*

  • projeksyon savunma mekanizmasını kullanarak terapist ya da karsidaki kisinin bu projeksyona karsi tepkisini ölçme ve sonra o tepki ile identifiye olma, o tepkiyi benimseme durumudur.
  • tepkinin ölçülmediği fakat öyle ya da böyle yaşantılandığı, daha sonra yorumlandığı, belki belki de allahın izniyle içselleştirildiği pek sağaltıcı bir yöntemdir. konu ile ilgili aktarım nedir bilmeyenler tarafından uygulanması sakıncalıdır.
  • yansıtılanla özdeşleşme hali, yine de kişinin kendi içinde bir karşılığı olmalı ki özdeşleşebilsin. kimi insanların dinamikleri öylesine güçlü oluyor ki size yansıttıkları ile özdeşleşip neye uğradığınızı şaşırabilirsiniz. bu duyguların kendi içinizden değil de bir yansıtmadan meydana geldiğini anlayabilirseniz, yansıtan kişiye (ya da onun nesnesine) de içten bir empati kurmuş olursunuz.
  • ağır kişilik bozuklukları ve psikozlarda görülür ve burada yansıtılan materyal kendilik tasarımlarıdır. ogden’in yansıtmalı özdeşim modelinde yansıtmalı özdeşim, birbirini izleyen üç aşamada anlatılmaktadır. bunlar sırasıyla yansıtma, kişiler arası etkileşim ve yansıtmanın yeniden içselleştirilmesidir.

    1. yansıtma (projeksiyon): kişi, kurtulmak istediği parçayı ötekine yansıtır. kurtulmak istemesinin nedeni, bu parçanın kendiliği tahrip etme olasılığının bulunmasıdır. kendilik (self) dediğimiz, bireyin kendine ilişkin algısı, kendilik ve nesne tasarımlarının bir arada oluşturdukları kompozisyondan ibarettir. eğer psişik aygıt, bu kendilik ve nesne tasarımlarını içine aldığı halde, sindirip içselleştirememişse, bu parçaları dışarıya yansıtır. aksi halde bu sindirilememiş kötü parçaların içeride kalması halinde kaygı ortaya çıkar. bu yüzden yansıtma kullanılarak anksiyete azaltılmaya çalışılır. kendilik tasarımlarının yansıtılması, nesne tasarımlarının yansıtılmasına göre daha ilkel bir süreç olarak görülür ve en çok da borderline düzeyde ve psikotik bozukluklarda ortaya çıkar. nesne tasarımlarının yansıtılması ise, geniş anlamıyla aktarımın belirgin bir özelliğidir; bütün insan ilişkilerinde, psikoterapi esnasında ve nevrozlarda görülür.

    2. kişilerarası etkileşim: kişi, yansıtmayı yaptığı kişiyi, nesneyi etkilemeye, zorla istediği gibi değiştirmeye çalışır. altta yatan mesaj, "sen, benim sana söylediğim şeysin; bunu kabul et"tir. amaç, bu kimsenin yansıtılan bu parçayla uyum içinde düşünmesi, davranması ve hissetmesidir. bunlar, intra-psişik değil, daha çok kişiler arası alanda gerçekleşir. burada yapılan zorlama, yansıtmalı özdeşimin kişiler arası, gruplar arası doğasının temelidir ve bu kişiler arası etkileşimle ilgili basamak olmadan yansıtmalı özdeşim de olmaz. yansıtmalı özdeşimin bu basamak nedeniyle kişilerarası bir doğası olduğunun genelde kabul edilmesi, yansıtmalı özdeşim kavramını bir savunma düzeneği olmasının yanısıra bir iletişim örüntüsü haline getirmektedir.

    3.yansıtmanın yeniden içselleştirilmesi (reinternalization): yansıtmaları alan kişi, aldığı bu materyalleri işler ve değişime uğratır. daha sonra yansıtmayı yapan, yansıttığı ve karşısındaki kişi tarafından işlenen bu parçaları tekrar içe alır ve onlarla özdeşleşir. özdeşim yapıla yapıla, bu parçalardan kurtulma ve farklı bir yönde değişim sağlama olasılığı azalır. fakat yansıtmayı alan kimse, yansıtmayı yapandan oldukça farklı bir kişilik yapısına sahip bir kişiyse, yansıtılan parça alıcıda bazı temel değişimlere uğrar. ogden’e göre bu işlenmiş şekil öylesine değişik bir hale gelmiş olabilir ki, kişi bunları yeniden içselleştirdiği zaman, artık bunlardan kurtulma gereksinimi kalmayabilir. bu basamağın psikoterapi açısından önemi büyüktür. çünkü tedavi sırasında yapılan yorumlarla yeniden içselleştirme süreci, hastanın tedavi amaçlı olarak değişmesi sürecine dönüştürülebilir. hasta, eskiden kurtulmak istediği duygu ve düşüncelerle baş etmek için yeni yollar bulmuş olabilir.

    kaynak: erol göka
  • kleincı analistler yansıtmalı özdeşimin ferudcu analistlerin aksine analisti de sahneye getiren bi durum gibi görür. bioncu analistler kliencı analistlerin bir adım önüne geçerek kişilerarası ilişkiler bağlamında yansıtmalı özdeşimin analitik sürecin merkezinde olduğunu dolayısıyla analisti de merkeze çektiğini belirtirir. burdan hareketle bioncu gelenek analizin zihinde birleşik bir ilişkisel olay olduğunun altını çizer.
  • muhtemelen nesne ilişkileri kuramcılarının psikoloji literatürüne yapmış olduğu en büyük katkı bu kavram. melanie klein'dan sonra üzerinde çok oynanmış ve değişiklikler yapılmış ve günümüzde daha az patolojik bir anlama geliyor. sıklıkla üzerine düşünülesi bir şey: çiftlerin kendi benliklerinin baskılanmış kısımlarını eşlerine yansıtmakla kalmayıp, birbirlerinin yansıttıklarını da içselleştirerek onlarla özdeşleştikleri anlamına geliyor.

    örneğin aile içinde, koca, kendisinde olmasını istemediği edilgenliği ve zayıflığı karısına yükleyerek ve yansıtarak, kendinde olmasını arzuladığı saldırgan ve rekabetçi imgesini bir yandan sürdürebiliyor. bu da, kendisindeki saldırgan rekabetçi özellikleri kocasına yansıtmak yoluyla istediği edilgen ve çaresiz, dolayısıyla korunan bağımlı kişi imgesini sağlayabilen kadın için ideal bir durum. bu açıdan eşler arasındaki yansıtmalı özdeşimler, karşılıklı pekiştirici ve tümleyici bir özellik taşıyor. eşler yansıtmalı özdeşimleri kabullenerek ilişkilerinin içinde kalıyor. hatta bir bakıma: "işlerine geliyor".

    main’a göre yansıtmalı özdeşimde “öteki”, aslında yansıtan tarafından yansıtılan ve esasında kendisine yabancı olan saldırgan nitelikleri ve itkileri (impulse) hissetmeye zorlanır, garip ve rahatsız hissedebilir ve yansıtana karşı kızgınlık duyar. fakat yansıtanın zayıflığı ve korkaklığı karşısında, kendisine devamlı olarak zorla yüklenen üstünlüğe ve saldırgan güce karşı koymak bir o kadar da zorlaşabilir. bu tür rahatsızlıklar az veya çok tüm çift ilişkilerini etkiler. burada bir alıntı yapmak istiyorum:

    "belirli çiftler öyle birbirine kenetlenmiş yansıtma düşlemlerinin egemen olduğu dizgeler içinde yaşarlar ki, her biri karşısındaki kişiyle değil sanki yansıtılan istenmeyen, bölünmüş kendi kısmıyla evli gibidir. fakat egemen ve kaba olan koca ve aptalca çekingen ve saygılı olan kadın, kendileriyle ve karşısındakiyle aşırı mutsuz olabilir; buna rağmen bu evlilikler istikrarlıdır, çünkü eşlerden her biri narsistik patolojik amaçlar için diğerine ihtiyaç duyar."

    projektif identifikasyon ile her eşteki içsel, bilinçdışı çatışmalar böylece çiftin çatışma örüntüleri olarak dışsallaştırılıyor, aslında bu çift çatışmaları içsel sorunların yeniden canlandırılması oluyor bir bakıma. nesne ilişkileri kuramcıları bunları sembiyoza bağlıyor, yani çiftlerin ego bütünlükleri ve benlik karmaşıklıkları ne kadar azsa, o kadar çocukça ve o kadar yoğun oluyor bu durum.

    son bir özet ise şu: siz, tam olarak karşınızdaki kişinin size yansıttığı "kendi" zayıflığını farkında olmadan benimseyebiliyor ve onu kendinizinmiş gibi algılayabiliyor, ardından tamamen ona göre davranabiliyor ve kendinizi o şekilde tanımlamaya başlayabiliyorsunuz.

    ilginç olduğu kadar, korkutucu da bir durum bence.

    (bu konuyu araştırırken ve sonrasında bu entry'yi yazarken pines (2003)'ten ve göka (2006)'dan yararlanmıştım, onu da belirtmek istiyorum.)
  • kendisinin karşıdaki için düşündüklerini, hissettiklerini karşıdakinden kendisine yöneltiliyormuş gibi algılar. örneğin; x kişisinden nefret eder. ama bunu bilinç seviyesine çıkarmaz. x kişisi ondan nefret ediyor şeklinde algılar. x kişisinin yaptığı her davranışı kendisine yönelik tehdit olarak algılar ve kendince korunma yöntemleri geliştirir.
  • sadece kişilik bozukluklarında görüldüğünü sanmıyorum. en azından benim fikrim. cuma ülkü hocamızın dediğine göre, birey o kadar mağdur edilirmiş ki bir gün fail olmanın hayalini kurarmış. ama fail olunca da yoğun bir suçluluk duygusu hissedermiş. tepkili, talepkar ebeveyn çocuklarında görülebilir bir durum imiş.
    çocuklarınıza iyi bakın.

    edit: tanımını şöyle yapacağım: size kötü davranan bir insan gibi asla olmak istemezsiniz. ama bir gün birine kötü davranmak zorunda kalırsanız, haklı ya da haksız, size kötü davranan insanın yerine geçmiş gibi olur, suçluluktan kudurursunuz. budur işte.
  • üvey anne aslında bir yarısı gösterilmiş, patlamış bir öz annedir. hatta kaynana da öz anne. tersinden, iyi üvey anne ve kaynanalardan anlıyoruz. peki neden üvey ve kayın bu kadar gerçek ve tek tipimsi? çünkü ana kız ilişkisinde bilinçten bastırılmış olanlar hem özdeşim olarak hem yansıtmalı özdeşim olarak geri geliyor. zannetmek kadar kendini de o zannetmek etkili. taraflar arasında çok gerçekçi dramalar sürüyor. ne için? ana kız, ana çocuk miti eski bilindiği gibi sürsün, algı tamamen çökmesin diye. öz annelerin üveyce davranması ve algılanması örtülsün, unutulsun diye.

    (bkz: yansıtmalı özdeşim)
    (bkz: participation mystique)
    (bkz: rüyalar/@ibisile)*
hesabın var mı? giriş yap