedeli vardır!
  • isa'dır. kendisini tutuklamaya gelenlere direnmeden, hiç günahsız olduğu halde insanların günahlarını kaldırmak için tıpkı bir kuzu gibi ölüme gitmiştir.
  • adagio for strings' e benzerliği iki eseri de dinleyen bir insan için çok kolay bir şekilde anlaşılabilecek samuel barber eseri. zaten bahsettiğim eserin koro kompozisyonu da denebilir.
  • rufus wainwright li ve aya irinili istanbul versiyonuyla tarihinin en anlamli yorumunu yasayan agit.
  • ispanyol ressam francisco de zurbarán tablosudur: hristiyan inancına göre adem ve havva'dan dolayı tüm insanlar günahkar doğar. tanrı bu günahların affı için isa'yı kurban olarak göndermiştir. resmedilen kuzunun sakin olması, her şeyi kabul etmişliğin simgesi sayılabilir. resmin 6 farklı versiyonu bulunur, boynuzlu olan versiyon genel olarak en etkili resim olarak kabul edilmiştir.
hesabın var mı? giriş yap